CHP'li vekilin ağzından Erdoğan'a kumpasın itirafı!
Dün CNN Türk'te Şirin Payzın'ın sunduğu "Ne oluyor" programına CHP'li ve MHP'li milletvekillerinin ağzından duyduklarım beni dehşete düşürdü.
Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nun 4 AK Partili bakan için "Anayasa Mahkemeleri'ne gitmelerine gerek yoktur" kararıyla ilgili fikrimi önceki gün daimi konuk olduğum Kanal A'da yayınlanan A Politik programında şu sözlerle dile getirdim.
"Kimseyi suçlama veya aklama gibi bir memuriyetim yok.
Ben ne Fethullah Gülen gibi binlerce kilometre uzaktan bu bakanlar
suçludur derim. Ne de suçsuzdur derim. Ancak komisyonun verdiği
karar benim içimdeki soru işaretlerini tam olarak ortadan
kaldırmadı. Vicdanımı rahatlatmadı. Bence bu bakanların kendi
istekleriyle bile olsa Anayasa Mahkemesi'ne koşar adım gidip
aklanıp gelmeleri gerekirdi. Bence bu bakanlar Yüce Divan'a
gönderilmeyerek aklanmaları engellendi"
Herkesi memnun etmeye çalışmak sadece ahmakların hayalidir.
Sözlerimin herkes tarafından onay görmeyeceğini biliyordum.
Haliyle izleyenlerin kimisi bu hissiyatıma katıldı, kimisi
katılmadı.
Kimi, "Helal olsun, ben de böyle düşünüyorum"
dedi, kimileri ise, "Bu kadar saf olmanızı beklemiyordum.
Kurulan tuzağı görmüyor musunuz?" diyerek uyarma gereği
duydu.
Dün CNN Türk'te Şirin Payzın'ın sunduğu "Ne
oluyor" programına katılan CHP'li ve MHP'li
milletvekillerinin ağzından duyduklarım, "Hay dilim kopaydı
da demez olaydım. Ben gerçekten kurulan tuzağı görmemişim"
dedirtti.
Her iki vekilin sürekli, "Bakanları Yüce Divan'a
göndermediler çünkü olayın daha yukarılara gideceğini
biliyorlar" demesi üzerine dayanamayıp, "Yahu bu
yukarı dediğiniz yer neresi ve oraya nasıl gidecek? Bi anlatın da
herkes bilsin" diye sordum. CHP'li vekil Aykan Erdemir
adeta kurulan kumpası itiraf edercesine milyonların gözü önünde
şunları söyledi:
"Bu yolsuzluk olayının bir ayağı Türkiye'de, diğer ayağı
Rıza Zarrab'ın memleketi İran'dadır. Eğer Anayasa Mahkemesi bu 4
bakanı suçlu bulursa olayın İran ayağına bakılacak. İran'la yapılan
gizli anlaşmalar vatana ihanet olarak değerlendirilecek. Bilindiği
gibi Cumhurbaşkanı sadece "Vatana ihanet" suçundan
yargılanabildiği için bu Erdoğan'ın da yargılanabileceği sonucunu
doğuracak. Böylece Erdoğan o makamda oturamayacak!"
Hani insan
bir kumpas bekliyor da bu kadar onursuzcası şeytanı bile
utandırıyor. 40 tüp bonzai çeken biri bile böyle korkunç fikirleri
aklına getirmez.
Adam bir TV kanalında Erdoğan'ı nasıl ipe götüreceklerini anlatıyor
ve bunun adına siyaset diyor.
Hayatımın her döneminde beni vicdanen rahatsız eden konuları tüm
samimiyetimle dile getirdim. Sözlerimin sivri yerlerini törpülemeyi
başaramadığım için çırpısızca anlattığım zamanlar da oldu.
Bu kumpası göremeyen bana saf mı dersiniz, salak mı dersiniz
bilemem. Hırsızlık ve yolsuzluk konusunda mazileri katran karası
gibi simsiyah olan parti temsilcileriyle, himmet adı altında
ülkenin insanını haraca bağlayan paralel örgütün ağzına sakız
olmaktansa, AK Parti'ye destek veren seçmen kitlesinin "Bu
işten aklanın" demesi gerektiğine inandığım için
söylediğim laflardan dolayı bana ne deseniz yeridir!
Dün Abdulkadir Selvi bir resmi belgeyi köşesinde yayınlayarak adeta
"Bak Süleyman ne kadar saf salak biriymişsin" dedi
zaten...
O belgeyi, okumayanlar için buradan paylaşayım:
17 Aralık'ta bakan çocukları içeri alınmış. Gözaltının üzerinden 2
gün geçmesine rağmen henüz ifadeleri alınmamış.
Bu sırada operasyonu yürüten paralel örgüte mensup Mali Şube Müdürü
Yakup Saygılı görevden alınarak yerine Hakan Sıralı isimli bir
polis getiriliyor.
Sıralı masasına oturur oturmaz önüne 504 sayfalık bir dosya
konuluyor. Ardından da soruşturmayı yürüten paralel savcı Celal
Kara'nın "Bunu 24 saat içinde oku ve imzalayıp bize
gönder" emri ulaşıyor.
Gönderilen bu dosya, 4 bakan hakkında hazırlanan fezlekedir!
Görevi yeni üstelenen Mali Suçlarla Şube Müdürü Hakan Sıralı ve
Şube Müdür Yardımcısı Arzum Nazman, göreve yeni atandıklarını
belirterek fezlekeyi incelemek istediklerini bildiriyor. Savcı
"Okumuş gibi imzala gönder" diyerek bir talimat
daha veriyor.
"Bu dosyanın birinci sayfasında bile Anayasa ve yasalara
aykırı pek çok şey var. Bunu okumadan imzalamayız" diye
direten Hakan Sıralı ve Arzum Nazman yaşadıkları baskıyı bir
tutanakla kayıt altına alıyor.
O tutanak aynen şöyle:
“20.12.2013 günü saat 10.20 sıralarında tarafıma sunulan
504 sayfalık fezlekeyi okuyup değerlendirip şube müdürüne yeterli
zamanda sunmama imkan bulunmadığından konu şube müdürümüze
iletilmiş bu esnada şube müdürümüzün de Savcı Celal Kara tarafından
arandığı anlaşılmış, tarafımızdan konu savcı beye aktarıldığından
ve konu geçmişinden bilgimizin olmamasının ve fezlekeyi okuyup
tarafına sunulmasının imkansız olduğu, konunun proje üzerinde uzun
zamandır çalışan personel tarafından hakim olunduğu onların da bu
konuyla ilgili bir tutanak tanzim ederek bizim de bir tutanak
hazırlayarak fezlekenin en kısa zamanda OKUNMADAN VE İMZALANMADAN
tarafına gönderilmesi istenmesi üzerine; iş bu tutanak altı
birlikte imza altına alınmıştır “
Fezleke hangi tarihte hazırlanmış biliyor musunuz?
Haziran ayının sonunda başlanmış, Eylül ayının ortalarında
bitirilmiş!... Yani dershane tartışmalarının tavan yaptığı dönemde.
Yani 17 Aralık operasyonundan tam 5 buçuk ay önce...
Daha komiği ne biliyor musunuz?
"Bakanlar kurulunu emniyet koridoruna dizmek" için
öyle aceleyle hareket etmişler ki kumpası belgeleyen bu tutanak da
fezlekeye yanlışlıkla iliştirilip Meclis'e gönderilmiş!
Meclis'teki muhalefet partileri işte bu fezleke üzerinden günlerdir
kıyameti koparıyor. Kumpas belgesiyle birlikte gönderilmesine
rağmen bu fezlekenin kabul edilmesini ve 4 bakanın Yüce Divan'da
yargılanmasını istiyor!
Neden?
Nedenini öğrenmek için sayfayı biraz yukarı kaydırın ve CHP'li
vekilin sözlerine tekrar göz atın!