En çok konuşuldular en az tanındılar. İşte Çankaya hanımefendileri..
Abone olEn çok konuşuldular en az tanındılar. Kimisi şapkasıyla kimisi söyledikleriyle gündeme geldi. İşte Çankaya hanımefendileri..
Latife Hanım:
Atatürk'ün yaklaşık 2 yıl evli kaldığı Latife Hanım, kuleli Köşk'ünün hanımefendisiydi. Mustafa Kemal itiraz etse de Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk 'Köşk protokolü'nü hazırlatır. Mustafa Kemal ile kararlaştırıp, Çankaya'ya kadınların da gelmesi için kabul günleri başlatır. Sonradan kadın-erkek karışık hale getirilen bu davetler, Ankara'nın en önemli sosyal olayı haline gelir.
Mevhibe İnönü:
Mevhibe İnönü'nün ata binmek, otomobil kullanmak büyük tutkusuydu. Otomobil kullanmaya Lozan'da başlamış ve bir kadın şoförden ders almıştı. Eşinin kıyafetlerini diken terzi İzzet'le de şahsen görüşür, kumaşları kendi beğenirdi. Mevhibe Hanım çocuklarının hiç bir zaman resmi bir davete, cumhuriyet balolarına katılmalarını istemezdi. Onlar hem büyükanneleri, dadılarıyla hayat sürdüler. Ailenin en büyük eğlencesi, akşamları hep beraber salonlardan birinde kurulan sinama perdesinde film seyretmekti.
Reşide Bayar:
Reşide Bayar, Köşk'ün en dindar ve en kararlı hanımefendisidir. Yolculuklarında bile Kuran-ı elinden bırakmaz. Reşide hanım, Yunan kral ve kraliçesini, "Daha düne kadar düşman olduklarımla, bugün dost olmam" diyerek kabul etmez ve eşini protokolde yalnız bırakır. Reşide Bayar, 27 Mayıs ihtilalinin sonrasında, "Türkiye dışarı karşı utanılacak ve hicap edilecek durumdadır, neden genel seçimleri beklemediler. Eski zamanlardaki gibi 'isterük'veya 'istemezük' ile devlet idaresi salaha gitmez" der ve bu demecinden sonra hakkında tutuklama kararı çıkarılır.
Melahat Gürsel:
Devlet malının israf edilmesine tahammül edemeyen Bayan Gürsel, Köşk'ün ışıklarının bile fazla yakılmasına kızardı. Gri saçlarını sadece tarayan ve bir küpe dışında hiç bir takı takmayan Melahat Hanım, Sunayların hemen Köşke yerleşmek istemelerine çok ister ve gurur yapıp özel eşyalarını bile almadan gider. Melahat Gürsel, eşi ve kendi adına yabancı ülkelerden gelen hediyeleri kabul etmeyip, devletin parası yok diyerek de yurt dışı gezilerine katılmaz. Ve "Ben ne paşa ne de reiscumhur eşi oldum, ben hep mutfaktaydım" der.
Atifet Sunay:
Atifet Hanım Karadeniz fıkralarına düşkünlü ile tanınmıştır. Mevhibe İnönü, Deniz Gezmişlerin idamını durduramadı ama Atifet Sunay, Talat Aydemir'in emri ile evlerini basan genç harbiyelileri sırf idamdan kurtarmak için tanımadığını söylemiştir. Yıllar sonra kendisine bu konuyu soranlara, "Her şeyden önce ben bir anneydim ve üç çocuğum vardı. Aslan gibi dört genç karşımda duruyor ve annelerine bakar gibi bana bakıyorlardı. 'Evet bunlardı' desem hayatlarının söneceğini biliyordum. Bana göre suçlu olan bu körpecik çocuklar değildi. Ben vicadnımın sesini dinledim" der.
Emel Korutürk:
Emel Hanım, Köşke çıkan hanımefendiler arasında sola en yakın olan isimdir. Kadınların sosyal hakları için mücadele etmiş ve Köşk'te devrimci kadınları ağırlamıştır. Köşkten hiç bir şey almayan Emel Hanım, kendi evinden getirdiği ve aile yadigarı çok özel eşyaları Köşke bağışlamıştır. Emel Hanım'dan kendisini tarif edilmesi istendiğinde "Çılgın değilim ama çılgınlara bayılırım" der.
Sakine Evren:
Sakine Evren, aşırı tutumlu ve kişilikli bir kadın olarak tanınırdı. Çok sade bir insan olan Sakine Hanım, gösterişi de sevmezdi. Hayatı boyunca evde hiç koltuk kullanmamıştır. Yaşamı boyunca hep CHP'yi desteklemiş ve 12 Eylül darbesinin mimarı olan eşi Kenan Evren'in Çankaya Köşk'üne yerleşmesine de karşı çıkar ve "Halk istemeden, referandum olmadan asla gitmem" diyerek kendisi Köşke çıkmadığı gibi eşinin de çıkmasına mani olur. Kenan Evren Çankaya'ya ancak eşinin ölümünden sonra çıkar.
Semra Özal:
Semra Özal, alışıla gelen hanımefendilerden çok farklıydı. Türkiye'ye 'First Lady' sözcüğünü kazandıran Semra Hanım, rahat ve özgüvenli bir kişilikti. Türkiye'de nikahsız çift bırakmamak için yaptığı toplu nikah törenleriyle gündemde kalmıştır. Eşinin ani ölümünden sonra bir süre ortalarda görünmeyen Semra Hanım, gece alemine ani dönüş yapmasını ise "Eve kapansam yaşayamazdım, gittiğim her yerde onu da hissediyorum" sözleriyle açıklamıştır.
Nazmiye Demirel:
Her zaman yaptığı esprilerle anılmıştır. Öğle ki Hamzaköy'e sürgüne giderken bile evinin boyanmasını isteyerek espri yapmıştır. Eşinin iyi ve kötü gününde her zaman yanında olan Nazmiye Hanım, üç askeri darbenin ikisinde Başbakan eşi olarak, millete ve askere küsmemeyi kendine ilke edinmiştir. Nazmiye Hanım, bir uçak gezisi sırasında gazetecilerin içinde eşine "Yine çok atıyorsun" diyecek kadar da dobradır.
Semra Sezer:
Öğretmen olarak görev yaptığı Çankaya İlköğretim Okulu'ndan 2000'de emekliye ayrılmak üzere dilekçe verdi. Bayan Sezer, eşinin 24 Nisan 2000'de iktidar ve muhalefet partilerinin tarihi mutabakatıyla Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterildiğini televizyondan öğrendiğini belirtirken, yorum yapmaktan kaçındı. Sadece "Hayırlı olsun" demekle yetindi. Bayan Sezer takı takmıyor, saçlarını da boyatmıyor. Her zaman sadeliği tercih eden Semra Hanım'ın marka düşkünlüğü hiç olmadı. Tutumlu bir insan olarak tanınıyor.
Hayrunnisa Gül:
Köşk'e en genç çıkan First Lady olmuştur. 21 Ağustos 1980'de Abdullah Gül ile evlenir ve lise eğitimini yarıda bırakır. Azimli bir insan olan Hayrunnisa Hanım daha sonra liseyi dışardan bitirerek Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'ni kazanır ama türbanlı fotoğraf verdiği için kaydı yapılmaz. 2002'de Türkiye'yi AİHM'ye şikayet açan bir dava açtı. Dava başvurusunda yaklaşık 100 bin avro tazminat da istedi. Ancak dava sürerken eşi Abdullah Gül, Dışişleri Bakanlı'ğı koltuğuna oturdu. Gül çifti, AİHM'deki davayı daha sonra geri çekti. Bu tavrıyla çok konuşuldu çok tartışıldı. Bugünlerde yine en çok o tartışılıyor...