"Malazgirt Savaş Alanının Tespiti, Tarihi ve Arkeolojik Yüzey Araştırması Projesi" kapsamında hazırlanan "Zaferin İzinde Malazgirt" belgeselinin yönetmeni Coşkun Aral, "Savaşın izlerini sürmek ve iğneyle kuyu kazar gibi o buluntuları bulup ortaya koymak ilk kez Türkiye'de yapılan bir şey. Savaş arkeolojisi belgeseliyle belgeye dönüştürmek bana kısmet oldu." dedi.
Abone olKültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün izni ve Ahlat Müze Müdürlüğü başkanlığında, Muş Alparslan Üniversitesi ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi işbirliğinde 2020'den itibaren 12 üniversiteden 40'ın üzerinde bilim insanının katkısıyla sürdürülen proje çerçevesinde çekilen belgeselin galası, 17 Ağustos'ta yapıldı.
Belgesel yapımcısı ve foto muhabiri Coşkun Aral, AA muhabirine, savaş muhabiri olduğu için son 50 yılda yaşanan savaşlara tanık olduğunu, neredeyse yüzde 90'ını bizzat yaşadığını söyledi.
Belgeselde, Selçuklu Sultanı Alparslan ve Bizans hükümdarı Romen Diyojen arasında geçen ve Türklere Anadolu'nun kapılarını açan Malazgirt Savaşı'nın anlatıldığını belirten Aral, "1071'de yaşanan bir savaştan bahsediyoruz. Bu savaş Türklerin Anadolu'ya girip bugünkü Türkiye Cumhuriyetinin temelini attığı ilk harekettir. Malum göçer bir toplumken yeni bir yurt arama isteğiyle insanımız bu coğrafyaya geldi." diye konuştu.
Romen Diyojen'in kendisine çok güvenen, iyi bir komutan olduğunun da bilindiğini dile getiren Aral, şunları kaydetti:
"Onun 100 bine yakın askeriyle beraber, üstelik devşirme bir ordu da var yanında... Hatta içinde Avarların, Bulgarların, farklı toplumlardan gelmiş savaşçıların da olduğu bir karma orduya karşı, neredeyse onun yarısı kadar bir ordunun karşı koyduğu savaş düşünün. Bu savaşta Sultan Alparslan'ın askeri dehası, savaş dehası Malazgirt'te Selçukluların Anadolu'ya ilk kapısının açılış öyküsünü başlatıyor."
Aral, 12 üniversiteden 40'ın üzerinde akademisyenle yaklaşık 3 yıllık çalışmayla Malazgirt Savaşı'nın geçtiği coğrafyada bulunduğunu anlatarak, "İnanılmaz büyük bir coğrafya. Savaşın izlerini sürmek ve iğneyle kuyu kazar gibi o buluntuları bulup ortaya koymak ilk kez Türkiye'de yapılan bir şey. Savaş arkeolojisi belgeseli ile belgeye dönüştürmek bana kısmet oldu. Öncelikle hocalarıma minnettarım." ifadesini kullandı.
Belgeselin karar verme süreci, izinlerin alınması ve bir araya gelerek teknolojiye uyarlama süreçlerinin 4 yıl sürdüğünü aktaran Aral, şöyle devam etti:
"Bütün bu evreleri belgesele dönüştürdüm ama bir başlangıçtı. Bizden önce yaşanmışların bizden sonrakilere aktarılması ve doğru şekilde aktarılması önemli olduğu için bu çalışma benim için çok önemliydi. Tarihe tanıklık etme olayında tabii ki biz sadece ortaya çıkan buluntularla bir değerlendirme yapıyoruz ama hocalarımız hep kendi alanlarında o dönemin savaş tanıklarının yazdıklarını, o dönemde bu olaya bakışlarını bir şekilde kitaplaştıran, anılara döken dönemin tarihçilerinin belgeleriyle ortaya koydular. O yüzden ciddiye alınması gereken bir çalışma."
"Benim için tarihe tanıklık yapmak önemli"
Coşkun Aral, zamana ve tarihe tanıklık ettiğini ifade ederek şu değerlendirmede bulundu:
"Benim için tarihe tanıklık yapmak önemli. Çünkü ben bilgi aktaran bir insanım, bir foto muhabiriyim, haberciyim. Yaşadıklarımı insanlığa aktarırken eğer bundan 50 bin yıl önce yaşamış olsaydım duvara çivi yazısıyla yazardım, çöp adamlar yapardım. Eğer bin sene önce yaşasaydım bir ressam olarak aktarırdım. Bir empresyonist olarak farklı aktarırdım ama fotoğraf makinesinin bulunmasından sonra bize makinenin getirdiği kolaylıkla tarihe tanık olmak ve teknolojiyle beraber farklı bölgelerde, farklı zamanlarda teknolojinin de imkanıyla o kesiti daha anlaşılır biçimde adeta bir dil gibi ortaya koymak...
Fotoğraf için 'Bugün dünyada en çok konuşulan dil' diyebiliriz. Fotoğraf evrensel bir dil. Fotoğraf makinesi özelliği olan telefonun devreye girmesiyle müthiş bir şey. Tabii ki üzerinde manipülasyon, üzerinde müdahaleler olabiliyor. Bunlar beni ilgilendirmiyor. Ben direkt tanıklık yapan bir insanım. O yüzden böyle bir mesleği yapmak benim için onur verici."