BIST 9.660
DOLAR 34,61
EURO 36,32
ALTIN 2.928,29
HABER /  GÜNCEL

Danıştay sert çıktı

Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu sert konuştu. Çörtoğlu'nun hedefinde Arınç ve hükümet vardı

Abone ol

Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, ''Dinin, bireyin manevi alanının dışına çıkarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışlara dönüşmesi durumunda, kamu düzenini ve güvenliğini korumak amacıyla anayasanın öngördüğü sınırlamaların yapılması laiklik ilkesinin gereğidir'' dedi.

Danıştay'ın 138. kuruluş yıldönümü dolayısıyla TODAİE'de düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Abdüllatif Şener, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Yargıtay Başkanı Osman Arslan, YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, Ankara Valisi Kemal Önal, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, askeri yargı organlarının temsilcileri, Danıştay daire başkanları, üyeler, hakimler, savcılar, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'dan bazı üyeler ve diğer davetliler katıldı.

Törende, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın söylenmesinin ardından kısa bir müzik dinletisi sunuldu. Daha sonra, Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu yaptığı konuşmada, Türkiye'nin gündeminde bulunan iki temel soruna değinmek istediğini belirtti. Bunlardan birinin bölücülük, diğerinin ise irtica olduğunu söyleyen Çörtoğlu, Atatürk'ün tanımlamasıyla ''Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk ulusu'' denildiğini kaydetti.

''TÜRK KAVRAMI BİRLEŞTİRİCİ BİR UNSUR'''

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 66. maddesi uyarınca, Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğunu ifade eden Çörtoğlu, Türk kavramının ırk esasına dayanan bir tanımlama olmayıp, birleştirici unsur olduğunu vurguladı. Çörtoğlu, ''İç ve dış kaynaklar tarafından da desteklenen irticanın ve bölücülüğün, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına, birlik ve  bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğu tartışmasızdır. Anayasal kurumlar bu iki tehdit üzerinde kararlılıkla durmalıdır. Toplumsal barış ve huzuru tehdit eden bölücülüğü ve buna dayanan terörü lanetle kınıyoruz'' diye konuştu.

Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimlerin, laik bir dünya görüşünü temel aldığını, Türk toplumunda akıl çağını açtığını anlatan Çörtoğlu, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini din kurallarına dayandırmanın, devletin laik düzenini ortadan kaldırmak amacıyla girişilen her türlü faaliyetin Anayasa tarafından yasaklandığını vurguladı.

''DİNİN VİCDANLARDA KALMASI...''

Çörtoğlu, şunları kaydetti:

''Çağdaş demokrasilerde benimsenen, devletin evrensel hukuk ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi ve gücünü bu ilkelerden alması gereği, dinin vicdanlarda kalmasını siyasal, sosyal faaliyetlerde belirleyici olmamasını zorunlu kılmaktadır.

Buna karşın din ve vicdan özgürlüğü kapsamına girmeyen ve devletin anayasal düzenini hedef alan bazı irticai oluşumların ortaya çıktığını gösteren olguların bulunduğu kuşkusuzdur.''

Atatürk devrimleriyle birlikte devletin, hukukun, eğitimin sosyal yaşamın laikleşmesi için atılımlar yapıldığını, bu bağlamda saltanat ve hilafetin kaldırıldığını, cumhuriyetin ilan edildiğini anlatan Çörtoğlu, laiklik ilkesine 1924 Anayasası'nda yer verildiğini, temel yasalar ve kadın haklarına ilişkin yasal düzenlemeler çıkarıldığını, eğitimin birileştirildiğini, kılık-kıyafet devrimi yapıldığını, türbe, tekke ve zaviyelerin kapatılarak, şeyh ve mürit gibi unvanların kullanımının yasaklandığını anımsattı.

''LAİKLİK DEMOKRASİNİN TEMELİ''

Laiklik ilkesinin, Türkiye Cumhuriyetinin ve demokrasinin temeli olduğuna işaret eden Çörtoğlu, ''Laiklik ilkesinin, geçmişten devraldığımız tarihsel mirasımız, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yargı kararları doğrultusunda özümsenip, ödün verilmeden uygulanması gerekmektedir'' dedi.

Danıştay Başkanı Çörtoğlu, Anayasa'nın başlangıç kısmında, hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı belirtilerek, laiklikten ne anlaşılması gerektiğinin açık ve net bir şekilde ortaya konulduğuna işaret etti.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın din ve vicdan hürriyeti başlıklı 24'üncü maddesinde, herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğunun belirtildiğini anımsatan Çörtoğlu, maddenin son fıkrasında da ''kimsenin devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma, siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemeyeceği ve kötüye kullanamayacağı'' hükmüne yer verildiğini ifade etti.

''LAİKLİK DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GÜVENCESİ''

Çörtoğlu, laiklik ile din ve vicdan özgürlüğünün farklı kavramlar olmakla birlikte, laikliğin, din ve vicdan özgürlüğünün elverişli ortamını ve güvencesini oluşturduğunu kaydetti. Çörtoğlu, şöyle devam etti:

''Din ve vicdan özgürlüğü, kişinin iç dünyasına ilişkin olup, sınırsızdır ve devletin etkileme alanının dışında kalmaktadır. Bu özgürlük, dinler arasında ayrım getirilmeksizin herkese tanınmıştır. Din ve vicdan özgürlüğü kamu düzenini bozucu eylem haline dönüşmedikçe, devletin gözetim ve denetim işlevi de söz konusu değildir. Ancak, dinin bireyin manevi alanının dışına çıkarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışlara dönüşmesi durumunda, kamu düzenini ve güvenliğini korumak amacıyla Anayasa'nın öngördüğü sınırlamaların yapılması laiklik ilkesinin gereğidir.

Din, devlet işlerinde etkili ve egemen olamaz; devletin toplumsal, siyasal ve ekonomik yapısı dini kurallara dayandırılamaz.'' Laiklik ilkesinin, eğitim ve öğretimde de temel alınan ilkelerden biri olduğunu kaydeden Çörtoğlu, şunları söyledi:

''Farklı dünya görüşlerine sahip insanların yetişmesini amaçlayan ikili eğitimin sakıncaları daha Kurtuluş Savaşı yıllarında görülerek, eğitim ve öğretimde birlik ilkesi, cumhuriyetin ilanından hemen sonra 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabulü ile uygulamaya konulmuştur. Bu yasa, ulusumuzu çağdaş uygarlık seviyesine çıkaracak yeni nesillerin; ulusallık, çağdaşlık ve laiklik ilkesine göre eğitimlerine bağlı olduğu gerçeğinin bir sonucudur. Bu nedenle de devrimlerin temel ilkelerinden biri olan eğitim ve öğretimde birlik ilkesini tartışılır hale getirebilecek olan uygulamaları doğru bulmamaktayız.''

YARGIYA SAHİP ÇIKIN

Kimi kararlara karşı duyulan memnuniyetsizliğin, eleştiri ve yorum sınırlarını aştığını söyleyen Çörtoğlu, karara katılan yargı mensuplarının kişisel bilgi ve fotoğraflarına gazete sayfalarında yer verilmek suretiyle ''yıpratma, hatta hedef gösterme'' girişimine dönüştürüldüğünü savundu.

Çörtoğlu, ''Yargıçların toplum ve devlet içindeki konumları, işlevleri ve önemleri gözönünde bulundurularak eleştiri ve değerlendirmelerde dikkatli olunması, belli sonuçları elde etmek için yargıyı yönlendirmeye yönelik ve gerçekle bağdaşmayan haber, eleştiri ve yorumlardan kaçınılması ve yargıya sahip çıkılarak onun yüceltilmesi herkesin ortak görevi olmalıdır'' dedi.

HER İKTİDARDA YÖNETİCİLERİN DEĞİŞMESİ...

Danıştay'ın iş yüküne de değinen Çörtoğlu, sadece kamu
görevlileriyle ilgili uyuşmazlık sayısının 32 bini aştığını, İdari Dava Daireleri Kurulu'ndaki dosya sayısının 3 bin 200'e ulaştığını anlattı.

Çörtoğlu, dava dosyalarındaki artışın etkenlerinden birinin, ''Danıştay'ın belli konulardaki yerleşmiş içtihatlarının bilinmesine karşın idarenin, aynı konuların yeniden yargı önüne gelmesine sebep olacak şekildeki davranma alışkanlığını sürdürmesi'' olduğunu söyledi.
Sumru Çörtoğlu, bu durumun, iş yükünü artırdığını ve adalet
dağıtımındaki çabukluğu olumsuz etkilediğini ifade etti.

Sumru Çörtoğlu, ''Ülkemizde her iktidar değişikliğinde yönetici kadrolarında bulunanların değiştirilmesi uygulaması günümüzde de sürmekte ve bu durum nitelikli, yetişmiş kamu görevlilerini hizmetten soğutmanın dışında, kamu yönetiminde istikrarı da bozmaktadır'' dedi.

Kamu görevlileri ile ilgili dava sayısındaki fazlalık ve davaların niteliğinin, idarenin bu konudaki tasarruflarında, Anayasanın 128. maddesine göre kamu çalışanlarının hukuki durumunu düzenleyen mevzuat
ve Danıştay'ın süreklilik kazanmış içtihatlarının öngördüğü ilkelere uygunluk açısından sorunlar bulunduğunu ortaya koyduğunu dile getiren Çörtoğlu, ''kamu yönetimine büyük zarar veren bu uygulamanın sürdürülmemesini dilediklerini'' kaydetti.

ÖZLÜK HAKLARI

Hakim ve savcıların özlük haklarında yapılacak düzenlemelerde, yargının yasama ve yürütme karşısındaki konumunun belirleyici olması gerektiğini vurgulayan Çörtoğlu, yargı mensuplarının özlük haklarında iyileştirme sağlayacak yasal düzenlemelerin bir an önce yapılmasının
zorunlu olduğunu ifade etti.

Çörtoğlu'nun konuşmasının ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal törenden ayrıldı. Başbakan Erdoğan'ın, törene gelişinde Çörtoğlu'na törenden erken ayrılacağını söylediği bildirildi.

Baykal gazetecilerin sorusu üzerine, Ordu'ya mitinge gideceğini, bu nedenle helikoptere yetişmesi gerektiğini söyledi. Bunu çok önceden Danıştay Başkanı ile konuşarak izin aldığını anlatan Baykal, ''Onun için ayrılmak durumundayım. Bir başka anlamı yok'' dedi.