BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

CHA'nın anketi ve AK Parti'nin YSK endişesi!

Başbakan Erdoğan, Yüksek Seçim Kurulu'nun Sarıyer ile ilgili almış olduğu kararla ilgili konuşurken ilginç sözler söyledi.

Başbakan Erdoğan, dün Yüksek Seçim Kurulu'nun Sarıyer'le ilgili almış olduğu karari değerlendirirken ilginç sözler söyledi..

Hatırlayalım o sözleri:


'YSK Sarıyer seçimleriyle ilgili bir karar verdi. CHP’nin orada seçime girmesi için karar YSK’ya sesleniyorum. Uşak’ta farklı partiye 3-5 dakika geç kaldıkları için seçime sokmadın şimdi nasıl yapıyorsun. Biz buradaki yapılanmayı da biliyoruz ve gereğini yapacağız...''

Erdoğan'ın bu sözleri söylemesi boşuna değil. Meseleyi daha anlamanız için sizi biraz geriye götüreceğim.

Hatırlarsanız, İlçe Yüksek Seçim Kurulu, aday listesini zamanında yetiştiremeyen CHP'nin Sarıyer'de seçime katılamayacağını açıklamıştı.

O günlerde herkes olayın komik tarafını tartışırken bir isim kendinden emin şekilde seçime gireceklerini söylüyordu. CHP'li Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, 20 Şubat Perşembe günü katıldığı Habertürk canlı yayınında kelimesi kelimesine şu cümleyi kuruyordu:


"Birkaç dakika önce aldığımız habere göre, partimiz YSK'ya başvurdu. Şu anda 5-2 mağlubuz, 6-5 maçı alacağız."

Sonra ne mi oldu?

Bu açıklamanın ardından Yüksek Seçim Kurulu CHP'nin Sarıyer'de seçime katılması kararını, aksi yönde emsal kararlar olmasına rağmen 9'a 1 olarak aldı.

İlginç değil mi?

Gelin yakın zamanda yaşadığımız başka bir olayı hatırlatarak size daha ilginç olan şeyler anlatayım!

Cihan Haber Ajansı'nın geçtiğimiz ay yaptırdığı kamuoyu araştırmasının sonuçlarını hatırlıyorsunuz değil mi? Hani AK Parti'nin oy oranının %36,4 olarak belirlendiği
"Objektif" anketten bahsediyorum!

İşi sadece abonelerine haber ulaştırmak olan bir ajansın böylesi bir anket işine girişmesinin nedeni neydi dersiniz?

Söyleyeyim!


"AK Parti çoktan bitti! Yerel seçimlerde büyük bir darbe alacaklar. Genel seçimlerde de yok olup gidecekler" algısı oluşturmaktı amaç... Başka bir amaca daha hizmet ediyordu bu anket. Aylardır çaresiz sefillerin birbirine fısıldadığı, "AK Parti seçimlerde hile yapacak. Yüksek Seçim Kurulu da bu hileye ortak olacak " fikrini olabildiğince kişinin bilinçaltına zerketmekti amaç...

Bakın bu oyun nasıl oynanacak.

Belki çoğunuz bilmezsiniz diye önce şunu söyleyeyim. Türkiye'deki tüm haber kanalları, gazeteler ve internet siteleri son 10 yıldır seçim sonuçlarını Cihan Haber Ajansı'nın ulaştırdığı verilere dayanarak Türkiye'ye aktarıyordu.

Sanırım anlatacağım şeyi hepiniz hatırlarsanız. 2009 yerel seçimlerinde Beyoğlu Belediyesi'nin sayım sonuçları büyük bir kargaşayı beraberinde getirmişti. Son ana kadar CHP'nin açık ara önde giderken, birden bire AK Partili adayın kazandığı açıklanmıştı.

Bu karmaşa başta CHP'lileri ayaklandırmış, ancak daha sonra olayın veri aktarımı sırasında yaşanan bir sorundan kaynaklandığı ortaya çıkmıştı.

Anlaşılan o ki, 2009 da sadece Beyoğlu'nda yaşanan bu teknik sorun, bu yıl Türkiye genelinde kasti olarak yapılmaya çalışılacak! AK Parti'nin oyları sandık sonuçlarının açıklandığı ilk saatlerde oldukça düşük gösterilerek CHP öndeymiş gibi gösterilecek. Daha sonra ise tıpkı Beyoğlu'nda olduğu gibi aniden ve olağandışı bir şekilde yükseldiği intibaı verilerek,
"Seçimde hile yapıldı"  algısı oluşturulacak.

Bu yönde bir talimatın Cihan Haber Ajansı'na geldiği, talimatın yer aldığı ses kaydına ulaşıldığı Ankara kulislerinde ciddi şekilde konuşuluyor.

Sadece konuşulmakla kalınmıyor, önlemler de alınıyor.

YSK'da yer alan üyelerden bazılarının paralel yapı mensubu olduğu başta Erdoğan olmak üzere devletin ilgili kurumlarına belgeleriyle ulaştırılmış görünüyor.

Daha önce MHP ve Saadet Parti'sinin 4-5 dakika gecikmeyle aday ismini bildirmesini,
"Seçime katılmama" gerekçesi olarak gören YSK'nın, aynı şey CHP'nin başına gelince aksi yönde karar vermesi kuşku uyandırıyor.

Bu 6 isimden birinin bile seçim günü,
"Seçim sonuçlarına hile karıştırıldı" şeklinde yapacağı açıklamanın ülkeyi geri dönülemez bir felaketin eşiğine getireceğini herkes çok iyi biliyor. Sarıyer hakkında verilen kararın ardından Erdoğan'ın bu konuyu çok sert sözlerle gündemine almasının altında işte bu neden yatıyor.

Görünen o ki, operasyon sırası YSK'ya geliyor!

*****

İki açıklama...

Önceki yazılarımda Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'a oğlu aracılığıyla para gönderen AK Parti milletvekili Hüseyin Bürge ile Gökhan Şükür'ün ortaklığından bahsetmiştim. Benim Hüseyin Bürge'den beklediğim açıklama Gökhan Şükür'den geldi.

Haftasonu telefonda uzun uzun konuştuk. Gökhan Şükür, Hüseyin Bürge'yle bırakın ortak olmayı, kendisini tanımadığını anlattı. Şükür büyük bir nezaketle,
"Yazdıklarınıza yalan demek istemem. Ancak gerçekten ortada ciddi bir yanlış anlama var. Belki bir isim benzerliğinin kurbanı oluyorum. Bu konuyu tekrar araştırın. Eğer Hüseyin Bürge ile ortak olduğum veya aynı ofisi kullandığım belgelenirse, bedeli neyse ben ödemeye hazırım" dedi.

Gökhan Şükür'le ilk kez yaptığımız telefon görüşmesi sayesinde tanışmış olduk. Şükür ailesinde ne hısmım ne de hasmım olmadığını, sadece bir iddiayı gündeme getirdiğimi kendisine samimiyetle anlattım. Bu yönde bir şüphesi olmadığını kendisi de ifade etti.

*****

Bir açıklama da Önder Aytaç ve Emre Uslu ile ilgili iddiam üzerine Ertuğrul Günay'dan geldi. Günay, basın danışmanı aracılığıyla gönderdiği açıklamasında ilginç şeyler söylüyor.

Mesela Önder Aytaç'ın
"Müsteşarlık" değil, "Müşavirlik"(Danışmanlık) yaptığını, bir süre sonra da görevinden ayrılarak polis Akademisi öğretim üyeliği görevine geri döndüğünü söylüyor.. Bu sıfatla VİP hizmetlerinden yararlanması konusunda bir yazışma yapmadıklarının da altını çiziyor. Günay, "Bizden ayrıldıktan sonra da bu hizmetten yararlanması Ulaştırma Bakanlığı'nın mevzuatında varsa bilemeyiz" diyor kısaca...

Peki...

O zaman şu soruyu bir kez daha soralım?

Önder Aytaç'ın iki-üç hafta öncesine kadar VİP hizmetin avantalarından yararlanmasına kim izin vermiş olabilir?

Bay VİP bu konuda ses etmiyor! Yetkililer bakalım bir açıklama yapacak mı?

Günay ayrıca Emre Uslu ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında usul dışı bir işlem yapılmadığını, kendisine mevzuatın dışına çıkılarak bir proje verilmediğini de söylüyor.

Ben de zaten usul dışı değil,
"usullere uydurularak" bazı işlerin yapılıp yapılmadığını sormuştum. İşin peşini bırakmış değilim.

Elbet kokusu bir yerden çıkacak!

NOT: Ben bu satırları yazarken, Paralel yapının en karanlık komplosu deşifre oldu. Darbe çetesinin, hayali terör örgütü isimleri üreterek Başbakan Erdoğan, yakın çevresi, siyasetçi, gazeteci, yazar, STK temsilcileri ve işadamlarının aralarında bulunduğu binlerce kişiyi 3 yıl boyunca dinlediği ortaya çıktı.

Resmi belgelerin tamamı Çağlayan Adliyesi'nin bir deposunda bulundu. Galiba bu belgelerle birlikte Türkiye yeni bir sürece girmiş olacak. Bu belgelerle ilgili ayrıntıları da yarın konuşalım..