BIST 9.646
DOLAR 35,22
EURO 36,77
ALTIN 2.964,29
HABER /  POLİTİKA  /  AK PARTİ

Davutoğlu programlarını iptal etti!

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun sağlık durumu hakkında bilgi verdi.

Abone ol
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Fransa'daki terör saldırılar sonrası Müslümanlar'a yönelik olası saldırıların yüksek bir kavgaya sebebiyet verebileceğini söyledi. Medyanın da bunu körükleyen yayınlar yapmaması gerektiğini anlatan Arınç, Başbakan Davutoğlu'nun da sağlık durumu hakkında bilgi verdi.

Bursa'da, AS TV'de canlı yayınlanan "Platform Özel" programına katılan Arınç, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, bronşit ve yorgunluk nedeniyle solunum yollarının fevkalade olumsuz etkilediğini söyledi.
 
Doktorlarının duruma el koyduğunu, "İstirahat etmeniz lazım, arkadan yurtdışı seyahat geliyor, yolculuk ve kongrelerdeki enfeksiyon kapma vesaire sebebiyle biz sizi göndermiyoruz" dediğini aktaran Arınç, Davutoğlu'nun bugün Karabük'teki AK Parti Olağan İl Kongresi'ne katılamadığını hatırlattı.
 
Arınç, Davutoğlu'nun yarın da Bursa ve Yalova kongrelerinde bulunamayacağını ifade ederek, şöyle konuştu:
 
"Bir ihtimal, 'Doktorlar bugünkü istirahati kafi görürlerse, yarın Bursa'yı tekrar yapabiliriz' demişti. Kendisi aradı, dedi ki 'Bana izin vermiyorlar, kusura bakmayın, Bursa'ya da çok selamlarımı iletin, inşallah yakın bir zamanda kısmet olur.' Biz de kendisine acil şifalar diledik. Pazar günü de aslında iki ilin kongresi vardı; Antalya ve Isparta, herhalde oralara da gidemeyecek. 3 günlük istirahatin arkasından pazar akşamı kendisinin söylediği kadarıyla Merkel'in daveti üzerine Almanya ziyareti vardı, inşallah onu gerçekleştirecek. Bir günlük bir ziyaret, salı günü de Bakanlar Kurulumuzu yapacağız."    
 
"KINIYORUZ, LANETLİYORUZ"
 
Fransa'nın başkenti Paris'teki terör saldırılarına ilişkin bir soru üzerine Arınç, bundan duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Arınç, şöyle devam etti: 
 
"Tabii çok acı bir olay. Bunu fevkalade büyük bir üzüntüyle kınıyoruz, lanetliyoruz. Terörden çok acı çekmiş bir ülkenin insanı olarak, bizim ülkemizde de buna benzer maalesef masum insanların hayatına kıyanlar oldu. Çocuklarımızı, kadınlarımızı, sadece asker ve polisimizi değil, anne karnındaki bebekleri bile katleden, acımasız, insanlığa karşı suç işleyen terör ve teröristler... Bugüne kadar bunun acısını çok çektik. Dolayısıyla dünyanın neresinde olursa olsun terör amacıyla insanları sorgusuz sualsiz, hiçbir sebebe dayanmadan masumiyet içinde öldüren insanlar birer canidir, katil sürüsüdür, bunlarla mücadele edilmelidir."
 
Terörle mücadelenin, bir ülkenin tek başına yapabileceği bir iş olmadığını, dolayısıyla bütün dünyada teröre karşı ortak mücadele yapılması gerektiğini vurgulayan Arınç, Türkiye'nin en yakın dostları Afganistan ve Pakistan'ın terör kıskacında olduğunu, Bangladeş ve Hindistan'da bile terör eylemleri yaşandığını belirtti. 
 
"ELİNDE SİLAH OLAN İNSAN TERÖRİSTTİR"
 
Arınç, Batılı ülkelerde, Avrupa Birliğinde, ABD'de, "Teröre karşı ortak mücadele edelim" dediklerinde karşılarına çıkan sorunlardan birinin, terörün tarifi olduğunu ifade etti.
 
Bazı terör örgütlerinin kendilerini özgürlük mücadelesi yapan gruplar olarak gördüğünü, kimilerinin de hak arama mücadelesi yaptığını iddia ettiğini dile getiren Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu:
 
"Bir başkası, 'Biz ezilen insanlarız, sesimizi ancak böyle duyurabiliyoruz' diyor. Terörün Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinde de BM literatüründe de uluslararası sözleşmelerde de belli bir tanımı var. Bizde de Terörle Mücadele Kanunu var, orada terör tarif edilmiştir. Aynı zamanda Türk Ceza Kanununun bazı maddelerinde de 'Bu suçlar terör amacıyla işlenirse onlar da terör suçudur' denilmiştir fakat bu konuda tam bir netlik de maalesef yok. Üçte ikisi diyor ki 'Bunların hepsi terördür, buna karşı beraberlik yapalım', üçte biri de 'Hayır bunlar terör değildir' diyerek mazur göstermeye çalışıyor. Biz o üçte ikinin içindeyiz Türkiye olarak ve bu olayları isterse Müslüman yapsın, isterse Budist yapsın, dini, kimliği, rengi önemli değil, elinde silahla şiddet uygulayan bir insan teröristtir, kime karşı yaparsa yapsın bunun hiçbir zaman da tarifi veyahut da cevaz verilmesi veya mazur görülmesi mümkün değil."
 
"TÜRKİYE BU KONULARDA HASSAS"
 
Arınç, son zamanlarda farklı terör örgütlerinin, farklı amaçlarla ortalığı kana buladıklarını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
"Ortadoğu'da ismini çok duyduğumuz, El Kaide'den El Nusra'dan başlayarak, sonunda IŞİD veya DAİŞ dediğimiz örgüte kadar, bunların yurtdışıyla yani Avrupa ülkeleriyle de bağlantıları var. El Cezire televizyonuna bir mülakat vermiştim, orada da sordular; 'Türkiye üzerinden DAİŞ'e katılmak üzere gelip geçenlerden ne kadar yakaladınız, ne kadarını sınır dışı ettiniz?' diye. Onlara bin rakamını verdim. 6 bin kişiye yakın olanı, pek çok ülkeden farklı olarak geleceğini bize haber verdikleri takdirde biz Türkiye'ye sokmuyoruz. Girmiş olanları da hemen yakalıyoruz, sınır dışı ediyoruz veya yargıya veriyoruz. Çok şükür ki Türkiye bu konuda çok hassas ama milyonlarca turistin geldiği Türkiye'ye, bir insan turistik pasaportla geliyorsa ve bize kendi ülkesinden herhangi bir bildirim de olmamışsa, Interpol, istihbarat vesaire aracılığıyla bu insan bizim üzerimizden Lübnan'a, Irak'a geçebilir, başka bir ülkeye gidebilir, İsrail'e gidebilir."
 
"İSLAMOFOBİ, İSLAM DÜŞMANLIĞI..."
 
Arınç, bu vahşete bu sürünün içine katılmak için ülke dışından bir şekilde bu tarafa bir geçiş olduğunun söylenebildiğini ve bunların hangi milletten olduğunun da öğrenilebileceğini belirterek, şöyle dedi:
 
"Şimdi bu insanlar Cezayir asıllı Müslümanlar diyelim. Cezayir yıllarca Fransızların sömürgesi oldu. 300 sene Osmanlı bayrağı altındaydı, bunlar da 30 sene kadar sömürgecilik yaptılar, sonunda çekip gittiler. Öldüler, yaktılar, yıktılar ve Fransızlar burada büyük bir sömürgecilik örneği verdiler. Esasen Afrika'nın hemen hemen üçte biri eski Fransız sömürgesidir. Hem Batı ülkeleriyle, Senegal ve çevresiyle hem Orta Avrupa'daki pek çok ülkeyle bütün kaynaklarını sömürmüşlerdir, insanlarını da geçmişte bir kısmını köle olarak Fransa'ya getirmişlerdir. En fakir kesim onlardır, dışlanmışlardır, günübirlik işlerde çalıştırılıp, açlığını giderinceye kadar kendilerine imkan verilmiştir. Bu bir nefreti meydana getirebilir. Bunun karşılığında da insanlar kendilerini temsil etme imkanı bulamazlarsa zora gidebilirler. Dolayısıyla o ülkelerde yaşayanların Cezayir'de yaşayanlar başta olmak üzere diğer sömürülmüş ülkelerden gelenler potansiyel olarak mevcut otoriteye karşı bir tepki içerisinde olabilirler. Özellikle son yıllarda İslamofobi, İslam düşmanlığı, ırkçılık veya yabancı düşmanlığı da hemen hemen Avrupa'nın pek çoğunda giderek yükseldi."