FB Teknik Direktörü Daum, 2007 yılında Şampiyonlar Ligi'nde zafere ulaşacak bir takım oluşturmayı hedeflediklerini, bunun için de gece gündüz çalıştıklarını belirtti.
Abone olFenerbahçe Teknik Direktörü Christoph Daum, Audi Magazin dergisine önemli açıklamalarda bulundu. Fenerbahçe'nin çok büyük bir potansiyeli olduğunu, çok güçlü bir Avrupa takımı olabileceklerini ifade eden Alman teknik adam, "Fenerbahçe olarak bazı konularda daha iyi olmalıyız ve şu anda onların üzerinde çalışıyoruz. Bayern Leverkusen'deyken 4 yıl sonra takım zirve noktasına ulaştı ve ben gittikten sonra Şampiyonlar Ligi finalinde oynadı. Fenerbahçe'de de 2007 için benzer bir durum planlıyorum. Bu başarı zaman alacak. Bu yıl Şampiyonlar Ligi'nden elendik, ama takımın ileri doğru üç adım atabilmesi için bazen geriye doğru bir adım atmaya ihtiyacı vardır. Her zaman siz fark etmeseniz de bir gelişme vardır. Biliyorumki insanlar sadece sonuçlarla ilgileniyorlar. Skora bakarak değerlendirme yapıyorlar. Ama bu her zaman doğru bir yargılama olmuyor. Bazen çalışmanın karşılığını ancak belli bir süre sabrettikten sonra alabiliyorsun. Fenerbahçe olarak 2007 yılındaki Şampiyonlar Ligi'nde zafere ulaşacak bir takım oluşturmayı hedefliyoruz, bunun için de gece gündüz çalışıyoruz" diye konuştu. 'ELEŞTİRİLERİN BENİ YIPRATMAMASI İÇİN FİZİKSEL YAPIMA VE AİLE YAŞANTIMA DİKKAT EDİYORUM" 20 yıldır teknik direktörlük mesleğinin içerisinde olduğunu belirten Daum, "18 yıldır teknik direktör olarak çalışıyorum, ondan önce de iki yıl teknik direktör yardımcılığı yaptım. Yani 20 yıldır bu mesleğin içerisindeyim. Her şeyi biliyorum diyemem, ama olacakları çok büyük oranda tahmin edebiliyorum. Cok büyük zaferler kazandığımız ya da çok büyük hayal kırıklıkları yaşadığımız durumlar oldu. Ben her zaman sakin davranmaya çalışırım. Büyük başarılar kazandığımızda insanları sakinleştirmek için çaba sarfederim. Çünkü hayat sadece zaferlerden ibaret değildir. Çok çalışmalı, sürekli işinize konsantre olmalısınız. Çalıştığım bütün takımlar benden çok memnun kaldı ve neredeyse hepsi beni geri çağırarak tekrar çalışmak istedi. Bu benim için medyada çıkan herhangi bir övgü ya da eleştiriden daha anlamlı. Eleştirildiğim durumlara da alıştım artık. Bunların beni yıpratmaması için önce fiziksel yapıma dikkat ediyorum. Sağlam bir zihin ve beden, sizi her tür sıkıntıya deprasyona karşı korur. Eğer formdaysanız her şeyle mücadele edebilirsiniz. Koşuyorum ve haftanın 2-3 günü tesislerimizdeki spor salonunda çalışıyorum. Ayrıca yediğim yemeklere çok dikkat ediyorum. Haftada en fazla bir kez et yiyorum. Daha çok balık ve sebzeyi tercih ediyorum. Bir de yemekten alamadığım vitamin ve minerallerle vücudumu destekliyorum. Yeterince uyku uyumaya ve ailemle iyi vakit geçirip, bunu pozitif enerjiye dönüştürmeye özen gösteriyorum. Ailenizle aranızdaki sevgi bağı size her şeyin üstesinden gelme gücünü verir" dedi. Futbolcularına da daha profesyonel olmaları konusunda kendilerini eğitmelerine yardımcı olduğunu ifade eden Daum, futbolcularına ağır eleştiriler ya da yenilgiler karşısında daha dayanıklı olmalarına yardım etmeye çalıştığını, dış etkenlerin performanslarını etkilememesi için yapmaları gerekenleri anlattığını kaydetti. 'SÖYLEDİKLERİMİ UYGULATABİLMEK İÇİN DİĞER TEKNİK DİREKTÖRLERDEN ÇOK DAHA FAZLA ÇALIŞMAM GEREKTİ" Hiçbir zaman büyük, uluslararası bir futbolcu olmadığını, bu nedenle söylediklerini uygulatabilmek için diğer teknik direktörlerden çok daha fazla çalışması gerektiğini kaydeden Alman teknik adam, "İnsanlar kaç kez milli takımda oynadığımı sorarlardı. Ben de "Tam olarak bilmiyorum, ama Franz Beckenbauer ve ben, ikimiz birlikte toplam 103 kez milli takımda oynadık' derdim. İnsanlar çok şaşırırlardı ve daha fazla soru sormazlardı. Aslında bu bir espriydi, çünkü 103 Franz Beckenbauer'in çıktığı uluslararası karşılaşmaların sayısıydı, ben ise hiç milli takımda forma giymedim. Benim için futbolculara söz dinletmek diğer teknik direktörlere göre daha zor oldu. Söylediklerimi uygulatabilmek için diğer teknik direktörlerden çok daha fazla çalışmam gerekti. Mesela Türkiye'de Rıdvan dediğiniz zaman herkes saygı duyar, onun söylediği herşeye güvenir. Bu hiç benim başıma gelmedi. Ben hep insanları ikna etmek için çok uğraşmak, çalışmak zorunda kaldım. Bu yüzden futbol konusunda hep çok ciddi çalışmalar yaptım, çok derinlere indim. Çünkü daha önce isim yapıp sonradan teknik direktör olmuş insanlar gibi bir şeyi sadece bir kere söylemem yeterli olmuyordu. Oyuncuları söylediklerime inandırmam gerekiyordu. Onlara neyi neden yaptığımızı izah etmeliydim. Ben bunu da avantaja çevirdim, daha çok çalıştım ve verdiğim her kararın sağlam açıklamalarını yaptım. Çok kitap okudum. Bu durum beni futbol konusunda çok ağır çalışan bir insana dönüştürdü" diye konuştu. Profesyonel bir futbolcu olmak için hiçbir zaman üniversiteyi bırakmayı düşünmediğini söyleyen Daum, şöyle konuştu: "FC Köln'de kısa bir süre futbol oynadım. Çok güzel bir takımımız vardı. Onlarla antrenman yapar, dostluk maçına çıkardım. Ama sonra eğitimimi tamamlamaya karar verdim. Profesyonel bir futbolcu olmak için hiçbir zaman üniversiteyi bırakmayı düşünmedim. Başlangıçta spor ve güzel sanatlar okudum. Ama zordu, çünkü güzel sanatlar için Düsseldorf'a gitmem gerekiyordu, spor yapmam içinse Köln'de kalmalıydım. İkisini de idare etmek çok zordu. Bu yüzden Köln'de kalıp Biyoloji okumaya karar verdim. Ama daha sonra FC Köln'ün genç takımının teknik direktörü oldum. 4 yıl boyunca genç takımı çalıştırdım. 15 profesyonel futbolcu yetiştirdim ve daha sonra bana A Takımının yardımcı teknik direktörlüğünü teklif ettiler. Böylelikle profesyonel futbol kariyerim çizildi. Açıkçası tüm bunları hiç planlamamıştım" 'FUTBOLDA BİR 'DAUM STİLİ' OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYORUM' Teknik direktörlük hayatında bir 'Daum stili' oluşturmaya çalıştığını, ancak tam olarak bir Daum stili meydana getiremediğini belirten Daum, "Daha önce takımın oyununu hiç seyretmemiş biri maça geldiğinde 30 dakikanın ardından "Bu Christoph Daum'un takımı diyebilmeli". Bu gerçekleşiyorsa çok yol katettim demektir. Ama bir takımı bu hale getirebilmek çok büyük çaba istiyor. Bunu başarırsanız gerçekten bir marka olmuşsunuz demektir. Şu ana kadar çalıştırdığım bütün takımlar çok başarılı oldu. Ama tam olarak bir Daum stili yaratabilmiş değilim. Bunun üzerinde hala çalışıyorum" dedi. Bir takımda oluşturmak istediği 'Daum stili' ile ilgili de bilgi veren Daum, "Daum stilinin en önemli noktası, 'Ne olursa olsun vazgeçme. En zor koşullarda, kendini iyi hissetmesen bile, elinden gelenin en iyisini yapmalısın. Eleştirilsen de, kişisel problemlerin de olsa senin görevin kulübün için en iyisini yapmaktır' Bu ilkelere uymazsan bir süre sonra oyunun dışında kalırsın ve kulübün de sorunlar yaşamaya başlar. Bir galibiyet sonrasında çok mutlu olabilirsin. Ama bu mutluluğu 24 saat yaşa ve bitir. Sonra tekrar çok çalışmaya başlamalısın. Ya da bir yenilgi yaşadığında 24 saat ortadan yok ol, ama sonra yeniden başlamalısın. Çünkü biz 25 milyon insanı temsil ediyoruz. 25 milyon insanın umutlarını, isteklerini, hayallerini temsil ediyoruz. Bu yüzden güneş de açsa, yağmur ya da kar da yağsa biz elimizden gelenin en iyisinden fazlasını yapmalıyız. Oyuncularımı hem kulüpleri hem de kendileri için sorumlu bireyler olarak eğitmeye özen gösteririm. Ancak bu sayede başarı sahibi olabilirler. Ben sahadaki sorumluluğunun gerçek anlamda bilincinde olan oyuncular istiyorum. John F. Kennedy'nin çok sevdiğim bir sözü vardır: "Bu ülkenin senin için ne yapabileceğini sormamalısın. Lütfen kendine şunu sor: Ben bu ülke için ne yapabilirim ?" Ben aynı soruyu biraz değiştirerek oyuncularıma soruyorum: "Lütfen kendine şunu sor: Ben bu takımın başarılı olması için ne yapabilirim?" Sanırım herkes bunu kendine sormalı. İşte de, arkadaşlıkta da, aşkta da aynı şey geçerli" ifadelerini kullandı. Teknik direktörle futbolcular arasında ister istemez bir mesafenin olduğunu kaydeden Alman teknik adam, "Teknik direktörlük mesleği ile ilgili bir sürü masal anlatılır. "Teknik direktör oyuncuların babasıdır" başlıklı tablo sadece takım maç kazandığında ortaya çıkar. Ya da bir oyuncu çok başarılı olmuştur ve kendisini eğiten antrenörünü hatırlamıştır. Eğer bir oyuncu takıma seçilmezse ya da kritik bir durumdaysa, kimse teknik direktörün 'babacılığı'ndan söz etmez. Oyuncular zaten onlarla konuşmaya çalışsanız dahi, çok açık değillerdir. Sorunlarını anlatmaktan çok gizlemeyi tercih ederler. Çünkü sorunları hakkında açıkça konuşmanın onlara dezavantaj getireceğinden korkarlar. Bu yüzden sanırım oyunculara gerçekten çok yakın olmak, çok zor bir şey. İster istemez arada bir mesafe oluyor. Ben oyuncularımla iyi ilişkiler kurmaya çalışırım. Gördüğüm kadarıyla da bu işe yarıyor. Ama hepsinin babası olduğunu söylemek çok gerçekçi olmaz. Bazen anneleri, bazen babaları olmaya çalışıyorum, ama genelde onların sadece antrenörüyüm" diye konuştu. 'TÜRKİYE VE ÖZELLİKLE DE İSTANBUL BENİM İKİNCİ EVİM' Türkiye'nin özellikle de İstanbul'un ikinci evi olduğunu kaydeden Daum, "İstanbul'a ilk kez 1992 yılında geldim. Şehrin modern yapısından çok etkilenmiştim. Çünkü Almanya'da genelde insanların zihninde İstanbul ile ilgili eski tip bir resim vardır. İstanbul, sadece peri masallarından, Topkapı Sarayı gibi binalardan, hamamlardan ibaret bir Doğu şehri olarak algılanır. Modern Türkiye'yi pek kimse tanımaz. Benim en çok şaşırdığım şey, İstanbul'un diğer büyük Avrupa kentlerinden pek farklı olmamasıydı. İlk adımımı attığımda İstanbul'a aşık olmuştum. Burada yaşayan insanlar çok sıcakkanlıydı ve beni çok iyi karşıladılar. O zamandan sonra şehrin tarihi, yaşam tarzı ile ilgili çok şey öğrendim ve İstanbul'u kendime çok yakın hissettim. Bizans ve Osmanlı dönemine ait kültürlerin izlerini sürmek, eski yerleşim yerlerini gezmek bana keyif verdi. Bugün bile hala tarihi yarımadayı ziyaret etmek benim için hoş bir macera. Hala yeni şeyler keşfedebiliyorum. İstanbul Doğu ile Batı'nın biraraya geldiği bir kent. Uyuduğu bir zaman dilimi yok gibi. Belki gece ikiyle sabah altı arası ama bunun dışındaki 20 saat boyunca İstanbul hep capcanlı" ifadelerini kullandı. İstanbul'da birkaç saat içinde muhteşem yerlere gitmenin mümkün olduğunu kaydeden Alman teknik adam, "İlk geldiğim zamanlarda tarihi yerlere büyük merak sarmıştım. En az 10 kez Topkapı Sarayı'na gittim. Her seferinde yeni şeyler keşfediyordum. Yeni çok sık olarak Dolmabahçe Sarayı, Yerebatan Sarnıcı gibi büyüleyici yerlere gittim. Alışverişlerimi her zaman İstanbul'dan yaptım. Zamanla güzel mobilyalar, zevki giysiler satan yerleri öğrendim. Gece hayatı da mükemmel istanbul'da Çok güzel restoranlar var. Eğer yurtdışından misafirlerim varsa, onları mutlaka Kumkapı'ya götürürüm. Çünkü Kumkapı'nın çok güzel bir atmosferi var ve yabancılar oraya bayılıyorlar. Ben Anadolu Yakası'nda oturuyorum. Sakin bir ortamda lezzetli yemeklerin sunulduğu Körfez Restaurant'a gitmekten hoşlanırım. Ama aynı zamanda Sunset, Vogue gibi mekanlar, Beyoğlu'ndaki otantik lokantalar, balık restoranları da ilgimi çeker" dedi. 'Gelecekte İstanbul'da yaşamayı planlıyor musunuz ?' sorusuna ise Daum, "Bizim mesleğimizde asla bu tür planlar yapamazsınız. Gelecek yıl ne olacağını bilemezsiniz. Bu yüzden hayatta esnek olmayı öğrendim. Bizler her zaman yer değiştirmeye hazırlıklı olmak durumundayız. O kadar çok yer değiştirdikki, bir evden başka bir eve taşınmak konusunda uzman olduk. Ama benim için hayatın bana yeni yerleri, farklı insanları ve kültürleri tanıma fırsatimsı vermesi büyük bir şans. Bu işimin bana verdiği bir ödül. Mesleği bıraktıktan sonra Almanya'da yaşamayı hiç düşünmüyorum. Mallorca'da büyük bir evim var. Oraya yerleşebilirim. Ama sanırım bir ayağım da her zaman Türkiye'de olacak" şeklinde cevap verdi.