Emin Çölaşan dediğimiz zaman çoğumuzun aklına korkusuz, sivri dilli ve kalemini iyi kullanan bir gazeteci gelir. M.Ali Kışlalı da Çölaşan'ın bu yanını ortaya koydu.
Abone olM.Ali Kışlalı, başlıklı yazısında kendisini şiddetle eleştirmesine rağmen Emin Çölaşan'ı takdir etti.
Emin Çölaşan ile ilk defa 1980'li yılların başında, Hürriyet'in Ankara bürosunu yönetirken karşı karşıya geldim. Genel Yayın Müdürü rahmetli
Çetin Emeç ile konuşmuştuk. Ankara bürosuna iyi bir ekonomik muhabir arıyorduk. Emin o zaman Milliyet'teydi. Özel büroma davet ettim. Konuştuk. Önerime memnun olduğunu, Hürriyet'te çalışmak istediğini, ama artık muhabirlik değil köşe yazarlığı yapma arzusunda olduğunu söyleyince konu kapandı. Bir-iki yıl sonra Hürriyet'e röportaj yazarı olarak girdi. Ankara bürosunda çalıştı. Haber de yazıyordu.
Bir gün yazdığı bir ekonomik haber Esen Ünür'ün başında olduğu 'haber merkezi'ne takıldı.
Hiç unutmuyorum; Emin'in yazdığı haber zamanın başbakan yardımcısının kardeşi hakkında ciddi suçlama içeriyordu. Esen, uyguladığımız yönteme göre habere suçlanan kişinin görüşünün eklenmesini istemişti. Emin bunu reddetmiş "İsterse haber çıktıktan sonra görüşünü açıklasın" demiş, konu bana intikal etmişti. Kişisel girişimimle ilgili kişiden görüş alıp habere ekleyince Emin tepki gösterip haberi geri çekmişti.
Emin daha sonra yazdığı bir kitapta beni Hürriyet bürosunu yönetim yöntemlerimden dolayı şiddetle eleştirdi. Bu olaydan da söz edip taraflı davrandığımı yazdı.
Bunlar geride kaldı. Unutmuştum. Şimdi bana yolladığı 'Emin Çölaşan-Şu Benim Gazetecilik-'Yaşadıklarım' başlıklı kitabını okurken hatırıma geldi.
Kitabın 37. sayfasında 'Rüşvet' başlıklı bir öykü var. Milliyet'te çalışırken bir büyük işadamı hakkında suçlayıcı önemli
bir haber yazmış. Gazetenin Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi kendisiyle konuşup, "Haber eksik. Mutlaka haberdeki işadamının görüşünü de al" demiş. Emin istemeyerek de olsa mecburen görüşü alıp habere eklemiş.
Ama haber Milliyet'te yayımlanmamış. Haberin yerine ertesi günlerde sözü geçen işadamının reklamları yayımlanmış.
Eskiden, benzer yaklaşım birçok gazetecide vardı. Haberde suçlanan kimselerin savunmaları habere eklenmez, "Canım biz şu haberi yayımlayalım, ertesi gün de adamın görüşünü yazalım" derlerdi.
Bu hatalı yaklaşıma karşı rahmetli İpekçi de çok mücadele etti. Ben de.
Şimdi gelelim Emin Çölaşan'ın söz konusu kitabına ve orada
sık sık yinelediği çalışma prensiplerine. Ülke çapında oynadığı role ve kişiliğine.
Türkiye'de bugün en çok okunan iki yazardan biri (diğeri Hıncal Uluç) olduğunu düşündüğüm Emin, çok sert ve zaman zaman kırıcı üslubuna karşın medyada çok önemli bir rol oynamakta.
Bunu PKK'ya karşı güvenlik güçlerinin sürdürdüğü 15 yıllık mücadele sırasında yazılarında sürekli gözlemledim. Ülke adeta bir karmaşa içindeyken ve birçok yabancı meslektaşım, 'Türkiye mücadelenin altından kalkamaz' derken Emin, sadece Türkiye'de değil, Avrupa baskısıyla bütün dünyada etki yapan Hürriyet'teki köşesindeki yazılarıyla okurlara moral verdi.
O zamanki yazılarını, sık ziyaret ettiğim mücadele bölgesindeki garnizonlarda: erat, astsubay ve subay gazinolarının ilan tahtalarında görürdüm.
Şimdi, koşullar değişti, ama benzer gurur verici mücadelesini kamu vicdanını çok rahatsız eden birçok konuda sürdürüyor. Bu bakımdan, genç sayılacak yaşında, 20-25 yıllık deneyimiyle, kendisine kolay unutulmayacak bir isim yaptı.
Bizim Hasan Pulur bugün başarıyla sürdürdüğü 'İnsanlar' sütunuyla tanındığında kimi olayla karşılaşan okur 'Bu tam Hasan Pulurluk' deyip kendisine bildirirlerdi.
Şimdi sanıyorum benzer durum Emin Çölaşan ile ilgili olarak da ortaya çıktı. Ülke son yıllarda hemen her gün Emin'in el atmasını bekleyen, üstüne gidilmesi gereken olaylarla dolup taşıyor.
O da bunları, gazetesinden de aldığı güçle, okurlara ve kamuoyuna etkili şekilde sunuyor.
Bir bakıma, ülkesine Anayasa'da yazılan prensipleriyle sahip çıkmaya çalışıyor.
Son kitabında kendisinin başrolde gözüktüğü ilginç olayları renkli bir üslupla ama hiç uzatmadan yazmış.
Belki biraz karakteristiklerini fazla vurgulamış. Fazla yinelemiş. Ama abartmamış. Kendisinin habercilik anlayışına katılmayabilirim, ama sürdürmekte olduğu kamu yararını savunma yaklaşımına saygı duyarım.
Zaman zaman üslubunu çok sivri bulsam da.
* * *
GÜVENLİK NOTU: PKK'ya karşı mücadelede güvenlik güçlerinin 1999'da vardığı noktadan duraklama işaretleri geldiği yorumlarını yapanlar
var. Buna Güneydoğu'da birer ikişer verilen şehitler zincirinin sürmesi sebep oluyor.
YAZI:M.Ali Kışlalı