Cezayir İç Savaşı döneminde Fransa'da bir dizi saldırı gerçekleştirilmiş, o dönem radikal İslam yoğun olarak tartışılmıştı. BBC Türkçe'den Çağıl Kasapoğlu Paris saldırıları ardından Fransa'da radikal İslamı'n benzer şekilde tartışıldığını aktarıyor.
Abone olParis'teki Charlie Hebdo ve Yahudi marketine düzenlenen saldırıların ardından yeniden gündeme gelen entegrasyon (uyum), eski sömürgeci politikalar ve radikal İslam tehdidi tartışmaları aslında yirmi yıl öncesine dayanıyor.
Orta Doğu'da son dönemde gücünü artıran Cihatçı örgütlerle bağlantıları bulunduğu belirtilen Kouachi kardeşler ve Amedy Coulibaly yerine 20 yıl önce, 1995'de, Khaled Kelkal konuşuluyordu.
Fransa'nın eski sömürgesi Cezayir'de 1991-2002 yıllarındaki iç savaş 1995 yılında Fransa'yı da etkilemiş, ülkede bir dizi silahlı, bombalı saldırı gerçekleştirilmişti.
Saldırıların arkasında da, Cezayir'de İslam Devleti kurma amacı güden 'Groupe islamique armé' (Cezayir İslami Ordusu - GIA) vardı.
15 Temmuz 1995'deki silahlı çatışmada tetiği çeken de Lyon banliyölerinde yaşayan GIA üyesi Khaled Kelkal olmuştu.
Fransa o dönem de ülke değerlerinden bağımsız yetişen 'kayıp gençlerini' konuşuyor, radikal İslam tehdidinin büyümemesi için ne gibi önlemler alınacağını tartışıyordu.
Kimi gözlemciye göre Fransa'da var olduğu söylenen 'ırkçılığın İslamofobi olarak' yeniden güç kazanması aslında 20 yıl önceki bu tartışmalara dayanıyor.
Helsinki Yurttaşlar Meclisi Eş Başkanı Fransız yazar Bernard Dreano, 1990'lı yıllardaki saldırılardan sonra 'gelişen İslamofobi'nin yalnızca etnik temelli olmadığını' söylüyor.
"Arap oldukları için değil, Müslümanlar tehlikeli görünmeye başladığı için ırkçı söylemler gelişti. Müslümanlar ve şiddet arasında bağ kuruldu" diyen Dreano, Fransız toplumu içindeki İslamofobi anlayışını şöyle özetliyor: "Laiklik değerleri üzerinde gelişen bir gerçek İslamofobi var, bir de korku olarak ortaya çıkan İslamofobi algısı var."
Fransa'da 'korku olarak ortaya çıkan İslamofobi' aslında ülke genelindeki Müslümanların da geleceğe dair endişe duymalarının en büyük sebebi.
Her ne kadar laik Fransız sistemi içinde Müslüman kimliklerini öne çıkarmadan yaşayan çok sayıda Fransız olsa da, bu İslamofobi algısına sığınıp Müslümanları 'damgalama' eğilimine yönelecek bir kesim Fransız olduğunu da söylemek yanlış olmaz.
Gazeteci Braine: Entelektüel terörizm söz konusu
Fransa'da özellikle Müslüman dinleyicilerin katılımıyla tartışma programları yayınlayan Beur FM radyo kanalının baş editörü Abdelkrim Branine, bu kesim için "entelektüel terörizmin temsilcileri" ifadesini kullanıyor.
Bu söylemini de Paris'te Charlie Hebdo için düzenlenen birlik yürüyüşüne kendisinin 'Je ne suis pas Charlie' (Ben Charlie Değilim) sloganıyla katılmasıyla örneklendiriyor:
"Ben Müslümanım. Peygamberimin karikatürün yapılması beni çok rahatsız ediyor. Dolayısıyla Charlie Hebdo'nun vermek istediği mesajla aynı fikirde değilim. Ama teröre karşı durmak ve ifade özgürlüğüne destek için, 'Je ne suis pas Charlie' (Charlie değilim) diyebilme hakkı için oradaydım."
"Ama o yürüyüşe katılmayanları veya 'Je Suis Charlie' (Charlie'yim) demeyenleri kovalım diyen gazetecileri de gördük. Bunlar entelektüel terörizm, hinliktir. Bu teröre karşı da durma hakkımız var."
Branine, 'elitlerden' geldiğini söylediği Fransa'daki 'ırkçılığın İslamofobi olarak' "Tepeden, siyasetten, yavaş yavaş topluma inmeye başladığını" söylüyor.
Charlie Hebdo saldırısından sonra Müslümanlara yönelik saldırıların artışına dikkat çeken Branine, 'topluma işleyen bu algıyla da Müslümanlara yönelik şiddete gerekçe yaratıldığı' görüşünde.
Paris'te göçmen Müslümanların yoğun yaşadığı bölgelerde, geleceğe dair kaygıların ve "Fransızlar ve biz" algısının hakim olduğunu orada yaptığım görüşmelerde gözlemlemiştim.
Bu algının, Fransa'da toplumsal kırılmalara yol açtığı ve 'beraber yaşamak' üzerine yeni söylemler geliştirilmesi gerektiği en çok tartışılan konulardan.
Felsefeci Sibony: Kuran'da şiddet var
Fransızca yayımlanan 'İslam, Fobi ve Suçluluk' (Islam, Phobie et Culpabilité) adlı kitabın yazarı Fransız Yahudi felsefeci Daniel Sibony'ye bu "Siz, biz ayrımının ne kadar gerçekçi" olduğunu sorduğumda şu yanıtı veriyor:
"Tabi çok açık. Bir Fransızlar var, bir de Arap ülkelerinden gelen Fransızlar var. Ya da Polonya'dan gelen Yahudiler var. Her zaman zıtlıklar var. Zenginler ve fakirler arasında da zıtlık var. Ama bu ırkçı olunduğundan değil (...) Açık olmak lazım. Eğer cihat varsa bu ırkçılık olduğundan değil. Kuran'da Yahudilere ve Hristiyanlara karşı nefret olduğundandır."
Sibony, kendilerini 'modern Müslümanlar' olarak ifade edenlerin 'Kuran okumadıkları' için bu nefreti bilmediklerini belirtip şu yorumu yapıyor:
"(Kuran'ı okumayan) Müslümanlar İslam'ın kendi tanımladıkları İslam olduğunu düşünüyorlar ve 'Bu benim İslam'ım değil' diyorlar. Ama bu tarihte var. Müslüman İmparatorluğu da yüzyıllar boyunca art arda yapılan cihatlarla kuruldu. Dolayısıyla bunu okuyanlar, Yahudilere ve Hristiyanlara karşı tekrar savaşa girmek isteyebilir."
Sibony'ye göre Batı'daki İslam karşıtlığı da kendi ifadesiyle "Batı'nın Kuran'daki bu şiddeti keşfetmesinden" kaynaklanıyor.
Gözlemcilere göre bu 'Batı ve İslam' ayrımına gitme eğilimi, 1950-60'lı yıllarda sömürgeciliğin daha ziyade siyasi boyutları tartışılırken İslam bir tehdit olarak görülmüyordu.
Fakat ardından 90'lara kadar uzanan dönemde özellikle Kuzey Afrika'dan göçenlerin sayısıyla, farklı ırk ve etnik yapılardan gelenler arasında yapılan evliliklerin artmasıyla, Bernard Dreano'ya göre "Müslümanların varlığı kökleşti ve din gereklerini yerine getiren Müslümanların ibadet yerleriyle ilgili yetersizlikler ortaya çıktı."
Dreano, "Fransa'daki bazı İslamcıların da, toplumun ve devletin bu eksiklikleri karşılayamaması ve Orta Doğu'daki krizlerle beraber radikalleşmeye başladığını" söylüyor.
20 yıl öncesi ve sonrasının saldırganları banliyölerden
Radikalleşmenin önüne geçmek için de Fransız hükümetleri özellikle 1995'teki bir dizi saldırıdan sonra banliyölere sıkışan bu gençlerin entegrasyonu (uyum) için yatırımlar yaptı.
"O dönem çok para akıtıldı. Buz pateni pistleri, emniyet merkezleri, çok çok güzel binalar yapıldı. Ama otobüs hattı çekilmedi ve hala yüzde 40'ı işsiz" diyor Dreano.
Bundan 20 yıl önce, Fransa'nın konuştuğu Cezayir doğumlu Khaled Kelkal Lyon'un bir banliyösünde yetişmiş bir Fransız vatandaşıydı.
Bugün Fransa'nın ve dünyanın İslam ve entegrasyon (uyum) bağlamında konuştuğu Kouachi kardeşler ve Coulibaly de banliyölerde büyümüştü.
Hedeflerinde, Fransız değerlerinin simgesi haline gelen Charlie Hebdo ve Yahudi marketi vardı ama Müslüman polis memuru Ahmed Merabet'e de kurşun yağdırmaktan çekinmediler.
Dolayısıyla bu da bazı gözlemcilere göre, saldırganların hedefinde İslamofobi algısına sığınan Fransızlardan çok, Fransız sistemi olduğu kanısını güçlendiriyor.