Çingene çalıyor, Kürt oynuyor!
Biz hep bir ağızdan bağırıyoruz ve ayaklarımızla tepiniyoruz ama hoop! yeni bir gündem bize karşıdan nanik yapıyor ve unutuyoruz
’’Herkes bizim gibi olamaz’’ isimli öykünün kahramanı kadına ’’çingene misiniz?’’ diye sormuş ve kadın yanıt olarak şöyle demiş; ’’kimin ne olduğunu öğrenmenin kalabalıklardan geçmeyen yolları da vardır ’’(kıssadan hisse)
Devir tüketim devri.
Ciddiyetsizce, bıyık altından gülerek, hafif de burun kıvırarak, ’’Carpe diem (anı yaşa)’’ demiştik.
Anları yaşamanın arkasında durmuştuk (!)
Bu konuyu çevremizde dile getirirken,marjinal kalıplara saklanarak ’’evet evet anlar yaşanmalı’’ modunda belki de bazen, sadece atraksiyon olsun diye ama içten içe kendimiz adına absürd bir hayat modeli olarak gördüğümüz ve benimseyemediğimiz, özümüzde kabullenmek istemediğimiz, karşımızdakini hayal kırıklığına uğratmamak adına, belki de ‘’bir trenddir hadi biz de uyalım’’ diyerek yani bir türlü o dairenin içinden kendimizi soyutlayarak ’’evet anları yaşamak dedik’’
Söylediklerimiz hayatımızı yönetiyormuş, dikkatli olmalıymışız.
Türkiye’nin çalkantılı gündemi misali.
Hem soyut hem somut açıdan belki de dünyanın en tüketici insanı bizim insanımız. (Anları yaşıyoruz her alanda)
Dünyanın en tüketici toplumu olduğumuza dibine kadar inanıyorum.
Ve çok merak ediyorum bir inanan olarak…
Bunun bedelini toplum olarak nasıl ödeyeceğiz ?
Ülkemizin gündemine bir ateş düştüğü zaman, gruplaşmalar, isyanlar, eylemler, sosyal medyada yüzlerce etiketlemeler, paylaşımlar, küfürler, klavye başında kendi kendine çırpınışlar…
Nereye kadar ?
Nereye gidiyor bu yol ?
Ben hakikaten kendi adıma çok merak ediyorum.
Lafla dünyayı kurtarmaya çalışıyoruz, farkında mısınız ?
Lafla peynir gemisi yürütmeye çalışıyoruz. Belki, ben de dahilim bu yazdıklarıma.
Ama diğer taraftan ’’ben ne yapıyorum’’ da diyorum. Sorguluyorum kendimi, farkındayım boşa sallanan küreklerin…
Biz hep bir ağızdan bağırıyoruz ve ayaklarımızla tepiniyoruz ama hoop! yeni bir gündem bize karşıdan nanik yapıyor ve unutuyoruz.
Daha dün ne için savaş vermiştik, neye kalem sallamıştık, neden ölmüştük neden dirilmiştik, neye ağlayıp, neye gülmüştük ?
Balık hafızası misali unutuyoruz.
Zaten böyle de güçlü bir özelliğimiz var di mi ? Çabuk unutmak gibi…
Hani bazen bu da mı Amerika’ nın oyunu yahu diyorum !
Ne yiyoruz ne içiyoruz da her şeyi bu kadar çabuk unutup, ’’geçebilirmiyiz artık şu kıvrak rast makamına , son deminde sarhoşluğun’’ modunda devam edebiliyoruz ?
Nasıl bu kadar hem takıntılı hem de gamsız olabiliyoruz !
2011 yılında Türkiye’ de yaşanan felaketlerden hangisi aklınızda ?
Ne için eylemler yapıldı ?
Neden pankartlarınızı alıp da çıktınız ?
Sosyal medyadan neden esip gürlediniz ? desem kaç kişi bunlara cevap verebilir çok meraklardayım…
Unutuldu !
Geçmişe mazi derler…(!)
Toplum olarak öyle tehlikeli bir noktadayız ki, bırakın gündemi, toplumu v.s..
Yaşanan ilişkilere bakın, tv dizilerine bakın, tv programlarına bakın, gelinen noktayı çok iyi analiz edebileceksiniz.
Biz; ülkemiz medeniyetler ülkesi dedik. Dinlerle, mezheplerle, renklerle bir arada yaşamaktan mutluyuz mesajını dünyaya vermeye çalıştık yıllarca.
Ama bakınız ülkemiz her ucun yaşandığı bir hale gelmiş. Uçlardayız, uçuyoruz…
Biz yoksa dünyaya bunu mu kast etmiştik !
Gazetelerde her gün tecavüz, taciz, ensest ilişkiler gayet doğal haber gibi okunur olmuş. Toplum bu haberlere alışmış, ki en büyük tehlike de budur…
Vahşete alışmak !
Sosyal medyadan ’’ateistim işte var mı diyeceğin’’ diyen birinin peşine milyonlar takılmış… Kürtaj cinayettir (kürtaj yasağını onayladığım anlamına gelmiyor hemen yanlış anlaşılmasın) sloganının ardına milyonlar takılmış…
Tüm bunlar ola gelirken, ünlü ve yaşını/başını almış bir gazetecimizin pişkin pişkin 90 60 90 yazıları, ’’artist ve saygıdeğer bazı insanların metresi’’ gibi, sandıktan çıkardığı parafin kokan yazıları, bi diğerinin ’’en iyi kelime oyunun ben yaparım, çok ustayım’’ vari yazıları…
Efenim ne diyeyim…
‘’Çingene çalıyor kürt oynuyor’’ ülkemizde.
Her kafadan bir ses çıkmıyor mu ?
Eşcinseller çoğalmadı mı (eşcinsellere karşı değilim elbette) arkadaş ve dostluk ilişkilerimiz büyük bir erozyona uğramadı mı ?
İnsanımız gitgide yalnızlaşmıyor mu?
İlişkilerde sadakat olmadığı için günlük/aylık ilişkiler yaşanmıyor mu ?
Nasıl olsa daha iyisini bulurum mantığıyla çabuk tüketilen ilişkiler/evlilik modelleri almış başını gitmiyor mu?
İsteyen bal gibi de istediği hayatı yaşamıyor mu ?
Bülent Ersoy’ un kürtaj hakkındaki aydın görüşlerine milletçe tapmıyor muyuz !
Bir devlet adamının twitter gibi sosyal bir ortamda, mahalle ağzıyla konuştuğu üke de bizim ülkemiz…
Dünyaca ünlü sanatçımızın, ’’ateistim işte size ne diye’’ haykırdığı ülke de bizim ülkemiz.
Twitter ortamında, her gün ’’amk’’ diye biten cümlelerin içinden bunları seçerek okuduğumuz ülkede bizim ülkemiz.
Biz toplum olarak, arkasında olduğumuz her ucun uçurumundan düşmek üzereyiz farkında mısınız ?
Ne diyelim…
Belki de değişimin keskin virajındayız.