BIST 8.656
DOLAR 34,34
EURO 37,45
ALTIN 3.022,50
HABER /  DÜNYA

Çirkin Kral tahtından indirilemiyor

Adana’da 1969 yılında ilki gerçekleştirilen Altın Koza Film Festivali’nin bu yıl 20. kez ödül verilen festivalde 4 ayrı dalda 12 ödül alan T...

Abone ol

Adana’da 1969 yılında ilki gerçekleştirilen Altın Koza Film Festivali’nin bu yıl 20. kez ödül verilen festivalde 4 ayrı dalda 12 ödül alan Türk Sineması’nın "Çirkin Kral" lakaplı senarist, yönetmen, yazar ve aynı zamanda aktörü Yılmaz Güney tahtından indirilemiyor.
Şanlıurfa’dan Adana’ya yerleşen tarım işçisi ailenin 1 Nisan 1937 yılında Adana’nın Yenice köyünde dünyaya gelen oğlu Yılmaz Pütün, Türk Sineması’na damgasını vurdu. Ailesinin maddi durumu iyi olmadığı için pamuk tarlalarında çalışan, kalan boş zamanlarında da Adana’daki yazlık sinemaların önünde gazoz ve simit satarak aile ekonomisine katkıda bulunan Pütün’ün hayatı, üniversite okumak için gittiği Ankara Hukuk Fakültesi’nde tanıştığı yönetmen Atıf Yılmaz ile değişti. 1959 yılında Atıf Yılmaz tarafından çekilen ’Bu Vatanın Çocukları’ ve ’Alageyik’ filmlerinin senaryolarını yazıp, aynı zamanda oyuncu olarak katkıda bulunarak sinemaya giren Yılmaz Pütün’ün soyadı da ’Güney’ olarak değişti. Türk Sineması’na hızlı bir giriş yapan Güney, sinema yönetmeni, senarist, yazar ve aynı zamanda bir aktör olarak günümüz yönetmenlerinin birçoğunun sinema anlayışına yön verdi. Zamanın siyasi çalkantıları sırasında pek çok kez soruşturma geçiren ve hapse giren Yılmaz Güney, mesleğini parmaklıkların ardında da olsa sürdürmeye devam etti. Filmlerinde Anadolu çocuğu karakterinin ezilen, hor görülen ancak suskun kalmayı kabul etmeyen, baskıcı otoriteye direnen yapısı, bu tiplerle kendini özdeşleştiren kesim tarafından kolayca sevildi. ’Çirkin Kral’ lakabının yakıştırıldığı Güney, öyküsünü kendisinin yazdığı ve Lütfi Akad’ın yönettiği ’Hudutların Kanunu’ adlı filmdeki doğal ve abartısız oyunculuğu ile gerçeklikten son derece uzak Yeşilçam sinemasında da bir farklılaşmanın başladığının göstergesi oldu.
Gerçek anlamda ilk kez 1967’de yönetmen koltuğuna oturan Yılmaz Güney, 1968 yılında önemli sayılabilecek ilk filmi ’Seyyit Han’ı çekti. Doğu topraklarındaki bir sevda öyküsünü anlatan film, üslubu açısından olumlu tepkiler aldı. Hemen ardından ’Aç Kurtlar’ ve ’Bir Çirkin Adam’ı çeken Güney, 1970’e gelindiğindeyse Türk Sineması’nda önemli bir yere sahip olan Umut adlı filmi seyirciyle buluşturdu. Umut; eski faytonu, gücü dermanı kalmamış atıyla nüfusu kalabalık ailesini geçindirmeye çalışan, ağır yaşam koşullarının zorlamasıyla giderek çıkmaza giren, bir trafik kazasında atını kaybettikten sonra önce faytonunu, başarısız bir soygun denemesinin ardından da elinde neyi varsa satan ve define aramaya koyulan Cabbar’ın öyküsünü anlatır. Güney’in kendi yaşamından da izler taşıyan bu film, öykünün durduğu yer ve anlatımının gerçekçiliği bakımından çizgisini hemen belli eder. Daha sonra arka arkaya Ağıt, Acı ve Umutsuzlar filmlerini yazıp, yönetip, oynayan Güney’e o dönem memleketi Adana’da başlayan Altın Koza Film Şenliği de kayıtsız kalamadı.

"3 YILDA 4 DALDA 12 ÖDÜL ALDI"
Türk Sineması’nda Çirkin Kral lakabıyla hem yöneten, hem yazan, hem de oynayan Güney, ilki 1969 yılında düzenlenen Altın Koza Film Şenliği’nde yazıp, yönetip, oynadığı Seyithan filmiyle eni iyi 3. film ve en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görüldü. 1970 yılında yapılan 2. Altın Koza Film Şenliği’nde ise Türkiye’de yasaklanan ve yine yazıp, yönetip, oynadığı "Umut" isimli filmiyle en iyi film, en iyi senaryo, en iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu ödüllerini aldı. Güney, 3. Altın Koza Film Şenliği’nde ise
Ağıt filmiyle en iyi film, eni iyi yönetmen ve en iyi senaryo, Acı filmiyle en iyi ikinci film ve Umutsuzlar filmiyle de en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görülerek, bir ödül töreninde kırılması zor bir rekor elde etti. Bu zamana kadar 20 kez ödül verilen Altın Koza Film Festivali’ne 3 kez katılan Güney, festivalin 17’sine katılmamasına rağmen 4 ayrı dalda 12 ödül alarak rekorunu kimseye kaptırmadı.
Güney, daha sonraki yıllarda siyasi düşüncesinden ve Yumurtalık’ta bir savcıyı öldürmesinden dolayı cezaevine girdi. Cezaevinden 1981 yılında yurt dışına kaçan Güney, 1983 yılında yurttaşlıktan çıkarıldıktan sonra kanser nedeniyle Fransa’nın Paris kentinde 1984 yılında hayatını kaybetti. Mezarı Paris’te bulunan sanatçı, Yol filmiyle 1982 Cannes Film Şenliği’nde büyük ödülü Costa Gavras’ın Missing’iyle paylaştı. 47 yılık ömrünün bir kısmı cezaevinde geçmesine rağmen 69 filmde başrol oynayan Güney, çoğu filmi kendisi yazıp, yönetip, oynadı.
(İHA)