Nihat Genç, ABD'yle mücadele etmeyen köşe yazarlarına patladı. Genç'in yazısının bir kısmı Reha Muhtar'a gönderme niteliği taşıyor. Ama Genç'in asıl hedefi ABD...
Abone olAkşam yazarı Nihat Genç, medyaya verdi veriştirdi. Köşe yazarlarının sürekli boş şeylerle uğraştığını ve ABD'den korktuğunu yazan Genç, "Peki neden her türlü cinsel sapıklığınızı dahi anlatacak internet köşeleri buluyorsunuz, ama, bu sesleri ifade edemiyorsunuz." sözleryle Reha Muhtar'a mesajını da gönderdi. Genç'ini şöyle diyor:
İçimde gün boyu bitmeyen bir iç ses, dilime takılıyor, durmaksızın: 'Yaslı gittim şen geldim/aç koynunu ben geldim/bana bir yudum su ver/çok uzak yoldan geldim... 'Yürü ey şanlı gazi/kılıcı kanlı gazi/Meriç seni bekliyor/büyük ünvanlı gazi...
Nasıl bir atmosfere girmişiz bilmem, içimde bu sözler. Siz de öğrenin yavaş yavaş, gün geliyor artık. Çocukca mı? Çok romantik, fazla ağır. Artık istemesem de beynimiz mırıldanıyor. Fazla mı militan. Aşırı duygusal, yoğun. Körükleyici sözler. Kim kilitledi bizi bu marşların içine. Sanki içimdeki ses, saatin yaklaştığını söylüyor. Söyledikçe marşlarla kuduruyor. Elli yaşıma dayandım, hep hikayeler yazmak isterdim. Hala marşların içindeyim.
'En kötüsü ne olur bu Amerika'nın? Japonya'daki Hiroşima, Nagazaki. Daha kötüsü ne olur bunun. Vietnam, Cezayir, milyonlarca ölü. Ne yapalım şimdi oturup ağlayalım mı? Diyelim İstanbul, bir milyonu gitti, beş milyon daha gitti. Kaç kişi kalırız. Savaş başladı, herkes sırasını bekliyor. Gün yaklaşıyor, üç yıl beş yıl. Bugün komşuna yarın sana. Ne olacak sonu. Bıçak kemiğe dayandı. Ölümden öte köy mü var. Geride kalan çocuklar, Allah verdi Allah düşünsün. Ben delirdim mi? Hemen dalmalıyım. Kaç nükleer atarlar, yirmi, otuz, kırk. Kaç milyon gider. İçimizden yalnız Çandarlar mı kalır. Burada Çandaristan mı kurulur. Gerisini, kalanını bilmem. Hele gelsin o gün. Çatal, kaşık, bıçak, silah, tırnaklarım ne bulursam. Hayır sığınaklarına kapanmam. Bombanın altına altına koşmayan şerefsizdir. Vakit geliyor hazırlan. Savaşın başladığını gördük, nasıl ilerleyeceğini de göreceğiz. Böyle düşünme oğlum. Dengemden şüpheliyim. Ruh sağlığıma güvenmiyorum. Her gün nükleer bombasıyla konuşuyor Amerika. Ne yaparsın bana Amerika. Ölürüm, başka? Geçecen anam babam. Daha dünyayı tanımamışsın. Henüz dünyaya alışamamış halin var. Çevir tarihi oku. Ölümden bombadan kim korktu. Senin yalandan özgürlüğüne, demokrasine hayranlıkla yemin etmiş aydınlarına güvenme. Son saat gelmeden önce onlara mı dalsam.
Batılı TV'ler her gün ölüm fermanı yayınlıyor. Ajanslar davullarla işgal bombalı tehditler yağdırıyor. Büyük kara, deniz gücüne güvenme. Umutsuzluğa kapılmamı boşuna bekleme. Sinmem oğlum. Susmamı bekleme. Ne olur en fazla, ölürüm.
Gelsin bakalım bombaların, ya bismillah. Yaslı gittim şen geldim. Delirdik mi oğlum, delirdik. Su ver oğlum. Uzun gel oğlum. Kuduruyor mu oğlum. Başladı mı. Birkaç tane hikayem vardı yazılacak. Başka bahara. Bahar mı kalacak oğlum.'
İçimdeki ses günboyu tuhaf, bozuk hesaplar yapıyor, taşkınlığımı dizginleyemiyorum, ölmeyi sevmeyi öğreniyorum. Yoğun bir şekil almaktayım. Kimse niçin söylemez iç seslerini. Hepimizin artık melodisi, güftesi oldu bombalı hesaplar.
Ama neden kimse iç seslerini ifşa etmiyor. Yazarların görevi değil midir iç sesleri yazmak. Bitkisel hayat sürmekten farkı mı kaldı analizistçilik, yorumculuk, stratejistlik oynamanın. Kim önceden kestirecek. Herkesin bakışlarındaki ışık azalıyor. Boşalıyor bakışlar. Hayatla temas için artık çok yoğun coşkular gerekiyor. Ama herkesin, milyonların içinde aynı marşlı iç sesler. Hesaplıyor herkes, kaç kişi ölürüz. Herkes her gün diyor ki bu bombalardan arta kaç kişi kalırız. Ama kimse ifade etmiyor. Deli misin, abartıyorsun, kafayı mı yersin diye mi çekiniyor. Ne manyakça şeyler düşünüyorsun diye mi tırsıyor söylemekten.
İç sesimiz bunlar Amerika. Hadi gel bir yanardağ ağzı gibi patlat bütün küçük kasabalarımızı. Ey ahali iç seslerimiz çoğalıyor. Yolda bu hesaplarla yürüyor, kanepeye bu sözlerle uzanıyoruz. Konuşun rahatlayın. Vatanınızı çok sevdiğiniz için işkence mi edecekler, size milliyetçi, faşist, barbar mı diyecekler. İnsan neyse odur. Asıl delilik düşündüklerini gizlemektir.
Düşman kapıya dayandı, yetmiş milyon kaç milyon ölürüz hesaplarına çoktan başladı.
Peki neden her türlü cinsel sapıklığınızı dahi anlatacak internet köşeleri buluyorsunuz, ama, bu sesleri ifade edemiyorsunuz. Bu hesapları kahvede, okulda, evde, çocuklar dahi yapıyor, sen niye söyleyemiyorsun. Seni tutan kim. Yüzlerce dergi, gazete, yazar, bu iç seslerin hiçbirini dillendirmiyor. Güya analiz, stratejist, anasının çatalı, ama susuyor. Her biri umursamaz görünüyor, anlaşmış gibi oralı olmuyor.
Yoksa Amerika bombalarını içinize attı mı? Yoksa medya basın, ajanlar, fitne ficur içinize dehşetli şoklarını saldı mı? Güvensizliğin kökleri neler, kimden utanıp, çekinip, annenize, arkadaşınıza, hatta geyiğine dahi açamıyorsunuz.
Başardı işte Amerika, susturdu hepinizi. Sizi bu beyin yırtıcı, ciğer yakıcı, parçalayıcı, infilak ettirici iç seslerin boğurtusuyla baş başa bıraktı.
İşte sustunuz, çünkü Amerika, metalik, boşluk, kaos, şok, korku gibi sözlerle başlattı bu savaşın ilk cephesini. Ve işte tek bomba atmadan şokunu içinizde tamamladı.
Her biriniz, psikolojik bu şok savaşının bombalarını bir bir yediniz, yüzünüz gülmüyor kilitlenip kaldınız.
Bu iç seslerle sizi başıboş bırakırlar. Bu iç sesler kemirip çökertecek daha... Yürümeye korkar olacaksınız daha. Öyle bir bocalıyacaksınız ki... İlerliyor savaş... Ve sonra Amerikalılar gelip Sinan'ın kubbelerini infilak ettirirken, bomboş bakışlarla olup biteni seyredivereceksiniz...
Böyle tuhaf bir medya, cins aydınlar var başınızda. Vatan sevmeyi suçların en büyüğü, sapıklaşmış, insanlık ötesi bir manyaklıkmış gibi öğretti size. Kendinizle dahi konuşmaya utanıyorsunuz... Düşündüğünü söylemeyen insandan daha büyük bir felaket yoktur...
Hepimize işte böyle bir psikoloji benimsettiler. Kendi seslerimizle, insanca ve dosdoğru konuşamıyoruz, korkularımızı dillendiremiyoruz. Bu şok savaşının ilk perdesiydi, kazandılar, kazanıyorlar.
Ya da hepimize, bize olmaz, bizim başımıza gelmez'i öğrettiler. Neden trafik kazalarında dünya birincisiyiz, bana olmaz olmaz diye diye. Bize olur. Niye olmasın. İşte oldu bile... Kimsecikler içini kemirten sesleri söyleyemiyor. Böyle şey olmaz... Burası benim ülkem...
'... içinde Kızılırmak var... Binlerce balıkçım var. Karlı dağlarım... Kazancı Bedih'in uzan havaları. Anıtkabir. Yunus var içinde... Zeytinliklerim. Karadeniz yamaçlarına tırmanmış sığırlarım. Diyarbakır'ın surları. Göcek var Göcek, bir kez gitmiştim. Caretta carettalar... Ah carettalar, bana olmaz olmaz diye şimşek hızıyla bir dehşet saldılar içimize... Bana olur, niye olmasın. Ben tedbirimi alayım, yaslı gittim şen geldim, aç koynunu ben geldim, bana bir yudum su ver, çok uzun yoldan geldim...
YAZI:Nihat GENÇ
AKŞAM