BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

CHP Dersim'den özür dilerse neler olur?

Üzerinden birkaç gün geçmesine rağmen Sezgin Tanrıkulu’nun CNN Türk'te Dersim katliamınden ötürü dilediği özür gündemden düşmüyor.

Üzerinden birkaç gün geçmesine rağmen Sezgin Tanrıkulu’nun CNN Türk'te Dersim katliamınden ötürü dilediği özür gündemden düşmüyor.

Aslında bu konuyu geçtiğimiz cuma günü yazacaktım ama, geçirdiğim ve önemsemediğim bir kaza beni bir hafta boyunca meşgul edince, yazmak bugüne kaldı. Çok da geç kalmış sayılmam çünkü bu tartışma daha epey sürecek gibi görünüyor.

Sezgin Tanrıkulu'nu o programda ben de izledim. Her ne kadar kamuoyunda "CHP adına Dersim'den özür diledi" diye algılansa da, Tanrıkulu'nun yaptığı şey özür dilemenin çok uzağında bir davranıştı.

Programı sakin kafayla bir kez daha izlediğimde şuna şahit oldum.

Erdoğan ve Davutoğlu'nun sürekli gündeme getirdiği konu kendisine sorulunca önce gözlerinden buz gibi bir bakış geçiyor.  Önce yüzündeki deri, kemiklerinin üzerinde gerildikçe geriliyor. Hemen ardından kelimeler ağzından birer küfür gibi çıkıyor. "Yeter artık bununla ilgili CHP'yi suçladığınız. Özür birşey değiştirmeyecek" dercesine özür diliyor.

Özür bile sayılmayacak bu açıklamasından sonra Kemalist kesim Sezgin Tanrıkulu'nu adeta linç etme yarışına girdi. Kimi yakası açılmamış küfür ve hakaretlerle, kimiyse ağızlarında yankılanan kan dondurucu tehditlerle kendisine saldırıyor.

Çünkü onlara göre Dersim'den özür dilemek, Atatürk'ü inkar etmekle eşdeğer!..

Yine onlara göre Dersim'de yaşananların Atatürk'le uzaktan yakından bir alakası yok. İsmet İnönü'nün de bu işte bir günahı yok. Ne yapmışsa Celal Bayar ve Mareşal Fevzi Çakmak yapmış!

Oysa tarihi belgeler bunun tam tersini söylüyor. Geçtiğimiz gün Kanal A'da yayınlanan A Politik programında da anlattım, buradan tekrar edeyim.

Kurtuluş Savaşı sonrası yeni bir ulus kurma çalışmaları yapan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları, dil ve din özgürlüğünü kuracakları ülke için en büyük tehlike olarak görüyordu.

O dönem Avrupa'nın pek çok ülkesinde yaygın olan otoriter medenileşme veyahut modernleşmenin Türkiye'ye de uyarlanması kararı alındı.

Önce din konusunu ele alındı...

Onlara göre din, modern toplumun yetişmesinin önündeki en büyük engeldi. Dini inançları tamamen ortadan kaldırmaya cüret edemedikleri için, devlet tekeline almaya karar verdiler.

Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat Fükülteleri bu amaca hizmet etmesi amacıyla kuruldu. Devlet, dini konularda işine geldiği gibi emir verecek, Diyanet İşleri Başkanlığı da bunları birer fetva gibi yayınlayacaktı. İlahiyat fakültelerinden yetişen bozuk zihniyetliler de bu fetvalara alttan alta destek verek toplumun tamamen dejenere olmasına vesile olacaktı.

Sonra dil konusu gündeme getirildi...

600 yüz yıl boyunca kullandığımız dilimiz bir gecede çöpe atıldı, yerine latin alfabelerinden oluşan sözde Türkçe getirildi. Böylece Kürtçe başta olmak üzere diğer diller bir nevi yasaklanmış oldu.

Dersim'deki alevi Kürt kesimi işte bu asimilasyon politikalarına isyan etti. Dinlerinden, dillerinden ve kültürlerinden vazgeçmek istemediklerini direnerek ortaya koymaya başladılar.

Direnişin kırılmaması üzerine Mustafa Kemal Atatürk 1 Kasım 1936 yılında Meclis'te yaptığı konuşmada, Dersim'deki ağalık düzeni sorununu, Türkiye'nin en önemli iç sorunu olarak tanımladı.

Katliam için bundan daha iyi bir bahane bulunamazdı.

Önce Seyit Rıza ve 6 arkadaşı "Anlaşma yapalım" yalanıyla çağrıldığı mekanda tutuklandı ve bir ay sonra asıldı.

Atatürk, "Devlet artık bölgede hakim güçtür. Bundan daha büyük operasyonlara gerek yoktur" diyen İsmet İnönü'yü bir gecede görevden alarak yerine Celal Bayar'ı getirdi.

Ardından Dersim'in halkı büyük göçlere zorlandı. Buna direnenlerin gaz bombalarıyla katledildiği, çırılçıplak soyularak toplama kamplarında toplandığı dönemler yaşandı.

Aslında nasıl bir katliam yapıldığı ve katliam emrinin kimden geldiği o dönem gaz bombalarını kullanan Sabiha Gökçen'in 1956 yılında Halit Kıvanç'a verdiği şu söyleşide gizli:

"Canlı ne görürseniz ateş edin emri geldi. Onun için Dersimlilerin gıdası olan keçileri bile bombalıyorduk"

İster kabul edin, ister etmeyin ama gerçek şudur:

Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar, Mareşal Fevzi Çakmak'tan oluşan ekip, bu katliamın baş sorumlularıdır.

Peki CHP'li ve Kemalist kesim bu katliamda Atatürk isminin geçmesine neden itiraz ediyor biliyor musunuz?

Bunun iki önemli nedeni var.

Birincisi; onlara göre yaşanan bir isyandı ve bu isyanı bastırmak devletin en asli göreviydi. Yani onların mantığıyla gidecek olursak Ekim ayında Güneydoğu'da yaşanan 6-8 ekim olaylarından dolayı Erdoğan'ın bütün Güneydoğu'yu bombalaması ve onbinlerce masumu öldürmesi gerekiyordu.Yine onların dediğine göre Gezi olaylarına katılanların tamamının katledilmesi gerekiyordu.

İkinci itiraz nedenleri ne biliyor musunuz? Aynen aktarıyorum:

CHP Dersim'den özür dilerse Atatürk'ün başkomutanlık rütbeleri sökülecek ve ülkenin kurucusu olma sıfatı alınacakmış! Bunun için CHP asla özür dilememeliymiş!

Bu teoriyi okuyunca aklıma lise yıllarında yediğim dayak geldi. Yarmagül gibi birinden esaslı bir yumruk yemiştim.

O an nasıl bir andır anlatamam.

Önce gözün kararıyor, sonra kısa süreli bilinç kaybı yaşıyorsun. Beyninde kıvılcımlar çakıyor. Sen dik durduğunu sanıyorsun ama çayırdaki ot gibi yere yapışınca yamulduğunu anlıyorsun. Bi an kopuyorsun yani!

Sağa sinyal yakıp sola gitmek gibi düşünün!

Allah sizi inandırsın ben o yumruğu yediğim zaman bile bu kadar dengesizleşmemiştim!