BIST 9.900
DOLAR 34,10
EURO 38,09
ALTIN 2.875,03
HABER /  MEDYA

Cezaevi yolunda bir yayın yönetmeni

Arabadaki bu adam bir genel yayın yönetmeni. Kucağındaki kızıyla vedalaşıyor. Lakin asker bekliyor; cezaevine götürecek...

Abone ol

Zeynep KURTBAY
İNTERNETHABER

Türk medyasında devrim yarattı, adını medya tarihine altın harflerle yazdırdı. Kimileri onun yarattığı ekolü hep eleştirdi. Ama şu bir gerçek ki bugün gazetelerin birinci sayfalarında hala onun yarattığı ekolün izleri var. Rahmi Turan’dan söz ediyorum. 53 yıllık meslek hayatında tam 7 gazete çıkardı.  Günaydın’ı; Sabah’ı kuran adam, bir duayen… Tan, Bugün, Meydan, Gözcü hep onun eseri.

Bugün Hürriyet binasının teknik servislerinin olduğu 3. katındaki odasında tek başına; gazetenin en arka sayfasındaki köşesine yazılarını yazıyor.  Bugünkü medyaya; yayın yönetmenlerine, gazetelere bakışını sorduğumda ‘Ben hariçten gazel okumam’ diyecek kadar alçakgönüllü, vakur… Buyrun söyleşiye.

53 yıl önce nasıl başladınız gazeteciliğe? O dönem Türk medyasının ve ülkenin fotoğrafını çeker misiniz? Bugün o fotoğraflar nasıl değişti?

57 yılının başlarıydı, okula gidiyordum. Bir yandan da para almadan spor gazetesinde çalışıyordum. Kar kış demeden amatör küme maçlarına gidiyordum. Karşılık beklemeden.

İŞTE BABIALİ'NİN SPOR YAZARLARI: Ne Şansal Büyüka ne Erman Toroğlu... 1966'da Babıali'nin şampiyon spor yazarları ekibi huzurlarınızda. Soldan sağa Doğan Koloğlu, Talay Erker, Nazif Oturgan, İslam Çupi ve ekibin şefi Rahmi Turan. O yıllarda Akşam Gazetesi'nin Spor Sorumlu Müdürü..

O zamanlar aklınızda mıydı gazetecilik?

Evet yazı yazmaya çok meraklıydım ben. Gazeteciliği çok istiyordum. Hasbelkader sporda başladım. Orada yer buldum. 10 yıl kadar spor muhabirliğinden spor müdürlüğüne kadar çeşitli görevlerde bulundum. DP iktidardaydı, Adnan Menderes. İsmet İnönü de muhalefet lideriydi. İnönü tarihi bir kişi. Sporla uğraştığım halde siyasi olayları hep takip ederdim.

O dönemde de şimdiki gibi karışıktı. DP 1950’de iktidara çok büyük farkla iktidara gelmişti. 57’de yine kazandı ama oyları azalarak. İsmet Paşa da çok iyi muhalefet yapıyordu. Adnan Menderes ‘Ben odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm’ diyerek ‘tek adam’  vurgusu yapıyordu. Yani bugünküyle benzerlik vardı. Şimdi de Tayyip Bey aynısını yapıyor, listeleri tespit ediyor; YÖK Başkanını tayin ediyor, Cumhurbaşkanını bile o seçtirdi diyebiliriz.

Yıl 1968... 29 yaşında genç bir yayın yönetmeni. Rahmi Turan Sabah'ı çıkardığı 1985 yılı hariç 1988 yılına kadar aralıksız yönetti Günaydın Gazetesi'ni. Neredeyse 20 yıl...

CİNAYET GAZETESİNDE ‘JOHNSON ÇEKİLİYOR’ MANŞETİ

Günaydın’da o koltuğa nasıl oturdunuz peki? Haldun Simavi nasıl keşfetti sizi?

Hürriyet’te spor servisinde çalışıyordum. Haldun Bey çok dikkatli bir insandı. Yıl 1967. Haldun Simavi Hürriyetin patronu o zaman. Necati Zincirkıran beni çağırdı… ‘’Sen o spor sayfasını bırak’’ dedi. Son gazetesi vardı, o zaman Hürriyet’in yan yayını. ‘’Seni oraya tayin ettim’’ dedi. Tabii benim için çok sıkıcı bir durum oldu. Benim bilmediğim bir alan. Son 4 sayfa çıkardı. Renkli olarak ofset tekniğiyle çıkan ilk gazete. Bir de Yeni Gazete çıkıyor. O da ofset tekniğiyle çıkan ama siyah beyaz gazete. Onun da başında Nezih Demirkent var. Öğleden sonraları cinayet haberleriyle çıkıyordu. Akşamüstü gazetesi. Daha düne kadar ben cinayet haberi okumamışım. Siyasi haberlerle ilgileniyordum ama. O gazetenin de manşeti hep cinayet haberiydi. Polis muhabiri Ahmet Vardar’dı. Sosyete muhabiri de Ertuğrul Akbay.

Sabah gittim ama hiçbir şey bilmiyorum. İlk günden moralim bozuldu. Hiç haber yok. Cinayet de işlenmemiş hiç o gün. Spor olsa bulup buluşturup yapacağım. Nezih Demirkent uğradı ‘’hayırlı olsun’’ diye. ‘’Valla Nezih Abi ben ilk günden çuvalladım herhalde’’ dedim. ‘’Ya sen radyoyu dinlemedin mi’’ dedi, bana. ‘’Her sabah radyo geceden özet verir mutlaka dinle. Bugün de çok önemli bir haber var’’ dedi. Johnson o zaman Amerika’nın başkanıydı. Millet çok kızardı ona. Aday olmayacağını açıklamış. Türkiye’ye Kıbrıs konusunda çok sert bir nota vermişti. Ben ‘’Johnson çekiliyor’’ diye başlık attım. Seçime 6 ay filan var. Sonra kanserden öldü zaten. Baktım adaylığını koymayacak filan çok uzun laf, düşündüm. Kocaman da bir resmini koydum. Aldım koltuğumun altına Hürriyet’in toplantısına girdim. Gazeteyi önüne koydum, oturdum. Adnan Semih diye bir dışhaber müdürü vardı, çok iyi bir gazeteciydi.

Günaydın yan yayını Yuvam Gazetesi'nin ilk baskısını incelerken..

 ‘BAK SİZ HALA ESKİ KAFASINIZ, İŞTE YENİ KAFA’

Ondan önce siz verdiniz haberi yani?

Başlığı görünce irkildi. Haldun Bey’in de dikkatinden kaçmadı. ‘’Ne oldu Semih’’ dedi. ‘'Efendim başlık yanlış; çekilmiyor, adaylığın ı koymayacağını açıkladı’’ dedi. ‘’Oğlummm’’ dedi Haldun Simavi, ‘’Bak siz hala eski kafasınız, yeni kafa atmış başlığı, yeni kafa yeni görüş’’ dedi.

Buna benzer birkaç başlık oldu. Haldun Bey bir gün Hürriyet’ten ayrıldı, Erol Simavi’ye Hürriyet’i bıraktı, web ofseti aldı. Son da web ofsete bağlı olduğu için ben Haldun Simavi’nin tarafında kaldım. ‘’Gel seninle bir gazete çıkaralım’’ dedi. Denemek için Son’a almış meğer beni.

SABAH’IN BAŞLIĞINI BEN YAPTIM O HURUFATI VEREN BENİM

Ne kadar sürdü ömrü Son gazetesinin?

Yıllarca. Tirajı 400 bine filan çıktı Son’un. Haberleri hep çok çarpıcı çok vurucu veriyorduk. Bir de Türkan Şoray dizisi yapmıştık. O da çok sattırdı. Türk halkı ilk kez renkli resimlerle gördü Şoray’ı. Ben bıraktıktan sonra iyi yönetilmedi ama. Zaten bütün mesele yönetim.

Günaydın’ın başlığından A’dan Z’ye kadar hazırlığını ben yaptım. Letraset’ten yaptım. Sabah’ın bugünkü başlığını da yapan benim. O hurufatı veren benim.

Günaydın’da ne kadar tiraja çıktınız?

200 bin başladık. 800-900 bin sürekli sattık. Pazar günleri 1 milyonu geçiyorduk.

Saklambaç?

Saklambaç fotoroman gazetesiydi, ayrıydı; çok yüksek tirajlıydı. Sonra biz onu ilave yaptık. O zaman televizyon yoktu tabii. Çok ilgi görüyordu. Sonra televizyonlar başlayınca ilave yaptık.

 

 

 

Rahmi Turan 1967 yılında evlendiği eşi Emel Turan ile... Fotoğraf 1990'da çekilmiş.

KALP NAKLİ YAPILAN ADAM ÖLDÜ AMA OLSUN

İlk manşetiniz neydi Günaydın’da?

26 Kasım 1968’di. Siyami Ersek Hastanesi’nin de kurucusu olan Siyami Ersek o zaman Türkiye’deki ilk kalp naklini gerçekleştirmişti. Sabahın 3’üne kadar izlemiştik ve büyük bir haberle çıkmıştık. Birkaç gün sonra o kalp nakli yapılan adam öldü fakat.

CEZAEVİ YOLUNDA BİR GENEL YAYIN YÖNETMENİ DİĞER SAYFADA..

[PAGE]

Tiraj sihirbazı diyorlar size.

Sihirbazlıkla ilgisi yok. Zamanın okurlarını sezebilmek aslında. Temel felsefe şuydu. Ağır olmamalı gazete.

Aradan 42 yıl geçti, bugün bile pek okumayı seven bir millet değiliz.

Ağır bir gazeteyle okunma oranı da aynı oranda düşüyor. Biz kolay okunsun dedik vereceğimiz mesajları da verelim dedik.

CEZAEVİ YOLUNDA BİR YAYIN YÖNETMENİ: Yıl 1969... Rahmi Turan henüz 1 yaşındaki kızı Pınar'ın yanağına veda öpücüğü konduruyor. Lakin asker cezaevi yolunda onu bekliyor. Turan bir basın davası nedeniyle tutuklandı. 25 gün hapis yattıktan sonra dava sonunda suçsuz bulunarak tahliye edildi. Dava sürecinde Adliye koridorlarında en büyük destekçisi eşi (aşağıda)...

Az yazı kısa spot resimaltı? Rahmi Turan ekolü bugün gazetelerde uygulanıyor mu?

Bugün birçok gazete başlık, ikinci başlık ve spotlar halinde yazılır. Ve iç sayfaya döner. Günaydın’da 1968 yılında ben başlattım. Şimdi bütün gazeteler öyle yapıyor. Eskiden yazı girer devam dönerdi iç sayfaya. Biz onu şu düşünceyle değiştirdik. Herkes her haberi okumaz, özetini burada okur; kimi de yeterli bulmaz devamını okur. Herkes o kadara meraklı ve sabırlı değil. Yetmeyenler içinse bol miktarda bilgi var içeride diyorduk. Resimaltları da eskiden tek satırdı. Biz başlık da puntodan 16-18 puntodan verdik. Ona da başlıbaşına bir haber niteliği kazandırdık. Orayı okuyan da haberin bir unsuru hakkında fikir sahibi olabiliyordu.

Bugün genel yayın yönetmenliği yapsanız aynı formülleri mi uygularsanız? O gün size Haldun Simavi ‘’Yeni kafa’’ demiş. Yoksa yine bir yenilik mi uygulardınız?

Tabii haklı bir soru bu. Şimdi spor bile bilim haline geldi.  Çağ değişiyor. İnsanların bilgisi, görgüsü, zevki değişiyor. Bunlara cevap vermek için farklı bir şey bulmanız lazım.

Mesela Gözcü’de farklı olarak, yeni olarak ne yapmıştınız?

Çok farklı bir şey yapmadık. Orada yaptığımız şey muhalefet yapmaktı. Bir gazetenin başka bir gazetenin bünyesinde yeşermesi mümkün değil. Yapılan her şey büyük gazetenin gölgesinde kalır. Bugün bir gazete çıksa ne olur, ne yapılır? Bunu oturup düşünmek lazım.

Mesela gazeteleri okurken incelerken ‘’Ben olsam şunu yapardım, hala bu kafa mı’’ dediğiniz oluyor mu?

Ben öyle okumuyorum açıkçası gazeteleri. Böyle hazır bir formül yok. O zaman düşünmek lazım. Değişen şartlara göre cevabı bulunur.

Peki Türk medyası bugün ne kadar muhalif sizce?

Hiç muhalif değil. Birkaç gazeteyi ayrı tutuyorum orada. Cumhuriyet, Sözcü ve Yeniçağ var. Muhalefet mutlaka olmalı. Herkes aynı gözlükle bakacaksa otoriter bir rejim olur.

BİZİM O TARAKLARDA BEZİMİZ YOK

Patrondan hükümet ilişkileri açısından baskı gördüğünüz oldu mu hiç?

Patrondan hiç baskı görmedim. Neden çünkü patronlar sadece sonuca bakıyor. Karlı mı değil mi?

Peki iş takibi yaptığınız oldu mu?

Onlar bizim dışımızda bir olay. Bizim o tarakta bezimiz yok. Onu yapanlar var tabii. Ama tamamen bir mizaç meselesi. Benim çalıştığım patronlardan hiç bana böyle bir teklif gelmedi. Gelse de yapamazdım. Bu çünkü ticari bir olay. Gazetecilik etiğine uymuyor.

Gözcü gerçekten zarar etti de mi kapandı?

Buradan ayrılan arkadaşlar bir harf değişikliği ile çıkarıyor şimdi ve kar ediyor nasıl oluyor bu iş. Patronu akıllı bir genç ve bir matbaa kurdu. Ama büyük çark içinde olmuyor bu iş.

Yıl 1987. Cumhur-başkanı Evren ile Cezayir'de. Zafer Mutlu; Oktay Ekşi de  Evren'e eşlik eden basın grubunda..

Yayın yönetmenliği için size teklif gelse düşünür müsünüz?

Zor bir iş ama düşünürüm.

Yazarlığa tercih edersiniz yani.

Benim yazarlıkta çok da fazla bir iddiam yok. Yazıyorum işte. Ama benim asıl güçlü olduğum konu gazete çıkartmak. Gazete çıkartmak güzel bir şey tabii.

Çıkardığınız gazetelerden en çok hangisi sizi tatmin etti?

Tabii ki Günaydın… 1 milyon tirajı geçti uzun yıllar. Ve ben 19 sene yönettim.

Demek ki Özkök’ten sonra en uzun görevde kalan ikinci yayın yönetmenisiniz öyle mi?

Arada Sabah’a gidip gelişimden sonrasını da sayarsak 20 yıl oldu. Sabah’tan sonra 2 yıl yine Günaydın’da çalıştım.

Günaydın'ı bırakıp Sabah’a gitmeniz nasıl oldu? Nedeni neydi?

Ben Günaydın’ı kendi çocuğum gibi doğurup büyüttüm. Bu arada 1983’te Tan Gazetesi’ni de çıkarttım.

Tan poşete girmiş miydi sahi? Gazetesi poşete giren tek yayın yönetmeni diyebilir miyiz size?

Tan poşete girmedi dergiler girdi. Hatta biz zam yaptık. Bayağı pahalı bir gazete oldu. Yine de 900 bine düştü tirajı. Tan hakkında hatırlananlar olumsuz şu anda. O zaman Günaydın da Tan da benim elimdeydi. Günaydın farklı olsaydı Tan o kadar yükseltemezdi. Ben o haberi oraya aktarıyordum. Günaydının muhabirlerini kullanabiliyordum. Günaydın besliyordu onu. Tan iyi bir duruma geldi. 1.5 yıol ben yönettim. O 1.5 yılı incelerseniz yüz kızartıcı bir şey göremezsiniz.

EROTİK RESİM VARDI AMA MEME GÖREMEZDİNİZ ASLA...

[PAGE]

Dekolte resimler yok muydu yani?

Dekolte resimler, erotik resimler vardı. Ama o resimlerde kadınlar mayolu, bikiniliydi, meme göremezdiniz asla. Hepsi estetik ölçüler içindeydi. Öyle çirkin itici resimler kullanılmadı hiç. Ben 84 sonunda ayrıldım Günaydın ve Tan’dan. Ondan sonra Haldun Bey yanlış adamlara verdi Tan’ı. Onlar çirkinleştirdiler. Ve sonra battı. İyi idare edilse 1 milyon satan gazete batar mı? İşin kolayına gittiler kahvede bile anlatılmayacak amiyane espriler filan. Bugün ne yazık ki Tan öyle hatırlanıyor. Ama o 1.5 yıla bakın çok nezihdir. Gırgır’ın gazete versiyonuydu Tan. Çok ince espriler vardı. Tabii cinsellik ağır basıyordu. Ama bugün de cinsel espriler hep daha çok tutuluyor.  

21 Nisan 1985.. Türk medyasında bir gazete daha doğuyor. Rahmi Turan hazırladığı Sabah Gazetesi'nin ilk baskısını Akgün Tekin, Aydın Öztürk ve teknik elemanlarla birlikte heyecanla beklerken..

BUYRUN SİZ ÇIKARIN DEDİ İSTİFAYI BASTI

Peki dönelim Günaydın’dan ayrılma nedeninize…

Bir yemekteydik, uzun bir masa. Kemal Kınacı müessese müdürü. Patron en başta. Suratı da asık. ‘Çok adam çalıştırıyorsun’ dedi bana. Benim de aklıma Günaydın geldi. Fazla adam çalıştırıyorduk hakikaten. Ama patronun bilgisi dahilindeydi. Emekliliği gelmiş arkadaşlar vardı, Simavi’nin emektarlara kıyağı vardı. Onları hep tutardı, gönlü zengindi. Yok dedi ondan bahsetmiyorum. Efendim dedim 25 kişi çalışıyor dedim. Eliyle de göstererek ’25 kişi çakıştırılır mı orada, 5 kişi çıkarır o gazeteyi’ dedi. Tepem attı. ‘O zaman bu 5 kişiyle buyurun siz çıkarın gazeteyi, Süperman olsa çıkaramaz’ dedim. O zaman Kınacı’nın önünde beyaz bir kağıt vardı. Hemen aldım, istifsamı yazdım, Haldun Simavi’nin önüne koydum. O gazeteyi 100 kişi bile çıkaramazdı. Her sayfayı inci gibi işleniyordu. Sonra batırdılar gazeteyi. Bu patron hatasıdır. Çok ağırıma gitti.

Sonra?

O dönemde işte Dinç Bey haber almış. Ben hiç konuşmadan anlaştık hemen. Dinç Bey ‘’Yeni Asır’ı İstanbul’da çıkaralım’’ dedi. ‘’Bildiğim bir gazete olsun’’ dedim. Yeni bir gazete üzerine anlaştık. Sabah öyle çıktı. Günaydın’dan epey bir arkadaş geldi. 1.5 yıl sonra ayrıldığımda 650 bin tirajı vardı Sabah’ın. Çok iyi durumda bıraktım.

HALDUN BEY HATASINI AĞIR ÖDEMİŞTİ DÖNDÜM

Peki Sabah’tan neden ayrıldınız?

Çünkü Simavi çağırdı. Günaydın batıyordu. Tan gitmişti. Günaydın’ın tirajı da 90 bine düşmüştü. Cumhuriyet 12 binle daha çok satıyordu. Çaresiz kalmıştı. Sevdiğim için Haldun Bey’i döndüm. Hata yapmıştı ama hatasını da çok ağır ödemişti. 300 bine yükseldi.  1 yıl sonra 3. gazete haline geldi. Hürriyet, Sabah, Günaydın. Ve o dönemde Asil Nadir’e sattı. Ben satacağını bilseydim, dönmezdim tabiri caizse kazık yedik yani. Asil Nadir çalışılacak bir insan değildi. Haldun Bey’in sözü sözdü. Ağzından çıkan sözü yerine getirirdi.  Yeniden ayrıldım. Tekrar Sabah’a gittim. Bugün’ü çıkardık.

Dinç Bey nasıl bir patrondu?

İyi patrondu. İkisinde de Allahı var gayet iyi anlaştık. İkisinde de ben ayrıldım. Ondan herhangi bir şikayetim olmadı. Patron olarak da insan olarak da iyidir. Ben duygusal nedenlerle ayrıldım. Sonra Sabah’ı elinden çıkarmasına çok üzüldüm. Kaza kurbanı oldu diyelim. Şimdi neyse ki borçlarını ödedi sanırım.

DEMEK Kİ AYDIN BEY BİR NUMARALI PATRONUM

89’un ikinci yarısı Hürriyet’e geldim. Ertuğrul Özkök Bey’den önceki yönetmen bendim. Haldun Bey güvenilir bir insandı. Ama Erol Simavi onun tam tersiydi. Anlaşamadık. Ben o zaman Doğan grubuna geçtim. Meydan gazetesini çıkardık orada. Aydın Bey’le 90’da çalışmaya başladık. Neredeyse 20 yıl oldu. Aydın Bey Haldun Simavi’den sonra çalıştığım ikinci patron oldu. Demek ki Aydın Bey benim için bir numaralı patron. Bu kadar zaman çalışıyorsanız, fikir birliği olması lazım.

Ertuğrul Özkök’ün gidişi sizce bir tasfiye mi?

İşin detayını hiç bilmiyorum. Öyle bir ihtiyaç olmuş olabilir. Bir bayrak değişimi. 20 yıl az bir zaman değil. Kolay bir iş değil. Stresli bir iş. Sanıyorum Ertuğrul Bey memnun olmuştur. Türkiye’de en üst düzeyde görev yapmak psikolojik olarak da yıpratıcı. Aile hayatını da etkiler. Şimdi rahatladığını zannediyorum.

[PAGE]

Habercilik refleksi nasıl değişti dünden bugüne?

Eski dönemdeki gibi habercilik kalmadı. Şimdi gizli haber kalmadı. Her yerde haber uçuşuyor. Bizim atlatma haber dediğimiz haber kalmadı gibi bir şey. Varsa da birilerine servis edilen haberler var.

 

 

 

 

Yıl 1980... Kızı Pınar ve oğlu Murat ile..

 

Siz haberi yapana da değer veriyordunuz. Haberi yapanlar haberin önüne mi geçti acaba? Örneğin sitcom gazeteciliğine ne diyorsunuz?

Bir ilgiyi uyandırmak önemli. Bazıları yapamıyor bu işi.

Siz kimleri parlatmıştınız?

Bekir Coşkun benim çok sevdiğim arkadaşımdır. Günaydın’da ona köşe yazdırmaya ben başlattım. Başarılı olacağını Ankara’dan gönderdiği notlardan anlamıştım. Haftada birden her güne çıkarttık. Bizim Ankara temsilcimizdi. Emin Çölaşan’ın günlük yazılar yazmasını da başlatan bendim. Hürriyet’te haftada bir pazarları röportaj yapıyordu. Çok sert sıkıştıran sorular sorduğu için sonunda kaçmaya başladı insanlar ondan. İş adamları siyasetçiler onun röportajlarına çıkmamaya başladı. 2. dereceden insanlarla röportaj yapmaya başladı. O zamanda cazibesini yitirdi. O sayfayı kaldırmaya karar verdim. Ama günlük yazılarının çok ilgi çekeceğini düşünerek köşe yazısı yazdırdım. Erol Simavi patrondu ve her şeye karışan bir patrondu. ‘’Başımızı derde sokma, boşver yazdırma’’ dedi. ‘’Efendim niye dert açsın doğru yazdıktan sonra’’ dedim, ki eminim yazdığı her şey doğrudur. ‘’İyi haftada iki gün yazsın’’ dedi. 1 gün de ben verdim. 3 gün yazmaya başladı. Erol Simavi İsviçre’de oturuyordu. Bütün yazdığı yazılar ona gidiyordu. Bize son anda talimat geliyordu, gazeteden çıkarıyorduk. Ben de morali bozulmasın diye ‘’Patron kaprisidir, moralini bozmadan yazmaya devam et’’ diyordum.

Yıl 2005. Gazeteciler Cemiyeti'nde... Yaşar Kemal, Rahmi Turan, Orhan Erinç, Nail Güreli, Akgün Tekin ve Ara Güler...

Sizce bugün en iyi gazete hangisi? Yayın yönetmenlerine, patronlara vereceğiniz taktikler var mı?

Gayet tabii Hürriyet diyeceğim. Ben kimseye tavsiyede bulunacak yetkide hissetmiyorum kendimi. Herkesin görüşü farklı. Bu farklılık benim söylediklerimin doğru olduğu anlamına gelmez. Sonuca bakmak lazım. Futbol maçı gibi. ‘’İyi oynadı kötü oynadı’’ denir ama golü atan kazanır. Tirajı aldıysanız golü attı demektir. Fikrim sorulursa söylerim tabii. Ama hariçten gazel okumak istemem.

Peki size danışanlar oluyor mu?

Yok. Herkes her şeyi bildiği için soran olmuyor. Herhangi bir yayının sorumlusu sorarsa söylerim tabii.

Ama Rahmi Turan ekolünü uyguluyorlar diyebilir miyiz?

Tabii bugün gazetelerde uygulanıyor tabii. Ben sormayı, danışmayı severim. Nezih Demirkent; Necati Zincirkıran’a her zaman fikir sormuşumdur.

Promosyon Günaydın’da da var mıydı?

Tabii het türlü şeyi denerdik. Ev araba… Ama sürekli vermiyorduk. Biz promosyonla yükseldik. Ama ara veriyorduk. Kalıcı tiraj var mı onu görüyorduk. Örneğin ansiklopedi verenler 1 milyon satıyoruz dediler. Ama ansiklopedi bitti, tirajlar gümledi.

Siz peki patronlara çok para kazandırdım der misiniz?

Eski dönemlerde olabilir tabii. Özellikle Tan döneminde. Maliyeti 5 kuruştu, biz satıyorduk 25 kuruşa.

Siz çok kazandınız mı peki?

Normal üst düzey bir gazeteci ne kazanıyorsa kazandım sayılır. Allaha bin şükür. Kimseye muhtaç olmayacak kadar var, o da bana yetiyor. ‘Zengin misiniz’ derseniz değilim ama Türkiye ölçeğine göre fena değilim. Kara Murat romanlarından gazetecilikten daha fazla kazandım. O romanlar olmasaydı belki bu kadar rahat olmayacaktım.

Gazetede de günlük yayınlanıyordu değil mi Kara Murat?

18 ayrı serüvendi. 18 cilt oldu. 9’u film oldu, Cüneyt  Arkın oynadı. En son Meydan’da ve Gözcü’de Ergin Asyalı çizdi.  Resimsiz olarak yayınlanan kitaplar da var. Kara Murat’ın dışında 10  kadar kitap daha var.