Başbakan Ahmet Davutoğlu, PKK ve IŞİD operasyonlarının gerekçelerini, sonuçlarını ve bundan sonrasını gazetecilere anlattı.
Abone ol"Bundan sonra sınırımızda DEAŞ görmeyeceğiz. Nasıl yapacağımız bizde saklı" diyen Davutoğlu, son IŞİD ve PKK saldırılarının devlet için varoluşsal bir mesele haline geldiğini an itibariyle operasyonlarla devletin varlığının gösterildiğini söyledi.
Silahlı güçlerin Türkiye'den çekilmesi çağrısını yineleyen Davutoğlu, PKK çekilmedikçe ve silahların bırakılmadığı sürece Öcalan'la görüşmenin olmayacağını açıkladı.
Davutoğlu, Suruç katliamı, astsubayın şehit edilmesi ve polislerin uyurken şehit edlmesinin operasyonların nedeni olduğunu belirtti.
Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi'nde gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle buluşan Başbakan Ahmet Davutoğlu önemli açıklamalarda bulundu:
“Bugün Türkiye- Suriye, Türkiye-Irak sınırında yaşananlar, Sykes-Picot düzeninin 100 yıl sonra bile bazı hususi şeyleri çözmekte aciz kaldığını gösteriyor. 100 yılın hesaplaşmalarıyla karşı karşıya olduğumuz aşikâr. Türkiye’de demokrasinin kökleşmesi ve bütün vesayetlerden kurtulması sancılarının yaşandığı son 15 yıla bakıldığında, bütün gayretimiz Türkiye’de kurumsallaşmış bir demokrasinin yerleşmesini sağlamak. Yani demokrasi 4 yılda bir hatırlanan bir şey değil, kurumsallaştığı zaman o seçimler anlam kazanıyor ve o seçimlerle meşruiyet oluyor...
CHP VE MHP'YE OPERASYON TELEFONU!
7 Haziran seçimleri sonrasında, görünen siyasi aktörler dışında bir de o aktörlerin üzerinde söz söyleyen veya yönlendiren taraflar olduğu da aşikâr. Sadece paralel yapıyı kastetmiyorum, özellikle HDP-Kandil ilişkileri bağlamında bir başka vesayetin öne çıktığını görmemiz mümkün. 7 Haziran seçimlerinden sonra belki 13 yıllık tek parti iktidarı sonrası yeni duruma en zor intibak eden tarafın AK Parti olması beklenebilirdi, ama herhalde herkes kabul edecek, 7-8 Haziran’dan itibaren bugüne kadar biz son derece ilkeli bir tutumla resmi doğru okumaya çalıştık. Halk ‘Tek parti iktidarı’ demedi, ‘Hükümet ortaklığı’ dedi, o günden bugüne anayasal meşruiyet sınırları içinde gereğini yapmaya çalışıyoruz. Fakat biz bir taraftan bunu yaparken herhalde bazı çevreler Türkiye’de bir kaos, bir boşluk ortaya çıkacağı ve bu boşlukta bazı vesayetlerin tekrar etkin bir şekilde su yüzüne çıkacağı hesabını yapmaya başladılar. Suruç saldırısı olduğunda; ‘Bu Türkiye’ye karşı yapılmış bir saldırıdır’ dedim. 2007 seçimleri sonrasında Dağlıca baskını yapıldı. 2011 seçimlerinde yüzde 50 ile iktidara gelmenin sonucu olarak AK Parti’nin önünde yeni bir ufuk açılırken, temmuzda yani hemen seçim sonrasında Silvan- Lice terör olayları ve çözüm sürecinin hızlandığı Aralık 2012, Ocak 2013’e kadar bir şiddet sarmalı içine girdik. Bunları tesadüf olarak görmüyorum.”
‘TÜRKİYE’Yİ ŞİDDET SARMALINA SOKMAYA ÇALIŞTILAR’
“2015 seçimleri sonrası bu sefer yine herhalde bazı yerlerde ‘Tam Türkiye’de kaos çıkarmanın vaktidir’ diyenler oldu ki biz soğukkanlı bir şekilde ve bir uzlaşı anlayışı içinde hükümet kurma çalışmalarını yürütürken, çok yoğun bir şiddet sarmalı içine Türkiye’yi sokmaya çalıştılar... Seçimlerle siyasal olarak tam bir uzlaşı, bir ortak zemin bulma çabasında bu tırmanış dikkat çekici. Türkiye’de bir otorite boşluğu doğabileceği, zayıf bir hükümet kurulabileceği, hükümet kurmanın gecikebileceği, erken bir seçime gidilirse yeni bir toplumsal gerilim, türbülans olabileceği düşünceleri, birilerine bir kanaat vermiş olabilir. Suruç’ta 32 vatandaşımızı kaybettik, her birisi canımız ciğerimiz. Siyasi görüşleri farklı olur hiç önemli değil, tabii ki farklı olacak. Benim ilk tepkim; ‘Gerekli tedbirleri alacağız’ dedikten sonra Şanlıurfa’ya gidip yaralıları ziyaret etmek oldu. Tutumumuz da açık ve net. Fakat ne oldu bakın; o cenazeler İstanbul’a geldiğinde bütün milleti tahrik edercesine cenaze karşılanırken yüzler kapatıldı, İstanbul sokaklarında silah taşınmaya kalkıldı! Arkasından Adıyaman’da askerimizin, hemen ertesi gün 2 polisimizin şehit edilmesi... Bu eylemin türü de aynı anlama geliyor, evlerinde uyurken... Biz önce böyle bir eyleme anlam veremedik, ‘İyice tetkik edin’ dedim. ‘Nedir bu?’ Sonra PKK üstlendi bu eylemi. O da yetmedi, sokağın ortasında trafik polisimizi görev yaparken şehit ettiler. Şimdi bunlar arka arkaya geldiğinde o andan itibaren bir devlet için varoluşsal bir mesele masaya konmuş demektir. Şimdi bugün de açıklamalar var; efendim çatışmasızlık dönemi operasyonla bitmiş. Sanki daha önce bitirilmemiş gibi!”
‘SEÇİMDEN ÖNCE VE SONRA İKİLİ OYUN VAR’
“12 yıllık demokratikleşme tecrübemizle devletin, 12 Eylül’de unutturulan şefkat yüzünü Kürt, Alevi, Sünni, Türk, bütün vatandaşlarımıza göstermeye çalıştık. Çözüm sürecinden de anladığımız bu. En önemlisi, devletin insana şefkatle yaklaşması ve ona öteki diye bakmaması, ayrıştırmaması, dışlamaması. Gayrimüslimlere tanınan haklara, Kürt vatandaşlarımızın 2002’de ve bugün kullandığı haklara bakınız. Alevi vatandaşlarımızın kimliklerini göğsünü gere gere ifade edebilmesinden başlayıp genişleyen ve tabii atılacak daha çok adım var. Birileri bizim bu şefkat yüzümüzü görüp devletin kudretini test etmeye kalktı. Mayıs 2013’te Türkiye’yi terk etmesi gereken silahlı gruplar gittikçe sayılarını artırdı, bunu gözlüyoruz, izliyoruz. Ama çözüm süreci bağlamında, hani bütün bu geçmişi kuşatma bağlamında sabırla yaklaştık. Ama eğer onun o zaman üstüne gitmemişsek şundandı: HDP 9.9’la kalsaydı diyeceklerdi ki ‘AK Parti baskı uyguladı, otoriter, seçim hileleri yaptı’ ve bu sefer bir kalkışma başlatacaklardı. Bir seçim yapıldı ve neticesini biz kabullendik, tartışmadık. Ama Doğu ve Güneydoğu’da onların nasıl baskı uyguladığını biliyoruz. Yani biz hâkimsek başkası olmayacak. AK Parti il başkanları müşahitleri tehdit edildi. Denen şey şu: Bu bölgede sadece bir parti olur. Seçimden sonra 80 milletvekili kazanmış olmanın avantajını demokrasiyle Ankara’da ve İstanbul’da kullanmak, PKK’nın silahlı varlığının avantajını da bölgede kullanmak gibi bir ikili oyunun içine girdiler. Bir taraftan da Türkiye’yi suçlamak için birtakım çevrelerle Türkiye’yi IŞİD’le, DEAŞ’la işbirliği yapan bir ülke halinde tanıtarak dışarıda, Türkiye’nin devlet olarak meşruiyetini neredeyse tartışmaya açmak istediler. Ya sen bu ülkenin vatandaşısın, milletvekili olmuşsun, siyasi hareketisin, muhalefet ya da iktidar, önce bunun gereğini yapmak durumundasınız. Yine biz buna rağmen bir ayrım yapmadan Kılıçdaroğlu’yla, Bahçeli’yle, Demirtaş’la, Figen Yüksekdağ’la görüştük. Bu ortam içinde 11 Temmuz’da ‘Çatışmasızlık dönemi bitmiştir’ diye açıklama yaptı KCK; sonra da sanki o gün değil şimdi bitmiş gibi davranıyor.”
‘1 DAKİKA BİLE BAŞBAKAN OLSAM...’
“Bu üç örgütün bu tahrikleri birbirine karşıymış gibi görünüyor, ama aynı anda Türkiye’yi hedef alan tahrikleri karşısında nasıl bir yöntem benimsenebilirdi? En başta söyledim: 1 dakika bile Başbakanlık görevini yürütüyorsam gereğini yaparım. Şimdi öyle diyorlar: ‘Geçici bir hükümet, müstafi bir Başbakan bu tedbirleri alır mı?’ Alır, hiç de tereddüt etmem. Siyasi, hukuki bedeli ne olursa olsun yaparım, çünkü emanet bizim üzerimizde. Hükümete kapıyı kapatırlar, ‘Sizinle konuşmayacağım, ortak olmayacağım’ diye ilan ederler, sonra da istifa etmiş müstafi bir hükümet bu kararı alır mı?”
‘DEAŞ’IN TERÖRÜ TÜRKİYE’YE MEYDAN OKUMAYDI’
“Çarşamba günü Bakanlar Kurulu yaptık, orada ilk alınabilecek kararları görüştük. Perşembe özel bir toplantı yaptık ve orada bütün komutanlara, güvenlik birimlerine net talimatlarımız oldu. Zaten ‘Her ihtimale hazırlıklı olun’ demiştik, özellikle Suriye bağlamında. DEAŞ’ın Suruç’ta yaptığı terör, Türkiye’ye bir meydan okumaydı. Kobani üzerinden intikam almak ve DEAŞ’ın bizim yönetimimizi en büyük tehdit görmesinden dolayı... Dünyada İslam ile demokrasinin, insan haklarınının bir arada olmasıyla onların düşündüğü İslam tasavvurunun tam karşıtı Türkiye ve AK Parti. Ona bir cevap verme zarureti zaten hasıl olmuştu. Tam biz özel güvenlik toplantısı yaparken bir askerimizin şehit edildiği haberi geldi.”
‘ŞEHİDİMİZ OLMASA DA SURUÇ’UN HESABINI SORACAKTIK’
“Şunu açık söyleyeyim: DEAŞ’a karşı yaptığımız operasyon Suruç’taki vatandaşlarımızın katledilmesine ve askerimizin sınırda şehit edilmesine verilen tepkidir; sadece askerimizin şehit edilmesine değil. Askerimiz şehit edilmeseydi de 32 vatandaşımızın hesabını soracaktık; bir daha buna cüret etmemeleri için. Askerimizin şehit edilmesi, bunu daha da öne çeken bir sonuç doğurdu. ‘Hemen şimdi, bu gece cevap verilecek’ diye talimat verdim. Öbür tarafta bunu istismar edenlerin İstanbul’daki görüntüleri ve PKK’nın hemen aynı gün 2 polisimizi şehit etmesi, tek boyutlu değil, 3 boyutlu, kapsamlı bir operasyonu zorunlu kıldı.”
‘3 BOYUTLU, KAPSAMLI BİR OPERASYON ZORUNLUYDU’
“Bir boyutu, Suriye’de DEAŞ’a karşı 32 vatandaşımızın katlinin ve bir askerimizin şehit edilmesinin hesabı için. İkinci boyut, Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı şehit polislerimizin, askerimizin faili olarak gördüğümüz için. Üçüncü boyut da büyükşehirlerimizde her an 6-7 Ekim ya da Gezi olayları gibi provokatif olaylara yönelmek suretiyle huzuru, ekonomiyi, sosyal hayatı etkileyecek hazırlıklar içinde olan çevrelere yönelik... Zihnimde bir planlama vardı. Sayın Cumhurbaşkanı’mız ve Genelkurmay Başkanı’mız ile görüştük. ‘Bu üç boyutuyla en kapsamlı eylem planı hazırlanacak ve bu geceden itibaren uygulamaya konulacak’ dedik. Ve gururla söylüyorum, bu üç ayakla ilgili operasyonlar da son derece başarılı oldu. Çok kısa bir sürede verilen talimat, olağanüstü bir hazırlık... Gece 03.00 civarında operasyonun başlayacağını biliyorduk, o gece MYK toplantım vardı, gece 02.30’da eve gittim. 03.00’ten itibaren evden takip ettim, sonra da koordinasyon masası kurduk.”
‘3 ŞEYİ KORUDUK: DEMOKRASİ, KAMU DÜZENİ, CAYDIRICILIK’
“Üç şeyi korumaya çalıştık: Bir; 7 Haziran sonrasında Türk demokrasisine yapılan bir saldırıya karşı; aynen 2007’den, 2011’den sonra olduğu gibi; demokrasiyi korumak için yapılan bir operasyondur. İkincisi; kamu düzenini koruyarak Türkiye’de herkesin bir hukuk devleti içinde gereğini yapması için operasyon... Üçüncüsü de Türkiye’nin caydırıcı gücünü ve kudretini bölgede muhtemel senaryolar içinde hesap yapan çevrelere göstermek... Kandil dahil K.Irak’ta bilinen bütün hedefler, Suriye’de de DEAŞ’ın en önemli karargâh ve yığınakları bombalandı. Vurulan bölgelerde sivil kimse yoktu. Bu arada Tekman’da, Erzurum’da bir hamile kadının rahatsızlanması üzerine giden bir hemşire, bir ebe, bir şoför kaçırıldı; düşünün yani! Sonra serbest bırakıldı ama, o arada kadın ölebilirdi, köy dağın başı. Sabah aradı Sare Hanım da, sonra hemşireyle ve şoförle ben de konuştum. Bu nasıl bir hak arayışıdır veya nereye oturtabilirsiniz bunu kamu düzeninde, demokratik haklar içinde? Şimdi HDP bunun izahını vermek durumunda. Önümüzdeki günlerde her türlü senaryoya açığız ama, her türlü görüşme de olabilir.”
‘BUNDAN SONRA TALİMATI VEREN DE CEZALANDIRILACAK’
“Askerimizi şehit eden 5 DEAŞ mensubu da öldürüldü. Polisimizi yatağında şehit edenlerle iltisaklı Ceylanpınar’da 35, Diyarbakır’da 19 kişi tutuklandı. Ve bunlara o talimatı veren yer olarak gördüğümüz Kandil dahil bütün belli odaklar da cezalandırıldı. Bundan sonra böyle. Kimse sahipsiz değil.” (IŞİD’e karşı kara operasyonu da yapılıp yapılmayacağının sorulması üzerine...) “Bundan sonraki hedef nedir Suriye bağlamında? Sınırımızda DEAŞ görmek istemiyoruz. Ha nasıl yaparız? O bizde mahfuz. Hangi aşamalarda yaparız, bizce mahfuz, ama görmek istemiyoruz. (“DEAŞ’tan boşalan bölgeler ne olacak?” sorusu üzerine...) “İşte ılımlı muhalefetin oraya yerleşmesini istiyoruz.”
‘TALİMAT KANDİL’DEN
(“PYD’ye bakışta değişiklik var mı?” sorusu üzerine...) “PYD bizi rahatsız edecek bir eyleme kalkışırsa, aynı şeye girer. Bu alacakları tutuma göre tekrardan değerlendirilecek bir şeydir. Şu ana kadar PYD unsurlarının sızıp da bizde DEAŞ benzeri terör yaptığı olmadı. Diyarbakır ya da Ceylanpınar’daki öldürme talimatı Kobani’den gitmemiştir, Kandil’den gitmiştir. Suçluları bulur yakalarız. Ama maşalarla değil, gerekirse doğrudan, talimatları kim veriyorsa onları cezalandırmaktan da kaçınmayız. Zaten Kandil’e dönük operasyonun nedeni budur. 2013’te Dışişleri Bakanı’yken, Salih Müslim’i Türkiye’ye getiriyoruz. Zihnimizdeki şey şu: Çözüm süreci yürür, Türkiye’den silahlı unsurlar giderse, PYD de Suriye Ulusal Koalisyonu’na katılırsa Türkiye Kobani, Haseki ve buradaki Kürt unsurlarının da destekçisi olur, en azından onlarla bir problem yaşamaz. Yani senkronize bir şekilde çözüm süreci ile Suriye’deki Kürtler arasında irtibat kurduk. Mayıs 2013’te çekilmediler. Ağustos-Eylül 2013’e kadar PYD bizimle uyumlu davrandı. Suriye Ulusal Koalisyonu ile görüştü, ‘Türkiye’ye tehdit olmayacağız’ dedi. Ama ne zaman Obama kimyasal silah kullanan rejime karşı cezalandırıcı faaliyetten vazgeçti, şöyle dediler: ‘Amerika Esad’a karşı tavır almıyor, dolayısıyla Esad kalacak.’ Bu sefer yönlerini tekrar Esad’a döndüler. Sonra, biz buna rağmen çözüm süreci içinde PYD ile bir kaygı içine girmedik fakat oradaki olaylardan hareketle Kobani üzerinden Türkiye içindeki huzuru tehdit olarak görmeye başladığında, bu konuda yeni bir değerlendirme hasıl oldu. Bugün de son derece zorlama bir biçimde diyor ki Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş: ‘Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarından AK Parti hükümeti rahatsız.’ Niye rahatsız olalım? Rahatsız olsak, Barzani’nin Kürt bölgesinden de rahatsız olurduk. Bugün Irak Kürt Bölgesi dost, Barzani ile gayet güzel bir görüşme yaptık. Oradaki her türlü ihtiyacı da son 2 senedir biz karşılıyoruz.”
‘KARA GÜCÜ SOKMAYACAĞIZ’
“Koalisyona bugüne kadar sınırlı destek verdik. (İncirlik) Anlaşma içinde bizim hassasiyetlerimizi konu alan maddeler tercih edildi. Detay veremesem de ÖSO gibi unsurların havadan korunması, alana kara gücü sokmasak da ki sokmayacağız, bizimle çalışan güçlere havadan destek verilmesi gibi... Eğit-donat faaliyeti de istenilen hızda olmasa bile uygulanır hale geldi. Nihayet, şartların getirdiği ortak bir zemin oluştu. İncirlik Üssü de dahil olmak üzere koalisyonun içinde işbirliği yapılmasında mutabık kalındı. Önümüzdeki günlerde gerekli adımlar bu çerçevede atılacak.”
‘ÖCALAN’LA GÖRÜŞEMEZLER’
(“HDP’nin Abdullah Öcalan’la görüşme talebi sürüyor. Bundan sonra nasıl görüşecekler, görüşebilecekler mi?” sorusu üzerine) “Herkesin düşünmesi gerektiği bir dönemdeyiz derken bunu kastediyorum. Haziran 2013’e geri dönelim. Ne taahhütler verildi? Silahlı gruplar Türkiye’yi terk edecek. Bu müzakere edilecek bir husus değil. Kamu düzeni müzakere edilecek bir husus değil. Şimdi tekrar HDP ‘Her şey konuşulabilir’ diyor, konuşsunlar. Gitsinler, kiminle konuşurlarsa konuşsunlar; ister Kandil’le, ister orayla. ‘Çıkın bu ülkeden, silahlı gruplar buradan çıksın’ desinler. Önce silahlar terk edilecek. Öcalan, normal bir mahkûm olarak Türkiye’de avukatı ve yakınları ile görüşür. Ama bir siyasi heyetle görüşmesi için açık ve net şekilde o siyasi heyetin teröre karşı tutum almasını bekleriz. Açık ve net şekilde bütün silahların bırakılacağı ve silahlı grupların Türkiye’yi terk edeceği hususunda hem beyan hem de adımın atılması gerekir. Bunu görmeden, sadece bir süreç devam ediyormuş gibi bir görüntü vermek için yapılacak ziyaretlerde bir fayda mülahaza etmiyoruz.”
ZAFİYET OLDU’
(“Paralel yapı”ya mensup diye büyük kentlerdeki bazı memurların Güneydoğu’ya gönderilmesiyle ilgili soru üzerine...) “Kesinlikle ciddi bir zafiyet. Zaaf, ama kaçınılmaz bir zaaf. 17-25 Aralık sonrasında bu komploların içinde yer alan unsurlar Türkiye’nin değişik yerlerine gönderildi. Ama Türkiye’deki 657 sayılı sanun ve memurlarla ilgili temel kazanılmış haklarla, memurun memuriyetine son vermek mümkün değil.”
‘OPERASYON BİLGİSİ VEREBİLİRSİNİZ DEDİM’
(“Operasyonlar koalisyonu etkiler mi?” sorusu üzerine...) “Zannetmiyorum. Biz şu anda hükümet görevini deruhte ediyoruz ama o gün Ömer (Çelik) Bey, Haluk (Koç) Bey’lerle görüştüğünde kendisine söyledim. Bir gün öncesinde zaten MYK’da beraberdik. ‘O ana kadar yapılan operasyonlarla ilgili bilgi verebilirsiniz’ dedim. Kendisinin bildiği kadarı ile o da aktardı. Bazı muhalif çevrelerin, ‘AK Parti DEAŞ’la işbirliği yapıyor’ diye bir argümanları var idiyse, hiç doğru olmayan bir argüman ama, böyle bir işbirliğinin olmadığını operasyon göstermiş oldu. MHP eğer Türkiye’de teröre karşı mücadele yeterince iyi gitmiyor diye koalisyondan çekiniyor idiyse, şunu söyleyeyim: Genelkurmay Başkanı, Hava Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri komutanlarımızın verdiği bilgi; bugüne kadar yapılan en kapsamlı harekâtlardan biridir hava harekâtı olarak.”
‘ERKEN SEÇİMLE İLGİSİ YOK’
(PKK ve IŞİD’e yapılan operasyonların erken seçimde tek başına iktidar için yapıldığı yorumlarının sorulması üzerine...) “Zamanlamayı biz tayin etmedik. Suruç saldırısı ve PKK’nın saldırısına sessiz kalsaydık, bu sefer de DEAŞ ile işbirliğiyle, PKK’ya ülkeyi terk etmekle suçlanırdık. Hem PKK hem DEAŞ, o saldırılardan sonraki müdahalemiz ve zamanlamamız takdire şayan. Görüştüğüm her lider de aynı şeyi söylüyor."
‘SEÇİM YASASINI ELE ALMAYI PLANLIYORUZ’
“Gerek yerel seçimlerde, gerek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve gerekse son seçimlerde çok ciddi baskı uygulandı. Bunları seçim yasası kanunlarında, parti görüşmelerinde ve koalisyon görüşmelerinde ele almayı planlıyoruz. Silahlı biri köye gelip sizi tehdit ediyorsa, burada yapabileceğiniz şeyler sınırlı. En fazla başka bir yerde oy kullanmaya götürebilirsiniz ki bunu da YSK kabul etmedi, ‘Taşımalı oy kullanmayı var olan seçim yasası kabul etmiyor’ dedi. Yeni bir hükümet kurulunca, kurulmadığı takdirde de diğer partilerle anlaşıp bu yasa değişikliğini yapmayı planlıyoruz. Oy kullanırken polis ve kolluk kuvvetleri sandığa 100 metreden fazla yaklaşamıyor. Ama sivil giyimli bir militan kimsenin fark etmediği bir baskı uygulayabiliyor. Bu kurallar, Türkiye’de seçimlerin de normal şekilde yapıldığını düşünerek yapılmış ve doğru kurallar. Polisin ve jandarmanın da sandığın yanında olması doğru bir durum değil. Ama şimdi görüyoruz ki bu durum istismar ediliyor.”
KOALİSYON GÖRÜŞMELERİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRME
“Siyaset, meşruiyet sınırları içinde yapılabileceklerin araştırıldığı bir psikolojiye evrildi. Bu güzel bir şey, rasyonelleşti. Kılıçdaroğlu ile oturduk konuştuk, Bahçeli’yle konuştuk, HDP ile konuştuk. Şimdi de heyetler buluştu. Mesela Kılıçdaroğlu’nun Sabah ile Yeni Şafak’a verdiği röportaj, 8 Haziran’daki mesajlarından farklı ve bu güzel bir şey. ‘Pozisyon değiştirdi’ demiyorum. Kaygısını ifade eden, ama hissiyattan uzak; bir bloklaşma, AK Parti karşıtlığından daha çok bir şey bulmaya çalışan bir yol ve yöntem. Bu olursa, koalisyon kursak da ülke kazanır, seçime gitsek de ülke kazanır. Dolayısıyla ben 8 Haziran’a göre çok daha rasyonel, iletişime ve diyaloğa açık bir siyasi ortam görüyorum. Bunun tek istisnası HDP’nin bu terör olaylarıyla son dönemde takındığı tırmandırıcı dildir. Ama ümit ederim onlar da bütün bu yaşananlardan ders alırlar ve siyasetin ancak bir rasyonel müzakere yolu ve yöntemiyle yaşanabileceğini görürler; silahla, şiddetle değil. Ben iyimserim. Bunu bir şey elde etmiş anlamında söylemiyorum; ama mesela 7-8 Haziran’da Cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili dile getirilen hususların şimdi dile getirilmiyor olması doğrudur. Yani ben partilere giderken ‘Hiçbir şekilde bu konuyu konuşmam’ derken kastettiğim de bu. Hükümet ortaklığıyla ilgili olmayan konuları masaya getirmeyelim. Gerilimi artıracak konuları masada tutmayalım. Siyasetin psikolojisi şu anda önemli.”