CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında dış politikaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Abone olMevlana'nın "Sesini değil sözünü yükselt" sözlerini hatırlatan Loğoğlu, Türkiye'nin en fazla ihtiyacı olan noktalardan birinin bu olduğunu söyledi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, Suriye ve İran konularına değindi. Suriye ile ilgili olarak Cenevre Konferansı'ndan çok çarpıcı bir sonuç alınamadığı görüşünü savunan Loğoğlu, "Ama bu konferansın belki en çarpıcı iki yönü Suriye'deki muhalefetle Suriye'deki rejimin, birbirleriyle konuşmasalar dahi aynı masa etrafında toplanabilmiş olmaları. İkincisi de Cenevre sürecinin bu birinci aşamasının bir de ikinci şaması gelecek, o da iyi bir haber" dedi.
CHP olarak bu süreci baştan itibaren desteklediklerinin ve sürecin başarıya ulaşmasını istediklerinin altını çizen Loğoğlu, "Fakat AKP'nin olumsuz, tarafgir ve yanlış Suriye politikası Suriye ile ilgili bu konferans boyunca da aynen devam etti" dedi.
ÖZÜR DİLEMESİ GEREKEN KİŞİ DAVUTOĞLU'NUN KENDİSİ
AK Parti'nin Cenevre Konferansı'nın içini boşaltmaya, hatta sabote etmeye, diplomatik girişimleri kendi siyasetinin aracı haline dönüştürmeye ve sadece Suriye muhalefetinin avukatlığını yapmaya soyunduğunu kaydeden Loğoğlu, Davutoğlu'nun "Birleşmiş Milletler adına bir gün Suriye için o teşkilat adına birileri özür dileyecek" sözlerine de değindi. Birleşmiş Milletler Güvenlik. Konseyi daha etkili olabileceğini ancak Suriye konusunda çok çaba gösterdiğini belirten Loğoğlu, BM tarafından Cenevre Konferansı'nın toplanmasını, kimyasal silahların yok edilmesi için bir süreç başlatıldığını ve bunun uygulamaya konduğunu hatırlattı.
"Bir gün Suriye konusunda özür dilemesi gereken bir tek Dışişleri Bakanı var ise o da Davutoğlu'nun kendisi. Bunu unutuyor. Hep suçu, sorumluluğu başkalarına yüklemeye çalışan bir Dışişleri Bakanımız var" ifadelerine yer veren Loğoğlu, "Bu kadar önemli bir konferans, Türkiye'nin yanı başında yangın yerine dönmüş bir komşu ülkenin selameti, istikrarı, barışı, huzuru, güvenliği için toplanmış bir konferans ve bizimkilerden bir tek kelime yok. Hiçbir şey duydunuz mu Cenevre Konferansı ile ilgili?" şeklinde konuştu.
KÖTÜ BİR HABER OLARAK YORUMLAMAMIZ LAZIM
Başbakan'ın İran ziyaretine de değinen Loğoğlu, Türkiye İran gündemindeki en önemli konunun Suriye olduğunu, bölgenin en önemli iki ülkesinin Türkiye ve İran olduğunu ve Başbakan'ın İran ziyaretinde mutlaka Suriye konusunda konuşulmuş olması gerektiğini kaydetti. İran temasları sonrası Başbakan'ın da Davutoğlu'nun da Suriye konusunda hiçbir şey söylemediğini kaydeden Loğoğlu, "Bölgenin en önemli iki ülkesi, Suriye üzerinde bire bir etkileri olan en büyük bölgesel güç. Suriye konusunda söyleyecek bir şeyleri olmadığına göre demek ki bir anlaşma, bir mutabakat sağlanamadığı gibi bir sonuç çıkartıyoruz. Bu da hem Türkiye İran ilişkilerinin geleceği bakımından, hem Suriye'nin geleceği bakımından maalesef kötü bir haber olarak yorumlamamız lazım" şeklinde konuştu.
Loğoğlu daha sonra İsrail ile Kıbrıs Rum yönetiminin ortak tatbikatına değindi. Bir dönem Türkiye ile İsrail'in ortak tatbikatlar yaptığını anımsatan Loğoğlu, "O günlerden bugüne gelindi ve bugün öteden beri hem Kıbrıs Türk halkının, hem de Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki haklarına tecavüz eden bir Rum yönetimi ile ilişkilerimizin bozulduğu bir İsrail orada tatbikat yapıyorlar" dedi.
Bu tatbikatın doğrudan doğruya siyasi anlamda Türkiye'yi hedef alan bir gövde gösterisi olduğunu ifade eden Loğoğlu, "Bu konuda AKP iktidarının ağzından henüz bir cümle duymuş değiliz. Burada tabi önemli olan İsrail ile Güney Kıbrıs Rum yönetiminin ortak askeri tatbikat düzenleme noktasına gelecek kadar cesaretli, pervasız veya kendilerini bunu yapabilecek güçte görmeleri, Türkiye'den fazla bir tepki almayacaklarını belki de değerlendirmeleri ve bütün bunlar AKP'nin Doğu Akdeniz'de gerek Kıbrıs, gerek İsrail gerek petrol ve doğalgaz kaynakları bakımından izlediği politikanın da politika olmadığının işaretleri" dedi.
Başbakan'ın İran temasları ile ilgili olarak Loğoğlu şunları kaydetti:
"Her ziyarette bir sürü anlaşma imzalanıyor. Ben hatırlıyorum, Yunanistan ziyaretinde 22 tane belge imzalandı. Ben emekli bir büyükelçiyim. Bir ziyaret sırasında 22 tane anlaşma imzalanması mümkün değildir. Şöyle olur, o iki ülke on, on beş sene birbiriyle hiç temas etmemiştir, ilişkileri birden bire rahatlamıştır, böyle birikmiş bir sürü konuda harıl harıl çalışılmış 22 tane de anlaşma ortaya çıkarılmıştır, tamam. Ama ortak bildirinin bütün paragraflarını ayrı ayrı 'anlaşma haline getirdik' diye Türk kamuoyuna sattılar. Altı boş. Bunun bir aldatmaca olduğunu bilmemiz lazım."
DEVLET CİDDİYETİYLE BAĞDAŞMAZ
Başbakan'ın son İran ziyareti bakımından da aynı durumun geçerli olduğunu kaydeden Loğoğlu, "İran'la bugüne kadar imzalanan bir çok önemli anlaşma hep kağıt üzerinde kaldı" dedi. Türkiye İran ilişkileri hiç bir zaman çok kolay olmadığını belirten Loğoğlu, "İki ülke birbirine her zaman çok dikkat etmiştir. Bu AKP zamanında da böyledir, bundan önceki hükümetler zamanında da böyledir. Değişen bir güven boyutu vardır bu ilişkilerde. Birbirinize tam güvenmezsiniz ama birbirinizle ilişkilerinizi en azından güven esası üzerinden götürdüğünüzde, telaffuz etmeseniz dahi hissedersiniz. Bugün bu güven ortamının var olduğunu düşünmüyorum. Bunun en somut örneği de Suriye konusunda her iki tarafın da sessiz kalmaları. Buna mukabil kağıt üzerinde bazı anlaşmaları imzalamış olması" şeklinde konuştu.
İran'da dil krizine yol açan anlaşmanın o anda orada hazırlanıp masaya konmuş olma ihtimalinin "vahim bir hata" olacağını kaydeden Loğoğlu, "Yani artık uluslararası anlaşmalarda Başbakan'ın iki dudağı arasında ve el işaretinin, parmak işaretinin ucunda olan bir Türkiye haline geldik. Bu olmaz. Bu devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz" dedi.
Anlaşmaların ilgili makamlar tarafından incelendiğini, sonra Dışişleri Bakanlığı'na geçtiğini, Dışişleri Bakanlığı tarafından hukuk müşavirliği dairelerinin incelemesinin ardından Başbakanlığa geçeceğini ve ondan sonra karara bağlandığını, usulün bu şekilde olduğunu hatırlatan Loğoğlu, "Eğer bu anlaşmaya son anda orada üzerinde mutabık kalınıp da Ekonomi Bakanı'nın önüne getirildiyse burada artık devletten bahsetmek mümkün değil, sadece ve sadece Başbakan Erdoğan'dan bahsetmek gerekir" şeklinde konuştu.
Hem dış dünyayı hem de temel özgürlükleri ilgilendirdiği için yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna da değinen Loğoğlu, bu konuyu hep hatırlatacaklarını kaydederek asıl mercek altına almak istediği konunun internet yasakları olduğunu söyledi. "Bu öngördükleri düzenlemeler geldiği takdirde hepimiz sadece büyük ağabeyin gözetimi altında değil bir sürü büyük ağabeyin ellerine tutsak olacağız" ifadelerini kullandı.
Faruk Loğoğlu, Umut Oran'ın soru önergesi ile ilgili sorulan bir soru üzerine "Bir Milletvekilinin, TBMM İç Tüzüğünde temel bir hak olarak öngörülen soru sorma hakkını kim engelleyebilir? TBMM çatısı dışında böyle bir güç Türkiye'de yoktur. Bunun var olduğunu zannedenler çok yanılıyorlar" dedi.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın tutukluluk süresinin kısaltılmasına ilişkin sorulan bir soru üzerine Loğoğlu şunları kaydetti:
"Adalet Bakanı'nın bu konuda yaptığı bir açıklamaya göre şu anda 5 yıldan fazla tutuklu olan 149 kişi var. 149 kişinin aileleriyle birlikte hayatları kararmış durumda. Son dönemlerde Adalet ve Kalkınma Partisi'nde bir adalet sevdası başladı. Her yerde adalet arıyorlar. 10 yıl dile bile kolay değil, uzun bir süre, tutukluluk olduğu zaman daha da uzun bir süre. Ben Adalet Bakanı'na soruyorum, 'Diyor ki bunu 7,5 yıla çekeceğiz. İlerde 5 yıla da çekebiliriz'. Bu nasıl bir adalet mantığıdır? 5 yıla çekilebilecek bir şey ise neden geciktiriyorsunuz? Tutukluluk sürelerinin mümkün olduğu kadar kısa olması lazım. Onun olabilmesi için de adaletin mümkün olduğu kadar çabuk işlemesi lazım. Türkiye'de her ikisi de olmuyor."