CHP Dersim'den özür dilerse neler olur?
Üzerinden birkaç gün geçmesine rağmen Sezgin Tanrıkulu’nun CNN Türk'te Dersim katliamınden ötürü dilediği özür gündemden düşmüyor.
Üzerinden birkaç gün geçmesine rağmen Sezgin Tanrıkulu’nun CNN
Türk'te Dersim katliamınden ötürü dilediği özür gündemden
düşmüyor.
Aslında bu konuyu geçtiğimiz cuma günü yazacaktım ama, geçirdiğim
ve önemsemediğim bir kaza beni bir hafta boyunca meşgul edince,
yazmak bugüne kaldı. Çok da geç kalmış sayılmam çünkü bu tartışma
daha epey sürecek gibi görünüyor.
Sezgin Tanrıkulu'nu o programda ben de izledim. Her ne kadar
kamuoyunda "CHP adına Dersim'den özür diledi" diye
algılansa da, Tanrıkulu'nun yaptığı şey özür dilemenin çok uzağında
bir davranıştı.
Programı sakin kafayla bir kez daha izlediğimde şuna şahit
oldum.
Erdoğan ve Davutoğlu'nun sürekli gündeme getirdiği konu kendisine
sorulunca önce gözlerinden buz gibi bir bakış geçiyor. Önce
yüzündeki deri, kemiklerinin üzerinde gerildikçe geriliyor. Hemen
ardından kelimeler ağzından birer küfür gibi çıkıyor.
"Yeter artık bununla ilgili CHP'yi suçladığınız. Özür
birşey değiştirmeyecek" dercesine özür diliyor.
Özür bile sayılmayacak bu açıklamasından sonra Kemalist kesim
Sezgin Tanrıkulu'nu adeta linç etme yarışına girdi. Kimi yakası
açılmamış küfür ve hakaretlerle, kimiyse ağızlarında yankılanan kan
dondurucu tehditlerle kendisine saldırıyor.
Çünkü onlara göre Dersim'den özür dilemek, Atatürk'ü inkar etmekle
eşdeğer!..
Yine onlara göre Dersim'de yaşananların Atatürk'le uzaktan yakından
bir alakası yok. İsmet İnönü'nün de bu işte bir günahı yok. Ne
yapmışsa Celal Bayar ve Mareşal Fevzi Çakmak yapmış!
Oysa tarihi belgeler bunun tam tersini söylüyor. Geçtiğimiz gün
Kanal A'da yayınlanan A Politik programında da anlattım, buradan
tekrar edeyim.
Kurtuluş Savaşı sonrası yeni bir ulus kurma çalışmaları yapan
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları, dil ve din özgürlüğünü
kuracakları ülke için en büyük tehlike olarak görüyordu.
O dönem Avrupa'nın pek çok ülkesinde yaygın olan otoriter
medenileşme veyahut modernleşmenin Türkiye'ye de uyarlanması kararı
alındı.
Önce din konusunu ele alındı...
Onlara göre din, modern toplumun yetişmesinin önündeki en büyük
engeldi. Dini inançları tamamen ortadan kaldırmaya cüret
edemedikleri için, devlet tekeline almaya karar verdiler.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat Fükülteleri bu amaca hizmet
etmesi amacıyla kuruldu. Devlet, dini konularda işine geldiği gibi
emir verecek, Diyanet İşleri Başkanlığı da bunları birer fetva gibi
yayınlayacaktı. İlahiyat fakültelerinden yetişen bozuk
zihniyetliler de bu fetvalara alttan alta destek verek toplumun
tamamen dejenere olmasına vesile olacaktı.
Sonra dil konusu gündeme getirildi...
600 yüz yıl boyunca kullandığımız dilimiz bir gecede çöpe atıldı,
yerine latin alfabelerinden oluşan sözde Türkçe getirildi. Böylece
Kürtçe başta olmak üzere diğer diller bir nevi yasaklanmış
oldu.
Dersim'deki alevi Kürt kesimi işte bu asimilasyon politikalarına
isyan etti. Dinlerinden, dillerinden ve kültürlerinden vazgeçmek
istemediklerini direnerek ortaya koymaya başladılar.
Direnişin kırılmaması üzerine Mustafa Kemal Atatürk 1 Kasım 1936
yılında Meclis'te yaptığı konuşmada, Dersim'deki ağalık düzeni
sorununu, Türkiye'nin en önemli iç sorunu olarak tanımladı.
Katliam için bundan daha iyi bir bahane bulunamazdı.
Önce Seyit Rıza ve 6 arkadaşı "Anlaşma yapalım"
yalanıyla çağrıldığı mekanda tutuklandı ve bir ay sonra asıldı.
Atatürk, "Devlet artık bölgede hakim güçtür. Bundan daha büyük
operasyonlara gerek yoktur" diyen İsmet İnönü'yü bir gecede
görevden alarak yerine Celal Bayar'ı getirdi.
Ardından Dersim'in halkı büyük göçlere zorlandı. Buna direnenlerin
gaz bombalarıyla katledildiği, çırılçıplak soyularak toplama
kamplarında toplandığı dönemler yaşandı.
Aslında nasıl bir katliam yapıldığı ve katliam emrinin kimden
geldiği o dönem gaz bombalarını kullanan Sabiha Gökçen'in 1956
yılında Halit Kıvanç'a verdiği şu söyleşide gizli:
"Canlı ne görürseniz ateş edin emri geldi. Onun için
Dersimlilerin gıdası olan keçileri bile bombalıyorduk"
İster kabul edin, ister etmeyin ama gerçek şudur:
Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar, Mareşal Fevzi
Çakmak'tan oluşan ekip, bu katliamın baş sorumlularıdır.
Peki CHP'li ve Kemalist kesim bu katliamda Atatürk isminin
geçmesine neden itiraz ediyor biliyor musunuz?
Bunun iki önemli nedeni var.
Birincisi; onlara göre yaşanan bir isyandı ve bu isyanı bastırmak
devletin en asli göreviydi. Yani onların mantığıyla gidecek olursak
Ekim ayında Güneydoğu'da yaşanan 6-8 ekim olaylarından dolayı
Erdoğan'ın bütün Güneydoğu'yu bombalaması ve onbinlerce masumu
öldürmesi gerekiyordu.Yine onların dediğine göre Gezi olaylarına
katılanların tamamının katledilmesi gerekiyordu.
İkinci itiraz nedenleri ne biliyor musunuz? Aynen aktarıyorum:
CHP Dersim'den özür dilerse Atatürk'ün başkomutanlık rütbeleri
sökülecek ve ülkenin kurucusu olma sıfatı alınacakmış! Bunun için
CHP asla özür dilememeliymiş!
Bu teoriyi okuyunca aklıma lise yıllarında yediğim dayak geldi.
Yarmagül gibi birinden esaslı bir yumruk yemiştim.
O an nasıl bir andır anlatamam.
Önce gözün kararıyor, sonra kısa süreli bilinç kaybı yaşıyorsun.
Beyninde kıvılcımlar çakıyor. Sen dik durduğunu sanıyorsun ama
çayırdaki ot gibi yere yapışınca yamulduğunu anlıyorsun. Bi an
kopuyorsun yani!
Sağa sinyal yakıp sola gitmek gibi düşünün!
Allah sizi inandırsın ben o yumruğu yediğim zaman bile bu kadar
dengesizleşmemiştim!