Türkiye-Mısır ilişkilerindeki gelişmeler, "iki ülke arasındaki yeni bir sayfa mı açılıyor" sorularını da beraberinde getirdi. Özellikle Kahire'nin deniz hukuku açısından Türkiye'ye karşı yapıcı adımlar atması, diplomaside olumlu rüzgarlar estirdi. Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı Müstafi Tümamiral Doç Dr. Cihat Yaycı konuya ilişkin önemli açıklamalar yaptı.
Abone olGeçtiğimiz günlerde Mısır-Yunanistan hattının gerilimi , Kahire-Ankara hattında normalleşmesi olarak yorumlanan Doğu Akdeniz'deki gelişmeler uluslararası politikada en çok konuşulan konulardan biri oldu. özellikle Doğu Akdeniz komşu ülkeleri ve bölgede faaliyet gösteren şirketler açısından önemli bir gelişme olarak kabul edilen olayda, Mısır, Türkiye'nin kıta sahanlığına saygı göstererek, Atina'nın sözde deniz alanını kendi alanı olarak göstermişti. Bu durum "Kahire-Atina arasında gerilim mi var" ve "Türkiye ile yeni bir sayfa mı açılıyor" yorumlarını gündeme getirdi.
Mısır her ne kadar bu hamlesinden, bir kaç gün sonra geri adım atsa da, özellikle Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ın Kahire'ye yaptığı plansız ziyaret, bu durumun ne kadar hayati önem taşıdığını gösterdi. Özellikle Yunanistan'ın Doğu Akdeniz planları içerisinde Mısır'ın kritik bir pozisyonda bulunması olarak okunan bu gelişme, Atina'yı "Mısır ile Türkiye anlaşır mı" korkusuyla kapladı ve Doğu Akdeniz satrancının daha çok hamleye gebe olduğunu bir kez daha gösterdi.
Türkiye-Mısır ilişkileri ve Atina'nın çekincesi
Atina'da yaşanan bu paniğin en önemli sebebi elbette ki Seville haritası olarak adlandırılan plana dayanıyor. Yunanistan'ın uluslararası hukuka temellendiremediği hayal ürünü bu planın kritik ayaklarından biri olan Mısır, Yunanistan'ın sözde Doğu Akdeniz haritasındaki Doğu ve Güney sınırında yer alıyor. Bu noktada Türkiye ile Mısır arasında yapılabilecek bir anlaşma Yunanistan'ın hamlelerinin boşa çıkması anlamına geliyor.
Mavi Vatan'ın isim babası olan Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi (BAUDEGS) Başkanı Müstafi Tümamiral Doç Dr. Cihat Yaycı, konuya ilişkin görüşlerini Haber7.com'a verdi. Özellikle bu yaşanan iki gelişmenin, Türkiye'ye Doğu Akdeniz'deki sınırların mutlaka ilan edilmesini bir kez daha gösterdiğini ifade ederken, Türkiye'nin Mısır, İsrail ve bölgedeki diğer ülkeler ile yapılabilecek MEB anlaşmalarını değerlendirdi.
"Mısır kendi menfaatini düşünmüştür"
BAUDEGS Başkanı Müstafi Tümamiral Doç Dr. Cihat Yaycı, Mısır'ın kendi menfaatlerini düşünerek Yunanistan ile anlaştığı ve bu noktada Atina yönetiminin çıkarlarına ters düşen bir adım attıklarını ifade etti.
Özellikle Mısır'ın geçmiş dönemlerde Yunanistan ile yapılan anlaşmalardan duyduğu rahatsızlık nedeniyle böyle bir hamle yaptığını belirten Yaycı şunları söyledi:
"Mısır'ın ruhsatlandırmaya ihaleye çıkarttığı, 18 numaralı parsel olarak adlandırılan bu alan 28'inci Doğu boylamının Doğu'sunda, Türkiye'nin ön gördüğü Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) kıta sahanlığı sınırını ile bitişiktir. Fakat burada asıl önemli olan nokta, Yunanitan'ın itirazlarıdır. Türkiye'nin sınırlarına dayanmış olan bu 18 numaralı parsel, Yunanistan'ın Meis adasına göre ön gördüğü, sözde "kendi deniz yetki alanları" sınırları içerisinde yer alıyor. Yani bizimle anlaşma yaparsa, kazanacağı alanın içerisinde yer alıyor. Eğer Yunanistan ile anlaşma yaparsa, o zaman bu alan Atina'ya ait alan olarak görünüyor. Burada Mısır son derece pragmatik davranmıştır. Kendi menfaatini düşünmüştür."
"20 bin kilometre deniz alanı gasbedildi''
Yunanistan ile Mısır arasında yapılan anlaşma neticesinde Mısır'ın Doğu akdeniz'de 20 bin kilometrekare saha kaybettiğini hatırlatan Yaycı, Mısır'ın bu gerçeği fark ettiği ve artık hukuksuzca gasbedilen bu sahanın yeniden kendilerine verilmesini istediği için böyle bit adım atıldığını belirtti.
Türkiye ile olası bir yakılşama durumunun Ankara kadar Kahire'ye de yaradığını belirten Yaycı, Mısır yönetiminin sahadaki bu fırsatı değerlendirmek isteyebileceğini söyledi:
"Bu güne kadar GKRY ve Yunanistan Mısır'ın yaklaşık 20 bin kilometre deniz alanını çalmış, gasbetmiştir. Esasında Kaybolan rakam 26 bin 500 kilometrekare'ydi ancak Mısır ile anlaşmak uğruna Yunanistan tezlerinden vazgeçti biliyorsunuz. ona rağmen 20 bin kilometrekare'ye kadar boyutlardaki bir deniz alanını Mısır'ın elinden almışlardır. Bu noktada Mısır daha fazla kayıp yaşamamak adına sanıyorum ki gerçeği gördüler. Bu Mısır'ın da menfaatinedir. Türkiye'den ziyade Mısır'ın menfaatine işleyen bir durumdur bu."
Mısır'a tepkiler
Mısır'ın 18 numaları parselde gerçekleştirdiği bu hamle her ne kadar küçük bir harita meselesi gibi görünse de aslında Yunanistan açısından oldukça önemli. Yaycı, Yunanistan'ın Seville haritasının Doğu ve Güney sahalarının temellendirildiği yer olan bu sahanın Mısır'a ait gösterilmesine, sert tepkiler verildiği ve bu nedenle bir diplomatik kriz ortamı oluştuğunu söyledi:
"Yunanistan'ın ayağa kalkmasından da şunu açıkça görebiliriz: Bu alan Seville Haritası olarak bahsettiğimiz yerin en doğu ve en güney noktalarının kesişme noktasıdır. O alanda Mısır'ın 18 numaralı parseli ihaleye çıkarması Yunanistan'ın "Benim ön gördüğüm alanın sınırlarına giriyorsun" demesine yol açıyor. Yunan gazetelerinde bu duruma ilişkin çok sert tepkiler geldi. Kahire yönetimi hakkında "Kalleş Mısır" ifadelerine yer verildi."
Diplomatik kriz
Özellikle Yunanistan açısından bu gelişmenin dplomatik bir kriz olduğunu belirten Yaycı, sahanın öneminin, Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ın gerçekleştirdiği plansız ziyaretten ölçülebileceğini ifade etti:
"Bizler hep Yunan diplomasisinin aktifliğinden bahsettik. Bu manşetlerin üzerine Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias Mısır'a gitti. Dün akşam, 18 numaralı parselin boyunun küçültüldüğü, 28 derece doğu boylamının batısına kaydırıldığı gibi bir adım atıldı. Yunanistan-Mısır anlaşmasının olduğu alana çekildi harita. Bu Yunan diplomasisinin ne kadar aktif olduğunu ve küçücük bir ruhsat sahasını dahi kabul etmediklerini gösteriyor. Bir müptezel çizmiş. Seville haritası denilen bu şey bir kandırmaca. Burada da bunu görüyoruz. Yunanistan buna dahi itiraz ediyor ve hemen kalkıp Kahire'ye bakanlık düzeyinde ziyaret gerçekleştiriliyor. Bundan çıkartacağımız çok ders var."
"Kazanmak istiyorlarsa kabul ederler''
Türkiye'nin bölgedeki hukuk ve eşitlikçi yaklaşım açısından oldukça önemli teklifler ile kıyıdaş ülkelere teklifler verdiğine dikkat çeken Yaycı, özellikle Mısır'ın da burada Türkiye'nin teklifine yakın bir çizgide seyretmesinin bu yönden daha makul olabileceğini ifade etti:
"Mısır'ın bu hamlesinde kendi çıkarlarını düşünerek hareket ettiğini söyleyebilmemiz daha mümkündür. Kahire'nin Atina ile yapacağı bir anlaşmada, bu alan Yunan yönetimine ait oluyor. Ancak Türkiye ile yapacağı bir anlaşmada bu sınır kendilerinde kalıyor. Biz onlara daha çok alan teklif ediyoruz. Onu kaybetmek istiyorsa kaybeder, kaybetmek istemiyorsa devam eder. İradesiyle davranır."
"Türkiye kendi başına MEB ilan edebilir''
Türkiye'nin bölge ülkeleri kabul etmese dahi bu sahada ve diğer denizlerde MEB'ini kesin bir biçimde ilan etmesi gerektiğini belirten Emekli Amiral, Türkiye'nin sınırlarını çok iyi belirleyerek tek başına MEB ilan edebileceği ve bu noktada zamanla diğer devletlerle de anlaşarak teyit yolunu seçebileceğini ifade etti:
"Türkiye anlaşma yapmak zorunda değil. MEB'ini ilan eder. Tıpkı 1986'da Karadeniz'de yaptığı gibi. Daha sonra kıyıdaş devletler ile konjonktüre uygun bir şekilde kıyıdaş devletler ile zaman içerisinde anlaşabilir. Yani biz "Mısır ile anlaşamazsak MEB sınırları belli olmaz, İsrail ile anlaşamazsak MEB ilan edilemez" sözü geçerli değildir. Biz 1986 yılında Karadeniz'de MEB'i ilan ettikten 8-9 yıl sonrasında kıyıdaş devletler ile sınırlarını teyid etti."
1986 ve 2003 örnekleri
Yaycı, bu noktada geçmişte Türkiye ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin ilan ettiği MEB'ler gibi şu anda da MEB ilan edip peşinden uygun konjonktürde, komşu devletler ile anlaşmaların yapılabileceği ve sınır teyidinin yapılabileceğini ifade etti:
"1995'e kadar bu süreç devam etti. Bunu başka devletler de yaptı. Bunun en önemli örneği Güney Kıbrıs. 2003 yılında şamil ettiği MEB'i var GKRY'nin. Biz buna itiraz ettik, tek başına yaptıkları için. Bundan 7 yıl sonra İsrail ile anlaştılar. Bu şu anlama geliyor: Türkiye de şimdi ilan edebilir, sınırlarını çok iyi belirleyerek. Daha sonra konjonktürün uygun olduğu zamanda o devletler ile sınırlarını belli eden teyit edici anlaşmalar imzalayabilir. Burada şu da var, Türkiye'nin GKRY'ne itirazı gibi başka devletler de bizim sınırlarımıza itiraz edebilir mi? Mısır, İsrail vs. Etmezler, kesinlikle etmezler. Çünkü şu anda GKRY ve Yunanistan ile yapılan anlaşmaların hiç birine biz müdahale etmiyoruz."
"Yalnızca Yunanistan ve Güney Kıbrıs''
Bu MEB ilanına Doğu Akdeniz'deki hiç bir devletin karşı çıkmayacağına değinen Müstafi Tümamiral, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın, diplomatik temellere dayanmayan, uluslararası deniz hukukunun gerekliliklerinden uzakta olan emellerinin etkileneceği için yalnızca onlardan itiraz gelebileceğini ifade etti. Bunun dışında hiç bir devletin karşı gelmeyecek, aksine bu anlaşmaların yapılmasına teşvik sağlayabileceğine dikkat çekti:
"Burada tek ilana karşı çıkacak devlet Yunanistan ve GKRY'dir. Onun için ilandan imtina edilmesinin arkasındaki lobiyi yapanlar, AB ve Yunanistan/GKRY'nin lobi faaliyetlerini yürüten kişilerdir."
"462 BİN KİLOMETREKARE'LİK DENİZ ALANI"
Türkiye'nin bu noktada ivedilikle, deniz sınırlarını belirleyerek MEB ilan etmesi gerektiğini belirten Yaycı, Mısır, İsrail, Lübnan, Filistin gibi kıyıdaş devletlerin bu anlaşmalar yoluyla kendi çıkarları doğrultusunda sahada bir hareket alanı elde edebileceğini ifade etti:
"Şu andaki deniz alanlarından 16 bin 400 kilometrekare daha fazla yer bırakacak şekilde İsrail ile anlaşma yapılabilir. Mısır'a şu andaki sahip olduğu deniz alanından 20 bin kilometrekare daha fazla deniz alanı bırakacak şekilde bir sınır ilan edilebilir. Keza Lübnan da öyle. 3 bin kilometreye yakın deniz alanı bırakarak anlaşma yapılabilir. Suriye'ye, GKRY'nin önerdiği anlaşmaya göre çok daha fazla deniz alanı bırakarak MEB ilan edebiliriz. Ama bazı bürokratların ABD'ye gidip "İsrail ile bizim karşılıklı kıyımız olmadığına inanıyoruz" diyen bürokratların ilan edeceği MEB'e itibar etmemek gerek. Aksi taktirde Türk milletinin, gelecek nesillerin hakkını heba ederler. Sınırlarımızı çok iyi belirleyip ilanlarımızı yapmamız gerekiyor. Arkamda gördüğünüz harita buna göre çizilmiştir. 462 bin kilometrekare dediğimiz deniz yetki alanları bu haritadan çıkmıştır. Bu haritadaki sınırların MEB olarak ilan edilmesi, konjonktüre uygun olarak anlaşmaların yapılması en uygun yoldur. Tepki yalnızca GKRY ve Yunanistan'dan gelir. Başka hiç bir yerden gelmez."
"Bizim teklifimiz çarşıyı karıştırdı''
Türkiye'nin tekliflerinin bölge ülkeleri ve sahada faaliyet gösteren şirketler açısından oldukça değerli bir yaklaşım olduğunu belirten Yaycı, özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın pozisyonuna karşı Ankara'nın teklifi için "çarşı karışmıştır" ifadelerini kullandı. Özellikle Libya konusunun buna önemli bir örnek olduğunu belirten Yaycı, anlaşmaların bölge ülkeleri için kazan-kazan fırsatı doğurduğunu belirtti.
Bu noktada BAUDEGS'nin de gösterdiği çabalar ile Türkiye'nin Mavi Vatan kavramının akademik anlamda uluslararası topluma aşılandığını belirtirken, haklı pozisyonun da bu noktada perçinlendiğini söyledi:
"Bizim tekliflerimiz çok önemlidir bölge ülkeleri için. Amiyane tabir ile söylüyorum Türkiye'nin teklif ettiği deniz yetki alanları ile "çarşı karışmıştır". Neden bunu söylüyorum: Bizim BAUDEGS olarak yayınladığımız çalışmalarda biz GKRY ve Yunanistan'ın devletleri nasıl kandırdıklarını, hile ile nasıl gasbettiklerini akademik makalelerimiz ile anlattık. Arapça, İngilizce yayınladığımız değerlendirme yazılarıyla ortaya koyduk. Bunların hepsi o kamuoyunda gündem oldu. İsrail'de günlerce televizyonların ilk haberi bu mesele oldu. Daha bu hafta İsrail'in en yüksek tirajlı gazetelerinde bu konu gündem oldu. "2010 yılında GKRY ile yapılan bu anlaşma bizim zararımızadır. Niye bunu fark etmedik de Cihat Yaycı bunu yazdı" denildi. Şimdi GKRY ile 2010 tarihli anlaşmanın revize edilmesi konusu görüşülüyor. Bunların hepsi bizim lehimize gelişmeler. Bizim teklifimiz tamamen eşitlikçi ve hakkaniyetli. Bu bakımdan o ülkelerin bizle anlaşması kendi menfaatlerinedir. Bu anlaşma ile Mısır, İsrail, Lübnan, Suriye, Filistin, kazanır. Tıpkı Libya'nın kazanımı gibi. 39 bin kilometrekare yalnızca Yunanistan tarafından doğu sınırlarından çalınıyordu. Bunu engelledik. Aynı mantıkla hareket edilirse 63 bin kilometrekare deniz alanı daha kazanabilir Libya."
"Anlaşmanın kaybedeni''
Özellikle bu anlaşmanın dışında kalanların kaybeden konumunda kalacağını belirten Yaycı, Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi Türk çıkar ve menfaatlerine karşı saldırgan tutum sergileyen devletlerin, yayılımcı tavırları nedeniyle bölgenin kaybedeni olacaklarını savundu:
"Bu anlaşmanın kaybedeni Yunanistan ve Güney Kıbrıs olur. Yunanistan'ın zaten Doğu Akdeniz'e kıyısı dahi yok. Bunun altını çizerek söylüyorum Yunanistan bir takım ada devleti değildir. Olmadığı için sınırlarını adalardan çekemez. Deniz hukuku çok açıktır."
"Türkiye maksimalist değildir''
Yunanistan ve Güney Kıbrıs Doğu Akdeniz'deki faaliyetleri nedeniyle Türkiye'yi yayılımcı olmakla suçlarken, talep ettikleriyle esas kendilerinin maksimalist olduğunu savunan Yaycı, Türkiye'nin yalnızca hak ettiği alanları istediğini ifade etti:
"Halkımız şunu çok iyi bilsin, GKRY bir MEB ilan etti 2003 yılında. Bu MEB kuzeyden de hesap edildiği zaman 150 bin kilometrekareyi buluyor. Yüz ölçümü ise yalnızca 5 bin 600 kilometrekare. 30 katına yakın deniz alanı istiyor. Türkiye 783 bin kilometrekare. Türkiye Karadeniz, Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz'de toplam 462 bin kilometrekare sınır talep ediyor. Yüz ölçümünün yarısından biraz fazlası hesap edildiği zaman. Yüz ölçümünün yarısından bir tık fazlası kadarını isteyen Türkiye'ye yayılmacı, genişlemeci diyorlar, kendi yüz ölçümünün 30 katını isteyene ise "hakkıdır, meşrudur" diyorlar. Böyle bir şey olabilir mi?"
"Hakkımız talep ediyoruz''
Yaycı Türkiye'nin haklı taleplerini şu sözlerle açıklamaya devam etti:
"Yunanistan kendi yüz ölçümünün 10 katını istiyor. Onlar işgalçi değil, biz genişlemeci oluyoruz. Biz isteyebileceğimizin en makulünü istiyoruz. Biz maksimal bir yaklaşımda değiliz. 1 kat fazlasını dahi istemiyoruz. Biz hakkımız olan yarısını talep ediyoruz. Bunlar ise bütün denizlerimizi istiyorlar. Bu bakımdan bile değerlendirildiği zaman talebimizin ne kadar hukuki ve adil olduğu ortaya çıkıyor."
Türkiye'nin hiç bir suretle MEB ilan etmekten kaçınmaması gerektiğini savunan Yaycı, Yunanistan ve GKRY dışında hiç bir devletin burada itiraz etmeyeceğini bir kez daha yineledi
"GKRY ve Yunanistan'ın tepkilerinden kaçınmamak lazım. Hukukta silahlar eşit olmalıdır. "Benim de MEB'im burasıdır" demeliyiz. Tekraren söylüyorum, Yunanistan ve GKRY dışında hiç bir devletin bu sınırlara itirazı söz konusu dahi olmaz, olamaz."
KAYNAK: HABER7