Doğruluğundan hiç şüphe etmediği günlükleri neden yayımlayamadıklarını ise şöyle açıklıyor: Korktuk.
Abone olDeneyimli gazeteci Mehmet Ali Birand, darbe günlüklerinin kendilerine de geldiğini itiraf etti.
Gazeteciler.com'un haberine göre Birand, doğruluğundan hiç şüphe etmediği günlükleri neden yayımlayamadıklarını açıkladı...
"Korktuk. İktidarın, bunun karşısında nasıl duracağını bilemiyorduk."
İşte Birand'ın Zaman Pazar'dan Fatih Vural'a verdiği verdiği röportajdan çarpıcı bir bölüm:
YAYIMLAMAYA KORKTUM
Kürt sorununda, asker sorununda kimse ağzını açamazken, ben açtım. 1983'ten itibaren. Asker karşıtı hiçbir zaman olmadım! Çünkü o bir enayilik! Askerin politikaya karışmasına ise en başından karşıyım. Başıma ne geldiyse, bundan geldi. TRT davası, mahkemelerin açılması... TSK kurumsal değildir! Genelkurmay başkanı ve 2. başkanı ne derse onu yapar. Onlar demokrat çıkmadığında önüne kattığını silip götürür. Bunu, andıçlandığımda hissettim. Kitaplarımın imza törenlerinde nice komutanlar "Andıçla hemfikir değiliz. Ama uyacağız." dediler. Bir gün orduevine girdim. Komutan sıkılarak, "Sizi almamız yasak; ama yine de şu kapıdan girin." dedi.
ÇEVİK BİR EKİBİYLE NEDEN UYUŞAMADI
1996, 1997 ve 1998'de üç şey çok rahatsız etti. Birincisi, Kürt sorununda resmî ideolojiye karşı çıkmam. İkincisi, Fethullah Gülen okullarını övmem. Üçüncüsü, üniversitelerdeki türban yasağına karşı çıkmam. Söylendiği için biliyorum. Bunlar beni vatan haini yaptı!
Yazdığım her yazıyı iktibas ediyordu, yabancı basın. Genelkurmay bundan çok rahatsızdı. "Niye Fethullah Gülen'i destekliyorsun? Niye okullara arka çıkıyorsun?" Anlatıyordum... "Gittim, gördüm, gezdim... Sizin söylediğiniz gibi değil. İkincisi, sizin subaylarınız çocuklarını o okullara götürüyor. Ya siz bir şey bilmiyorsunuz, ya da onlar!"
DARBECİLİK GENLERİMİZDE VARDI DEDİ, BAŞINA GELMEYEN KALMADI
Yemekte yan masadan atılan laflardan tut, en yakın arkadaşlarımın telefon edip serzenişte bulunmasına, aldığım binlerce mesaja "Bunu nasıl yaparsın? Karşı tarafa koz verdin!" diyordu. Beni en çok sinirlendiren de oydu. Ya ne demek, koz vermek? "Onlar diyecekler ki şimdi: Gördün mü, laiklerin cephesinde çöküntü başladı." Ya, desinler! Bu darbeleri desteklemedik mi? Destekledik! 12 Eylül'de 'bravo' demedik mi? Evet, dedik! Ama bir yandan da, askeri eleştiren öyle tiplerle karşılaşıyorum ki midem bulanıyor.
Kısa bir süre önce, askeri nerelerine koyacaklarını bilemiyorlardı! "Komutanım, komutanım, komutanım" diyerek, etrafında dolaşıyorlardı. Zamanında benim hayatımı karartmış olan birtakım yazarların şimdi demokrasi dersi vermesine sinirleniyorum. De ki "Ben artık farklı düşünüyorum." O zaman tamam. Ama geçmişinin hesabını vermeden de buraya gelme! Bizimle alay etmek oluyor bu!
DARBE GÜNLÜKLERİ NOKTA DERGİSİ'NDEN ÖNCE BANA GELDİ
Korktuk. Yayınlayamadık. Okuduğunda, o günlüklerin doğru olduğu belli. İktidarın bunun karşısında nasıl duracağını bilmiyordum! Savunmasız kalabilirdik. Nokta'nın basılması felaket bir şey! "Ya niye bu adamı yalnız bıraktık, arka çıkmadık?" diye buralarda hep yüksek sesle söyledim.
NOKTA OLAYI EN BÜYÜK YÜZ KARAMIZ
Medya yeni değişmeye başladı. Yarın AK Parti iktidardan düşsün, düşer ha, yine başlanacaktır vıgır vıgır oynamaya. Diyorum, Türk toplumunun genlerinde devlete biat etme eğilimi var. Hele o dönemde... Nokta olayı, bu medyanın son yıllarındaki en büyük yüz karasıdır. Kendimi de içine katıyorum.