Hürriyet yazarı Çölaşan, Başbakan Erdoğan'ın 28 Şubat döneminin rövanşını ve intikamını aldığını yazıyor.
Abone ol AKP, Türkiye’yi gererkenİmam hatip okullarını gündeme boşuna getirmediler... Çünkü Kıbrıs konusunda yenilgiye uğradılar. Uluslararası alanda hiçbir adım atmaları mümkün olmuyor.
Ekonomide yaşanmakta olan sahte balayı bir süredir bitti. Dış ticaret açığı milyarlarca dolara ulaştı. Pek yakında akaryakıt ürünlerine zam yapılacak.
Borsa tıkandı, dolar 2-3 hafta içerisinde yüzde 10’dan fazla artış gösterdi. IMF alarm zillerini elinden bırakmıyor.
Bu durumda bile hadiseyi ‘futbol’ deyimleriyle açıklamaya kalkışıyorlar! Başbakan ‘Kıbrıs konusunda oyunu rakip takımın sahasına yıktık, orada oynuyoruz’ diyor. Oysa tam tersi geçerli. Rakip takım bizim sahada oynuyor ve elimizden hiçbir şey gelmiyor. Bunu da bütün dünya biliyor.
Devlet Bakanı Ali Babacan’a göre ise dünyayı yeniden kurgulama mücadelesi veriliyormuş ve biz Türkiye olarak ‘bu sürece 1-0 önde başlamışız!..’ Bak sen, ne demekse!
Başka çaresi kalmayan arkadaşların futbol özentisi böyle kara mizah’a dönüşüyor, herkesi güldürüyor.
***
İşte bu başarısızlık ortamında düşündüler, taşındılar ve Türkiye gündemini değiştirmek gerektiğine karar verdiler.
İlki, AB’nin istemi ve baskısı doğrultusunda Anayasa paketini Meclis’e getirdiler. CHP ile DYP’nin de desteğini sağladılar.
Cici muhalefet bu konuda iktidarla işbirliği yapmayı kabul etti.
İkinci konu imam hatip olayı idi. YÖK değiştirilecek, oraya kendi adamları getirilecek ve imam hatip okullarının önü üniversite sınavında açılacaktı. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacaklardı.
1- Kıbrıs, ekonomide olup bitenler ve AKP’nin başarısızlığı kamuoyunda unutulacaktı!
2- Arka bahçe imam hatiplerin önü açılacaktı. Bunun anlamı, geleceğin imam kaymakam, imam vali, imam hákim-savcı ve imam öğretmen sürecinin yeniden başlatılmasıydı.
Böylece toplumda durup dururken yeni bir gerilim yaratılacak, aradan kendileri kazançlı çıkacaktı.
Oynanmakta olan oyun bu. Hadise bu kadar basit.
***
Şimdi bir an için lise son sınıflara dönelim. Üniversite sınavı 20 Haziran günü yapılacak. Her yıl olduğu gibi bu yıl da korkunç bir rezalet ve kepazelik sürüp gidiyor.
Üniversiteye lise değil, dershane eğitimi ile giriliyor. Fakir fukara çocukları ile kırsal alanda, uzak kesimlerde yaşayanlar dershaneye ya parasal açıdan gidemiyor, ya da korkunç zorlanıyor. Veya bulundukları il ve ilçelerde dershane yok. Olsa bile yetersiz.
Şimdi yüz binlerce lise son sınıf öğrencisi, dershaneye zaman ayırabilmek için doktor raporu peşinde. Çoğu lisede öğrenciler zaten derslere gelmiyor. Okul yöneticileri, öğrenciler, veliler, doktorlar, hastaneler şaşkın...
Ve Milli Eğitim Bakanlığı hem şaşkın, hem umursamaz! Örneğin bu konuya el atamıyor.
Torpilini, adamını bulan, parayı bastıran düzmece rapor alıyor. Türkiye bu olayla çalkalanıyor. Eğitim alanında yüzlerce sorun var.
Milli eğitim göçmüş, çökmüş.
İşte böyle bir ortamda, sanki tek eksiğimiz bu imiş gibi piyasaya YÖK’ün tümüyle değiştirilmesi ve imam hatiplerin üniversitede önünün açılmasını sürüyorlar.
Türkiye’yi bir anda -ve bilinçli olarak- geriyorlar.
Amaçları meslek liseleri falan değil, sadece imam hatip. Arka bahçedeki din sömürüsü oyununun bir parçası.
Böylece hem 28 Şubat döneminin rövanşını ve intikamını alıyorlar, hem de dikkatleri başka konulara çekip kendi başarısızlıklarından uzaklaştırıyorlar.
Ama burada dürüst olmak ve Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekir.
Bu imam hatip olayında direktifi AB’den, ya da IMF’den almadılar. Aldılar desek yalan olur. Kişilikli iktidar! Ne mutlu bize!
Kara mizahın bu kadarını topluma ancak bunlar yaşatabilirdi!