23-27 Ocak tarihleri arasında gerçekleştirilen Dünya Ekonomi Forumu'na bu yıl Türkiye'nin dinamizmi, Avrupa'nın endişesi hakimdi.
Abone olİsviçre'nin Davos kasabasında bu yıl 23-27 Ocak tarihleri arasında gerçekleştirilen Dünya Ekonomi Forumu'na (WEF) Türkiye, 2009 yılında yaşanan moderatör krizinden bu yana ilk kez rekor düzeyde katılım gösterdi.
Dünya Ekonomi Forumu Avrupa Direktörü Martin Bruncko, Türkiye'nin dünyanın en dinamik ekonomilerinden biri olduğunu belirterek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a foruma katılması için açık davette bulundu. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın krize dair çözüm önerileri zirveye damgasını vurdu. Uluslararası Çalışma Örgütü Başkanı (ILO) Guy Ryder'ın ekonomik kırılganlığın konuşulacağı bir panelde moderatöre, ''Türkiye'nin kırılganlıkla ne alakası var'' demesi ise hafızalarda yer etti.
Bu yıl toplam 100 ülkeden 2 bin 500'ün üzerinde katılımcı ile 50 başbakan ve devlet başkanının yer aldığı Dünya Ekonomi Forumu'nun gündeminde Avrupa Birliği'nin geleceği konusundaki endişeler, parasal genişlemenin etkileri, küresel ekonomideki kırılganlıkların artması yer aldı.
Bu yıl teması ''Dirençli Dinamizm'' olarak belirlenen Dünya Ekonomi Forumu'nun Avrupa Direktörü Martin Bruncko, Türkiye'nin dirençli dinamizm için örnek teşkil ettiğini belirterek, ''Dirençli dinamizm akla Türkiye'yi getiriyor. Türkiye sadece Avrupa değil, dünyanın en dinamik ekonomilerinden biri'' dedi. Bruncko, ayrıca 2009 yılında Davos'ta yaşanan krizin geride kaldığını belirterek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın foruma yeniden katılması için davette bulundu.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın Türkiye ekonomisi ve dünya ekonomisinin istikametiyle ilgili açıklamaları, zirve katılımcıları tarafından ilgiyle takip edildi. Forumda en çok tartışılan ve gündem yaratan konuşmaysa İngiltere Başbakanı David Cameron'ın İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılabileceği yönündeki endişelerin arttığı bir ortamda Davos'ta yaptığı konuşma oldu.
Babacan kriz vergilerine karşı
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Avrupa'daki vergi artırımı yoluyla krizden çıkış arayışının doğru olmadığını açıkladı. İsviçre'ye seyahati sırasında, uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Babacan, Tobin vergisi'nin daha önce Brezilya tarafından kullanıldığını ve işe yarayan bir enstrüman olmadığının söyledi.
Avrupa'nın 11 ülkesinin uygulayamaya koymayı planladığı ''finansal işlem vergisinin'' ise ''popülizm'' örneği olduğunu belirterek, vergi artışını çare olarak gören Avrupalı liderlere mesaj vermiş oldu. Özellikle dünyanın ''zengin vergisi'' diye adlandırılan ek vergilerle krizden kurtulma arayışı içerisinde olduğu, be Fransa'nın vergi oranlarını yüzde 75'e çekme hazırlığı yaptığı bir dönemde, Babacan'ın kriz vergilerine karşı olduğunu belirtmesi daha bir önem kazandı.
Babacan'ın Davos yolunda verdiği bir diğer önemli mesajda küresel ekonomide krizin de eksen değiştirmeye başladığı yönündeydi. Babacan, ''Risk odağı Avrupa'dan Japonya'ya doğru kaydı'' dedi. Özellikle 2013'ün ilk çeyreğinde dünyanın en büyük ekonomilerinden Japonya'nın önümüzdeki dönemde küresel piyasalar için birincil endişe kaynağı olma riskine işaret etti. Babacan, Avrupa'da ve ABD'de artan endişelere rağmen, Türkiye'nin sağlam adımlarla ilerlediğini belirterek,''Her tür durum için gereken senaryomuz var'' dedi.
Babacan, Davos'ta süren Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısında Türkiye'nin küresel krizde başarı formülü de açıkladı. Küresel krizle birlikte birçok ülkeyi borç krizine sürükleyen kamu harcamalarını artırma tuzağına düşmek yerine bütçe dengelerini bozmadan ekonomiye güven sağladıklarını, büyümeyi ağırlıklı olarak özel sektör eliyle gerçekleştirdiklerini ve istihdamı teşvik ettiklerini anlatan Babacan'ın krizi yenme formülü diğer panelistlerce de onaylandı.
Merkez'den dünyaya kur mesajı
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, forumun önde gelen konuşmacıları arasında çeşitli panellere katılarak Türkiye ekonomisini ve Merkez Bankası'nın uyguladığı politikaları anlattı. Başçı gazetecilerin sorularını cevaplarken küresel liderlere ''kur savaşları'' konusunda dikkatli olmaları konusunda uyarıda bulundu. Başçı, ''Bence kur savaşlarıyla ilgili sorular merkez bankacılara sorulmamalı. Herkes çok miktarda para basarsa o zaman küresel enflasyon ortaya çıkıyor ve kimsenin parası diğerine göre değer kaybedememiş oluyor. Bu tür bir mücadeleden hiç kimse kazançlı çıkmıyor. Bunu bildiği için de merkez bankacılar özellikle bu dilden konuşmamaya çalışırlar'' dedi.
Özellikle dünyanın önde gelen ekonomileri kendi para birimlerinin değerini düşük tutmaya çalışarak avantaj kazanmayı amaçlarken, Başçı bunun bir çözüm yolu olmadığını anlattı.
Gündemi Cameron belirledi
İngiltere Başbakanı David Cameron'ın, genel seçimi kazanırsa İngiltere'nin AB üyeliğinin geleceğini halka oylatacağı yönündeki açıklamalarının etkileri Davos'ta gündemi belirledi. Avrupa Birliği'nin en büyük ekonomileri içerisinde yer alan İngiltere'nin birlikten çıkabileceği yönündeki mesajları, diğer Avrupa ülkelerinin liderinin konuşmalarına damgasını vurdu.
Cameron, dikkatle izlenen Davos konuşmasında, üyeliğin İngiliz halkı tarafından referandumda oylanması ilgi ilgili olarak, ''Bunun, Avrupa'ya sırtını dönmekle ilgisi yok. Aksine, tam tersi söz konusu. Yani, 'Avrupa'yı nasıl daha rekabetçi, daha açık ve esnek yapabiliriz ve İngiltere'yi de nasıl güvenli bir biçimde bunun içinde tutabiliriz' bunu tartışıyoruz. Ben böyle görüyorum. AB ülkelerinin yarısından çoğu, ortak para birimi avroyu kullanıyor. Eğer tek bir para biriminiz varsa, durdurulamaz bir şekilde ortak bir bankacılık birliğine, ortak bir mali birliğe doğru hareket edersiniz. Ve işte tam da bu, bizim gibi avro kullanmayan ülkeler üzerinde - ki açıkça söylüyorum, kullanmayı da düşünmüyoruz- inanılmaz büyük etkileri oluyor'' dedi.
Bu anlamda Cameron, Birliğin sadece parasal birliğe indirgenmiş olmasından hoşnut olmadığını açıkça ifade ederek, eğer krizden çıkış için yeni metotlar konuşulacaksa masada parasal birlikte yer almayan ülkelerin de olması gerektiğinin en üst perdeden mesajını vermiş oldu.
Merkel güven vermeye çalıştı
Davos'ta, İngiltere'nin birlik içerisindeki yeri ve birliğin geleceği konusundaki endişelerini gidermeye çalışan Almanya Başbakanı Angela Merkel, ''Şimdi eksik olan rekabet gücü için bir pakttır'' dedi.
Merkel olası bir anlaşmanın içeriğiyle ilgili olarak, ''Üye devletler, AB Komisyonu ile sözleşmeler imzalayarak, rekabet gücünü etkileyen gerekli unsurları iyileştirmekle yükümlü olacaklar. Bunlar, örneğin ücret ek masrafları ve birim emek maliyetleri, araştırma masrafları, altyapı, yönetim birimlerinin etkinleştirilmesi gibi konuları içerecek. Tabii ki ulusal parlamentoların bu sözleşmeleri onaylaması gerekecek. Avro Bölgesi'nin rekabet gücünün, ne kadar iyileşip iyileşmediğini görebilmemiz için, bu sözleşmelerin bir bağlayıcılığı olması gerekecek'' diye konuştu.
Lagarde'dan ''rehavete kapılmayın'' uyarısı
Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, Dünya Ekonomi Forumu'nun kapanış töreninde kriz havasının henüz geride kalmadığını hükümetlerin gevşememesi gerektiği söyledi. Legarde, dünya liderlerine ''rehavete kapılmayın''uyarısında bulunarak, IMF'nin kırılgan ve yavaş bir büyüme beklediğini hatırlattı. Lagarde'ın konuşmasında özellikle Japonya hükümetine seslenerek, ülkeye orta vadeli bir borç azaltma planı yapması tavisyesinde bulundu.
Türkiye'den yoğun katılım
Davos'ta, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Aile, Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ve Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı farklı oturumlarda dikkatle izlenen oturumlara katıldı.
İş dünyasından Güler Sabancı, Ferit Şahenk, Ahmet Çalık, Cüneyd Zapsu, Tuncay Özilhan, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Ali Ağaoğlu ve yazar Elif Şafak, forumun diğer önde gelen katılımcıları arasındaydı.
Foruma Coca Cola Üst Yöneticisi (CEO) Muhtar Kent'le birlikte, Embraer, Dow Chemical Company, Toshiba, UBS ve Uluslararası Saydamlık Örgütü'nün başkanları ev sahipliği yaptı.