BIST 9.916
DOLAR 35,05
EURO 36,44
ALTIN 2.942,04
HABER /  POLİTİKA  /  CHP

CHP'yi Aydın Doğan yönetiyor!

'AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder' kitabının yazarı Ateş İlyas Başsoy CHP ile ilgili şok iddialarda bulundu.

Abone ol

Sık sık kurultay yapmakla eleştirilen ve adı 'Kurultaylar Partisi'ne çıkan CHP, Türk siyasi tarihinde bir rekora imza atarak önce 26 Şubat'ta sonra 1 Mart'ta peş peşe iki kurultay yapacak.

Kamuoyu, tüzük kurultayı başlığı altında seyreden vakada aslında, genel merkezle muhalifler arasındaki yeni bir güç kavgasına tanık oluyor.

Peki, neden böyle? Parti içindeki bu hizipçiliğin, parti içi iktidar ve ikbal kavgalarının sebebini nerede aramak gerekir? Türkiye'nin en eski ve muhalefet tecrübesine sahip olan partisi, neden kendi iç işlerinden kurtulup da ciddi bir iktidar adayı olamıyor?

CHP ana muhalefet partisi olarak görevini ne kadar doğru ve yerinde yapıyor? Kılıçdaroğlu CHP'yi değiştirebilecek güçte mi? CHP'yi değiştirmek mümkün mü?

Genel başkanlığa seçilmeden, bazılarının ifadesiyle 'atama' yoluyla gelen Kemal Kılıçdaroğlu, bir buçuk yılın ardından bu defa partinin lideri olabilecek mi? CHP'nin yapamadığını en genç kitle partisi sıfatıyla AK Parti nasıl yapıyor?

Star gazetesi bu soruları Ateş İlyas Başsoy ile konuştu. Başsoy, siyaset uzmanı değil reklamcı. Reklam piyasasında başarılı bulunan bir isim, "Reklamcı Nedir" adlı çok satan kitabın sahibi.

Başsoy'un soruların muhatabı olmasının birbiriyle bağlantılı iki sebebi var.

1) AK Parti, CHP'ye sadece bir kez yenildi. Antalya Belediye seçimlerinde. Başsoy, işte o kampanyayı yapan kişi olması.

2) Seçim kampanyası boyunca yaşadıklarını ve iki parti hakkındaki tespitlerini anlattığı "AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder" adlı kitabın yazarı olması.

CHP için olağan hale gelmiş olsa da; yine olağanüstü kurultaya gidiyor CHP. Değerlendirmeniz ne?

CHP'yi savunan bazı arkadaşlar, parti içinde demokrasi olur ve böyle kurultaylar doğaldır falan diyorlar. Ben yurtdışında böyle derin ayrımlar yaşayan ve yönetim kadrolarının böyle farklılaştığı bir başka parti bilmiyorum... Bir şirket ya da ordu düşünün. Rakip ya da düşmanlarınızla karşı karşıyasınız ama bizzat içinizdeki insanlardan çelmeler yiyorsunuz. CHP'de de durum maalesef böyle.

CHP ana muhalefet partisi yani ülkeyi yönetmeye en yakın aday. Kendi içindeki hizipler ve çalkantılarla iktidar olma olasılığını, ülkeyi yönetme güvenini de kendi kendine zedelemiyor mu?

Kesinlikle zedeliyor. CHP içinde şöyle konuşmalar duydum. İktidar-muhalefet diyorlar ya, meğer o, bildiğimiz, ülkeye dair iktidar-muhalefet değil CHP içindeki iktidar-muhalefetmiş. Ben bunu "arkadaşımın saçını çekeyim, öbürünün kalemtıraşını alayım" diyen ilkokul çocuğunun dünyasına benzetiyorum. Halbuki okulun yalıtım problemi, su problemi vardır, öğretmenlerin, hademelerin istekleri vardır, okul koskoca bir dünyadır ama küçük çocuk umursamaz bunları. CHP dışarıya aynen böyle bir görüntü veriyor.

Yapısal bir durum mu bu? Niye böyle?

Kesinlikle yapısal. Atatürk'ün ölümünden sonra ortaya çıkan bir durum. Demokrat Parti de aslında bir CHP hizbi... Bayar ve İnönü Atatürk hayattayken, biri sağında, biri solunda oturmuşlar. Ama bir partinin somut projeler üreteceği fikri nedense Celal Bayar ve onun ekolünce benimsenmiş. Bu böyle gelmiş, böyle gidiyor. 80 yıldır "ülke için bir şeyler yapacağım" söylemi sanki CHP'nin ve solun konusu olamaz gibi bir ön kabul var.

PROJESİZ İKTİDAR OLUNMAZ

CHP projelerim var diyor ama...

Ama esas olan o projeleri göstermek, anlatmak ve toplumsal kabulü sağlamak. Benim yaşımdakiler bilir ki Demirel bir takım projelerle aldı Özal'dan iktidarı. Özal'ın, Çiller'in projeleri vardı. Ama ben CHP'nin ulusal bazda bir şey söyleyerek seçime gittiğini görmedim. Projenin makbulu somut olandır: Otoyol gibi, iki anahtar gibi, "çılgın proje" gibi... Hem somut, hem anlatılır, hem de inandırıcı olmak gerekir. Bütün mesele de bu. Memleket için bir şey düşünmeyip sadece anti-tez geliştireyim, onun sıcak dediğine ben soğuk diyeyim derseniz bunlara vakit kalmaz. Projelerinizi kitapçık yapmakla da halka aktarmış sayılmazsınız. Sonra da "aceleye geldi" diye mazeret üretirsiniz.

İtiraz, antitez, muhalefet etmenin doğasında var aslında...

Elbette muhalefet de yapılmalı ama muhalefet partisinin görevi sadece ağaca bakmak değil ormana da bakmaktır. Kılıçdaroğlu'nun görev alanı, sadece CHP binası ya da Türkiye değil, bütün bu bölge. Burası Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya... Ben bu bölgeye "Orta Dünya" diyorum ve gelecekte bir "Orta Dünya Birliği" kurulacağına inanıyorum. Orta dünya siyasetinin de sadece AKP'nin tekeline bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Nasıl AB'nin veya Güney Amerika'nın taşıyıcısı sosyalistler, sosyal demokratlarsa Türkiye'de de CHP'nin adı sol olan bir kitle partisi olarak kendine gelmesini söylüyorum. CHP'de bunları düşünen yok. Klasik fantezi üzerinden "Atatürk yaşasaydı şu an ne yapardı diye bir düşünün" diyorum CHP'yi yöneten arkadaşlara.

[PAGE]
KILIÇDAROĞLU BAYKAL'A HÜRMET ETMELİ

Peki. Kemal Kılıçdaroğlu koltuğa oturur oturmaz CHP'yi dönüştürme çabasına girdi. Toplum da CHP'nin değişebilme ihtimalini sevdi; bunun oya yansıyan bir karşılığı oldu. Ama bir buçuk yıl boyunca Kılıçdaroğlu'nu yerinden etmek ya da en azından iktidarını paylaşmak isteyenler hiç eksilmedi. Bu kurultaylar, gürültüler de oradan çıkıyor. Ne dersiniz, Kemal Bey başarabilecek mi?

Orada Mustafa Sarıgül, Gürsel Tekin gibi bazı başarılı örnekler var. Bu adamlara önem atfedilmesinin sebebi kendilerini küçük elit bir gruba sevdirmeleri değil. Hatta elitlerce en az sevilenler. Kılıçdaroğlu'nun etrafına örülen bir simit var, o simit ona sürekli "ağam paşam sen en büyüksün" diyerek onu sürekli perdeliyor, merkezileştiriyor. Ben Kılıçdaroğlu'na da, diğer liderlere o simidi atlamalarını öneriyorum. Atlarsanız halkla buluşursunuz, size o gücü veren, oraya getiren de halktır. Kılıçdaroğlu oraya seçimle gelmedi ama halk ona bir sempati besledi. Ayrıca Kemal Bey'in Deniz Baykal'a hürmet etmesi gerekiyor. Çünkü seçimle kazanmadı o koltuğu. Onu oraya getiren insan olarak Önder Sav'ı da idare etmesi gerekiyordu. Umarım kurultay böyle bir barış ortamı yaratır. Kemal Bey ancak Baykal'ı, Sav'ı, Tekin'i; partinin varlığında önemi olan insanları hep birlikte kucaklayabilirse bir lider görüntüsü verir.

KAFASI ÇOK KARIŞIK BİR PARTİ

CHP tarihinde hiziplerin dindiği, küçük hesapların bittiği bir kez görülmüş. 1970'lerin başında, Ecevit'in Karaoğlan döneminde. Ve CHP yıllar sonra iktidar olmuş. Ama parti teorik olarak da hazırlanmış buna. Bugün Kemal Bey kararlı görünüyor ama teorik-pratik hazırlığı var mı sizce?

Bence teorik olarak da çok eksiği var CHP'nin, kafası çok karışık. Dersim diyorsunuz, allak bullak oluyor, tek bir cevap çıkmıyor. Geri dönüş ve yüzleşme CHP için de tüm toplum için de şart. 2015'te Sarıkamış felaketinden tutun Ermenilere yapılan büyük zulüm dâhil birçok felaketin yüzyıl dönümü dolacak. Şimdi Fransa'ya kızıyoruz ama 2015'te soykırımı kabul etmeyen ülke kalmayacak belki. CHP bu konularda ne diyor, belli değil. Felsefi olarak da strateji olarak da CHP'nin hazır olduğunu sanmıyorum.

KEMAL BEY HEP 'O AN'I YAŞIYOR

CHP kim olursa olsun, bir genel başkan için de yönetilmesi zor bir parti izlenimi vermiyor mu size de? Bir buçuk yılda Kemal Kılıçdaroğlu klasik CHP fikriyatının ve siyasetinin dışında kimi konularda radikal sayılabilecek söylemlerde bulundu. Ama ya genel merkez tarafından ya sıradan bir milletvekili tarafından düzeltildi, "Bu, Kılıçdaroğlu'nun kişisel fikridir, partiyi bağlamaz" gibi...

Mutabık değiller çünkü. Ama bu liderlerin sorunudur aynı zamanda. Lider ormanı görür, gösterir. Lider olduysa bütün bu sorunları çözmek onun görevi. Bunu yaptığı oranda lider olur, yapamadığı oranda lider olmaz. Kendine kendine bir alan açtığı da yok henüz Kemal Bey'in. Hep açılan bir alana konuşuyor, bazen Hüseyin Aygün, bazen Tayyip Erdoğan bir şey söylüyor ve o onun üzerine konuşuyor. Kılıçdaroğlu'nun "benim şöyle bir fikrim var" deyip karşıt görüşteki insanlarla bir mutabakat ve platform oluşturup damıttığı düşünceyi halka sunduğunu pek görmedim. Her an bir şey oluyor ve o da o anı yaşıyor.

ANA MUHALEFET BAKANLIĞI

Ana Muhalefet Bakanlığı diyorsunuz kitapta.

Evet. Ankara'da bakanlık binaları var, bu da ana muhalefet bakanlığı. Sistemin yürümesi için ana muhalefet varmış gibi görünmesi gerekiyor. Yüzde 26'dan memnunuz diyen CHP'liler var. Yüzde 26'dan memnunsanız Türkiye'de olup bitenlere dair hiç memnuniyetsizlik belirtmeyin o zaman.

[PAGE]
NE KADAR İLERİ GİDEBİLİRSİN?

Halkın CHP iktidarından canı yanmışlık hali de var. Dersim, Türkçe ezan vb. CHP'nin geçmişiyle yüzleşmeden, kötü uygulamaları reddi miras etmeden kemik seçmenden halka ulaşması mümkün mü?

David Lodge "Ne kadar illeri gidebilirsin" diye harika bir sorusu soruyor. Padişahımız efendimiz dediğimiz adamların büyük bölümü sübyancı, çocuk katili, evlat katili, halka zulmetmiş insanlar. CHP, AKP'yi buradan darmadağın edebilir. Biz tarihimizin ne kadarıyla yüzleştik ki? Ya da bugünle. Geçen ay 35 çocuğun üstüne nokta atışıyla bombalar atıldı. 30 yıldır orada bir savaş var, kirli işler dönüyor. Bunlarla yüzleştik mi? CHP'nin hatalarıyla yüzleşelim ama bunlarla da yüzleşelim. Kişi kültleri üzerine kurulu tarihlerden kurtulalım, paradigmayı yeniden kuralım. Burada niye AKP'nin canının istediği konuları tartışıyoruz ki? Niye 80 sene öncesi tartışıyoruz da, 120 sene öncesini veya bir ay öncesini tartışmıyoruz?

Konumuz CHP olduğu için, CHP ve CHP'nin halka ulaşması bakımından sorumu yineliyorum yine de.

Nazım Hikmet'in fotoğrafını basıp, yüzüne tükürün diyen Cumhuriyet gazetesiydi. Nazım Hikmet'i hapse atan da CHP. Nazım Hikmet benim düşüncemin adamı. Ben CHP'nin yaptığı katliamlarla da yüzleşelim diyorum başkalarının yaptıklarıyla da. Bu açıdan ben CHP veya AKP'nin tarafı değilim. Hatta sondan başlayalım ve daha mezarı çökmemiş 35 insanın ölümüyle yüzleşelim diyorum.

ALGI YÖNETMEYİ BİLEN TEK PARTİ AK PARTİ

Siz, seçim kazanma kaybetme formülünü algı yönetimine bağlıyorsunuz. Algıları yönetmek seçim kazandırır mı?

Algı yönetimi bizim değiştirebileceğimiz bir şey olduğu için onu önemsiyorum. Yoksa Türkiye'nin konjonktürü, liderin özellikleri gibi değiştirilemez durumlar var. Değiştirilebilir durumlar partilerin kendi ideolojilerine aykırı olmaksızın söylemlerde bulunmalarıdır. Partiler giysi veya araba üretmez, laf üretir. Laf üretmek başlı başına algı yönetimidir, reklam kampanyası değildir. Bu basit gerçeği bilen tek bir parti var Türkiye'de, o da AK Parti. Bunun algı yönetimi olduğunu ve bütün söylemlerin konuşmaların aslında tek bir algı bulutuna hizmet ettiği gerçeğine şu anda ve son 10 yıldır başarıyla uyguluyor AKP.

KILIÇDAROĞLU İSTANBUL'DA NEDEN KAYBETTİ?

Kılıçdaroğlu İstanbul'da sizce niye kaybetti?

İyi bir algı yönetimi yapılmadı. Sadece dürüstlük üzerinden gittiler, ki Selim Türkhan'ın en az itibar ettiği söylemdir. "Ben bu şehrin başına geldiğimde sorunları çözecek iyi bir hizmet adamıyım" demeden, merkezi hükümete sataşan, siyasi söylemlerle nefes tüketerek kampanya yaptı. Bir daha bir araya zor gelecek olan tüm olumlu şartlara rağmen akıl almaz biçimde seçimi kaybetti. İlk defa MHP yoktu, MHP oyları daha çok CHP'nin yanındaydı, hatta BDP'nin desteği vardı. O dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi vesayetle yönetiliyor gibiydi, bir sürü proje de bitmemişti, bütün büyük medya Kılıçdaroğlu'nun arkasındaydı ve yanında Gürsel Tekin gibi varoşları eline almış biri vardı. Buna rağmen seçim kaybedildi. Bu büyük bir başarısızlık. Referandumda da aynı şey oldu. Hem de çok yüksek farkla evet çıktı. Genel seçimde de göz göre göre hükümet üçüncü kez oyunu artırdı. Hele de o oyun yüzde 50 olması CHP adına büyük başarısızlıktır.

CHP YÜZDE 20'NİN ALTINA DÜŞECEK

Seçimlerden önce ve yakında konuşmuşsunuz Kemal Bey ile.

Seçimden 8 ay önce Kemal Bey'e tamı tamına "CHP yüzde 26, AKP yüzde 50, MHP de 13 alacak" dedim. Geçen hafta da şunu söyledim; "Her şey böyle giderse CHP yüzde 20 veya altında düşecek, AKP yüzde 60, MHP 9 veya 10 alacak".

O ne dedi?

Onun çok kıymetli yanıtları oldu ama sonuçta yaptığımız bir röportaj değildi. Bu nedenle onun yanıtlarını izni olmadan söyleyemem. Öte yandan kendi sözlerimi bir yazar olarak her zaman söylüyorum ve bu konuda aksi rica edilmedikçe şeffaf olmalıyım. Sorun memleketle ilgili bir sorunsa kamuya bildirim konusu hassas bir tartıyla tartılır. Buna çok dikkat ediyorum. Kitabım boyunca, özellikle Antalya ile ilgili süreçte de çok dikkat ettim.

[PAGE]
KEMAL BEY İLE BİR SAAT BAŞBAŞA GÖRÜŞTÜK

"AKP Neden kazanır, CHP Neden Kaybeder" hakkında partilerden nasıl bir geri dönüş oldu?

Çoklukla AKP'liler, AKP'ye yakın olanlar okudu. Partiden de çok arayanlar oldu. CHP'den küskünler okuyor sadece. Ama şu da oldu tabi: Kemal Kılıçdaroğlu beni odasında bir saat konuk etti. Bu da Kemal Bey'in artısı bence. Tayyip Bey'den de beklerdim aynı şeyi.

Gerek görmüyor olabilir mi, sonuçta sizin önerdiğinizi o epeydir yapıyor zaten?

Kitabın bir bölümünün adını da o koydu aslında, "Çok ama çok anormal bir durum" sözüyle. Antalya seçimlerinden sonra da beni sadece AKP'liler aradı, bilgi aldılar, analiz ettiler. CHP'den hiç olmadı gibi bir şey.

CHP'Yİ AYDIN DOĞAN YÖNETİYOR

Sizce neden?

Sanırım ya Fethullahçı olduğumu düşünüyorlar ya da Yılmaz Özdil kitabı yazmadığı için okumuyorlar. Bunu yüzüme söyleyen birçok CHP'li gördüm. Yılmaz Özdil'in oku dediğini okuyor, okuma dediğini okumuyorlar. Demek ki Aydın Doğan Türkiye'yi yönetmiyor belki ama CHP'yi yönetiyor olabilir. Çünkü hep onun adamları referans alınıyor.

Ben de şunu çok ilginç ve hatta korkunç buldum: Geçen yılın en çok okunan, en beğenilen, en bilmem ne bulunan köşe yazarı Yılmaz Özdil seçilmiş. Üstelik geçen yıl da ikinci adammış, birinci de Emin Çölaşan ya da Bekir Coşkunmuş.

Böyle bir kitle var işte, bidon kafa falan gibi saçmalıkları üreten... Zaten bu isimler de önemli değil, o zihniyete sahip bir sürü adam var, onlara şans tanınsa onlar da yapar aynı şeyi.

'BİR DOST'TAN TAVSİYELER

Kitabınızı AKP'ye güzelleme, CHP'ye kara propaganda addedecekler için, CHP'den iş alamadığı için bunları yazdığınızı söyleyecekler için cevabınız ne?

Ben CHP'ye sunum yaptıktan sonra bunları kendime saklayıp seçimlerden sonra "ben söylemiştim" demedim ki. Kendi gazetemde dört gün yazı dizisi yaptım, köşemde yazdım, CHP'den herkesi aradım, Kılıçdaroğlu'na defalarca not bıraktım, twitter'da aylarca telkinlerde bulundum. Bunları seçimden sonra yazmadım, önce yazdım. Bir yerlere akıl almaz paralar aktarılırken, bunları yazdım, kendimi yırttım. Bu kitapta CHP yönetimi için yeni bir şey yok, hepsi seçimden 8 ay önce yüzlerine söylendi. Antalya başarısının ardında ne olduğunu bana CHP değil, AKP sordu. Ben CHP'ye ulaşmaya çabalarken, AKP bana ulaşmaya çabaladı.

Kitabın üstünde adım "bir dost" olarak yazılı. AKP'ye de CHP'ye de söyleyeceğim şey aynı; gündelik olana kilitlenip büyük resmi kaçırmamaları, gözü dönmüş kapitalizmin oyuncağı olup kendi çocuklarını yiyen bir canavara dönüşmemeleri. Bu kitabın önemi deneyime dayalı olması. Yurtdışında deneyime dayalı olmayan masabaşı kitaplar basılmaz, önemsenmez. O yüzden Amerika'da da çok okundu kitap. David Judson "Fukuyama ve Başsoy yemek yemeli" diye yazdı. 20 yıldır söylediğim ve yazdığım şeyleri kitap yaptım. Başka ne yapabilirim? Enselerinden tutup okutacak halim yok ya.

Mantı yiyen, darbuka çalınca oynayan kocaman bir coğrafya burası. Laikliğe yüzde yüz sahip çıkan, herkesin inancını inançsızlığını özgürce yaşayacağı, eski hataların tekrar edilmeyeceği, büyük bir birlik olacağımıza inanıyorum. Bu amaca hizmet edecekse, Erdoğan'la da, Kılıçdaroğlu'yla da konuşurum. Yoksa partilerin seçim kampanyalarıyla, küçük adamların küçük hesaplarıyla ilgili değilim. Mezar taşımda "CHP'nin reklam kampanyasını yapan adam" yazması umurumda bile değil.