BIST 9.185
DOLAR 34,38
EURO 36,85
ALTIN 2.968,42
HABER /  POLİTİKA

Davutoğlu'ndan çok net Esad mesajı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Beşşar Esad'ın ülkenin yüzde 15'ini kontrol edebildiğini söyleyerek ülkede tiranlığın hakim olduğunu ifade etti.

Abone ol

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin terör konusundaki yaklaşımının tüm terörist örgütler için aynı olduğunu söyledi. Suriyeli mültecilerin trajedilerini gündeme getirmeye devam edeceklerini ifade eden Davutoğlu, uluslararası camianın ilk başlarda önemsemediği mülteci sorununun, kriz haline dönüştüğünü söyleyerek kimsenun bu konuya göz yummaması gerektiğini kaydetti. Davutoğlu, Esed rejimiyle ilgili de "Artık yeter zamanı geldi" yorumunu yaptı.

Başbakan Davutoğlu, BM'de düzenlediği basın toplantısında Suriye'de yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Meseleye üç boyutlu baktıklarını ve en önemli sorunun hala Suriye'deki Esed yönetimi olduğunu ifade eden Davutoğlu, Suriye'deki durumun her geçen yıl daha da vahim bir hale geldiğini söyledi. Davutoğlu, Suriye konusunda "yeter" demenin zamanı gelmiştir diye konuştu. İşte Davutoğlu'nun o açıklamaları;

"Burada da Başkan Obama'nın katılımıyla, terörle ilgili konuları ele alacağız. Çünkü terör, ırk, etnik köken ya da mezhebe bakılmaksızın hepimizin ele alması gereken çok önemli bir konu. Türkiye'nin de DEAŞ, PKK, DHKP-C ve diğer başka terör örgütleri karşısında çok ciddi meseleleri var. Türkiye'nin terör konusundaki yaklaşımı bütün terörist örgütler açısından aynıdır ve yapılacak bu uluslararası toplantıda meslektaşlarıma, bütün liderlere Türkiye'nin terör faaliyetlerine ilişkin bakış açısı ve faaliyetlerinden bahsedeceğim.

"MÜLTECİ SORUNU KÜRESEL KRİZ HALİNE GELDİ" 

Bunun küresel bir kriz olduğu konusunda sanırım hepimiz çok netiz şu anda. Çünkü bu krizi hiçbir şekilde gözardı edemeyiz, unutamayız. Çünkü binlerce milyonlarca insan evlerini terk etmek zorunda kaldı, kendileri için aileleri için daha iyi bir gelecek arıyorlar. Hiç kimse Aylan'ın resmini unutamaz. Bu resim ve Avrupa'ya doğru giden, yürüyen mültecilerin hali ya da botlarla denizi aşarak Avrupa'ya varmaya çalışan insanların durumu sorunun ne kadar alarm verici boyutlara geldiğini gösteriyor.

ÜÇ AŞAMALI STRATEJİ

Birinci aşamada yeni mülteci dalgalarını nasıl önleyebiliriz. Türkiye'ye, Avrupa'ya başka ülkelere giden, daha iyi bir hayat arayan insanların yeni dalgalar halinde gelmesini önleyebilmenin tek yolu Suriye rejiminin zulmünün önüne geçmek ve DEAŞ gibi terör örgütlerini önlemek. Ayrıca mülteci sayısını en aza indirebilmek için Suriye içindeki güvenli bölgelerde onların kalabilmelerini sağlamamız lazım, bunu çok uzun zamandır söylüyor Türkiye zaten. Fakat Türkiye'nin bu söyledikleri uluslararası toplum tarafından maalesef duyulmuyordu ama şu an en azından söyleyebilirim ki genel olarak mülteci konusunun mümkünse Suriye içerisinde çözülmesi konusunda bir anlayış oluşuyor ve biz de liderlerle bunun nasıl olabileceğini konuşuyoruz.

İkinci mesele mevcut mültecilerin durumunun ne şekilde yönetileceğidir. Türkiye'de 2 milyon Suriyeli ve 200 bin Iraklı, başka ülkelerde de yüzbinlerce mültecinin bulunmaktadır.



"7,6 MİLYAR DOLAR HARCADIK" 

Bugüne kadar bu durum daha çok komşu ülkeler tarafından yürütülen bir konuydu. Türkiye şu ana kadar 7,6 milyar dolar harcadı ve uluslararası toplumun katkısı çok askeri düzeydeydi.

Üçüncü mesele ise kendimizi geleceğe hazırlamak. Yarın bir gün Suriye'de barış olursa o zaman mültecilerin Suriye'ye geri dönmeleri için nasıl bir plan yapılması gerekir. Stratejimizin üçüncü boyutu da bu. Bütün bu konuları meslektaşlarımızla, muhataplarımızla görüşüyoruz. Umarım bu Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısından sonra da daha çok farkındalık olacak, uluslararası toplum da bu konuda daha da aktif olacak.

Esad'ın geleceğine gelince; Esad, bu insani trajedinin, Suriye'de ve etrafındaki trajedinin asli sorumlusudur. Varil bombaları kullandı, kimyasal silahlar kullandı, bunların hepsi insanlığa karşı işlenmiş suçlardır. Dolayısıyla onun mevcudiyetiyle bir çözüm bulmak mümkün değil. Şu anda ülkenin yüzde 14'ünü aşağı yukarı kontrol ediyor, oluşturduğu çok kırılgan bir devlet var. Bir geçişe ihtiyaç var. Dolayısıyla bu çerçevede ve ilgili bütün tarafların da süreçte olması önemli. Terörist grupların varlığının herhangi bir meşruiyetinin olması tabii ki mümkün değil ama aynı şekilde savaş suçu işleyen rejimin de bu süreçte mevcudiyetinin meşruiyeti söz konusu olamaz. Cenevre II görüşmelerinin yeniden gözden geçirilmesi ve canlandırılması, bir Esad'sız geçiş sürecinin ve terörist örgütler olmaksızın bir geçiş sürecinin yürütülmesi gerekiyor.

GAZETECİLİK FAALİYETİ Mİ?

Herhangi bir gazeteci istediği bir gazetecilik faaliyetini yapabilir, burada herhangi bir sınır söz konusu olamaz. Ben sizi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak temin ederim ki; gazetecilik faaliyetleri konusunda herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir. Ancak gazetecilik faaliyetleriyle ilgili olmayan başka faaliyetler söz konusu ise veyahut terörist propagandasıyla ile ilgili bazı bağlantılar söz konusu olursa o zaman burada bir fark söz konusu olur. Bugün Türkiye, DAEŞ, PKK ve DHKP-C örgütlerinin saldırılarıyla karşı karşıyadır ve terörle mücadele süreci içerisinde hepimizin bir takım temel değerlere saygı göstermemiz gerekiyor.

Biz terör örgütlerinin propagandasının yapılmasını kabul edemeyiz. Çünkü bu bir gazetecilik faaliyeti değildir. Gazetecilik faaliyeti haber yazmak ve dünyayla ilgili objektif görüşler aktarmaktır. Herhangi bir sınırlama söz konusu değildir. Türkiye'de gözaltına alınmış herhangi bir gazeteci yoktur. Bazı durumlarda bazı gazeteciler, teröristlerin çok net bir şekilde propagandasını yapıyorlardı. Bunun araştırmasını ve soruşturmasını yapıyoruz ama gazetecilik faaliyetleri açısından herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir. Onun için bu farkı, net olarak ortaya koyarak bu analizi yapmamız lazım."

"YETER DEMENİN ZAMANI GELDİ"

Suriye'deki durum daha vahim hal alıyor. Türkiye her sene dünyanın her yerinde bu konudaki uyarılarını sürdürmeye devam ediyor. Önümüzdeki yıl New York'a geldiğimiz de bu tablo daha da vahim hale gelebilir. Suriye konusunda yeter demenin zamanı geldi. BM'nin alması gereken acil önlemler var. Genel Kurul'da yapacağım konuşmada da detaylı bir analizi yapacağım ve beklentilerimizi dile getireceğim.

Sayın Obama'nın demokrasisi doğru bir vurgudur. BM konusunda söylediklerinde doğru atıflar vardır. ABD'nin Suriye'de Esad yönetiminin devamından yana olduğu konusundaki söylentiler de bu konuşmayla son bulmuştur. Bu açıdan olumlu buluyorum; ancak Filistin konusuna değinmemesini eksiklik olarak görüyorum."