Türkiye'de halk ilk kez Cumhurbaşkanını seçecek, AK Parti adayı Recep Tayyip Erdoğan ile çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu yarışıyor peki seçimden sonra ne olur?
Abone olTürkiye 10 Ağustos'ta sandık başına giderek ilk kez bir Cumhurbaşkanı seçecek, Cumhurbaşkanı adayları arasında yarış Recep Tayyip Erdoğan ile Ekmeleddin İhsanoğlu arasında geçiyor, peki seçim sonuçlarından sonra ne olur, nasıl bir Türkiye'ye uyanırız.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini Al Jazeera Türk'e değerlendiren Siyaset Bilimci Hasan Bülent Kahraman, Erdoğan'ın seçimi kazanması durumunda başkanlık sistemini test edeceğini, Ekmeleddin İhsanoğlu'nun kaybetmesi halinde ise CHP'yi sancılı bir dönemin beklediğini söyledi.
Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Siyaset Bilimci ve Sabah Gazetesi'nin köşe yazarı Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili şunları söyledi;
-Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile birlikte: Başkanlık sistemi. Başkanlık sistemine dair halkın kafasında herhangi bir kristalize olmuş düşünce bence şu anda yok. Halk henüz onu tartıyor ve yine zannediyorum doğrudan doğruya Erdoğan’ın kurguladığı bir senaryo. Erdoğan, Özal gibi bir siyasetçi biraz. Yani kısa sürede kendi koşullarını kendi oluşturur bir şekilde sonuç isteyen, aktivist bir politikacı. Dolayısıyla bir parlamenter sistemin aşamalarını, vekalet sisteminin kısıtlamalarını, kuvvetler ayrılığının getirdiği doğal engellemeleri aşarak bir sonuç almaya çalışıyor. Bu Türkiye sağının aslında temel bir ihtiyacıdır... Fakat bana öyle geliyor ki Erdoğan bunu çok güçlü bir lider düşüncesiyle bir araya getirdi ve özdeşleştirdi. Bu da bende farklı bir düşünce uyandırıyor “Halk ne der?” sorusuna cevap ararken.
CUMHURBAŞKANLIĞI GÜCÜN TEK ELDE TOPLANMASI
Türkiye’de halkın iki önemli tutumu var. Bütün dünyadaki halklar gibi bir noktadan sonra konsantre olmuş bir güce Türkiye’deki toplum da eğilim gösterir, onu benimser. Dolayısıyla Erdoğan’ın temsil ettiği, iş yapan, sonuç alan, tuttuğunu koparan lider görüntüsü, hele şimdi bir de başkan olması düşüncesi, halkta “Acaba bunu denesek mi?” sorusuna yol açıyor. Ama öbür taraftan, büyük otorite geleneğinden çok çekmiş olan bir halk var karşımızda. Onlar da gücün bu kadar tek elde konsantre hale gelmesinden tedirginlik duyar. O bakımdan ben Tayyip Erdoğan’ın bu güçlü lider düşüncesine bağlı başkanlık sistemi modelinin daha tamamlanmadığını ve gidecek bir yolu olduğunu sanıyorum.
EN ÖNEMLİ MESELE ERDOĞAN SONRASI
- Biz bu hareketlerle, iyi yönetilemezse daha demokratik bir noktaya da gidebiliriz, antidemokratik bir noktaya da gidebiliriz. Türkiye’de bugün ordu - siyaset ilişkisi 20 yıl öncesine göre çok daha iyi bir noktada mıdır, noktadadır. Bunu kurumsal hale nasıl getireceğiz? Türkiye’de Kürt meselesini çözecek bir kanun büyük mücadeleler ile hazırlandı. Ama bunun kalıcı bir hale getirilmesi nasıl olacak? Kürtlerin anadilde eğitim meselesi bu kanunla bitiyor mu, hayır bitmiyor. Alevilerin cemevi meselesi bu kanunla bitiyor mu, hayır bitmiyor. Bunların bitirilmesi için uygun, olumlu bir zemin hazırlandı. Dolayısıyla yönetişim, çok daha adil bir gelir dağılımı, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, bütün bunların şimdi bu yeni mobilize olmuş ve çok siyasallaşmış kitleyle birlikte harekete geçirilmesi lazım.
20 yılda çok mobilize olmuş, çok siyasallaşmış bir kitle var. Bu kitlenin siyaset yapma terimlerini iyi analiz etmek lazım. Bunun içinde popülizm var. Tabii ki popülist bir politika izledi AK Parti. Bunun içinde zaman zaman çok ileri giden İslami referanslar var. Tabii ki İslami çekirdekli bir politika izledi AK Parti. Bunun içinde, az önce söylediğim gibi, daha hızlı iş yapmak maksadıyla demokrasinin bazı temel ögelerini yok saymaya eğilimli bir yaklaşım var. Bunların, bu yeni dönemde hukuk ve demokrasi, insan hakları ve daha eşitlikçi bir gelir anlayışı ile bir paket içine sarılması lazım. İşte Erdoğan sonrası Türkiye’nin önemli meselesi budur.
17 ARALIK KOALİSYONU AK PARTİNİN OYU
-17 Aralık’ı da çok farklı değerlendiriyorum. Reddediyor. 17 Aralık’tan önce AK Parti oylarının yüzde 55-56 olduğunu düşünüyorum. Oysa 43-44 oy aldı AK Parti. Bunu reddeden onun kendi kitlesi. AK Parti’nin çekirdek oyunun yüzde 53-54-55 olduğunu düşünmek mümkün mü? AK Parti tıpkı ANAP gibi, tıpkı Demokrat Parti gibi taşıyıcı koalisyon. Onun içinde o partinin farklı politikalarıyla koalisyon yapan farklı kesimler var… AK Part’nin çekirdek oyu yüzde 34-35’tir… O koalisyon dağıldı 17 Aralık operasyonundan sonra. Gezi’den sonra bir patinaj dönemine girmiştir. Tayyip Bey’in gücü, karizması, mücadeleciliği olmasa bu çok daha aşağılara inerdi.
MHP-CHP CUMHURBAŞKANI ADAYI EKMELEDDİN İHSANOĞLU
-Çok hazin bir şey İhsanoğlu’nun aday olması. Neresinden bakarsanız elinizde kalan bir adaylık. Önce şunu söyleyeyim, ben CHP’nin Ekmeleddin Bey’i inanarak aday gösterdiğine inansam ikna olacağım. Yani muhafazakâr, milliyetçi, mukaddesatçı, eğer CHP bu kesimlerle gerçek manada bütünleşmeyi umuyorsa, böyle bir dönüşüm geçirecekse bundan memnuniyet duyarım. Ama bu öyle Ekmeleddin Bey’i oraya getirerek olacak iş değil. Bunun bir hazırlığının olması lazım. Birincisi bu. Ekmeleddin Bey hayatında bir gün CHP ile irtibatlı olmuş bir insan değil.
-O kadar garip bir şey ki, CHP ne kadar muhafazakâr, milliyetçi, mukaddesatçı olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Saçma sapan laflar, "bozkırın tezenesidir" falan deniyor Ekmeleddin Bey’e.. Yani çok hazin. İçler acısı. Çok sefil bir vaziyet CHP yönetiminin bu konuda yaklaşımı. Ekmeleddin Bey de Anıtkabir’e gidiyor, o da ne kadar laik, Kemalist ve Atatürkçü olduğunu ispat etmeye çalışıyor. Tekrar ediyorum, eğer bu ikisi gelip bir senteze ulaşacaksa bundan memnuniyet duyarım. Ama öyle değil. 12 Mart’ta Atilla Karaosmanoğlu’nu dışarıdan getirmek gibi, krizde Kemal Derviş Bey’in Dünya Bankası’ndan getirilmesi gibi Ekmeleddin Bey’in İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan getirilip CHP’ye getirilerek bir politika üretilmeye çalışılıyor. Bu Türkiye’deki politikanın gelişmesi karşısındaki en büyük engel. Bundan çok derin bir acı duyuyorum.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDEN SONRA CHP
-CHP’nin yapması gereken tek bir şey var: CHP bir itirafta bulunacak. Sol, sosyal demokrat, sosyalist bir parti olmadığını itiraf edecek. O parti ulusalcı, Kemalist bir partidir. Buna artık direnmek, bunu kabul etmemek artık insan aklının da, ahlakının da kabul etmeyeceği bir şeydir. CHP bu aldatmacanın içindedir. Kendini sol olarak göstermeye çalışarak, Kemal Bey’in Dersim ile ilişkisi falan… Çok gülünç şeylerdir. CHP’nin oradan çıkması, bu gerçeğini kabul edip yoluna öyle devam etmesi lazım. Bu iki türlü olur. Bu şekilde sürerse CHP ufalanır. İkinci bir yol daha var. Onu herhalde asla denemezler. CHP’nin içindeki ulusalcıların, Kemalistlerin ayrılıp, zamanında Güven Partisi örneğinde olduğu gibi ayrı bir parti kurmasıdır. Ama büyük bir partinin imkanlarını kullanmak varken ayrılıp zelil olmayı onlar da istemeyecekleri için CHP bu kör topal haliyle devam edip gidecek.