BIST 9.680
DOLAR 34,66
EURO 36,46
ALTIN 2.950,67
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Cumhuriyet evde başlar

Özakman “Cumhuriyet” adlı kitabını okurlarıyla buluşturmak için gün sayıyor.

Abone ol

adlı kitabını 50 yıllık bir çalışmanın ardından 2005’te piyasaya çıkaran Turgut Özakman belki de Cumhuriyet tarihinde bir rekora imza atacağını tahmin etmemişti

Kurtuluş Savaşı’nın anlatan kitap haftalarca en çok satanlar listesinin bir numarasını kimseye kaptırmadı. 78 yaşındaki hukukçu, öğretim görevlisi Özakman, şimdi ise “Cumhuriyet” adlı kitabını okurlarıyla buluşturmak için gün sayıyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan, şu günlerde hiç de hoşnut olmayan Özakman, tüm olanların ana nedeninin “eğitimsizlik” olduğunu vurguluyor.

Tarih bilmemek, Batı’ya bağımlı hale gelmek, Atatürk yolundan sapmak... Bunlar Özakman’a göre karşımıza çıkan olumsuzlukların nedenlerinden birkaçı. Peki ne olacak sorusuna ise temkinli yaklaşıyor: “Şimdi artık paradigmalar bütünüyle değişti. Onun için bir tahminde bulunmak artık benim için çok zor. ‘Yarın bu olacaktır, önümüzde şöyle şöyle olaylar vardır’ diyemiyorum” diyor. Ve ekliyor, “Biz sağlıkla sağlıksızlığın arasında bir çizgide duruyoruz. İyilikler diliyorum, dua ediyorum”.

Neler yapıyorsunuz şu anda? Yeni bir kitap projeniz var değil mi?
Cumhuriyet dönemini yazıyorum. “Şu Çılgın Türkler”, Kurtuluş Savaşı’nı anlatıyordu. İzmir’e girişte bitmişti. Şimdi ondan sonraki kısmı, yani Atatürk’ün ölümüne kadar olan dönemi yazıyorum. Sizin kuşağınızın hiç bilmediği bir dönem bu.

Neden bilmiyoruz bu dönemi?
Bu eğitimin kusuru. Bir kere bizim milli eğitimimiz, milli değil. Gerçek anlamda da bir eğitim değil. Biz tarihi bilsek, Türkiye’deki bu bloklaşmanın çoğu biter. Tarih bilmediğimiz için “Atatürk dine karşıydı” diyorlar. İnananlarla karşı karşıya duruyoruz. Yaşlısı, genci, kadını, erkeği bu kadar birbirinden ayrılmış bir toplum, millet olabilir mi?

Nasıl millet olacağız peki?
Tarih birliğimizi sağlamamız lazım. Doğru olan ne ise onun etrafında toplanırsak birçok yapmacık sorun biter. Ya da biteceğini umut ediyorum.

Türkiye nereye gidiyor?
Siz yakın zamana bakarak konuşuyorsunuz. Ben yaşım gereği son 50 yılı rahat konuşabilirim. Bundan 15-20 yıl öncesine kadar benim kuşağım, aşağı yukarı ne olacağını kestirebiliyordu. Şimdi artık paradigmalar bütünüyle değişti. Onun için bir tahminde bulunmak artık benim için çok zor. “Yarın bu olacaktır, önümüzde şöyle şöyle olaylar vardır” diyemiyorum.

Olacaklar hakkında neredeyse herkesin bir fikri var...
Dün akşam televizyonda bazı olgun insanlar bir aradaydı. “Neler olabilir” diye konuşuyorlar. Cesaretlerine hayran kaldım. Onlar sanki elleri ile tutmuş gibi neler olabileceğini iki üç ihtimale bağlayıp konuşuyor. Hayır, bu toplum şu anda öyle 2-3 ihtimale bağlayıp konuşulacak bir toplum halinde değil. Biz, sağlıkla sağlıksızlık arasında bir çizgide duruyoruz şu anda. Ben de iyilikler diliyorum, dua ediyorum.

Peki ya son gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Biz hep tarih yaşadık. Olağan günün keyfini hiç yaşamadık. Son olanlar kısmı ilk defa böyle şeyler yaşayanları şok ediyor olabilir, ama bizi etmiyor. Zaten bunların içinden büyüdük geldik.

Geçmişte de böyle şeyler yaşadık diyorsunuz...
II. Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili döneme girdik. Demokrasiyi çok partililik ve seçim sanıyorduk. Onun için sevindik. Bunun demokrasinin dörtte biri olduğunu sonradan öğrendik. Hâlâ da Türkiye’de pek çok insan çok partililiği ve seçim olmasını demokrasi zannediyor. Bu demokrasi değil. Bu eksik bir demokrasi.

Demokrasi nasıl olmalı?
Demokasi şiddetle hukuk devleti olmaktan, gerçekten laik olmaktan, insanın birey olmasından, toplumsallaşmış olmasından geçer. Cumhuriyet evden başlar. “Evlerimiz Cumhuriyet mi, değil mi”, bir de ona bakmak lazım.

Geçmişe dönersek bugünlere nasıl geldik?
Bizi çok sevindiren ve şaşırtan olaylar zinciri içinden çabalayarak bugüne geldik. Yani ister istemez bizim belki de hak etmediğimiz bir olgunluğumuz oldu. Çok sıkışınca tarihimizden de alışkın olduğumuz çok kolay bir çözüm yolu birden bulunuyor. Ya taraflar uzlaşıyor, ya da bir taraf çekiliyor. Türkiye’de 60’lı yıllarda işsizlik o kadar çok artmıştı ki, büyük bir sosyal patlama bekleniyordu. Ve o zaman birdenbire Almanya Türk işçisi istedi. Tehlikeyi atlatmış olduk.

Türkiye’nin sorunu nedir?
Asıl sorun şu anda yaşananlar değil... Asıl sorun biz sahiden hukuk devleti miyiz, laik miyiz, cumhuriyet miyiz, bağımsız mıyız, sosyal devlet miyiz. Onları bir tartışmamız lazım. 1922’de Türkiye emperyalizmi, yardakçıları, işbirlikçileri, hizmetkârları yendi. Önünde iki yol ağzı vardı. Biri “İstanbul’a gidip ülkeyi kurtardık, orduyla birlikte size dönüyoruz”du. Bir yol da yeni bir devlet kurup yürümekti. İkinci ve doğru yol seçildi. Yeniden kurban olmamak, onursuz kalmamak için bir şeyler yapılması gerekiyordu. Bir uygarlık projesidir bu. Akla özgürlüğünü vermek.

Ama şimdi durum pek de öyle değil?
Atatürk’ten sonraki liderlerin tümü, benim gözlemim bu, kendilerini Atatürk’ten daha akıllı, daha bilgili sandılar. Bunlar Atatürk yolundan ayrıldılar ve işte bakın bugünkü durumdayız. Atatürk gece düşünüyor, sabahleyin uyguluyor diye bir şey yok. Atatürk’ü diğer tüm arkadaşlarından ayıran, mütemadiyen okuması, dersine çalışması. Hiç kimse onun gibi çalışmadığı için onun dediği oluyor. Bunun adı bilginin diktatörlüğüdür. Bilenin dediği olur.

Hâlâ Atatürk yolunda olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
O yoldan biz ayrıldık. Bilenlere sordum, aldığım cevaplara göre söylüyorum, dünyada borçla kalkınmış hiçbir ülke yok. Yabancı sermaye olmalı, ama bu imtiyaz istememeli. Hizmet sektörüne talip olmuş yabancı sermayenin bize katacağı hiçbir şey yok. Şimdi bizde liberal ekonomiye geçiş, kapitalizmin tüm gereklerini yerine getirme, küreselleşmenin bütün karşılığını uygulama gibi bir akım var. Amerika, Fransa, İngiltere, Almanya’da toplam kamu sektörünün oranı yüzde 30. Bunu bize niye söylemiyorlar. Bizim en devletçi olduğumuz zaman kamu sektörümüzün milli varlığının içindeki oranı yüzde 26.5’tu. Bunları satarak kimden aferin almak istiyoruz.

Sizce eğitimdeki sıkıntılar neler?
Eğitimde milli olmaktan çıktık ve eğitimi ikiye böldük. İmam Hatip okulu gibi bir okulun varlığına ihtiyaç vardı, ama bu sayıda mıydı? Oradan dindar mı çıkıyor, dinci mi çıkıyor? Cumhuriyet düşmanı mı, dostu mu çıkıyor? Cumhuriyet dostu çıkıyorsa hiç mesele yok. Cumhuriyet’e karşı çıkıyorsa, o zaman bir devlet kendi temelinin altına dinamit koyar mı? O zaman bu eğitimde bir yanlışlık var, onu düzeltelim. Çift eğitim olmaz.

Türkiye’deki insanlar farklı kutuplara çekiliyor mu?
Laiklik konusunda Türkiye çok dikkatle durmalı. Bir arkadaşımız var, yazar... Ankara’dan İstanbul’a göçtü. Başı açık, ev arıyordu. Uzun bir zaman ev baktıktan sonra beni aradı: “Üsküdar’dan Beykoz’a kadar başı açık bir şekilde ev bulamadım. Kimse bana evini kiralamadı” dedi. Bu çok acı bir olay. Bu mahalle baskısı değil. Devlet de, basın da, şirket de, mahalle de bu işin içine giriyor. Bu, aralarında çok derin farklar olan karşıt gruplar yaratır. Sonra biz bunları bir araya tekrar getiremeyiz. Küçüklüğümde, gençliğimde Kürt, Türk, Alevi, Çerkez vardı. Ama bunlar hiç konuşulmazdı bile. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin insanlarıydık. Geleceğe birlikte bakıyorduk.

Sizce Cumhuriyet tehlikede mi?
Yok canım. Ama, bizim özlediğimiz, Atatürk’ün kurduğu, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşan Cumhuriyet ile bir ilgisi olmuyor bu gidişin. Sayısal başarılar olur, ama bir toplumu sayılarla anlatılan nitelikler onun ileri olduğunu göstermez. Devletin 5 yıllık planlarına bakın. Sanatla, kültürle ciddi anlamda ilgisi bile yok. Bu toplum merhametli, sevginin ağırlıkta olduğu bir toplumdu. Bugün öyle değil.

Batı şu anda nerede duruyor?
Batı deyince Lloyd George’u, Bush’u düşünmek gerek. Emperyalist bir yanı var. Batı, bütün dünyanın sömürebileceği alan olmasını, karşısında düşünce duvarlarının olmamasını istiyor. Dünyanın geleceği için bazı kararlar almışlar, onu uygulamaya çalışıyorlar. Yaşamak için bizi feda etmek, onun sisteminin kaçınılmaz gereği. Bize düşen de kendimizi korumak olur. Hakkımızı savunmayı bilirsek mesele yok. Bu yine bizi yönetenlerin tarihimizi bilmemesine dayanıyor. Ali Babacan’ın tarih okumadığını sanıyorum. Okusa o üslupta konuşmaz. Cahilliğin sefasını sürüyoruz.

İngiliz The Economist dergisinin “Kemalist gömlek Türkiye’ye ağır geldi” diye bir manşeti vardı.
Onlar böyle söylemek istiyor. Yeni dünya planında milli duruş sahibi bir ülkeye mutlaka tavır almak zorundalar. Başka şansları yok. Tam bağımsızlık diye bir düşüncenin sahibi ülke, bunun için savaş verilmiş. Bu iktidar bu hafta sonunda Bolu’ya gitse, dürüst tarih kitaplarını açıp çalışsalar, “Vay canına deseler”, Ankara’ya dönseler ve Atatürk yolunun gereklerini yapmaya karar vererek yürümeye başlasalar... Hangilerini geri alacaklar acaba. Bunu hesaplamadan siz parmağınızı verirseniz, bedeninizi kurtaramıyorsunuz.

Türkiye’de şevkat kalmadı
İlhan Selçuk’un sabah erken saatlerde Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınmasına Özakman tepkili: “Türkiye’de şevkat kalmadı. Bu kalmadığının delili. Sabaha karşı 04.30’da 83 yaşındaki bir adamın evini basacaksın. Uyku sersemi insan, o kimbilir kaç ilaç içerek yatıyordur. Onu apar topar götüreceksin. Televizyonda Erol Mütercimlerin konuşmasını dinledim. İlhan Selçuk’tan 30 yaş genç bir adam, ama harap olmuş. O yaştaki bir insanı ifadesini alıyosun. Bunların çok kolay yolları var. Bunların yapılmamış olmasının, bir hukukçu olarak bizim aldığımız eğitime ve terbiyesine uymadığını düşünüyorum. Bu kaba, polis kabası... Ama Mütercimler de polisler çok nazikti diyor. Polis bu kadar nazikse, ona emir verenler de nazik davransa. Zaten o iddialar, birinin kaçmasını gerektirecek iddialar değil bence.”

Yöneticilerin tarih dersine çalışması gerek
Özakman’ın “İkinci Cumhuriyetçiler” hakkındaki düşünceleri şöyle: “Tarih derslerine çalışmaları gerektiğine inanıyorum. Tarihe ilgi duymamışlar ya da iyi bir eğitim almamışlar. Türkiye’nin kurtuluşu, Osmanlı’nın son yüzyılı... Bu konular hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyorlar galiba. Üstelik de 1-2 kitabı okuyarak bu çok yönlü dönemi kavramak mümkün değil. Bizi yönetenler, aydınlarımız, bazı üniversite hocalarımızın tarih bilgilerinin eksikleri onları akla aykırı kararlar vermeye itiyor. Bazıları tarihi roman yazıyorlar, ama içleri süslü değil.
(Destan Harmancı)