BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  SAĞLIK

Cinselliği abcsinde neler var?

Cinsellik nasıl algılanmalı ya da insan psikolojisindeki yeri toplumsal yapı için ne anlam taşıyor. İşte tüm yönleriyle cinsellik;

Abone ol

Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hayrettin Kara ile Beyoğlu’nda Simurg Kitabevi’nde buluştuk. Richard Gere ile Şirin Baba’nın bir karışımı. Olgun, yakışıklı, sevimli ve bilgece bir edası var.

Kendisi birkaç kitap satınaldı, kitabevinde Coşkun Bey’in ikram ettiği adaçaylarını yudumladık. Oradan, konuşmak üzere Leylek Kafe-Restoran’a gittik. Cinsellikten konuşacağız. Başlangıçta biraz ikircikliydim. Fakat Hayrettin Kara öyle ilginç ve zihin açıcı sözler söyledi ki, masadan bambaşka biri olarak kalktım. 

Cinselliği nasıl algılamalıyız?

Cinsellik, insan davranışları arasında en karmaşık olanı. Çünkü kültür ile insan doğası arasındaki olağanüstü etkileşim içerisinde ortaya çıkıyor. Kültürel olan ile biyolojik olanın bu kadar iç içe geçtiği bir başka davranış alanı yok. Biyolojik olduğu için de her bireyi, dolayısıyla toplumun da tamamını ilgilendiriyor. Cinsellik insan için beslenmek, yemek yemek gibi bir şey de değil. Bir kültürü var, fakat cinsellikteki kadar keskin yönler taşımıyor.  

Geleneksel ve modern cinsellik arasında ne fark var?

Cinsellik, modern dönemlerde doğal olmaktan çıkmış ve daha karmaşıklaşmış görünüyor.  

Geleneksel yasaklar giderek aşılıyor fakat?

Cinsellik birçok yasakla çevrili ya da bastırılmış olmasına rağmen doğallık arzedebilir. Tabulaştırmanın doğallığı yok ettiğini düşünmek yanlış olur. Kültürel anlamda bakıldığında da cinselliğin tabulaştırılması normal. 

Cinsellik neden yasak?

Yasak değil aslında. Adam öldürmek ya da hırsızlık gibi değildir. Fakat cinsellik kültürel anlamda sınırlandırılmıştır. O sınırlar aşıldığında yasağa dönüşür. Cinsel sınırlamalar bilinen bütün toplumlarda görülür.  

BENCİL BİREY CİNSEL DENEYİMDEN PSİKOLOJİK TATMİN SAĞLAYAMIYOR

Modern hayat tarzı, cinselliği sürekli gündemde mi tutuyor?

Modern insan, benlik sınırları güçlendirilen, diğer insanlardan ayrıştırılan ve birey olarak güçlendirilmeye çalışılan bir figür. Bugün benlik sınırlarımız geçirgen değil, paylaşmaya açık değiliz. İnsan bu kadar ayrıştırılırsa, kendi sınırlarına kapanırsa ve benlik sınırları bu kadar güçlendirilirse bunun muhakkak ki psikolojik ve kültürel yansımaları olacaktır. İnsan kaçınılmaz olarak yalnızlaşacak, kaygılanacak, zalimleşecek, kötüleşecektir. 

Modern birey kötü mü?

Kötülük insanın içindedir, biz onun sonuçlarını görürüz. İnsan kendini ancak başkalarıyla olan ilişkileri içinde denetler ve inşa eder. Bu kadar benmerkezcilik, hakiki ilişkileri yok ediliyor. Dolayısıyla cinsellik de bir ilişki boyutu olmaktan çıkarılıyor. Sekse indirgeniyor. 

Metalaştırılıyor mu?

Cinsellik, metalaştırılmaya açık bir şeydir, günümüzde bu daha da kolaylaştı. Çünkü insanlar cinselliği ‘tüketmeye’ hazırlar. İnsani ilişkilerden mahrum kalındıkça, bencillik yaygınlaştıkça, insanın cinselliği algılaması tümüyle farklılaşacaktır. Çünkü insan artık kendisini kendisi olarak tanımlıyor. Halbuki önceden bir ilişki bağlamında tanımlıyordu. 

Ne demek bu?

‘Ben bir babayım, anneyim, kocayım, evladım ya da kardeşim’… bütün bunların ötesinde ‘ben insanlığın bir parçasıyım’ demiyor artık, ‘ben Murat’ım’ diyor. O zaman daha kolay kötü olabiliyor ya da içindeki kötülüğü denetleyemez hale geliyor. 

İnsanlıktan çıkarak mı birey oluyoruz?

Böyle paradokslar var. Bireyin güçlenmesi için insani ilişkilerin zayıflaması şart değildi, fakat süreç öyle işliyor.  

Dolayısıyla cinsellik de bencilce bir hal mi alıyor?

Cinsel deneyim aslında insanın benlik sınırlarının silikleştiği bir deneyimdir. Cinsellik bu anlamda haz verici olduğu kadar iyileştiricidir. İnsanın sınırlarının zaman zaman silikleşmesi terapötiktir. Fakat hiç sınırının olmaması da deliliktir. İnsanın benlik sınırlarının katı ve aşılmaz olması da problemli bir durumdur. Bugünün benlik sınırları katı bireylerinin sağaltıcı bir cinsel deneyim yaşaması da pek mümkün görünmüyor.  

Cinsel deneyimin fiziksel olmayan bir yönü var yani?

Kesinlikle. Cinsel tatmin yalnızca fiziksel nitelikli değildir. Aynı zamanda moral bir tatmindir. Çünkü cinsel deneyim, yalnızlığı aşmanın bir yoludur. Günümüzde cinsel ilişkilerden bedensel tatmin sağlanırken, moral tatmin sağlanamıyor. Bu aslında pornografinin işlevidir. Pornografinin yaygın bir şekilde tüketilmesi de, cinsel sorunların yaygınlığının bir göstergesi. Çünkü pornografi cinselliğin moral kazançlarını sunamaz.  

Vay canına?

Fiziksel ihtiyaçlarımız ile psikolojik ihtiyaçlarımız çok karmaşık bir şekilde birbirine bağlıdır. Pornografi mekanik bir yön taşır, yalnızlığı aşmanın bir yolu ya da çaresi değildir.  
 

Cinsel yasakların fonksiyonu ne?

Ben bütün kültürel nitelikli cinsel sınırlamaların aslında aile dediğimiz sosyal birimi oluşturmak için olduğunu düşünüyorum. Cinsel sınırlamalar olmasaydı, aile olmazdı dolayısıyla medeniyet de olmazdı.  

Nasıl yani?

İnsan yavrusu, diğer memelilere kıyasla en zayıf, sürekli korunması gereken ve gelişip olgunlaşması çok uzun süren bir canlı türü. Bu süreçte erkeğin, dişinin yanında olması gerekir. Erkekle kadının uzun süreli birlikteliği şarttı.  

Ve?

Burada en hassas nokta şu: Erkek neden kadının yanında bu kadar uzun süre kalmaya razı oldu? Bence insanlığın temelinde bu razı oluş var. Erkeğin, doğası, cinsel nitelikleri itibariyle bu sınırlar içinde kalması aslında zordur.  

Peki ya kadın?

Çocuğu doğuran ve onunla en baştan itibaren içgüdüsel ve biyolojik olarak kuvvetli bağları bulunan kişi kadın. Cinsel sınırlamalar, erkeğin çocukla bağının esnekliğini giderdi ve erkeği orada durmaya zorladı.  

Çok ilginç?

İlk insanların durumunu anlamaya çalışalım: Evrimsel bakış açısı da böyle düşündürüyor: Erkeğin, kadının yanında kalmaya razı olması için, doğacak çocuğun kendisinden olduğundan emin olması gerekir. Bir kadın her zaman kendi çocuğunu doğurur. Erkek ise hiçbir zaman emin olamaz. Bu konuda bir netlik sağlanabilmesi için cinsel sınırlar çizildi. 

Ve erkeğin boyun eğişi sayesinde bugünlere geldik?

Evet. İyi ki de boyun eğmiş erkek. Yani cinsellikle ilgili kısıtlama ve tabuları anlamak gerek. 

Mesela?

En temel tabular ensest ve eşlerin sadakatidir. Bu tabular olmasaydı insanlık gerçekten var olamazdı. Bugün insanın dağılmasına, ailenin çözülmesine neden olan, cinsellikten başka da birçok faktör var. 

Neler onlar?

Aidiyet duygusunun kaybolması. İnsanlar gerçek anlamda bir arada olmayı, bir topluluk oluşturmayı mümkün kılan değerleri kaybettiler. Bu koşullarda cinsellik havada kalıyor. Genel anlamda ilişkilerin değeri yitirilince, cinselliğin de getireceği kazançlardan mahrum kalınıyor. 

Cinsel sorunlar sorun değildir mi diyorsunuz?

Cinsel sorunların abartıldığını düşünüyorum. Cinselliğin insan hayatındaki yeri ve işlevi abartılıyor.  

Neden bu abartı bu kadar yankı buluyor? Reklamlarda bile yoğun cinsel mesajlar var?

Haz eksenli bir hayatımız olduğundan, bize haz üzerinden mesajlar veriliyor. Haz insani bir olgudur. Fakat hazlarımızı başka niteliklerle dengeleyemediğimiz zaman, bizimle o dil konuşuluyor. Reklamların daha karmaşık bir mekanizması var. Ürünün bilinirliği arttığı ölçüde, insanlar o ürünün olumlu çağrışımlarından faydalanmak üzere harekete geçiyorlar. Burada bir imaj takviyesi söz konusu. 

İhlale dayalı bir olgu olan pornografi, internet dolayısıyla büyük bir yaygınlık kazandı…

Pornografi aslında pornografi olmaktan çıktı. Normalleşti. 20 yıl önce yasak, çocukların erişemeyeceği, insanın bir tanıdığıyla birlikte izleyemeyeceği bir şeydi. Cinselliğe ilişkin sınırlar bir anlamda görecedir. Neyin erotik neyin pornografik olduğu uzlaşımsaldır.  

Erken ergenleşme hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çocuğun fiziksel gelişimi ile cinsel bilgi ve deneyiminin uyumlu olması gerekir. Erişkin cinselliğine hazır değilken, kültürel uyarıların devreye girmesi ciddi sorunlar doğuruyor. Domateslerin, tavukların genleriyle oynamak nasıl aslında bir arsızlık ise, cinsel sınırların zorlanması da arsızlıktır. Fakat bu günümüzün temel yönelimidir. Sadece cinsellikle bağlantılı bir oluşum değil yani.  

Bir uzman olarak arsızlık mı diyorsunuz?

Evet, insanın bedelini ödeyeceği bir arsızlık. İletişimsel, politik, ekonomik, askerî süreçlerde de izlerini görebileceğimiz bir şey bu.  

Homoseksüellik, 1993’te sanırım, tıp literatüründe hastalık olmaktan çıkarıldı…

Bu, bilimin, tıbbın ya da psikiyatrinin ne kadar kültüre ve ideolojiye bağlı olduğunun bir göstergesi. Homoseksüellik belki de hastalık değildir, fakat birilerinin oturup ‘Artık biz homoseksüelliği psikiyatrik bir hastalık saymıyoruz’ diye ilan etmeleri ve diğer hekimlerin de ‘Aaa? Meğerse hastalık değilmiş’ demeleri biraz gülünç aslında. 

Fakat yine de…

Psikiyatri biliminin bu durum dolayısıyla inandırıcılığı ve güvenilirliği sarsılmıştır. Yani toplumsal ve ideolojik bir uzlaşma adına bir karar değiştirilmiştir. Psikiyatriyle ilgili başka tartışmalar da vardır. Sözgelimi şizofreni ile ilgili de bazı sorular ve itirazlar söz konusudur. 

Homoseksüellik hastalık mı peki?

Her iki cinsin de homoseksüelliği, doğal olandan bir tür sapmadır. Sapkınlık demiyorum, bir tür sapmadır. Sapma ile hastalık da birbirine yakındır.  

Biraz diplomatik bir dil kullandınız?

Yani, homoseksüelliği doğallık içinde görmüyorum.  

Tedavi edilmesi mi gerekir?

Homoseksüellik egosintonic ve egodistonic olarak ikiye ayrılırdı. Yani benliğe uyumlu ve benlikle uyumsuz. Kişi homoseksüelliğinden rahatsız ise o zaman hekim olarak yardımcı olmaya çalışırsınız. Ama eğer halinden memnunsa, bir şey yapamazsınız. 

Hastalık olmaktan çıkarılan homoseksüellik artık tümüyle egosintonic’leşti mi yani?

Aslında hâlâ bu ayrım var fakat geriye itiliyor. Bu da aslında kişinin değer kodlarıyla alakalı. Bundan mustarip olanlar da var, övünç payı çıkaranlar da. Klinik deneyimlerimizden de anlıyoruz ki ‘Acaba ben homoseksüel miyim’ diyen insanlar var. Bu bir tür ruhsal karmaşa, bir kaygı, kuruntu ya da soru. 

Neden böyle bir karmaşaya kapılsın ki bir insan?

Aslında saf dişilik veya erillik diye bir şey yok. Cinsellik sapmaya uygun bir alan zaten. Dolayısıyla insanda böyle bir durum olmasa bile kişi karmaşa yaşayabiliyor. Özellikle gençlik yıllarında.  

Gizli eşcinsellikten söz ediliyor bir de?

Psikiyatri literatüründe latent homoseksüellik diye bir şey var. Fakat insanların gizli eşcinsel olabileceklerine ilişkin imaların yaygınlık kazanması doğru değil. Kimseyi yargılamadan, sakince düşünmek, sağduyulu ve doğal olanı gözeterek hareket etmeyi öneririm. Çünkü hepimizin referanslara ihtiyacımız var. Homoseksüellik, cinselliğin referansı olabilir mi? Buna evet diyebilir miyiz? Fakat homoseksüellik de dahil birçok sapma olacaktır.  

Cinsel suçlar hızla yaygınlaşıyor. Buna ne diyosunuz?

İbn-i Sina, insanın iki temel dürtüsü olduğunu söyler: Gazap ve şehvet. Freud buna mortido ve libido der. Bunlar insanın var olabilmesi için gerekli güçlerdir. Olumlu ya da olumsuz değildir. Gazabın saldırganlığa dönüşmesi, kişinin onu denetleyememesindendir. Ben diyorum ki, kişinin onu denetleyebileceği psikolojik mekanizmalar zayıflatılmıştır. Kişi diğer insanlardan yalıtılmış ve yalnızlaştırılmıştır. Sonuçta bu suçları insanın moral değerleri ya da kişisel denetimiyle değil, devletin kolluk güçleri ve hukuksal denetimiyle engellemek zorunluluğu doğdu. Eski mahalle kültürünü yitirmemiz iyi olmadı mesela. 

Mahalle denince akla mahalle baskısı geliyor?

Hiç alakası yok. Sosyolojik anlamda mahalle baskısı, tam da mahallenin olmadığı yerde ortaya çıkıyor.  

Beğendiğimiz her şeye ‘seksi’ diyoruz artık. Seksi fincan, seksi gömlek, seksi bilgisayar?

Cinselliğin kendi içindeki çözülme gibi, bağlamından koparılmasıyla alakalı bir şey bu. Biraz da şaka yollu söyleniyor sanırım. Sezai Karakoç, Çay şiirinde ‘Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibi çay’ der. ‘Seksi çay’ demez. Derinliği kaybediyoruz. 

Bütün ünlüler, iktidar sahipleri otomatikman çekici, karizmatik kabul ediliyor. Ahmet Mete Işıkara bile en seksi erkek seçilmişti?

İktidar yalnızca cinsel çağrışımlar ve cazibe üretmez aynı zamanda neyin güzel ve çekici olduğunu da bir ölçüde belirler. Gücün her zaman bir manyetik alanı oluyor.  

Röportaj: MURAT MENTEŞ
Fotoğraflar: ADNAN GÜL

Star