BIST 9.725
DOLAR 35,20
EURO 36,81
ALTIN 2.967,35
HABER /  GÜNCEL

Çölaşan Vakit'e yüklendi

Türban kararını alan Danıştay üyelerini hedef alan Vakit gazetesine karşı yazar Emin Çölaşan bu gazeteye yüklendi.

Abone ol

Hürriyet yazarı Emin Çölaşan Danıştay üyelerini hedef gösteren Vakit gazetesine ateş püskürdü. Gösterilen tepkileri komedi olarak gören yazar tepkisini dile getirdi.

Yazı: Emin Cölaşan
Kaynak: www.hurriyet.com.tr  

-BAŞBAKANLIK Basın Merkezi adına (!) dün yapılan açıklama internetten geldi. Aynen veriyorum:

"T.C. Başbakanlık Basın Müşavirliği. Kamuoyuna duyuru.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın cumartesi günü Mersin'de narenciye üreticisi Kemal Öncel'e 'TERBİYESİZLİK YAPMA LAN, ARTİZLİK YAPMA LAN' diye bağırdığına ilişkin olarak Türk medyasında gerçeği yansıtmayan haberler yer almıştır.

Oysa Sayın Başbakanımız bu sözleri çiftçi vatandaşımıza değil, o akşam oynanacak olan Fenerbahçe-Samsunspor maçında olacakları -o müthiş öngörüsü ile- bildiği için Fenerbahçeli Nobre için söylemiştir.

Kamuoyunun bilgisine arz olunur."

Büyük olasılıkla Galatasaray veya Beşiktaş taraftarları tarafından gönderilen bu internet mesajıyla, Türk milletinin muhteşem mizah anlayışı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha üstüne çıktı.

AÇIKÇA HEDEF GÖSTERİYORLAR

Danıştay'ın verdiği son türban kararı sonrasında yüz kızartıcı gelişmeler yaşıyoruz. Din ve türban sömürüsü yine ağızlara sakız oldu. İstanbul'da Vakit adıyla çıkarılan şeriatçı gazetenin dünkü birinci sayfasında 9 sütuna kocaman bir manşet atılmıştı:

"İŞTE O ÜYELER."

Başlığın hemen altında, başta 2. Daire Başkanı Mustafa Birden olmak üzere Danıştay'ın bu kararına imza atan 5 üyenin de kocaman fotoğrafları vardı. Vakit Gazetesi, Danıştay üyelerini açıkça hedef gösteriyordu.

Bundan önce başka kişileri de böyle fotoğraflarını yayınlayarak hedef göstermiş, bunlardan bazıları -Gümüşhane Barosu Başkanı gibi- öldürülmüştü.

Türkiye'de bugüne kadar milyonlarca mahkeme kararı verildi. Hangisinde bütün heyetin böyle tek tek fotoğrafları yayınlandı, böylesine hedef gösterildi?

Bu nasıl bir rezalettir? Bu hákimlerin can güvenliğini bundan sonra kim koruyacaktır?

***

Peki bu rezalete kimler yol veriyor? Danıştay kararı açıklandıktan sonra Recep Tayyip Erdoğan dahil neredeyse bütün bakanlar uluorta konuştular, kararı eleştirdiler.

Bir "Adalet Bakanı" düşünün ki, işine gelince "yargı bağımsızdır, ben görüş bildiremem" diye olanları örtbas etmeye kalkışır. Ama son Danıştay kararını, hem de idari yargının en üst düzeydeki kuruluşunun türban kararını açıkça eleştirmeye kalkışır!

Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin konuştu, eleştirdi. "Milli" Eğitim Bakanı olan Hüseyin Çelik aynı şeyi yaptı.

Hepsi sıraya girmişti. Abdullah Gül durur mu, kervana o da katıldı:

"Bu anlayış diktatör rejimlerin felsefesidir. Kaygıyla karşılıyorum. Hayretler içinde kaldık. Bunlar (bu mahkeme kararları) çok yanlış ve tehlikeli şeylerdir."

Beyefendinin hangi sıfatıyla, hangi hukuk bilgisiyle konuştuğunu anlamak elbette mümkün olmadı!

Çırakları konuşur da bizim Recep Tayyip Erdoğan durur mu! O da -bilinen üslubuyla- açtı ağzını, yumdu gözünü:

"Bu kararı kınıyorum. Bu hiçbir hukuk anlayışı içinde tanımlanamaz." (Kendisi herhalde 'hukukçu' (!) olduğu için bu konuları iyi biliyor. Hukukçuluğu, tahmin ediyorum ki bildiği İngilizce kadardır. Meclis albümüne kendisinin "İngilizce bildiğini" yazdırmış da!..)

Recep Tayyip Erdoğan daha sonra Danıştay'a hitaben sözlerini şöyle sürdürdü:

"Efendi, bu senin işin değil, Diyanet'in işi."

Birileri bunun üzerine kendisine şöyle seslenmeliydi:

"Efendi, hele sen bu konulardan hiç anlamazsın. Bunlar senin değil, yargının işidir."

Bir başbakan düşünün, yargıya, hem de ülkenin idari yargıdaki en üst düzey mahkemesine "efendi" diye hitap ediyor. Aklınca Danıştay'ı aşağılamaya kalkışıyor.

Başbakan ve bakanları tek tek konuştu, bunlara destek veren şeriatçı medyada -gazete ve televizyonlarda- Danıştay'a en ağır hakaretler yağdırıldı ve son olarak dünkü Vakit Gazetesi'nde Danıştay 2. Dairesi'nin başkan ve üyelerinin fotoğrafları tek tek, birinci sayfadan, manşetten yayınlandı.

Onlar açıkça hedef gösterildi.

Türkiye'nin ne durumlara geldiğinin, ne durumlara düşürüldüğünün somut örneklerine bir kez daha tanık olduk.