BIST 9.777
DOLAR 34,16
EURO 38,17
ALTIN 2.920,22

Darbecilere hesap sormaya pek hevesliler

Çoğu intikam peşinde

Eskiler şöyle derdi; ”Sallandıracaksın birkaçını, bak gör o zaman nasıl hizaya girerler.”

Eskiden idam sehpaları İstanbul’un Sultanahmet meydanında kurulurmuş. O nedenle genelde, “Birkaçını Sultanahmet’te asacaksın, bak gör…” derlerdi.

Yani geçmişimiz sallandırmalarla dolu.

Daha yakın tarihlerimizde de bu sallandırmalar olmuştur!

1960’da da sallandırdılar, 1980’de de sallandırdılar.

Apoyakalandığından beri sallandıramıyorlar.

İyi midir, kötü müdür? Bilemem, takdiri sizin!

Ama şunu biliyorum ki insanlık, sallandırmalara veya idamın her türlüsüne karşıdır. Bizim milletimize bakacak olursak, sorarsanız karşıdırlar, mangalda kül bırakmazlar. Ama gazete sayfaları devamlı, infazlarla doludur.” Yan baktın”, “Namusuma dil uzattın”, “Bahçeme girdin”, “Yol vermedin” der, hemen birbirlerini kurşuna dizerler. Hatta çoğunlukla kesici alet kullanırlar, karşısındakini inleterek öldürürler.

Peki ya savaşa karşı mısınız? Herhalde… Değil mi?

İnsanlar çoluğunun çocuğunun, yakınlarının güvenliğini düşünerek savaş acısı yaşamak istemezler. “Savaşa hayır” sloganı bunun en güzel ifadesidir. Ama öte yandan da, “Bayrağım için, vatanım için, milletim için, devletim için kanımın son damlasına kadar savaşırım.” diyenler azınlıkta değildir. Savaş’a sanat diyenler, dünyada herhalde sadece bizde vardır. Silah kuşanıp öldürmesini öğrenmek için askere giderken kutlamalar yapanlar da herhalde dünyada sadece bizde vardır. 18 yaşında reşit olur, askere gider, erkek olur bizde gençler. Büyükleri öyle bilir, çünkü onlar da öyle öğrenmiştir. Şehit cenazeleri ise işin acı gerçeğini ortaya koyar. Bu defa çocuklarının kanının hesabını sorarlar analar babalar. Bazıları ise, “Vatana millete feda olsun.” derler. Bunlar, ülkemizden manzaralardır.

Darbeyi kim ister, kim sever?Tabii ki hiç kimse. Herkes darbeye karşıdır. Eğer başımızda darbeciler varsa, darbecilere karşı savaşanlar da vardır. Ne için? Memleketi darbecilerden kurtarıp, ferahat çıkarmak için. Yönetimi değiştirip, istedikleri yönetim şeklini kurmak isterler. Bilmezler ki, onlar da darbecidir.

12 Eylül 1980, tarihimizde önemli bir gündür. O tarihten önceki yıllarda, Türkiye’nin kendi istedikleri şekilde yönetilmesini isteyenlerin bir kısmı, bunu silahla gerçekleştirmeye kalkıştılar. Çok insan öldü. Ülke bir bölünmüşlük içinde bir iç savaşa sürüklendi. Bu bölünmüşlük meclisteki sağ ve sol partilere de yansıdı. Birbirlerine tahammül edemedikleri, bir araya gelip çözüm üretmeleri mümkün olmadığı için tam bir kaos yaşıyordu Türkiye. Halk, ordudan medet umuyordu. Sonunda ordu yönetime el koydu. Hatta bu millet, “Geç bile kaldılar” dedi. O halkı bugün, darbecilere destek olmakla suçluyorlar. Halbuki o analar babalar, çoluk çocuğu için ölen yakınları için gözyaşı döküyordu. Onlar için önemli olan kendilerinin ve yakınlarının hayatta kalabilmesiydi. Sokağa çıkamıyor, bir yerden bir yere korkarak seyahat ediyor. Okula gönderdiği çocukları akşama eve dönebilecek mi diye korkuyla bekliyordu. Fabrikalar, işyerleri grevdeydi. Aylarca evine para götüremeyen insanların, kendisinin ve ailesinin güvenliğinden endişe duyan insanların 12 Eylül günü “Geç bile kaldılar” demesini anlayabilmek için, o günleri yaşamak gerekir. Yaşamayanların o günleri anlaması, gözünün önüne getirmesi mümkün değil. Kimsenin, o günleri yaşayan ve 12 Eylül günü “Geç bile kaldılar” diyenlere “Darbeci” demeye hakkı yok.

12 Eylül iç savaşa son verdi. İki yıl gibi kısa sürede Anayasa hazırlayıp, sivil yönetime döndü. O Anayasa, o günün mevcut koşullarında hazırlanmış, aynı kaosun yeniden yaşanmasına meydan vermeyecek bir Anayasa’ydı. Halk, o Anayasa’yı onayladığında sivil yaşam başlamış olacaktı. Bu nedenle en yüksek katılımla, o Anayasa’yı onayladı. Ardından da Türkiye’nin geçmişteki en parlak yılları yaşandı. Aradan otuz yıl geçti, Türkiye gelişti, yaşam değişti. O Anayasa, bugün tabii ki dar gelecektir, işte bunun için değişmek zorunda.  

Askeri yönetimlerin adı, “Darbeci”dir, “Cunta”dır. Bu, dünyada her zaman böyle olmuştur. Şimdi, 12 Eylül askeri yönetimine ya da genel deyişle, “Cunta”ya, “Darbeciler”e hesap sormak isteyenlere bakıyorum. Yasalar çerçevesinde gerekenler yapılır. 12 Eylül’de daha doğmamış olanların (12 Eylül olmasaydı belki de doğamayacaklardı), o günleri hatırlamayanların darbecilerden hesap sorulmasını istemelerini anlıyorum. Ama onların yanı sıra bir de o günleri yaşayıp, hesap sormak isteyenler var ki, onların çoğu intikam peşinde. Türkiye’ye 12 Eylül öncesindeki kaosu yaşatanlar, ülkede kendi istedikleri rejimi kurmak istiyorlardı. Birbirleri ile cepheleştiler. Memleketi paylaşamadılar. İç savaşa neden oldular. Askeri yönetim gelince amaçlarına ulaşamadılar. Çoğu yakalandı, tutuklandı, yargılandı, cezaevlerinde kaldı. Neden ezdikleri, özgürlüklerini tehdit ettikleri normal vatandaşlar değil de onlar… Şimdi Anayasa değişikliği sayesinde intikam peşindeler. Onların, “darbecileri destekleyen” dediği insanlar var ya, işte o insanlar da bunu iyi biliyor.

Başta da dedik ya, sorarsanız herkes şiddete karşıdır bu ülkede. Ama bir zamanlar şiddetin alasını yaratanlar, kendileri söz konusu olduğunda insan haklarından ve özgürlükten söz ederler. Yeni bir fırsat bulunca da intikam peşine düşerler. Darbecilere hesap sorarlar da, darbeye neden olanlar pek hesap vermez.