Fenerbahçe'de işler tıkırında. Christoph Daum, Fenerbahçe dergisine konuştu. Tarihe geçmek isteyen Daum'un hedefi ise Avrupa’da da ses getirecek bir takım oluşturmak.
Abone olFenerbahçe Teknik Direktörü Christoph Daum, Fenerbahçe Dergisi programı için özel açıklamalarda bulundu. Daum, ilk kez çalışma odasını FBTV’ye açarak, çalışmaları ve hedefleri ile ilgili olarak geniş açıklamalarda bulundu. İşte Teknik Direktörümüz’ün açıklamaları: Fenerbahçe tarihine geçmeyi hedefliyoruz Yolumuza devam ediyoruz. Bu seneki hedefimiz de Avrupa’da belli bir başarıyı yakalamak. Ben başarılı olduğumuza inanıyorum, çünkü UEFA Kupası’nda yolumuza devam edeceğiz. Bu genç ve yeni kurulmuş ekiple tabii ki Fenerbahçe tarihinde pek fazla görülmemiş 2 sene üst üste şampiyonluğu yakalamak yine hedeflerimizden bir tanesi. Devam ediyoruz derken bunu kast ediyorum. Geçen sene yakalamış olduğumuz şampiyonluk ile üçüncü yıldızımızı taktık formamıza… Bu sene de bu şampiyonluğu tekrarlayarak Fenerbahçe tarihine geçmek amacındayız. Bu kimlerin amacı? Sayın Başkanımız Aziz Yıldırım, Yönetim Kurulu üyelerimiz, biz antrenörler ve tüm takım buna inanıyoruz ve bu yolda ilerliyoruz. Fenerbahçe’yi Avrupa’da da ses getirecek bir takım haline getireceğiz Az önce söylediğim bir şey var. Paranın yanı sıra daha önemli olan; buradaki rekabet ortamında başarıyı yakalayabilmek adına herkesin çalışması… Takım içerisindeki ortak karakterin önemi çok büyük. Oyuncuların karakteri birlik beraberlik ve biz bunu buraya oturttuk. Bu anlamda da başarıyı yakaladık. Sadece takım içerisinde değil, takımın çevresinde de bu mantık oturdu. Birlik, beraberlik içerisinde birbirimize destek olarak iyi bir karakter oluşturduk, iyi bir bütünlük yarattık ve hedefimize doğru ilerliyoruz. Şu anda da iyi bir yere geldik diye düşünüyorum. Hedeflerimiz yine ileriye yönelik ki bunlar da sadece buradaki genç oyuncuların gelişimini sağlamak değil. Bu takıma yine güç katacak yeni yeteneklerin takıma katılması yine takıma büyük güç katacak tecrübeli oyuncuların transfer edilmesi var. Bu sene yine şampiyonluk yarışında varız. Amacımız; uzun yıllar Türkiye’deki şampiyonluk yarışında var olmak hatta şampiyonluğu her zaman elde etmek! Bunun yanı sıra bu sene başlamış olduğumuz Avrupa maceramız var. Avrupa’da da takımı güçlendirip tecrübe kazandıkça, takım daha çok oturdukça, daha iyi duruma geldikçe Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Avrupa’daki büyük kulüpler arasında bir yer edinmesini hedefliyoruz. Bizim hedefimiz 2007’de takım, kulüp, buradaki çalışanlar olarak para tabi ki bir etkendir ama parayı bir kenara bırakıp önce hedeflerimize yönelik çalışıp istediğimiz başarıları elde edip Fenerbahçe’yi Avrupa’da da ses getirecek bir takım haline getirmektir. Ama bunları hedeflerken şunu da belirtmek isterim; burada bulunan herkes bu hedeflere ulaşabilmek için canla başla çalışıyor ve mücadele ediyor. Aramızda buna inanmayan biri yok! Performansını sergile, başarılı ol sen de kazan! Profesyonel futbolda paranın yani işin maddi kısmının da bir değeri var, ama bakıldığı zaman biz parayı değerlendirmesini, kullanmasını da iyi bildik. Transfer edilen futbolcularla yapmış olduğumuz sözleşmeler garanti para üzerine değil. Kazandıkça futbolcu da kazansın parayı mantığıyla hareket ettik. Yani performansını sergile, başarılı ol sen de kazan mantığı var burada. Tabii bu da takım içerisinde çok farklı bir rekabet ortamı yaratıyor. Dolayısıyla herkes farklı bir rekabet ortamında “Ben kazanırsam bu bana maddi anlamda gelir getirecek” düşüncesi içerisinde. Bunları yaparken ben de aynı mantıkla yola çıktım. Ben de sözleşmemi yaparken kalkıp da “Burada garanti para isterim. Banka teminatı isterim. Bütün kazanacağım parayı şartlar ne olursa olsun ben alırım.” mantığıyla hareket etmedim. “Başarı gelsin ona göre bende kazancımı alayım” düşüncesiyle hareket ettim. Bunu yaparken de bir risk alıyorsunuz. Çünkü başarılı olunca para kazanacaksınız demek oluyor. Yönetim Kurulu’yla beraber, Başkan’la beraber ben bu riski aldım. Neden? Çünkü burada büyük bir potansiyel var. İstatistiksel değerlendirme bize ışık tutuyor Bu sene içerisinde yapılan tüm maçlar, antrenman değerleri ve istatistikleri geçen senenin tüm istatistikleriyle birlikte yapılan tüm toplantılar şampiyonluk senesi üzerine kurulu... Sene sonunda şampiyon olabiliriz. Bunun için çalışıyoruz. Bu istatistiksel desteğin yetip yetmeyeceğini şimdiden bilemiyorum çünkü yolumuza Avrupa’da devam ediyoruz. Lig kupası var, Türkiye kupası var. Tabi, geçen seneye nazaran çok daha fazla analiz, toplantı ve maç değerlendirmesi yapacağız. Bu değerlendirmelerin hepsini yazılı tutmak bana göre çok önemli. Şöyle ki; futbolcuyla konuşurken kendisine ne görev vermişiz, neyi yerine getirmiş tabii toplantı notları da hepsi yazılı olarak mevcut. Maçta neler yapmış, neleri sahaya yansıtmış, neleri yansıtamamış, antrenmanda hangi futbolcu hangi oyun formunda nasıl bir verim sağlamış deyip durumu oyunculara göstermek, izah etmek, onların gelişimini sağlamak açısından çok önemli! Bunun yanı sıra bu sistem artık kendi kendini de kontrol eder bir hal aldı. Kendi kendinin de bir aynası oluyor. Gazetelerin yaptığı gibi her maçın tek tek puanlaması da var. Her futbolcuya bir puan da veriyorum… Maçlarımızın da dvd’leri var. Oyuncunun topla buluştuğu her anın, korakor mücadelenin, sahada yaptığı her şeyin analizini tüm detayıyla eksiksiz bir şekilde tutuyoruz. Bireysel antrenman olsun grup halindeki antrenman olsun, maçlar, her anın oyuncu analizi, hepsi bende hem yazılı hem de görsel olarak yazılı var. Oto kontrolümü antrenman notlarıyla sağlıyorum Bu antrenman notlarının tutmamdaki sebep de bir maç esnasında takım bir hatayı gereğinden fazla tekrar ediyorsa; o hata nerden kaynaklanıyor diye yakın dönemdeki antrenmanlara bakarım. “Ne yapmışız, bu hatalar benim takıma verdiğim antrenman eksiğinden mi kaynaklanıyor, yoksa bireysel hata mıdır, daha fazla nelere dikkat etmem lazım, antrenmanlarda neyi ön planda tutmam gerekiyor, neleri unutmuşuz veya neleri geliştirebilirim” gibi hususlarda oto kontrolümü geliştirmeme yardımcı oluyor! Futbolcularla özel olarak da görüşüyorum Bütün bu maç, antrenman ve maça yönelik toplantılar gibi sportif performansların dışında başka bir defterim daha var. Burada da futbolcunun şahsıyla özel yapmış olduğumuz görüşmeleri tutuyorum. Tüm futbol olaylarını bir kenara bırakıp onların kendi bireysel sıkıntılarını, memnuniyetlerini veya memnuniyetsizliklerini dinliyorum. Fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bu yapmış olduğumuz görüşmeler tek tek kaleme alınacak... Bunlar daha çok futbolcunun kişiliğini gösteren tarzdaki görüşmeler oluyor. Hep sorulur… Antrenör, futbolcunun dilinden anlıyor mu, konuşabiliyor mu diye… Bu tip görüşmelerde ben daha çok futbolcuyu dinliyorum ondan alıyorum ki onu daha iyi tanıyayım ona gerekli görüldüğü hallerde ihtiyacı olduğunda yardımcı olabileyim… Mesela aramızdan ayrılan Yusuf ile de çok uzun görüşmeler yapmıştım. Hangi pozisyonda veya mevkide kendisini daha çok verimli gördüğünü, şampiyonluk hakkındaki görüşlerini sorup, içini dökmesini sağladım. Yakaladığımız başarı ortak tecrübelerimizin eseridir Bir defter daha var. Yönetim kuruluyla yapmış olduğum görüşmelerin defteri… Bu defterden bir örnek; geçen sene bizim de ilgilendiğimiz bir futbolcu Luis Fabiano şu anda Portekiz’e transfer oldu, futbol yaşamını orda sürdürüyor. Bu futbolcuyla ilgili tüm bilgiler var bu defterde. “Menajeri kimdir, bonservisi ne isteniyor, futbolcunun o andaki kazancı nedir” gibi bilgileri ben yönetim kuruluna aktarıyorum. Yönetim kurulumuzdaki transfer komitesi de kendi arasında tartışıyor. Son kararı hep Başkanımız veriyor tabii. Bu tip kulübe yarar sağlayacağına inandığım bilgileri veriyorum yönetime… Gökdeniz’i de planlamaya almıştık mesela! Onun transferini gerçekleştiremedik ama onun dışında istediğimiz bir çok oyuncunun transferi gerçekleşti. Bu yazılı bilgileri yine kendimi kontrol etmek adına, planlamalarımızı kontrol etmek adına kullanıyoruz. Hem planlarımıza göre nereye vardığımız görüyoruz hem de Fenerbahçe Kulübü açısında da verimli oluyor. Hedeflerimize yönelik yolumuzda devam ediyoruz. Bu tür bir çalışma bir Alman mantığıdır ancak Fenerbahçe’yi bana göre yeni ama çok daha farklı bir organizasyon içerisine soktuğuma inanıyorum. Yinede bu bir Fenerbahçe mantalitesidir. Çünkü herkes tecrübelerini ortaya koyuyor ve bu tecrübeler birleşerek, bütünleşerek şu anda bulunmuş olduğumuz başarılı yolu yakalamış oluyoruz. Şimdi bakıldığında ben tabii ki çok uluslararası deneyimi olan bir insanım, ben kendi tecrübelerimi ortaya koyuyorum, Yönetim Kurulu’nda yurt dışında eğitim görmüş yönetim kurulu üyelerimiz da kendi farklı tecrübelerini ortaya koyuyorlar… Merchandising alanında olsun, taraftar ürünleri olsun, stadyum gelirleri olsun, bu alanlarda tecrübesi olan bir takım yöneticilerimiz var. Hepimizin tecrübelerinin birikimi Fenerbahçe’yi nasıl başarılı yola sokar, nasıl başarıya gideriz düşüncesiyle bütün tecrübelerimizi toplayıp şu anda bulunduğumuz noktaya gelmiş bulunuyoruz. Bir Türk gibi açık yürekliyim Ben insanları hiç bir zaman pasaporta göre ayırt etmem. Bir insan, bir başka ülkede doğup o ülkenin pasaportunu taşıyorsa o insanın değeri artar veya değerinden bir eksilme olur diye bir şey düşünmüyorum. Bana göre; her insan aynı değerdedir. Kendimi yarı Alman yarı Türk olarak görüyorum dediğim zaman şunu kast ediyorum: Bir Türk gibi açık yürekli oluyorum… Yüreğimden ne geliyorsa, o an içimden ne geçiyorsa direk söylüyorum. Bazı durumlarda yara almışsanız veya bir olay sizi üzmüşse mantığınızı öne çıkararak sessiz kalmasını da bilmek lazım ama ben bazen bir Türk gibi davranıp yaralandığımda veya etkilendiğimde o an kalbim ne diyorsa direk dışarı vurmayı tercih ediyorum. Geçen seneki şampiyonluk bal kaymak oldu! Geçen sezon hep birlikte yola çıkarken söylenen ve geçmişte yaşanmış bazı şeyler vardı. Fenerbahçe’de geçmiş senelerde çok fazla paralar harcanıp, istenilen hedeflere ulaşılamaması gibi… Biz de geçen sezon başında, çok fazla para harcamadan Fenerbahçe’ye yeni bir ruh, yeni bir takım havası, yeni bir birlik beraberlik getirelim düşüncesiyle hareket ettik. Tabii ki yeni oyuncular aldık ama daha çok Türk oyuncularda karar kıldık daha doğrusu onları tercih ettik. Bana sorarsanız bu havayı yakaladığımıza inanıyorum. Belli bir yere geldik. Kamp bambaşka bir hava oldu. Takım içerisindeki uyum olsun, birlik beraberlik olsun bambaşka bir ruh oluştu. Bu ruh oluşurken bizim hedefimiz aslında şuydu: Fenerbahçe’ye gönül vermiş taraftarlar, Fenerbahçe’yi izlerken “Şu takıma bak ya koşuyor! Her şeyi hak ediyor. Benim bu kulübe yaptığım her türlü maddi manevi katkıyı sonuna kadar hak ediyor. Ben de artık kendimi bu takımın bir parçası olarak görüyorum. Bu ne kadar güzel!” düşüncesi oluşsun istedik. İşte bunu başardığımızı düşünüyorum. Ne derler, şampiyonluğun gelmesi de üstüne bal kaymak oldu! Şampiyonlar Ligi’ne katılmak kadar orada başarılı olabilmek de tecrübe gerektiriyor Geçen seneki avantajımız; Avrupa’da takım olarak mücadele vermemizdi. Takımın kendi gelişimini çok daha fazla antrenman programlarıyla sağlamıştık. Bu sene 2006 Dünya Kupası ön eleme maçlarının yer alması bizim hem Avrupa için hem de lig için çok fazla antrenman imkanına sahip olamamamıza neden oldu. Maç trafiğimiz de çok yoğun. Seyahatleri de eklersek vakit iyice daralıyor. Geçen sene bunların olmaması birer avantajdı. Ancak, bu sene bana göre farklı bir tecrübe edindik. O da uluslararası anlamda Avrupa’da yapmış olduğumuz maçlar sayesinde oldu. Bu maçlarda futbolcularımız tek tek bireysel olarak hangi seviyede olduklarını, kendilerini Avrupa ayarındaki futbolcularla kıyaslandıklarında ne eksikleri olduklarını, nerde kendilerini geliştirebileceklerini gördüler. Manchester maçı, Olympique Lyon maçı gibi acı dersler aldığımız maçlar oldu. Acıydı ama bu tecrübelerden de ders çıkarmak lazım. Bu nedenle bana göre bunlar normaldi. Oraya katılmak kadar orada başarılı olabilmek de tecrübe gerektiriyor. Bir diğer yandan, bakıldığında geçen sene Şampiyonlar Ligi’ndeki grup maçlarından çıkıp kaleci Blazek’in sakatlanmasından sonra Milan’a elenen bir Sparta Prag’ı biz gerimizde bıraktık. Onları iki maçımızda da yendik ve bir altımızda bıraktık. Bu da bir başarıdır. Olympique Lyon’da takımın sergilemiş olduğu performans bana göre mükemmeldi. Oradan da bir puanla dönebilirdik. Biz Sayın Başkanımız Aziz Yıldırım ve Yönetim Kurulu’yla birlikte koymuş olduğumuz hedeflere sakin ve bilinçli bir şekilde ilerliyoruz. Futbolcularım her maçtan birer ders çıkararak bir sonraki maça çıkmayı öğrendiler İlk Olympique Lyon maçına baktığımızda kendi evimizde oynadığımız maçın ilk yarısında topa sahip olma oranımız ve girmiş olduğumuz pozisyonlar, rakibimize kurmuş olduğumuz üstünlük neticesinde ilk yarıyı önde kapamamız gerekirdi ama bunu başaramadık. Bundan da bir ders çıkarmak lazım. İkinci Olympique Lyon maçında, deplasmanda oynadığımız maçta, takımımız on kişi kalmasına rağmen hem geçmiş maçlarda almış oldukları tecrübeyle taktiksel anlamda çok akıllı bir oyun sahaya sürdü. Herkes görevini eksiksiz bir şekilde yerine getirdi ve oradan bana göre bir puanı kaçırdık. 93 dakikaya kadar sahaya istediklerimiz yansıttık ama maçın sonlarında gerekli olan konsantrasyon ve dikkat düşse de çok iyiydik. Frikikten golü yedik ama tabii bunlardan ders çıkararak yolumuza devam ettik. Bütün maçlarda futbolcularım birer ders çıkararak sonraki maça çıktılar. Bu dersler neticesinde Sparta Prag karşısında almış olduğumuz galibiyetler var. Türkiye liginde şampiyonluk yarışında direk rakibimiz olan Trabzonspor gibi bir kuvvetli ve güçlü rakip karşısında on kişi kalsak da akıllı bir şekilde taktiğimizi sahaya yansıtarak maçı kazanmasını bildik. Bu arada Ziyan Doğan’ı tebrik etmek lazım. Neler yaptığını neleri başarabileceğini gördük. Çok güçlü bir takıma sahip. Bütün bu maçlar bizim için birer sınav. Bugüne kadar gelinen nokta, bugüne kadar yapılmış tüm maçlarımız Samandıra’daki çalışmalarımız, hep birlikte yapmış olduğumuz hareketler bizi belli bir seviyeye getirdi. Gerek ulusal anlamda olsun gerek uluslararası anlamda iyi bir yoldayız. Üzerimizde baskı yok! Biz kendi içerimizde Başkanımız ve Yönetim Kurulu’nun sürekli desteğini görüyoruz. Bu destek genç oyuncular için özellikle çok önemli çünkü onlar gelişim çağındalar. Çok büyük bir beklenti koyarak, baskı getirmiyoruz! Biz bu rahatlıkla takımın gelişimini, futbolcuların bireysel olarak gelişimini sağlıyoruz ve bunun üzerinde çalışıyoruz. Şimdi Sparta Prag maçının ikinci yarısına bakarsanız; kalede Volkan, Kemal, Önder, Mehmet, Selçuk, Tuncay, Marco… Bu futbolcular 23 yaş altı veya 23 yaş seviyesindeler. Fakat bu futbolcuların önümüzdeki sene durumları çok farklı olacak biliyorum. Ben bu seneyi düşünmek zorundayım önce bu seneki işimizi tamamlamamız lazım ama bizim hedeflerimiz uzun vadeli olduğu için bu konuda bana göre iyi yoldayız. Bu destekten ötürü Sayın Başkanımız Aziz Yıldırım ve Yönetim Kurulu üyelerimize teşekkür ederim. Ne kadar memnun olduğumu anlatsam azdır. Futbolcuyu bitirmek adına eleştiri yapılmamalı Bu takım çok büyük bir potansiyele sahip olan takım. Genç oyunculardan bahsederken onlara yardımcı olmak gerekir derken; mesela Türk futbolunda diğer antrenör arkadaşlarla da görüşüyorum Ziya Doğan olsun Rıza Çalımbay olsun… Ellerinde çok yetenekli, gelecek vaat eden futbolcuları var. Onlarla konuşurken onların nasıl gelişimlerine destek olacağımızı kendi aramızda konuşuyoruz. Bunları yaparken, biz antrenörler futbolculara nasıl destek verip onları nasıl motive ediyorsak, gelişimlerini sağlamaya çalışıyorsak, dışardan bu desteğin gösterilmesi lazım diye düşünüyorum. Bu demek değildir ki eleştirilmeyecek futbolcu, tabii ki eleştirilecek yerine göre eleştirilecek ki o da kendi bulunduğu yeri bilecek ama onların gelişimlerini sağlarken kendilerine yardımcı olmaya çalışırken, futbolcuyu bitirmek adına eleştiri yapılmamalı! Bu görev ve sorumluluk basının… Futbolcuyu bitirmek amacıyla eleştiri yapıldığı zaman, büyük bir yeteneğe sahip olan Türk futbolcuları maalesef eriyip gidiyorlar, büyük yaralar alıyorlar… Samandıra’da tüm imkanlar elimizin altında Geçirdiğimiz 1,5 senelik döneme bakarsak takım içerisinde geçen senelerden kalıp da ilk on birde oynayan sadece bir iki tane futbolcu var. Genel kadroya bakarsanız dört beş tanedir. Futbolcuların çoğunluğu yeni geldiler ve kısa sürede ve birbirleriyle kaynaşıp dost olmasını bildiler. Tüm bunların temeline inecek olursanız, Başkanımız Aziz Yıldırım ve Yönetim Kurulu üyelerinin çok büyük katkısı ve faydası var burada. Fenerbahçe’deki, Samandıra Tesisleri’ndeki imkanlara bakılırsa, burada her şey var. Futbolcuların her türlü sorunuyla ilgileniliyor. Dışarıdaki yaşamlarında yardıma ihtiyaçları olduğunda Volkan Ballı 24 saat hizmetlerinde… Sağlık sorunları olduğunda doktor 24 saat hizmetlerinde… Buradaki altyapıya ve imkanlara baktığınızda yok yok! Burada eksik yok! Uzun vadeli planlama devamlılığın ana unsurudur Ben burada göreve başlarken planlamamın 2007’ye kadar olan kısmını, ilk önce önümüze hedef olarak koyduk. Bu yolda da bana göre Fenerbahçe’nin devamlılığı, günlük elde edilmiş başarılar veya alınmış bir maç yada kaybedilmiş maçların ötesinde… Tabii ki günlük başarılarda önemli kader maçı dediğimiz maçları kazanmak, mesela Trabzon’daki deplasman maçını kazanmak, Prag deplasmanındaki maçı kazanmak önemli. Bunların da bilincindeyiz çünkü bir futbolcuyu sadece yaptığınız toplantılarla geliştiremezsiniz veya sadece antrenmanlarla gelişimini sağlayamazsınız. Futbolcunun özellikle maçlarda edinmiş olduğu tecrübelerin de bu gelişimde katkısı çok büyüktür. Bana göre uzun vadeli planlama devamlılığın ana unsurudur. Bugün geldiğimiz noktada takım hakikaten alanda büyük başarılar ve büyük tecrübeler edindi. Başkanımız Türk futbolu ve Fenerbahçe için büyük bir şanstır Sayın Başkanımız Aziz Yıldırım’ın önemini ve değerini burada sarf edeceğim kelimelerle anlatmak tahmin ediyorum ki mümkün değil ama ben yinede içimden geldiği şekilde ve kendisini tanıdığım kadarıyla Başkanımızı anlatmak isterim… Ben bunu sürekli söylüyorum ama yinede tekrarlamaya hazırım. Başkanımız Aziz Yıldırım Fenerbahçe ve Türk futbolu için bir şanstır. Sadece buradaki A Takıma vermiş olduğu destek değil altyapıya vermiş olduğu önem ve eğitime verdiği destek, Fenerbahçe kolejleri… KENDİSİ Fenerbahçe’yi Türkiye’de ve uluslararası anlamda temsil etmesiyle Türk futbolu ve Fenerbahçe için büyük bir şanstır. Aziz, Büyük Başkan, Büyük baba! Neden baba? Çünkü insanların şahsi sorunları olduğu zaman, hastalık söz konusu veya aileyle ilgili sorunlarınız var, onun şahsi desteğine ihtiyaç duyduğunuzda hiç bir zaman maddi, manevi yardımını esirgemeyen bir kişiliğe sahip. Veya “Ben bir şey kutlamak istiyorum; benim böyle bir düşüncem var” dediğinizde hem fikir vermek hem de maddi, manevi destek olma anlamında her zaman yanınızdadır. Kendisi ayrıca büyük bir arkadaş! Neden arkadaş? Çünkü, kendisiyle özel olarak vakit geçirdiğimiz anlarda, örneğin bir kağıt oyununda olsun, orada bile kaybetmeye tahammülü olmadığını sürekli esprileriyle belli ediyor. Sürekli kazanmayı amaçlayan bir kişilik. Biz kendisiyle balık yemeye gidiyoruz. Çok normal bir restaurantta gidiyoruz, balığımızı yiyoruz. Çünkü kendisi nerden geldiğini unutmayan ve o dönemde büyüdüğü arkadaşlarını da unutmamış bir insan. Onlara hayatında her zaman yer veriyor ve destek olmaya çalışıyor. Dediğim gibi o anlamda da arkadaşlığını hiç kimseden esirgemeyen herkesin yanında olan bir insan! Aziz Yıldırım efsane bir başkan! Aziz, Büyük Başkan! Çünkü kendisi sadece başarı var olduğunda veya işler iyi giderken kendini gösteren bir başkan değil. İşler kötü gittiğinde, zor günler yaşadığımızda ve desteğe ihtiyacımız olduğu anlarda, Samandıra’ya gelen, beni arayan, “nerde yardımcı olabilirim, nerde destek olabilirim, bana ihtiyacınız vardır” diyerek yanımızda olan ve destek veren ilk şahıstır. Bunun yanı sıra Fenerbahçe Kulübü’nün Türkiye’de sosyo - kültürel anlamda yani stadıyla, buradaki altyapısıyla, Samandıra’sıyla, her konusuyla en ince ayrıntısına kadar ilgilenen ve sürekli, destek olmaya çalışan büyük bir Başkan’dır! Genel anlamda; Aziz Yıldırım efsane bir başkan! fenerbahce.org