BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Darbe sahaya yansımamışsa...

Kimilerinin içini rahatlatsa da kabul edelim ki Balyoz Davası Kararı, toplumu orta yerinden hıyar gibi ikiye böldü.

Kimilerinin içini rahatlatsa da şu bir gerçek ki Balyoz Davası Kararı, toplumu orta yerinden hıyar gibi ikiye böldü.

Bir yana bakıyorsun, herkes bir mutlu, bir mutlu ki sormayın, halleri pek bir şahane!

Diğer yana bakıyorsun, kararı içine sindiremeyen bir kesim var ki, haklı mı haksız mı desen bilemiyorsun..

Daha önce buradan yazmıştım.

Lafla hukuk olmaz.

Lafla hukukun üstünlüğü de olmaz.

O hukuku yaşayıp yaşatmadıkça, böyle marazaların çıkması kaçınılmaz olur.

Şunu önce kabul edelim..

Türkiye'de darbe yapma şevkiyle yatıp kalkan üniformalı bir kesim hep var oldu. Ülkenin üzerine o ölümcül karanlığı çökertmek isteyenler, masum insanları stadyumlara doldurup tepelerine binme hayali kuranlar oldu!

Bu ülkede darbe sonucunda başbakanlar asıldı, siyasiler içeri atıldı, zindanlarda çürütüldü. 5 bin kişi 12 Eylül darbesi sonrası "Hokus-Pokus" yöntemiyle kayboldu!

Yani darbeci paşalar hiç olmadı desek çarpılırız.

Ağzımız yamulur!

Lakin son dönemde Balyoz Davası'ndan içeri atılan isimlerin "tamamı masumdur" veya "tamamı suçludur" demek de bizi fazlasıyla taraf/bertaraf konumuna düşürür.

Kendi ağzıyla, bir darbe çalışması içinde olduklarını ifade eden ve "Bu bir suç değil, askerin görevidir" diyen Çetin Doğan'ın ardından "O suçsuzdur" demek mümkün mü?

Tuhaftır ki o dönemlerde Ankara'da Anıtkabir önünde "Ordu göreve" diyerek postal yalayanlar, "Onlar masum, onlar suçsuz" diye haykırıyor.

Asıl suçlu onlar işte!

Gaza, galeyana getirmekten, azmettirmekten asıl onların yargılanması gerek!

Başta da söylediğim gibi karar vicdanları rahatlatan bir karar değil ve olmayacak.

Nasıl olsun, nasıl olabilir?

Hale bakın ki, bu topraklarda darbe yapmak suç değil ama, darbeye eksik teşebbüste bulunmak suç!

Bu devletin yasaları diyor ki, "Arkadaş darbeye yeltendin mi yarım bırakmayacaksın. Şak diye oturtacaksın. Beceremezsen seni oylum oylum oyarlar!"

Bu yeni bir şey değil üstelik. Yarım asra yakındır var bu yasa...

Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu suça meyleden bazı askerler yargılandı ve ceza aldı.

Mesele burada!

Mesele burada ama, meselenin içinde mesele var işte!

Nasıl mı?

Çok değil, daha bundan bir kaç ay önce futbol şikesi adı altında bir travma yaşadık. O travmayı da halen atlatabilmiş değiliz. O gün verilen bazı kararları şimdi gündeme getirmek lazım derim.

Hatırlayın!

O davada, "Şike sahaya yansımamışsa" diye cezalar verilmeli mi verilmemeli mi diye tartışıldı..

Tahkim "Yansımamışsa ceza olmaz" dedi isyan ettik, ceza mahkemesi "Yansımasa da teşebbüs ceza alır" dedi yine isyan ettik!

Hiç "Yahu o futbol, bu darbe. Aynı şey mi" demeyin!

Önemli olan adaletin kaynağı.

Tecelli ediş şekli!

Tecellisi farklı olunca aylarca akıl sır erdirmeye çalışıyoruz verilen bu ilginç kararlara.

Sahaya yansımayan şike çabası için 13 yıl ceza, sokağa yansımayan darbe çalışması için 20 yıl ceza..

Sindi mi içinize?

Mesele mahkemelerin aynı görünen davalarda farklı kararlar alması... Bir mahkeme, birbirinin birebir aynısı iki davada iki ayrı karar veriyor. N.Ç. olayını hatırlayın. Küçücük bir kızın bilmem kaç tecevüzcüsüyle kendi rızasıyla birlikte olduğu kararı çıkıyor. tecevüzcüler serbest bırakılıyor!

Sindi mi içinize?

Dağdan inen eli kanlı PKK'lı terörist altını çize çize, "Abdullah Öcalan'ın iradesiyle geldim. Pişman değilim" demesine rağmen serbest bırakılıyor.

O teröristle yıllarca mücadele eden ve iç hizmetler kanunu darbe hakkının verildiği TSK mensubu, 20 yıl alıyor?

Peki bu sindi mi içinize?

Deniz Feneri davasında hakim ve savcılara bir hamlede el çektiriliyor, gelen yeni hakim ve savcıdan sonra bir çırpıda insanlar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor...

Ergenekon'da kaç yıl geçmesine rağmen içerideki bazı isimler daha neyle suçlandıklarını bilmiyor ve içeride çürüyor, tahliye talepleri reddediliyor.

Yıllarca içeri tıkılan, balya balya klasörlerle suç isnad edilen insanlara, birkaç dakika savunma izni veriliyor ve "Sahte belgeler var" isyanlarına toplumun gözü önünde aldırış edilmiyor.

Bunlar içinize sindi mi?

Sinmiyor değil mi?

Toplumu rahatsız eden, "Yav arkadaş burada bir adaletsizlik var. Bu nasıl karar" dedirten şeyler bunlar işte..

Bakınız!

Birbirimizi iyi anlayalım, iyi dinleyelim!

Ben şu suçlu veya bu suçsuz diye bir şey söylemiyorum. Bu konuda hadsizlik yapmak niyetinde değilim.

Anlatmak istediğim şey şu.

Biz "Adaletin kestiği parmak acımaz" diyerek yüce mahkemelere olan inanç ve sadakatimizin sınırları olmadığını ispatlamış bir millettik eskilerde...

Ama süregelen yanlışlar silsilesi bir süre sonra, "Adalet can yakıyor" hezeyanlarının yükselmesine neden oluyor.

Bireysel olarak fikrimi soracak olursanız hiç kıvırmadan söyleyeyim. Adı geçen bazı paşaların darbe teşebbüsünde bulunduklarına inanan biriyim. Bir gazeteci olarak önüme gelen bazı belgeler, ses kayıtları ve eski genelkurmay başkanlarının bile bunu itiraf eder gibi açıklamalar yapması bende bu hissi uyandırıyor.

Ama...

Cezaları katmerlensin diye araya sahte belgeler, CD'ler sızdırıldığını söylüyorsa bu adamlar, bunu araştırmak, bu iddianın üzerine gitmek adaletin namus borcu olmalı.

Bu ülkenin mahkemeleri, bir tek çakıl taşı için kellesini ortaya koyan komutanları, "Terör örgütü mensubu" denilerek PKK ile bir tutulmamalı...

"Terör örgütü lideri"
denilerek APO ile onu Kenya'da paketleyip getiren kişi aynı kefeye konulmamalı...

Budur toplumu rahatsız eden, bu dur vicdan sızlatan!

ceza verilir. ama ceza verilirken bireylerin onuruyla haysiyetiyle ayrıca alay edilmesidir yaralayan.

Bu duruma isyan eden kişinin ilk önce Başbakan ve bakanlar olması gerek.

Ama çıt yok çıt!

Oysa ki...

Siz bir başbakan olarak şike meselesinde ortaya atılıp, "Kişi ile kurumları bir tutamayız" diyorsanız...

O zaman yine ortaya çıkıp, darbe planında bir kaç kişinin yaptığı iddia edilen planları yüzünden "Peygamber Ocağı" denilen bir kurumun topyekün töhmet altına atılmasına dair bir kaç kelam etmek de sizin boynunuzun borcu olmalı.

Ya bunu yapacaksınız, ya da "İleri demokrasi" hayali zerkederek insanlara oylattığınız Yeni Anayasa'nın mimarı olarak "Mahkemeleri emri altına aldı" suçlamasına bizzat maruz kalınca bağırmayacak, isyan etmeyeceksiniz.

Bir konuşmanızda kürsüden nasıl haykırmışsınız?

"Eğer birimizin kederi hepimizi kederlendirmiyorsa, yeryüzünde yüzü gülen mazlumlarla beraber mutlu olmuyor, ağlayanlarla beraber ağlamıyorsak insanlığımızı sorgulamalıyız" demiştiniz!

Haklı veya haksız!

Sizin tesis ettiğiniz bir adalet sistemi var ve o sistemin her iki kefesi aynı hizada durmuyor! O sistem isyanlara feveranlara neden oluyor. İnsanlar ağlıyor, mutsuz oluyor, keder kilometrelerce ötelerden farkediliyor.

İnsanlığımızı sorgulamanın, ortaya koyduğumuz sistemi sorgulamanın zamanı gelmedi mi?