BIST 8.619
DOLAR 34,29
EURO 37,24
ALTIN 3.017,42
HABER /  GÜNCEL

Çözüm sürecinde ‘sınıf, kimlik, Kobani ve barış dili’

AKP hükümeti ve PKK arasındaki çözüm süreci Diyarbakır’da Kobani ile ilişkilendiriliyor. Gözlemciler ise, sürecin Kürtlerin ’30 yıllık sıkıntılarıyla’ değerlendirilmesi gerektiği görüşünde. Çağıl Kasapoğlu’nun haberi.

Abone ol

“Biz artık her yerde ikinci sınıf olduk” dedi Diyarbakır Bağlar’daki genç. Yalnızca ikimizdik masada, bir de kayıt cihazı. Diğer mahalle sakinlerinin arasından ayrılıp ayrı bir yere oturmamızı rica ettiğinde söyledi bunu... İsmini vermedi. Mahallenin ağabeylerinden sakladığı ama kayıt cihazıma girmesini istediği sözler...

“İstanbul’da olsun, Antalya’da, İzmir’de olsun... Büyük yerlerde işe gittiğimizde veya iş aradığımızda bizi hep ikinci sınıfa koydular. Askerde de öyle, karakolda. Bizde büyük bir etki kaldığı için ve hala çektiğimiz için dile getirdim.”

“Biz aslında ne kadar ayrı olsak da hepimiz kardeşiz, istesen de bizden ayrılamazsın. Bu bir gerçek. Ama ezildiğimiz de bir gerçek.”

Çözüm sürecinin ise yalnızca ‘silahların susması’ olarak görüldüğünden yakınıyor ve ‘Ne eğitim var ne de iş” diyor.

Bu sözler aslında Diyarbakır’da öfkenin biriktiği sokakların sesini de yansıtıyor.

Kentte, bir yanda Hevsel Bahçelerine tepeden bakan Kırklar Bağı semtindeki lüks yapılar, bir yandan da Balıkçılarbaşı ve İskenderpaşa mahallelerinin ara sokaklarında sıkışan yoksul hayatlar var.

Akşam saatlerinde dolaştığım o dar sokaklarda biriken çöpler ve hemen hemen her dükkanın kepenklerini sıyıran kurşun izleri dikkat çekiyor.

Bir televizyon tamircisi kurşunların girip çıktığı yerleri gösteriyor. O sırada da tam karşısında mahallenin çocukları, elektrik kaçağı yapan sokak direklerine ellerindeki tellerle dokunup çıkan cızırtıyla gülüşüyorlar. “Elektrik çarpabilir” uyarılarına ise çevredekiler “Bir şey olmaz onlar alışık” diyor... Mahallenin hemen yanındaki ışıltılı turistik merkezin aksine, bu sokaklar karanlığa gömülmüş...

Bu karanlıkta ise ara ara ip atlayan küçük kız çocukları ve yüzlerini kapüşonlarıyla kapatıp hızlı hızlı yürüyen gençler seçilebiliyor.

Kobani eylemlerinin şiddet olaylarına dönüştüğü bölgelerden biri de burası. Kürt yazar Şeyhmus Diken’e göre, bu eylemler “etnik dert ve sınıf meselenin, yoksulluğun birikiminden doğdu ve iktidara karşı öfkeye dönüştü.”

Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde 1990lı yıllardaki zorunlu göç, köy yakmalar, katliamlar ve faili meçhuller Diyarbakır’ın hafızasından silinmiyor. Zira, yakılan yaklaşık 4 bin köyden göçe zorlananların büyük bir çoğunluğu bu dar sokaklarda yaşıyor.

“Üç milyon Kürt nüfusu köylerinden varoşlara atarsan, kentlerdeki sınıfsal eşitsizliği yaşarlar. Alt sınıfın kinini kimse dizginleyemez” diyor Şeyhmus Diken.

'Sonuçlara değil nedenlere bakılmalı'

Çözüm sürecinin de ‘sonuçlar değil, nedenler üzerinden’ değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Diken, 30 yıl öncesine ait bir hatırasını paylaşıyor.

“Ben Siyasal’da okurken dayımın oğlu Diyarbakır’dan Ankara’ya gelmişti... 1970li yıllar. Üzerimde Deniz Gezmiş’inkine benzer haki bir parka, ayağımda postallar. O zaman saçlarım da uzun...”

“Dayımın oğlu balıkçı yaka bir kazak almak istedi. Vakko’nun önündeydik, girelim dedik. Tabi o zaman güvenlik görevlisi yok ama onun gibi kapıda biri duruyor. ‘Ne yapacaksınız?’ dedi, kazak alacağımızı söylediğimizde ‘Size göre değil burası’ dedi içeri almadı. Ama paramız da vardı. Görüntümüze bakıp almadılar bizi.”

Diken, “Yoksullar, sahip olamadıklarını hedefleyerek başkaldırıyor” diyor.

Kobani, Kürt kimliğinin tutkalı

Etnik bağlar açısından da Kobani artık, toplumsal hafızaya Kürt kimliğinin tutkalı olarak kazınıyor.

‘Kobani’deki kardeşlerimiz’ diye başlayan çözüm süreci muhabbetlerindeki barış temennisi, hükümete duyulan güven eksikliğinin gölgesinde kalıyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, ‘Kobani ve çözüm süreci arasında irtibat kurulmasını bir şantaj’ olarak görüyor.

Fakat Diyarbakır’da hakim olan görüş ise ‘Kobani’deki direnişin’ akıbetinin artık “çözüm süreci şartlarından biri haline gelmiş olduğu” yönünde.

Hatta bunu bir kırılma noktası olarak görenler var.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı TİHV Yönetim Kurulu üyesi Dr. Necdet İpekyüz Kobani için “Her bir kırılma noktası, talepleri de arttırır. Zaman kazanma amacıyla çözüm sürecin zamana yayılmasıyla da Kürtler yeni bir taleple geleceklerdir” diyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Diyarbakır İl Başkanı Aydın Altaç ise ‘yavaş değil aksine hızlı gittiği görüşünde.’ Asıl olarak, PKK, HDP ve KCK’nın ‘sürece ayak uyduramadığını’ savunan Altaç, Kobani eylemleri ile de “pişmiş aşa su kattıklarını” söylüyor.

Rojava ve Kobani'nin siyasi yapısı

Eylemler ve Kobani’ye destek, Kürt kimliğinin bütünlüğünün yanı sıra, Kürt siyasal hareketi açısından da ideal görülen bir yapılanmayı temsil ediyor.

Kobani, Suriye’nin kuzeyinde, Kürtçe ‘Batı Kürdistan’ anlamına gelen ve demokratik özerklik idare biçiminin hakim olduğu Rojava’daki üç ayrı özerk kantondan biri ve diğer iki kantonun arasında köprü konumunda.

Dolayısıyla, Kobani’nin IŞİD’in eline geçmesi, kantonlar arasındaki bağı da koparıp, Kürt yönetiminin bölgede zayıflamasına yol açabilir.

Yazar Şeyhmus Diken, bu kanton yönetiminin hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın da öne sürdüğü bir model olduğunu hatırlatıp “IŞİD orada yalnızca Kürtlere değil, demokratik özerklik modeline de saldırıyor ve kaynağını boğmaya çalışıyor” diyor.

Irak Kürdistanı’nda ‘daha geleneksel, feodal ve ağalık sistemine dayalı’ bir yönetim olduğu yorumunu yapan Diken, Öcalan’ın demokratik özerklik anlayışıyla Rojava yönetimindeki paralellikten dolayı da Türkiye’deki Kürtlerin Kobani’ye daha duyarlı olduğunu söylüyor.

'Gezi entelektüel sokak eylemi'

Peki Türkiye’deki Kürtlerin ‘kırılma noktası’ diyebilecek kadar önem verdiği bir gelişmeye ‘Batı’ nasıl bakıyor?

Gezi protestolarına Kürtlerin destek vermemesi özellikle Batı’da hayal kırıklığına neden olmuştu. Benzer eleştiriler bu kez de Kürtler tarafından Kobani konusunda Batı’ya yöneltildi.

Diken, sorunun Türkiye’nin batısının ‘Kürt siyasal mücadelesini yeterince tanımamasında’ yattığını, ‘Kürtlerin Gezi’de çözüm sürecinin zarar görmesinden endişe ettikleri için harekete geçmedikleri’ belirtiyor ve şöyle devam ediyor:

“Gezi Türkiye’de önemli bir siyasi harekete dönüşmedi, entelektüel sokak eylemleri olarak kaldı.”

“Kobani ise, Kürt halkının silkinip kendine gelmesine neden oldu ve Türkiye’nin misakı milli sınırları dışındaki Kürtlerin, ruhi şekillenmesini sağladı. Sınırın her iki tarafındaki Kürtlerin meselesine dönüştü.”

AKP’li Altaç ise, Kobani’nin bir ‘iç meseleye dönüşmesine” tepkisini şu sözlerle ifade ediyor: “Afrin, Halep, Cizire de bizim problemimizdir. Kobani’yi kurtardığınız zaman bütün Suriye’yi mi kurtarmış oluyorsunuz? (...) Hayır. Bu problemin temel sebebi Esed rejimidir, otorite boşluğudur.”

'Çözüm sürecine barış dili gerekli'

Diyarbakır’da çözüm sürecinin akışına ilişkin, sınıfsal ayrışma, kimlik ve Kobani’nin yanı sıra öne çıkan en önemli unsur da ‘barış dili arayışı’.

Ankara’dan ve miting alanlarından yükselen “hain, terörist” gibi tehditkar siyasi dilin halkın öfkesinin dindirilmesine yardımcı olmadığı çok belirgin şekilde gözleniyor.

Diyarbakır’da barış dilini kurmaya çalışanlar ise Barış Anneleri.

Kobani’ye destek eylemi için Demokratik Toplum Kongresi (DTK) önünde toplanan kalabalık arasında Barış Anneleri’nden Nazime Yürek, ‘hala ete kemiğe bürünmediği’ için eleştirilen çözüm sürecine dair şöyle diyor:

“İki senedir bizim ‘Serok’umuz bir süreç verdi. Memleket elini uzattı bu süreç için. Kan dökülmesin, analar ağlamasın, gençler ölmesin, kızlarımız ölmesin (...) Genç gençtir. Ha benim olsun, ha Türkiye’nin olsun, ha Ermeni olsun, genç aynı gençtir. Ciğer aynı ciğerdir...”