BIST 8.946
DOLAR 34,35
EURO 37,10
ALTIN 2.988,52
HABER /  GÜNCEL

Daha az su 'yemek'

Stockholm'den Osman İkiz'in, susuzluk ve kıtlık tehlikesinin tartışıldığı konferanstan notları.

Abone ol

’’Su ve Gıda Güvenliği’’ başlığı altında toplanan Stockholm Dünya Su Haftası’nda insanlığı bekleyen susuzluk ve kıtlık tehlikesi tartışıldı.

Su haftasına ev sahipliği yapan Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü’nün konferans için hazırladığı ‘’Susuz Dünyayı Doyurmak’’ başlıklı raporda, 2050’de 9 milyara çıkması beklenen insanlığın aç ve susuz kalmaması için alınması gereken önlemlere yer verildi.

Tarımda ve sanayide aşırı su kullanıldığına dikkat çekilen raporda sürdürülebilir yaşam için savurganlığın bırakılarak, sürdürülebilir tüketim anlayışının her kesim için benimsenmesi gerektiğine vurgu yapıldı.

Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü- Siwi’nin müdürü Torgny Holmgren de konuşmasında özellikle israfa yol açan aşırı tüketim üzerinde durdu.

‘’ 900 milyon insan açlık çekiyor. 2 milyar yetersiz besleniyor. Buna karşılık 1,5 milyar da aşırı tüketiyor ve aşırı tüketim yüzünden her yıl 1 milyar ton gıda maddesi çöpe gidiyor’’ diye kouşan Torgny Holmgren, aşırı tüketim için tatlı su kaynaklarının dörtte birinin kullanıldığını, bu aşırı tüketim sevdasının sürmesi halinde 2050’de 9 milyara çıkacak insanlığın aç ve susuz kalmasının kaçınılmaz olduğuna dikkat çekti.

‘’Su olmazsa gıda olmaz, gıda aşırı tüketilirse su kalmaz’’ diyen Torgny Holmgren, hükümetlerin politikalarında, bireylerin de davranışlarında bunu dikkate almasını istedi.

Su sorununu ve buna bağlı olarak gıda güvenliğini estetik çizgilerle, vurucu ifadelerle dile getiren bu yılki afişler, posterler ve kartpostallar oldukça başarılıydı.

Bir hamburger yerken aynı zamanda 2400 litre su tüketildiğini anlatan kartpostal, susuz kalmış kurak topraklarda, insanları doyurmanın olanaksız olduğunu ifade eden resimli ‘’Susuz Dünyayı Doyurmak’’ afişi, konferansın temasını özetleyen başarılı örneklerdi.

‘’Tarım ve su’’ başlıklı seminerlerde su kıtlığına yol açacak nedenler üzerinde duruldu. Aslında tatlı su kaynakları üzerindeki tehdit bireysel tüketimden kaynaklanmıyor; uzmanların işaret ettikleri tehlike tarımsal üretimde kullanılan zirai ilaçlar ve gübre.

Toğrağa sızan kimyasalların, zamanla yeraltı sularını zehirleme potansiyeline dikkat çeken uzmanlar, çiftçilerin artan talebi karşılamak amacıyla gübre ve ilaçlamada aşırıya kaçmalarının tehlikeyi büyüttüğünü söylüyorlar.

Karma ekonomiye dönüş

‘’İklimi değiştirme, politikayı değiştir.’’ Çarpıcı afişlerden birinde de, iklim antlaşmalarında uzlaşamayan politikacılara politikalarını değiştirme çağrısı yapılıyor.

İklim değişikliğine karşı alınacak önlemler için artık çok geç kalındığını herkes kabul ediyor. Kısa bire süre öncesine kadar iklimin değişmekte olduğunu kabul etmeyenler de buzulların artan hızla erimesi karşısında, sürecin artık etkilerini artırarak ilerlediğini kabul etmeye başladılar.

Seminerlerde de iklim değişikliğine karşı önlem yerine artık değişime uyum sağlayabilmenin yolları üzerinde duruldu. Ama uyumun nasıl sağlanacağını somut olarak kimse söyleyemiyor. Herkes tarafından görüş birliği halinde belirlenen hedef, temel maddesi suyu koruma ve gıdasız kalmama.

Gene çoğunluğun üzerinde görüş birliği sağladığı bir nokta da sadece tüketime endekslenmiş, devletin geri plana çekildiği liberal ekonomiyle doğal kaynakları korumanın güç olduğu.

Bu görüşü dile getirenler özel girişimcilerin bundan böyle çevre sorunlarına duyarlı olmalarını isterken, devletin katılımıyla karma ekonomiye dönülmesini talep ettiler.