BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Çocukluğun yok oluşu!

“Toprak, çocuğun baharı.” diyordu Hikmet’in sahibi. Çocukları baharından kopardık. Çocukluk kültürümüz, çocukluğumuz talan edilmiş bir bahçe misali yok edildi. Sokağın çocukları, “nesli tükenmiş bir canlı” türü gibi, misketlerini, toplarını....

Eskiden sokaklarımızda, koşturan, bağrışan, sevinç çığlıkları atan, bahçe duvarlarına tırmanan, top oynayan, oynadığı topla komşunun camını kıran, ip atlayan, misket oynayan, sek sek oynayan, ağaçlara tırmanan, çamurda, tozda, toprakta giysileri kirlenen; bunun için "eğitici" anne terliğinin unutulmaz acısını tadan çocuklar vardı.

Arkadaşlıklar, dostluklar sahici, oyunlar gerçekti.

Sokaktaki hatta mahalledeki tüm çocuklar, birbirini tanır, okul çıkışı gün batıncaya kadar sokaklar, boş arsalar çocukların olurdu.

***

Şimdi ne o bahçeler kaldı ne o ağaçlar.

Ne de sahici arkadaşlıklar.

Gözünü rant bürümüş belediye başkanlarının ve beton kalpli müteahhitlerin katliamından kurtulan hüzünlü ağaçlar da, dallarına tırmanan çocukları unutalı uzun zaman oldu.

Oynayacakları yerler, ağaçlar, bahçeler tarumar oldu çelik dişliler arasında...

Şimdiki çocuklar çoğunlukla, televizyon karşısına veya bilgisayar masasına bağlanmış bir heykel gibi donuk, hareketsiz ve agresif yaşıyor zamanı.

Bir kısmı, ellerindeki akıllı telefonların tuşlarına maharetle basarak oturdukları yerden tüketiyor çocukluklarını.

Cep telefonun ya da bilgisayarların gönüllü teknolojik köleleri haline gelmiş durumda…

Bir kısmı da hafta içi-hafta sonu, sabah-aşkam, gece-gündüz demeden, küçücük yüreklerinde sonu gelmez bir stres içinde, hep test başında.

Hareketsizi tam hareketsiz, hareketlisi ise hiperaktif.

***

Eskiden çocuklar sokaktan eve girmezdi; ta ki pencereden şu söz duyulana dek : “Ahmeeet babam çağırıyor. ‘Akşam oldu artık eve gelsin!’ diyor.”

Şimdi evden çıkan çocuklar, doğruca AVM’lerin, fastfood’ların, internet kafelerin yolunu tutuyor.

Hafta sonu etkinliği olarak, arkadaşlarla buluşup AVM’ye, kafelere, PS oynamaya gidiliyor topluca.

Hobileri olan çocuk nerdeyse yok gibi.

Spor yapan, bir hobi peşinde koşan, bir müzik aleti öğrenen, kitap kurdu olan antika gibi…

Çocuklarımız, oturdukları yerden, dünyanın öbür ucundaki insanla iletişim kumayı biliyor ama yan odadaki anne- babasıyla iletişim kuramıyor.

Eve gelen misafire, “Hoşgeldiniz.” diyemiyor,. İki yumurtayı kırmaktan uzaklar. İletişim becerileri ve temel insani becerileri gitgide zayıflıyor.

***

Okullarda da ne yazık ki bu konuda, dişe dokunur bir çalışma yapılmıyor.

Çoğu okuldaki uyduruk öğrenci kulüpleri; hazırlayan ve sorumlu hoca dışında kimsenin okumadığı duvar yayınları ya da sıkıcı ve soğuk salon programları dışında bir etkinlik yapmıyor.

Mesela siz hiç uçurtma şenlikleri ve yarışmaları düzenleyen uçurtma kulübü olan bir okul duydunuz mu? Ben bilmiyorum.

Bırakın böyle bir kulübü, okulların kendisi bile böyle bir şenlik düzenlemiyor. (Çünkü zaman kaybı olarak görüyor. Ne de olsa çözülecek daha çok test var.)

Böyle bir kulübü olan okul varsa yazsın bana, o okulun buradan adını duyurayım.

Sözün bu noktasında; çocukları şehrin tüketen stersinden, gürültüsünden, kalabalığından kurtarıp; toprakla, ağaçla, suyla buluşturan, doğaya dost nesiller yetiştiren izcilik faaliyetlerinin faydasını ve önemini vurgulamak isterim.

Bazı tuzu kuru kasıntı entellerin mızmız itirazlarına rağmen, izcilik faaliyetlerini ve Türkiye İzcilik Federasyonu’nun çalışmalarını çok değerli görüyorum ve yürekten destekliyorum.

***

Sokakta oynayan, ağaçlara tırmanan, toprakta, çamurda üstü başı kirlenen çocukları ve

çığlıklarını özledik.

Ne o cıvıl cıvıl sokak çocuklarımız kaldı ne de çocukça yaşanan çocukluğumuz...

Bırakın bir ağaca tırmanmayı, 20 basamak merdiveni bile yürüyen merdivenle inen, cips, hamburger, kola bağımlısı, test kölesi obez nesiller ürettik.

Ayakları toprağa değmeden büyüyen çocuklar yetiştirdik

Oysa “Toprak, çocuğun baharı.” diyordu Hikmet’in sahibi.

Çocukları baharından kopardık.

Çocukluk kültürümüz, çocukluğumuz talan edilmiş bir bahçe misali yok edildi.

Sokağın çocukları, “nesli tükenmiş bir canlı” türü gibi, misketlerini, toplarını, iplerini, beş taşlarını, gazoz kapaklarını, topaçlarını alıp gittiler.

Onlardan geriye akıllarda, yüzlerinde sonsuza kadar sürecek o içten tebessümleri ve sevinç çığlıkları kaldı…

Ve yerde hala hüzünle dönen o tahta topaçları...

Ve sokağın lambalarında çınlayan o ses: “Ahmeeet babam çağırıyor. ‘Akşam oldu artık eve gelsin!’ diyor.”

Teröre lanet!

İstanbul ve Brüksel’deki saldırıları yapanları, yaptıranları ve sevinenleri lanetliyorum.

Ancak terör Avrupa’da olunca, dünyayı ayağa kaldırıp, Türkiye’de, İslam ülkelerinde olduğunda kılını kıpırdatmayanları da lanetliyorum.

Ayrıca terör, Amerika’da, Paris’te, Brüksel’de olduğunda, o ülkeleri yere göğe sığdıramayan, ama kendi ülkesinde olduğunda, kendi ülkesini yerin dibine batırmaya çalışan “müstemleke kafaları” da lanetliyorum.

Bizim kadim kültürümüzde, başkansının acısına sevinmek yoktur.

Çünkü biz, terör kime karşı yapılırsa ve kim tarafından yapılırsa yalpısın, ölen canlarda ”ayrımcılık” yapmayan bir medeniyetin evlatlarıyız.

Not. Çocukluğun Yok Oluşu, ünlü iletişim bilimci Neil Postman’ın çok önemli bir kitabınınadıdır. Okunması temennisiyle özellikle dile getirmek istedim.