CHP Kayseri Milletvekili Çetin Arık, Cizre'de görev yapan kadın bir doktorun duygularını yazdığı mektubu mecliste okudu.
Abone olMektupta, "Sadece süreç kaç gün sürecek? Sadece süreç kaç gün sürecek, bizi değiştirip dinlenmek ve eşimizi, çocuğumuzu, dostumuzu, güneşi, kuşları, böcekleri yeniden görmek için fırsat verilecek mi, hastanedeki can güvenliğini arttırma yönünde bir planları var mı büyüklerimizin bunları merak ettik. Hata mı ettik?" ifadeleri yer aldı.
CHP'li milletvekilleri Nurettin Demir, Çetin Arık ve Niyazi Nefi Kara TBMM'de yaptıkları basın açıklamasında sağlık sistemi, hastaneler ve sokağa çıkma yasağının yaşandığı ilçelerde izlenen sağlık politikalarını eleştirdi.
CANLI BAŞLA AYRIM YAPMADAN ÇALIŞIYORUZ
Kayseri Milletvekili Çetin Arık ise Cizre Devlet Hastanesinde görev yapan kadın bir doktorun duygularını dile getirdiği şu mektubu okudu: "İçim yanıyor bugün çok. Odama çıktım gözyaşlarımı saklamak için. Ben doktorum. Güçlü olmak zorundayım. Ben dağılırsam personelde dağılır, ekip ruhu bozulur. O nedenle saklanarak ağladım bugün. Yasağın 7'nci günü. Önce bakanımızın açıklamasını dinledim. Sonra çok sevdiğim eniştemin ölüm haberini aldım. İkisi de acıttı yüreğimi. Sokağa çıkma yasağının olacağı önceden söylenmişti bize. Tek isteğimiz hastanede güvenli bir ortamda çalışabilmekti. 13-14 roket atıldı üzerimize. Tabiki polisin askerin de canı var onların da ailesi var. Ama ben sivilim. Bu kadar yakından silah ve bomba sesini ilk Cizre'de duydum. 3-4 saniye deprem oluyor gibi sallanırken hastane, büyük bir top patlamasıyla birlikte roket isabet etmiş olduğunu , sürekli ölüm psikolojisi altında çalışmayı da. Korkmak ve feryat etmek suç mu? 'Gönderdiğiniz bomba seslerinde neden görüntü yok' deniliyormuş. Acaba pencereden dışarı bakılabiliyor mu? Bahçeye çıkılabiliyor mu kimsenin aklına gelmemiş. Ambulanslar defalarca kurşunlandı. Yine de fedakarca çalışıyorlar. Sivil hasta da geliyor hastaneye asker polis de. Acile giren hastanın kimin olduğuna bakmadan canla başla, ayrım yapmadan çalışıyoruz. .Sosyal medyada çıkan yalan haberleri de şiddetle kınıyoruz. Kaçacak olsaydık eğer hepimiz kaçardık Cizre'den, önceden haberimiz olduğu için. Burada kalan herkes gönüllü kaldı zaten. Kaçacak olsaydım eğer; benim için evini barkını terkedip 9 aydır burada minik oğluma bakmayı tercih eden anne babama uçak bileti alırken, 3 yerine 4 bilet alırdım ve onlarla birlikte giderdim.
ÇOCUĞUMUZU, GÜNEŞİ, KUŞLARI YENİDEN GÖRMEK İÇİN FIRSAT VERİLECEK Mİ?
Vatan haini değiliz biz. Sadece süreç kaç gün sürecek? Sadece süreç kaç gün sürecek, bizi değiştirip dinlenmek ve eşimizi, çocuğumuzu, dostumuzu, güneşi, kuşları, böcekleri yeniden görmek için fırsat verilecek mi, hastanedeki can güvenliğini arttırma yönünde bir planları var mı büyüklerimizin bunları merak ettik. Hata mı ettik?. Burada kaldıysak eğer vicdani, insani, ahlaki duygularımız için kaldık. Doktor olduğumuz için sağlık hizmeti vermek için. Öldükten sonra 'gerçekten haklılarmış hastane güvenli değilmiş' diye değil. Amacım siyaset yapmak, birilerini yaralamak yada karalamak değil. Beni tanıyanlar bilir. Bu yazımı sağlık bakanımıza iletsin birileri. Sadece yüreğimden dökülenler. Bu vatan hepimizin."
Kadın doktor, mektubunun son satırlarını yazdığı oğluna, kısa bir süre sonra kavuşacaklarını, ümidini yitirmediğini anlatarak şöyle sonlandırdı:
"Son satırları oğlum için yazıyorum. Maalesef doktor evladısın. Çünkü bu yola çıkarken bu mesleğin bu kadar zor koşullarda yapıldığını hiç fark etmemiştim meğer. Karnımdayken başladın çile çekmeye. 37 haftanın sonuna dek nöbete yazıldım. Eşek gibi çalıştım. Süt izni kullanmadım. Bir yaşında gece seni babana emanet edip hastanelerde kaldım. Sonra devlet evliliğimi evlilikten, eşini eşten saymadı. Babandan ayırıp Cizre'ye getirdim seni. Ağlamadım yanında tuttum kendimi. Az daha sabır minik kuşum benim. Eğer beklediğim eş durumu tayini olursa geri geleceğim inşallah. Güzel günler yakındır. Yeniden İstanbul'da bir aile olacağız. Baban ve ben sana sarılıp üçümüz aynı yatakta yatacağız. Seni ve babanı çok seviyorum."