BIST 9.777
DOLAR 34,16
EURO 38,17
ALTIN 2.920,22
HABER /  POLİTİKA

Cindoruk için kim ne dedi?

Merkez sağın patronu Cindoruk.. Anavatan tarih oldu siyaset sahnesinde DP var. Peki Cindoruk ile başarı gelir mi?

Abone ol

Ergenekon'u hiç gündemden düşürmeyen Hüsamettin Cindoruk'un DP'si başarılı olabilir mi? Herkes bu sorunun cevabını arıyor.

Anavatan'ın tarih olduğu kongre sonrası gözler Demokrat Parti'ye çevrildi. İktidara talip olan DP'li yöneticilerin yeni söylemleriyle geniş kitleler kazanılabilir mi?

ANAP Ankara delegesi olan Erol Akgün Cindoruk'un ‘Sağcı değiliz’ sözü saçma bir sözdür, Cindoruk 80 yaşında icat etti bunu!" sözleriyle partiden yana endişesini dile getiriyor.

DP'nin yeni vizyonu köşe yazarlarının da gündeminde.. Merkez sağı yakından takip eden isimler Ankara'da kıyılan nikahın şifrelerini araladılar. İşte görüşler..

Ahmet Taşgetiren (Bugün): DP: Ümitsiz vak'a

ANAP'ın feshedilip Demokrat Parti bünyesinde yeni bir bütünleşme harekâtı için "Ümitsiz vak'a" tanımlaması yapmam yadırganabilir.
Yadırganmamalı.

Gerçekten bu oluşuma "Ümitsiz vak'a" olarak bakıyorum.

Bu bir temenni de değil.

Hatta, keşke iyi bir şey olsa da, AK Parti dengelense diye de düşünürüm. Tıpkı Saadet'in güçlü olmasını temenni ettiğim gibi.

Ama, DP'yi inşa eden aktörlerin geldiği çizgiye baktığımda, "Ümitsiz vak'a" yargısı ağır basıyor.

Bu hareket en önce DP değil.

Ben Demokrat Parti deyince de Menderes çizgisini anlıyorum.

Demokrat Parti bünyesinde öteden beri bir de masonik çizgi olagelmiştir.

Aynı şey, Adalet Parti bünyesinde de devam etmiştir.

Onun için Demokrat Parti bünyesi başından beri ikili bir çizgi halinde seyretmiştir.

Bunun bir ölçüde ANAP bünyesinde bile sürdüğünü söylemek mümkün. Rahmetli Özal, bir dönem kendi hakimiyeti ile ANAP'taki gerçek "Demokrat" ağırlığı korumuş, sonra da ne yazık ki, Semra Özal'ın koruması altında partinin elden çıkmasına mani olamamıştır.

Şu andaki olay ne?

Bence, Demokrat Parti'nin masonik çizgisinin ANAP'ı da yutması ve ortaya Demokrat Parti'nin sadece ismini kullanan bir siyasi yapının çıkmasıdır.

Neden Demokrat Parti'nin adı derseniz?

Orada bir isim sömürüsü ümidi bulunduğu için derim.

Neden "ümitsiz vak'a" diye sorarsanız, Demokrat Parti bünyesinde masonik çizginin başından beri bir oy karşılığı bulunmadığını, yani o çizginin herhangi bir toplumsal tabana sahip olmadığını ancak önemli bir yekun tutan demokrat-muhafazakar toplum tabanının istismarına dayandığını, toplumun da Menderes gibi (hayatında böyle bir disiplin bulunmasa da) bu noktada gerçekten samimiyetine inanılan insanların varlığı sebebiyle bu siyasi mecraya aktığını söylerim. Belki bir diğer motif, toplumda gerçekten derin siyasi birikim sağlayan CHP karşıtlığının, bu siyasi mecrada temsil ediliyor olmasıdır.

Bugüne gelirsek...

Demirel Menderes midir?

28 Şubat'tan sonraki duruşuyla o dünyanın çok uzağında bir görüntü sahibidir.

Cindoruk Menderes midir?

Ergenekon dostluğu Menderes'e yakışır mıydı?

Kaldı ki Aydın Menderes, "Bu hareketin Demirel, Cindoruk ve Yılmaz'dan sonra dördüncü ortağı Aydın Doğan'dır" diyerek, bu harekete tavır koyuyor.

Mesut Yılmaz Menderes midir?

ANAP'ı, daha Özal hayattayken Özal çizgisinden söküp alan bir sima Menderes'e yakın olabilir mi?

Peki CHP karşıtlığı var mı bu hareketin?

Şunu söylemek yanlış olmaz:

Şu an birçok özelliği ile Cindoruk çizgisi ile Baykal çizgisi arasında "derin" paralellikler bulunmaktadır.

Ergenekon yandaşlığı bu paralelliğin en görünen kısmıdır.

Demokrat parti çizgisinin en bariz vasfı, muhafazakar değerler konusundaki hassasiyettir.

Demirel-Cindoruk-Mesut Yılmaz çizgisi, 28 Şubat 1997'den bu yana, muhafazakar dünya ile aralarına "derin" mesafeler giren bir siyasi çizgidir.

RP-AK Parti karşıtlığı gibi gözüken bu çizgi, Türkiye'nin içinden geçtiği bu tarihi süreçte, müdahaleci-darbeci çevrelerle yol arkadaşlığı yaparak, Demokrat Parti'nin tarihi misyonu ile en derin çelişkiyi bünyesine taşımıştır.

"Ümitsiz vak'a"dan kastım, bu hareketin, geniş bir toplumsal tabana ulaşamayacağı kanaatidir.

Bu hareketin toplumsal karşılığı yoktur.

Hatta ben daha önceki değerlendirmelerimde "Bu hareketin başına Cindoruk değil Demirel geçmeli ve Demirel 28 Şubat sonrası tercihlerini toplum nazarında sınamaya soyunmalı" dedim.

Bu kanaatimi koruyorum.

Peki şu anda Demokrat Parti'nin hiçbir siyasi karşılığı yok mu?

Var.

AK Parti'nin eleştirilecek pek çok yönü üzerinde durulabilir, duruyoruz.

Ama, ana çizgi olarak, ruh olarak, toplumsal karşılık olarak DP çizgisinin şu anda AK Parti ile somutlaştığını söylemek yanlış olmaz. Belki, iç doku ve insicam olarak da DP'den daha muhkemdir.

Garip bir şey:

Cindoruk'lu hareket, DP karşısında CHP'nin sistemi tahkim için devreye girmiş yan kuruluşu gibi durmaktadır. Nitekim, bünyeye çağırdığı "eski" siyasilerin büyük çoğunluğu eski CHP'lilerden oluşmaktadır.

Bizler, Demirel-Cindoruk çizgisinin bu son hamlesinde ilginç bir ibretlik olaya tanıklık etme şansına kavuşuyoruz.

Haydi hayırlısı.

Yavuz Donat Cindoruk ile görüştü. Yazısı sonraki sayfada

[PAGE]

Yavuz Donat (Sabah): Cindorukname

 Şimdi ne olacak?
- İyi olacak, güzel olacak.
- Takviminiz?
- Cuma, Genel İdare Kurulu... Görev taksimi... Genel Merkez'in derlenip toparlanması... Ve sonra da araziye açılma... Hava şartları uygun oldukça mitingler.
- Türkiye ne zaman seçime gider?
- Tayyip Bey zamanından önce seçime gitmez... Devlet Bahçeli ile Mesut Yılmaz'ın düştükleri hataya düşmez... Erken seçim olmaz.
- Hangi binada çalışacaksınız?
- Ben yine aynı binada (DP) oturacağım... Çeşitli kuruluşlar (Genel Başkan Yardımcıları) öteki binada (ANAP) görev yaparlar... Mekân olarak rahatlarız.

***

Sayın Hüsamettin Cindoruk.
"Bu iş... Yani evlilik" 2007'de neden olamadı?
"DYP'nin... Bir başka deyişle DP'nin" bütünleşmesi "son dakikada" nasıl yattı?
"Aylardır" partinin başındasınız.
"İşin içyüzünü... Olayın arka planını" öğrendiniz mi?

***

Cindoruk'un yanıtı:
- Öğrenmedim... Bütünleşmemeleri için sebep yoktu... Niye olmadı bilmiyorum... Bana inan, gerçekten bilmiyorum.

Behiç Kılıç'ın yazısı sonraki sayfada

[PAGE]

Behiç Kılıç (Bugün): Cindoruk iktidarı nasıl görüyor 
 
Demokrat Parti ilk önemli hamlesini bitirdi, şimdi politikanın tecrübeli isimleri yurdun dört bir tarafına dağılarak vatandaşla iletişime başlayacaklar.. Bundan sonra DP Lideri Cindoruk’un çok renkli, çok ince mesajler içeren konuşmalarını sık sık duyacağız...
Cindoruk son bir haftada oldukça ilginç açıklamalar yaptı.. Bunlar arasında hükümet ve icraatları konusunda söyledikleri dikkat çekici..
Bakın, iktidar tanımı şöyle..
“Bugün Türkiye’de Başbakan monark (mutlak hükümdar). Her otorite Başbakan’a bağlı. Dilerse kimi milletvekillerini aday gösteriyor, dilerse adaylıktan ihraç ediyor. Böylece oluşturduğu gruba egemen. Grup konuşmalarında kendi fikirlerini devlet, hükümet fikri gibi ortaya koyuyor. Hiç kimseye de fırsat vermiyor. O zaman o toplantı Başbakan’ın iki cama bakarak sağa sola bakıp yaptığı konuşmalardan ibaret. Başbakan bir sağa bir sola bakarak boyun jimnastiği yapar gibi konuşma metnini okuyor...”
Yani?!.. Çelişkinin, ince bir işaretidir bu sözler.. Demokratik açılım iddialarında bir monark söz konusu Cindoruk’a göre.. Şu sözleri de o çelişkiyi işaret ediyor ve “asıl niyeti”  vurguluyor..
“Başbakan Pakistan’da çok tehlikeli bir cümle söyledi. ’Keşke günün birinde bizde de kanunlar ittifakla çıksa’dedi. Pakistan bir diktatörlük. Orada kanunların ittifakla çıkması demokrasinin işlemediğini gösterir. Ama Sayın Başbakan buna özeniyor. Onun demokrasi anlayışı AB’nin demokrasi standartlarıyla taban tabana zıt. AB üyesi bir ülkenin başbakanı böyle bir cümle söylese onu siyasetten men ederler...”
Ve Demokrat Parti Liderinin yorumu..
“ Buna özenen bir başbakanın Türkiye’yi idare etmesinden ben mutsuzum..”

“Islak” a bakış!..
Hüsamettin bey, gündemle ilgili gözden uzak bir yöne önemle işaret ediyor.. Olduğu varsayılan bu çalışmada işaret edilen konuları rapor etme gereğinin duyulması..
Diyor ki;  “Hepimiz imzanın sahte olup olmamasına takıldık. Esas içeriği önemli. Yani irticayla savaş. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Türkiye’de irticanın gelişmesinden kuşkusu var. Tavrını da araştırma konusu yapmış. Devletin kurumları arasında bu kadar kuşku ve birbirine güvensizlik olursa, bu çok daha dikkatle incelenmesi gereken bir olay...”
Cindoruk’a göre;  “ TSK karargâhının iktidar partisine karşı güvensizlik duyduğu ve ona tedbirler düşündüğü ortaya çıkıyor. O belgedeki tedbirler çocukça. Devlete yakışmaz. Bir anlamda komplo teorileri. Gördüğüm kadarıyla Genelkurmay içinde bir birim var. O irticayı Türkiye içinde takip ediyor. Belki dışında da ediyor. Bu albayın yazdığı rapor, tek rapor değil.”
Teşhis vahim!.. DP Liderinin söylediği gibiyse durum şu..
“Bu tamamıyla bir yabancı istihbarat teşkilatının operasyonudur. Ama hangisidir? Bilemem. Bunu Taraf gazetesinin organize etmesi olası değil. Böyle belgeler önemlidir. Bunlar postayla gönderilmez. Belli ki birisi ulaşmış ve bu belgeyi gazeteye vermiştir...
 Burada operasyona dahil edilmiş, elde edilmiş birisi götürüp Taraf gazetesine vermiştir. Ama bunu devletin istihbarat örgütü çok ciddi biçimde tespit etmiştir ya da edecektir. Bu mektubu yazan kişi de bir süre sonra koruma isteyecek, savcılığa gidecektir. Benim için önemli olan Genelkurmay karargâhında hükümete karşı böyle bir kuşku ve güvensizliğin oluşudur..”

Devr-i sabık yaratacağız!..
İktidar için bu görüşlerin sahibi olan Demokrat Parti Lideri Cindoruk’un çarpıcı sözlerine bakın..
“Türkiye’de bir hesap verme dönemi gelecektir. Açık söylüyorum; devr-i sabık yaratacağız..”
Ona göre,  “Bu iktidar kadar, Türkiye’nin milli değerlerini tahrip eden bir iktidar dönemi yaşanmadı..”
 Avrasya TV’de gazeteci Ümit Zileli’ye konuşan Cindoruk, üstüne basa basa şöyle dedi;  “Sadece bir parti genel başkanı olarak değil, bir hukukçu olarak da ikaz ediyorum; Türkiye’de bir hesap verme dönemi gelecektir. Açık söylüyorum; devr-i sabık yaratacağız.”
 Cindoruk DP hareketinin başında oluşunu anlatırken adeta  “Tehlikenin farkına vardık, onun için yola çıktık”  diyor.. Şu sözlerle..
“(Engelleri kast ederek)Türkiye’yi daima burnunu dik tutarak bu karanlıkların içinden, bu dalgalı denizden çıkmaktan alıkoyamamıştır. Bu da milli beraberliğimiz sayesinde olmuştur. Türkiye milli birliği, beraberliği kurtardı, onu kaybedersek, o parçalanırsa, Türkiye de parçalanır, sıkıntıya düşer. Bu 7 yılda, bence bu ayrımcılığı yaşadık. ”
Cindoruk daha sık duyulacak...

Ali Bayramoğlu'nun yazısı sonraki sayfada

[PAGE]


Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak): Merkez sağ: Zaman zaman içinde…


DP ile ANAP birleşti. Bir bakıma Özal partisi ile Demirel'in partisinin yolu kesişti.

Bu birleşme, ölesiye talep edildiği 90'larda yapılmış olsaydı, şimdi ortalık gerçekten ayağa kalkmış olurdu.

Ama zaman acımasızdır, her şeyi, herkesi yaşlandırır ve geride bırakır.

Zaman acımazsızlığı merkez sağ için aslında kendisini 80'lerde göstermişti.

Neden tarih sahnesinden çekildi ANAP ve DYP, hatırlamak gerek…

Kilit kelime değişmedir.

Değişim önce ekonomik alanda baş göstermiş, ortaya yeni oyuncular çıkmıştı. Yeni oyuncular kendilerini oyun dışında bırakan aşırı tekelimsi ekonomik yapının değişmesini, rekabetçi piyasa kurallarının yerleşmesini talep etmişler ve bu oranda siyasallaşmışlardı.

Bu siyasallaşma devlet olanaklarına giden yeni rant damarlarını zorlamalarıyla olmuş, ekonomik kutuplaşma, kültürel nitelikli bir kutuplaşmayla üst üste oturmaya, iç içe girmeye bu çerçevede yüz tutmuştu.

Ardından toplumsal alanda değişim hızlanmıştı.

Siyasi talepler yeni bir birey anlayışı üzerine oturmaya başlamış, toplumsal aidiyet gruplarının kültür ve köken merkezli yeniden oluşumu ve bu çerçevede toplumsal taleplerde İslami, etnik ve kimlik duyarlılıklarını öne çıkaran ciddi bir değişim dalgasına dönüşmüştü.

Şöyle de denebilir:

Türkiye'de önemli çatışmalar her zaman inanç, yaşam biçimi, kimlikler bazında ortaya çıkan kültürel nitelikli çatışmalar olmasına rağmen, merkez sağ ve sol partiler uzun süre Kürtler ve İslamcılar başta olmak üzere farklı grupların taleplerini genelde ekonomik talepler olarak tanımlamış, sisteme böyle yansıtmıştı.

80 ve 90'larda varlıkları ve talepleri itibariyle siyasal sistemin dışladığı bu toplumsal kesimler, aydını, medyası, siyasi partisi ve kurumlarıyla kaynak yaratma ve aracı kullanma açısından güçlenmişler, diğer kesimlerle açık bir rekabet ve çatışma içine girmişlerdir.

Ve tabii bu arada soğuk savaş sonrasının sayfası açılmıştı.

Ve yeni global rüzgarlar esmeye başlamıştı.

Bu rüzgârlar bir yanıyla insan hak ve özgürlüklerini özel alana, kapalı dünyalara taşımış, bireylerin bireysel haklarını kimlik haklarıyla bağlantılı olarak talep etmelerini pekiştirmiştir. Birey, hak ve özgürlük kavramının alanını genişleten, kök, kültür, inanç unsurlarıyla ilişkilendiren, toplumsal hareketlere ilişkin siyasi referanslarda izole birey ya da grup anlayışına dayalı sosyalist ve liberal paradigmayı benzer kılarak, sarsan bir gelişmediydi, bu.

Toplumdan sermayeye uzanan bu değişme dalgası, en önemli sonuç olarak, hem ekonomik yapıda, hem toplumsal yapıda farklılaşmayı beraberinde getirdi.

Ve bu aynı zamanda merkez sağın iflasının başlangıç noktası oldu...

Zira 1990'ların en önemli verisi toplumun değişme eğilimi karşında merkez siyasi partilerin, özellikle merkez sağın eski dilini koruması, daha da öte alarm düğmesine basarak yeni taleplerle çatışma içine girmesidir.

Nitekim değişimin verilerinin sistem tarafından patolojik bir durum olarak algılanması, tepkiyle karşılanması, kısa süre içinde toplumdan siyasete uzanan bir krizler zincirini doğurmuştur.

Tıkanıklık, bu noktada kalmamış, söylem, kadro ve zihniyet açısından merkez partileri geleneksel yapılarından koparmış, örgütsel yapılarını bozmuş, kişi hegemonyalarını beslemiştir.

Bunun sonucu olarak siyasi partiler temsil kabiliyetlerinde zafiyete uğramışlar, yerleşik oy tabanları dağılmaya yüz tutmuş ve sonuç olarak temsil ve örgüt bazında yenilenme yerine, marjında yer aldıkları devlet çemberinin içine doğru çekilmeyi tercih etmişlerdir.

Onların yerini yenileri almıştır, toplumla bağ kurama yollarını keşfeden birileri…

Bu yeniden doğma iddiasında olan merkez sağ siyasi Cindoruk gibi isimlerle tarihin neresine düşüyor acaba?

Taha Akyol'un yazısı sonraki sayfada

[PAGE]

Taha Akyol (Milliyet) Ölü doğum

UFAK iki parti birleşti, Genel Başkan Hüsamettin Cindoruk partisinin niteliğini şu sözlerle açıkladı:
“Biz sağ değil, demokratik merkezde bir partiyiz, soldakileri bekliyoruz!”
Ama göreceksiniz, ne sağdan, ne soldan kitleleri peşinden getirecek isimler bu partiye girmeyecektir!
ANAP kanadından gıyaben MKYK’ya seçilen Prof. Ahat Andican ne diyor bakın:
- Sağlıklı demokrasilerde ana gövdeyi bir merkez sağ, bir merkez sol parti oluşturur. Cindoruk’un tanımladığı gibi bir parti olmaz! Halkta karşılığı yok bunun.
Andican’a göre, siyasette “merkez” kavramı anayasaların değişmez ilkelerini ifade eder. Bu çerçevede, sağ ve sol partiler kitlelerle bütünleşir; merkez sağ ve merkez sol olur.
Ve, Cindoruk’un aksine, Andican, “Özal-Menderes çizgisinde merkez sağı inşa etmek gerekir, o zaman merkez sol da oluşur” diyor.
Andican, ilk MKYK toplantısında “partinin dünya görüşü” sorununu gündeme getirecek!
Cindoruk, yeni küçük partisinde bile tam kabul görmüyor.

Merkez: Partiler mezarlığı
Dün Mesut Yılmaz’ı aradım, ulaşamadım. Şunu soracaktım:
- ‘Merkez sağ’ı vurgulayan, ‘merkez sağın inşası’ndan bahseden sözleriniz ne oldu?
Kelimeler elbette önemli değil. Hatta siyasette sağcı solcu herkesi çağırmak son derece normaldir.
Önemli olan partilerin kitlelerle duygudaşlık sağlayabilmesidir. Bizde bu duygudaşlık bir tarafta Menderes-Özal çizgisiyle; öbür tarafta ‘Ortanın Solu’ çizgisiyle sağlanabiliyor.
Bu renklerden yoksun bir “Merkez” siyasetine gelince... Orası, siyaset bilimci Duverger’nin deyimiyle “partiler mezarlığı”dır!
Hatırlayınız; Cindoruk 1997’de, yine Demirel’in talimatıyla ve “28 Şubat operasyonu” olarak DYP’yi parçalayıp Demokrat Türkiye Partisi’ni kurmuş ve binde bilmem kaç oy alarak “partiler mezarlığı”na intikal etmişti.
Bu defa da öyle olacak!
Niye mi? Davet edildiği halde bu girişime uzak duran Yaşar Okuyan diyor ki:
- ‘Sağcı değiliz’ diyorsan, kendini sağda gören ama AKP’ye sıcak bakmayan, CHP’ye ise daha uzak duran yüzde 15-20’lik kitleyi baştan kaybediyorsun! AKP’ye alternatif oluşturmak elbette gerekli ama böyle olmaz.
‘Birleşme kongresi’nde ANAP Ankara delegesi olan Erol Akgün anlatıyor:
- Çok sıradan, içi boş bir tabela oluşturuldu. ‘Sağcı değiliz’ sözü saçma bir sözdür, Cindoruk 80 yaşında icat etti bunu!
Salonda Cindoruk’tan çok Çiller’in alkışlandığını söyleyen Akgün diyor ki:
- Birleşme oyu verirken delegeler olarak dahi hüzün içindeydik. Böyle yürümez.

Alternatif ihtiyacı
Merkez partisi, ‘devlet partisi’nin öteki adıdır, hatta karşılığı yoktur.
Göreceksiniz, umdukları isimlerin de çoğu katılmayacaktır.
Tanınan isimlerden medet umuyorlar ama o da olmayacak.
Adını siyaset pazarından daima koruyan Hüsamettin Özkan bu partiye girmeyecektir!
Süheyl Batum siyasi görüşleriyle bir kesimin daha çok CHP liderliği için düşündüğü isimdir.
Yılmaz Büyükerşen, kendisinin “sosyal demokrat” olduğunu, Cindoruk’un partisinde yer almayacağını açıkladı zaten.
Büyükerşen’i kutluyorum. Zira demokrasimizde Batılı anlamda “sosyal demokrat” bir alternatifin oluşmasına ihtiyaç vardır.
Bugün Ak Parti güçlü, muhalefet cılızdır. Bu durum iktidarda “aşırı güç kullanımı” eğilimi yaratıyor, gerilimler bitmiyor...
Dengeyi “sosyal demokrasi” kuramayacaksa, bunu “merkez=devlet” partisi değil, yenilenecek bir “merkez sağ” yapabilir.
Cindoruk’un partisi ölü doğmuştur.

Hadi Uluengin'in yazısı sonraki sayfada

[PAGE]

Hadi Uluengin (Hürriyet) : Yeni DP, eski oyun, son perde


ANAP ve DP birleşmiş. Yani birincisi kendini feshetmiş de, ikincisine ilhak etmişmiş.

Böylelikle de merkez sağın yeni odağı, yeni kutbu, yeni mihrağı ortaya çıkmışmış.


Tabii bunu ben değil gazeteler, televizyonlar, radyolar söylüyor.

Zaten de yöneticilerin ifadesine bakılırsa, ilk seçimde sandığı silip götürecekmiş.  

* * *

HAYIRLISI diyelim ama ben kendi hesabıma, Hüsamettin Cindoruk, İsmet Sezgin ve Mesut Yılmaz gibi “ağır toplar”ı (!) yan yana görünce; artı, fotoğrafta yer almayan fakat sanal siluetiyle kareyi tamamlayan Süleyman Demirel’i hayal edince, içimden gülümsedim.

Çünkü o fotoğrafa şöyle alıcı gözüyle bir bakın! Demek istiyorum ki, bir Türkiye’nin demografik grafiğine, bir de adı geçen şahısların kimliklerindeki tevellüte bakın.

Şüphesiz, başka bir yazıda enine boyuna değineceğim “jönizm” felsefesine; yani gençliği kutsallaştırarak onu bir ideolojiye dönüştüren ve bilhassa totaliter rejimlere musallat olan yaklaşıma itibar eden birisi değilim. Ama yine de ortadaki nesnel gerçek göz çıkartıyor.

O da şu ki, hem nüfus, hem de siyaset dinamikleri açısından gerçekten “genç” sıfatını taşıyan bir ülkede sen kalk, yaş ortalaması yetmişlerdeki partiyi “yeni” (!) diye piyasa sür! 

* * *

SONRA, gülümsedim ama aynı zamanda da hüzünlendim. Her türlü etiği çöpe atan ve burada kelimenin tüm olumsuzluğunu içeren “politikacı” muhterisliği beni hüzünlendirdi.

Düşünün ki yukarıdaki Mesut Yılmaz, malûm Demirel başta, 12 Eylül öncesi siyasetçilerinin geri dönmesine karşı kampanya yürütmüş bir Özal ANAP’ının yöneticisiydi.

Oysa bugün hem o Yılmaz, hem de “düşmanlar” aynı çatı altında buluşmaktan ve bunu da “yeni” (!) diye sunmaktan ne beis, ne utanç duyuyorlar. Hiçbirinin yüzü kızarmıyor.

Halbuki söz konusu olguyu bir “politikacı” oportünistliğiyle dahi geçiştiremeyiz.  

Çünkü gerek eski ANAP, gerekse eski AP mensupları açısından, sabık siyasetçilerin yasaklanması veya yasaklanmaması o zaman bir “demokratik ilke” sorunu oluşturuyordu.

Nitekim bu satırlar yazarı bile, darbe öncesinin şahsiyetlerinden hiç hazetmemesine ve Özal’a sempati beslemesine rağmen yine de, tereddüt etmeden, referandumda evet oyu verdi.

Eh, sıradan bir vatandaş dahi böylesine tutum belirlerken, bizzat “prensipte” ayrışmış aktörler şimdi aynı partide sarmaş dolaş oluyorsa, bu kemiksizlik karşısında ne denilebilir ki?

* * *

FAKAT işin özüne gelirsek, “yeni” (!) oluşumun hiçbir sansı yoktur. Teferruattır.

Zira ilkin, yönetici kadronun dinozorluğu bir yana, 1960 öncesindeki DP ve sonraki AP geleneğine uzanıyor olsa bile, şimdiki kurumun sınıfsal temelleri artık mevcut değildir.

Başka bir deyişle, esas itibariyle tarıma dayalı ve muhafazakâr kimlikli bir taşra eşrafı ekseninde oluşan, dolayısıyla da genel anlamıyla “köylü partisi” özelliklerini yansıtan yukarıdaki gelenek, iktisadi ve toplumsal açıdan günümüz Türkiye’sinde devre dışı kalmıştır.

Çünkü hem o Türkiye şehirleşmiştir, hem de o muhafazakârlık dönüşüm geçirmiştir.

Şimdinin DP’si anakroniktir ve ülke modernitesinin fersah fersah gerisindedir.

* * *

ÖTE yandan, ahı gitmiş, vahı kalmış eski ANAP’ın şehirlilik şırıngalayabileceğini düşünmek hayalciliğin daniskasıdır. Bu parti müşterisini çoktan kaptırmıştır ve devre dışıdır.

O halde tek çare olarak, “Ergenekon”a methiye düzen Cindoruk’un zaten yaptığı gibi, hem “devlet partisi”yle gerdeğe girmeye; hem de CHP’den hoşlanmayan fakat AKP’nin laikliğinden kuşku duyan kitleleri kazanmaya çalışmak belâgati kalmaktadır.

Oysa tıpkı DP yöneticileri gibi, ilkinin de tevellüdü çok eskimiştir. Ahir ömrü sayılıdır.

İkincisinde ise “yeni” (!) parti CHP yandaşlarını bile cezbedecek pırıltıdan yoksundur.

Evet evet, “yeni” (!) DP eski oyunun son sahnesindeki kapanış perdesidir ve de nokta.