Birgül ayman Güler'in meclis kürsüsünde söylediği "Türk ulusu ile Kürt milliyeti eşit değildir" sözü tartışılmaya devam ediyor. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim üyesi Cengiz Anık Ayman'ın sözlerini değerlendirdi.
Abone olNESRİN YILMAZ/İNTERNETHABER-ANKARA- Ayman'ın sözlerini yanlış bulmadığını ama tabiri caizse suçunun CHP'li olmak olduğunu söylüyor Anık. CHP'nin kurulduğu günden bu yana halkla barışık olamdığını belirten Anık CHP'nin değişmeyeceğini vurguluyor.
Sizce Birgül Ayman Güler sözlerinde haklı mıydı, eğer haklıysa neden bu kadar tepki aldı?
GÜLER’İN SÖYLEDİĞİ DOĞRU BULUNDUĞU ÇATI YANLIŞ
"Net olarak tashih ettiği gibi CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler’in söylediği hepimizin savunduğu bir görüştür. Bir toplumdaki, birliği, bütünlüğü, kaynaşmayı temin eden bir üst kimlik vardır, bunun altında da alt kimlikler vardır. Alt kimliği üst kimliğin karşısına bir alternatif gibi koyamazsınız. Anayasal vatandaşlık kavramı ile anlatılmaya çalışılan ve belirli bir siyasal birlikteki üst kimliğin; etnik kökene ya da kabilevi hamasete yahut da mezhebi taassuba istinad etmemesi gerektiği genel kabul gören bir görüştür. Bu ve benzeri tüm unsurları kapsayan, onları topyekün bir araya getirip bütünleştiren bir üst kimlikten söz etti aslında Sayın Güler,Sözgelimi bunun adına da siz isterseniz Neo Osmanlıcılık diyebilirsiniz. Bir başkası da aynı içeriğe Türkiyelilik adını verebilir. söyledikleri doğrudur. Eğer birbirimiz hırpalayan bir siyasi kristalleşmenin ötesine geçmek istiyorsak, birbirimizi etnik ve yerel kimliklerine göre değerlendirmemek gerekir. Hepimizin bir üst kimliği olmalı. Hocanın söyledikleri doğru, doğru olan bu sözlerinin bu denli infial yaratmasının nedeni, onun CHP Milletvekili olması. Çünkü CHP’nin bu konuda son derece vahim sabıkaları var."
Nedir sabıkası?
VATANDAŞ DENİZE GİRSİN HALK ONA HİZMET ETSİN
"Recep Peker özelinde kamuoyu günlerdir tartışıyor. Gerçekten de CHP geleneğindeki bu kategorileştirme çok ironiktir. İstibdat döneminde Cumhuriyet Gazetesinde şöyle bir manşet atılır. “HALK PLAJLARA HÜCUM ETTİ. VATANDAŞ DENİZE GİREMİYOR”.
CHP geleneğinin bu kategorizasyonu belirli bir etnik unsur ile asla sınırlı değildir. Bu kategorizasyon, antik Yunan’da kadınları, taşralıları ve köleleri hariç bırakan bir vatandaşlık anlayışıdır. Güler, galiba, CHP’nin bu elitist geçmişini bilmiyordu veya gözden ırak tuttu. Hocanın anlamadığı tam da bu. CHP'nin daha önce sabıkası olduğu için bütün suçu hocanın üzerine kaldı. Fakat bu elitizmin Türkiye özelinde bir rasyonalitesi vardır. Kılıçdaroğlu da CHP’nin bu tarihini tam olarak kavrayamadığı için, bugün, CHP siyasal bir ucube haline geldi."
Neden CHP bu kadar infial yaratıyor, oysa Başbakan bile zaman zaman halkla kavga ediyor ve aşağılıyor?
CHP SİYASAL BİR UCUBE
"CHP bu konuda sabıkalı. Elitist bir kadro, Cumhuriyet projesi gereği kendisi ihya olmuş, kendi seçkin gruplarının dışındaki bütün alt kesimlerini modernize etmek, ehlileştirmekle yükümlü görmüş ve onları gayrı ihtiyari olarak aşağılamıştır. CHP’yi öteden beri “şövenist aristokrasi” etiketi ile yaftalamıştım. Siyasi partilerin kendilerini ördükleri toplumsal sütunları dikkatle irdelersek, bunun bir rasyonalitesinin olduğunu fark ederiz. CHP, toplumun eğitim, kültür ve yakın zamana kadar da gelir açılarından en üst düzeydeki toplumsal kesimlerinin siyasi organizasyonu olma özelliğini koruyordu. Dahası CHP Osmanlı’nın en seçkin bürokratlarının uzantısı olarak Cumhuriyete tevarüs etmişti. Devlet kuran ve devlet “rayında gitmediğinde de onu yıkma hakkını” kendinde bulacak kadar, özgüvenli ve varlığını devlete vaziyet etme üzerine bina etmiş bir siyasi partiydi. Siyaset yapma işi merkezden taşraya doğru haleler halinde yayıldıkça, CHP, her geçen gün azınlıkta kalmaya mahkum oldu. Kuşkusuz ki siyasetin demokratik işleyişinin kaçınılmaz sonudur bu sonuç. Zira siyaset, neresinden bakarsanız bakın, (a)ekonomik kaynaklar ile (b) siyasal gücü; toplumsal katmanlar-kesimler arasında tedavül ettirme işidir ve mekanizma olarak anlaşılması gereken demokrasi de bu tedavülü, istisnasız bütün toplumsal kesimler arasında işletir. Bence CHP bu şövenist aristokrat kimliğini korumalıydı, çünkü bir toplumda böyle elit bir kadroya her zaman ihtiyaç vardır. Sanatta ve edebiyatta buna avangart denir. Bu kadrolar siyasette çok önemlidir.
Aslında Ecevit, Bu elitizm, Türkiyenin laiklikten ödün verdiğine ilişkin kadrolarla, Cumhuriyetin veya ulus devletin en iyi yönetim biçimi ve bunun mutlaka korunması gerektiğini düşünen kesimle, modernist muhafazakar kesimleri bir araya getirmeyi başarmış, bunların hepsini bir araya toplayıp yeni bir siyasi tarla, yeni bir siyasi zemin yaratmıştı. Adı CHP değildi ama yüzde 30 duvarında bir seçmenin üzerine konuşlandırmıştı CHP misyonunu adı CHP olmasa bile. Deniz Baykal bunu delik deşik etti, oportinist bir CHP ve bir grup müteahhit yarattı."
ÖMRÜ BOYUNCA CHP'YE OY VERMİŞ OLANLAR BİLE KAYGILI
"DP, CHP’nin elitist dükalığından kopan bir kadronun eseriydi ama zamanla; kimi toprak ağaları, kestirmeden nemalanmış esnaf ile kasaba veya bölgenin birkaç kuşak geriye giden köklü ailelerinin-eşrafın siyaset yaptığı bir siyasi parti haline gelerek, CHP’den kesin hatlarla ayrıştı. ANAP ilk defa orta direk etiketi ile yeni yetme burjuvanın siyasi partisi olarak siyasette neşv-ü nema buldu ve bu yeşerme, bugün en fazla AKP’de tebarüz etmiş durumdadır.
CHP’nin çok hızlı işleyen bir süreç dahilinde, iktidar nimetlerinden mahrum kalması, onun çok biçimsiz bir hale gelmesine, amorf bir kitleye dönüşmesine neden oldu ki Kılıçdaroğlu, bu kimliksizleşme ve kişiliksizleşmenin galiba son durağı. Oysa bu haliyle CHP, varoluş gerekçelerini ortadan kaldıran bir seyir izliyor. Bir kere yapmaya çalıştığını ANAP denedi ve bunu bugün, yeni yetme Anadolu burjuvazisinin siyasi organizasyonu olan AKP üstlenmiştir. Yeni yetme burjuvazinin siyasi ideolojisi olmaz, değerleri olmaz, dini olmaz, çünkü paranın ve mülkün peşindedir. Burjuvazinin derdi kendi ekonomik çıkarlarını siyasal çıkarlarla bütünleştirmek arkasından da sosyo-kültürel bir değer dünyası yaratmaktır. Burjuvazinin omurgası olmaz, omurgası olan insan kendini feda etmeye hazır olan insan demektir. İlk defa Anavatan döneminde böyle bir yönelme oldu.
Bana göre CHP, elitist tavrını özenle muhafaza etmeliydi. ABD’de bile, böyle bir eksiklik, senatörlük gibi bir kurumla ört bas edilmeye çalışılıyor. İngiltere de “Lordlar” camiasının bir anlamı ve misyonu vardır. Gerçekten de farkında olabilseydi, okur yazar ile edebiyatçı - sanatçı kesim ve özellikle üniversite öğrencileri nezdinde, onun bu elitist karakterinin büyük bir cazibesi vardı. İktidar nimetlerinden nemalanmasına gerek yoktu. Zira bu haliyle hangi siyasi meşrep iktidara gelirse gelsin, bir biçimde CHP elitizmine ihtiyaç duyacaktı. Yani Baykal CHP’sinin bile sosyolojik bir karşılığı vardı ama artık, CHP şu andaki haliyle, ucube bir amorf kitleye dönüştü. Ömrü boyunca CHP’ye oy vermiş olan ve CHP’ye de asla toz kondurmayanlar bile şu anda tereddüt içindedir. Buna karşılık CHP yeni bir sosyal sütun da oluşturabilmiş değildir."
AK Parti'de "omurgasız" bu sosyo-kültürel sistemin yaptığını yapıyorsa nasıl olur da kazanıyor?
DİN KİSVESİ
"Liberal modernistlerle muhafazakar modernistleri kaynaştırılması demektir devlet millet karşılaştırılması. AK Parti pratikte bu hale dönüştürmüş oluyor. Şimdi bunu sağladığınız zaman aslında yeni yetme burjuvazinin siyasal iktidarı büyük ölçüde ele geçirmesine imkan sağlamış oluyorsunuz ve bütün siyasal kurumlara da bu şekilde yeni yetme burjuvazinin sirayet etmesini sağlamış oluyorsunuz. Bunu nasıl başaracaksınız, burjuvazinin sosyo-kültürel tercihlerini hayata geçireceğim derseniz kimse sizi ciddiye almaz. Ama bunu din gibi bir kisve altında yaparsanız, bütün bu örtülü hedefleri de meşrulaştırmış oluyorsunuz."
Peki süregelen CHP ile bugünkü AK Parti arasındaki tek fark din kisvesi mi?
"Öyle diyelim. Din bu durumda halka ulaşmak için kullanılan bir araç oluyor."
Türk siyaseti içerisinde MHP'nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz, Birgül Ayman Güler'e sahip çıktılar, ne düşünüyorsunuz?
MHP, GÜNEYDOĞU İÇİN BİLE POTANSİYEL SİYASİ PARTİDİR
"Yeni yetme burjuva partisi olarak AKP kendini toplumsal kesimin en geniş alanına konuşlandırdı. İlginçtir ama bu şansı AKP, modernite sayesinde yakaladı. Üstelik gayri ihtiyari bir biçimde, liberal ile muhafazakar modernizmden, öylesine ilgi çekici bir harman oluşturdu ki; bu sentezin sırrına, biz siyaset akademisyenleri kadar, kendileri de vakıf değil. Sayın Ecevit ile CHP, elitizmini; tedirgin modernistler ve ulusalcı muhafazakarlarla tam kaynaştırmak üzereydi ki, önce Baykal’ın oportünist CHP’si bu harekete darbe indirdi. Sonra da bu girişimi, Kılıçdaroğlu’nun ucube CHP’si can çekişir hale getirdi. Yolsuzluk, yoksulluk ve yoksunluk gibi söylemlerle AKP’yi taklit etmek istedi. Oysa ki değişim beklentisi içindeki o zemin, kendi siyasal mecrasını çoktan bulmuştu. Hedeflediğini zannettiği proleterya ise, potansiyel olarak MHP’nin sosyal tabanıydı.
Kayseri, Konya ve Gaziantep gibi bazı illerde gerçekleştirilen kimi özel alan araştırmaları gösteriyor ki; eğitim, kültür, gelir ve özellikle tüketim kalıpları gibi kriterlere göre, toplumun üst kesimleri belirgin biçimde AKP’ye teveccüh gösterirken, daha alt sosyal kesimlerin cazip partisi MHP’dir. Yani MHP, çok ironiktir ama, her geçen gün daha fazla proleteryanın siyasi organizasyonu haline geliyor. Proleteryayı, kuşkusuz ki Marx’ın tanımladığı anlamda kullanmıyoruz. Roma’da kullanılan içerikle anlıyoruz. Yani proleterya gelir, eğitim ve kültür gibi kriterlere göre en alt toplumsal kesimleri teşkil ettiği için; VATANDAŞ sayılmasına, diğerleriyle aynı sosyal hak ve ayrıcalıklara sahip olmasına rağmen, hiçbir zaman kendisine bahşedilen hak ve ayrıcalıklara kavuşamıyor. Proleterya, teoride var olmasına, kağıt üzerinde tescilli bulunmasına rağmen, diğer sosyal kesimlerin pratik hayatta sahip olduğu nimetleri asla elde edemeyen bir sosyal kesim. Şayet MHP, kendi tepesindeki kabuk ve kaymak tabakayı bir gün silip atabilirse, kendisine, tam da böyle bir sosyal tabanı hazır bulacaktır ve bu taban, özellikle güneydoğu illerine doğru yayıldıkça nicelik olarak daha bir yoğunluk arz etmektedir. Bu bağlamda, BDP gibi partilerin, terör örgütü ile siyasal kanal oluşturma görevinden başka bir anlamı olmadığı ve sosyal bir karşılığı bulunmadığı için, oldukça şaşırtıcı ama, BDP’nin taban diye işaret ettiği kesimlerde bile MHP’nin ciddi bir potansiyeli bulunmaktadır. Oysa ne yaparsa yapsın, CHP’nin, proleterya adını taktığımız, kaybedenlerin ve kaybolmuşların kahir çoğunluğunu oluşturduğu bu sosyal kesimler nezdinde hiçbir şansı bulunmamaktadır."
AK Parti'nin bütün partiler karşısındaki "ezici" oylarının sebebi Tayyip Erdoğan mı?
"Başbakan bu doğal görünümüyle, çok fazla diplomatik dil kullanmamaktan dolayı bu kadar çekici bir lider. Ben şöyle konuşayım da şu neticeleri hasıl edeyim demediği için insanlar tarafından bu kadar seviliyor. Erdoğan da gidip bir gecekonduda yemek sofrasına oturuyor Kılıçdaroğlu da ama Erdoğan'ın bıraktığı izi hiçbir lider bırakmıyor, çünkü doğal. Atatürk dahil hiç kimsenin sahip olmadığı bir avantajı var, Tayyip Erdoğan özellikle Ortadoğu'da bazı taşları yerli yerine otırtabilecek tek lider. Onun dışında hiç kimse yapamaz. O yüzden Tayyip Erdoğan'ın siyasetin dışında kalacağı kehanetine inanmıyorum. Konjoktür şu an Tayyip Erdoğan gibi bir lidere ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. AK Parti dağılır ondan sonra belki ama Tayyip Erdoğan önümüzdeki 10 yılın daha siyasi lideridir, herkes buna göre hesap yapmak zorunda."
Abdullah Gül alternatif olmaz mı?
"Hayır."
Peki ya BDP hem siyasette hem İmralı sürecindeki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Stratejik bir konu olduğu için ulu orta konuşulacak bir konu değil bu süreç PKK varlığı dediğimiz şey, belirli bir rengi olan, ilkeleri ve çizgisi olan bir terör örgütü değil. PKK denen varlık, düna kadar İran'la ciddi savaşıyordu ama bugün İran onlara göre en sempatik ülke. PKK öyle bir noktaya geldi ki herkes için tehdit anlamı taşımaya başladı. Suriye için bir tehlike, muhalif güçler için de öyle, Kuzey Irak için tehlike, İran için, Avrupa için, Ameika için tehlike. Dolayısıyla PKK bitmek zorunda. Peki nasıl bitecek, 1000 tane Rambo yada psikopat avcılar yetiştirirsiniz salarsınız dağa, keklik avlar gibi avlarsınız. Ama bu çözüm değil. Özellikle bizim ülkemizde mümkün değil, çünkü toplum olarak kaynaştık, iç içe geçtik. PKK gibi bir varlığın ülkemizde siyaset yapması gerekiyordu, bu bizim özgüvenimiz için çok önemliydi. BDP böyle bir misyonu yerine getiriyor. dolayısıyla BDP'nin Türkiye'de politik bir zemin oluştursun, Türkiye Cumhuriyeti'nin arenasında bir boşluk doldursun gibi bir kaygısı yoktu. Onların bütün misyonu, Türkiye'de rahatça konuşabildiklerini bütün dünyaya göstermektir. Bir performans sergileyemediler, siyaseten varoluşlarında da zaafa düştükçe PKK'ya sığınmaya başladılar."