Ne yazık ki 1950'den bu yana ülkedeki siyasi gerginliklere, kargaşaya ve iç tehdidin tırmanmasına paralel olarak, TSK'da bazen gruplaşmalar ve darbe niyetlileri çıkmıştır
Abone olADNAN BERK OKAN
Emin Çölaşan, Hürriyet’te yazarken sık sık emekli Korgeneral Nevzat Bölügiray’ı referans gösterir, paşadan gelen mektupları yayımlardı…
Sözcü’de de aynı alışkanlığını sürdürüyor ve sürdürecek belli ki…
***
Dedikten sonra Bölügiray’ı tanıyalım biraz…
Bu emekli subay, 12 Eylül 1980 darbesi öncesi ve sonrasında Adana ve çevresi Sıkıyönetim Komutanıydı…
Bir süre de Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanı olarak görev yaptı…
Yani; darbecinin “önde gideni”…
İşte bu “Darbeci Subay”, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un konuşması üzerine şöyle demiş mektubunda:
“… Batı demokrasilerinde bir genelkurmay başkanının askeri görevleri dışında konuşması görülmüş şey değildir.”
***
Ne güzel söylemiş değil mi?...
Ama şimdi de Batı demokrasilerinde genelkurmay başkanlarının neden konuşmadığının gerekçesini bir okuyun…
“… Çünkü o ülkelerde ülkeyi bölmeye yönelik dış destekli bir terör olayı ve siyasi örgütlenme yoktur. Şeriat rejimini veya dini diktatörlüğü amaçlayan bir tehdit de yoktur. Ya da o ülkenin ordusuna, TSK'ya yapıldığı gibi aşağılık saldırılara tanık olunmaz.”
***
Vay, vay, vay!...
Neresinden bakarsanız bakın hepsi birer darbe gerekçesi arkadaş…
Mahmut Tuncer’in türküsü gibi…
“Ne duruyorsun darbe yapsana, darbe yapsana!”..
***
Yahu Paşa…
Madem bu ülkede “terör ve şeriat” tehlikesi var…
Senin de elinde silâh, zavallı sivilleri cezaevlerine doldurup işkence ettiğiniz, yüzlerce delikanlıyı (bazılarını yaşlarını büyütüp) astığınız o ilkel ve vahşi darbe yönetiminde neden bitiremediniz?..
Sakın o PKK terörüne de “askere ihtiyaç hiç eksilmesin” diye kendiniz yol vermiş olmayasınız…
Sadi’nin dediği gibi:
“Hükümdar yol vermeden eşkıya kervan basmaz”…
O günlerin hükümdarı da sizlerdiniz…
Erbakan’ın kadayıf merakını bile utanmadan, sıkılmadan yaptığınız o ilkel ve vahşi, silâhlı operasyonda “gerekçe” olarak kullandığınızı unuttuğumuzu mu sanıyorsun?..
Şimdi kalkmış, üstünden 30 yıl geçtiği halde ortalıkta “ahkâm” kesiyorsun utanıp sıkılmadan…
***
Paşa, paşa!..
Bu ülkede yüzde bir bile olsa “şeriat devleti” kurulma ihtimali olduğunun düşünülmesi, askeri darbelerin ayıbıdır…
Kaldı ki, bugün öyle bir tehlike “sıfır” ihtimaldir…
“Şeriat devleti özlemi ile yanıp tutuşan yok mu?”…
Çokkk.
Belki de her zamankinden çok ama demokratik cumhuriyetimiz ve ekonomimiz de her zamankinden daha güçlü…
***
Yine aynı emekli subaya göre TSK'ya haksız eleştiri ve iftiralar ile aşağılık saldırılar yapılmaktadır…
Ve…
TSK’yı savunması gereken cumhurbaşkanları, başbakanlar, ilgili bakanlar, bu görevlerini yerine getirmemektedirler…
***
Emekli subayın söyledikleri doğru mu?..
Değil…
Aksine büyük “yalan”…
Çünkü gerek Cumhurbaşkanı Gül, gerek başbakan Erdoğan ve gerekse de Milli Savunma Bakanı Gönül defalarca ve üstüne basa basa (hatta yandaşlarının hücumlarına rağmen) “Bu olaylar TSK'nın tümünü kapsamaz, TSK'yı yıpratmak için kullanılmamalıdır. Suçlular, o suçu işleyenlerdir” benzeri açıklamalar yapmışlardır…
Ama emekli subayın amacı kafaları karıştırmak, ülkeyi yöneten sivillere “çamur” atmak olunca “yalan” onlar için bir tür “silâh” halini almaktadır…
***
Orada kalmıyor emekli subay…
Bakın daha ne yalanlar atıyor:
“…. Ne yazık ki 1950'den bu yana ülkedeki siyasi gerginliklere, kargaşaya ve iç tehdidin tırmanmasına paralel olarak, TSK'da bazen gruplaşmalar ve darbe niyetlileri çıkmıştır.
Ancak TSK bunları yönetsel veya askeri yargı yoluyla daima tasfiye etmiştir.”
***
Bu kadar da insanın gözünün içine baka baka yalan söylenmez ki…
Yahu 1950’den sonra gerçekleştirilen 4 askeri müdahaleyi kısa dönem askerlikleri sırasında erler mi yaptı yani?..
Hani insan “yalan” söylerken bile “insaflı” olur be arkadaş!..
***
Hâsılı sevgili dostlar!..
Emin Çölaşan cephesinde yenilik yok…
Eski tas eski hamam darbe şakşakçılığı ve çığırtkanlığı devam ediyor…