BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Cezaevi doktorunun 12 Eylül anıları

12 Eylül çok konuşuldu, çok tartışıldı. O günlere farklı bir bakanlar da var. O dönemde cezaevi doktorluğu yapan Yıldız'ın anılarının toplandığı kitap tarihe ayna tutacak.

Abone ol

12 Eylül üzerine yazılanlar, dönemin ‘hakettiği’ zenginliğe ulaşamadı. Oysa onbinlerce insanın yaşamında, belki de hayatının sonuna kadar derin izler bırakan bir dönemdi. Cezaevi A.Ş. Aradan 25 sene geçtikten sonra, geride ne kaldı? Birkaç roman, birkaç teorik deneme ve birkaç anı. Evet, ‘birkaç’la ifade edilecek kadar sınırlı bir birikim. Bunların önemli bir bölümü de, askeri darbenin ‘kurbanı’ olmuş muhtelif siyasal kimlikler tarafından üretildi. Oysa burada sözünü edeceğimiz kitap (Cezaevi A.Ş., Alfa Yayınları) dönemin siyasal koşullarında doğrudan taraf olmayan, ama bizatihi o koşulların mağdur ettiği bir hekime ait. Levent Burak Yıldız, eski bir hekim. Eski, çünkü Türkiye koşullarında mesleğini sürdüremez duruma gelmiş. Daha doğrusu, tanık olduğu yozlaşma karşısında, daha fazla dayanamamış. Serbest ticaretten gazeteciliğe uzanan bir hayatı tercih etmek zorunda kalmış. CERRAHPAŞA’DAN ANTAKYA E TİPİ’NE Hikayenin başlangıcı 1983 yılına uzanıyor. O yıl Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olan Levent Burak Yıldız, mecburi hizmet kurasında Antakya E Tipi Cezaevi tabibliğini çekince, bir Hollywood senaryosunu aratmayacak serüveni başlamış. Cezaevi müdürü ve savcısının Antakya’da kurdukları, her türlü yolsuzluğun ve kanun dışılığın olağan faaliyet haline dönüştüğü ‘saltanat’ karşısında sabırlı ve inatçı ama o ölçüde de tehlikeli bir mücadeleye girişen Dr. Yıldız’ın anlattıkları, gayet tanıdık Türkiye manzaralarından bir kesit olarak da okunabilir. Ancak, hadise 12 Eylül koşullarında yaşanmış. Üstelik kanun gücünü temsil eden bir erk karşısında, 23 yaşında ‘toy’ bir doktorun ‘düzgün bir insan’ olarak kalma çabaları, meseleyi basit bir yolsuzluk hikayesi olmaktan çıkarıyor. Öyle ki, cezaevi müdür ve savcısının baskı ve komploları karşısında siyasi şube polislerine sığınacak kadar çaresiz kalmış. Bilmem, Dr. Yıldız, bunun bir çaresiz hali olduğunu düşünür mü? ‘TERÖRİST’ OLMAK GEREKMİYOR Dr. Yıldız, gerek Emniyet’te gerekse cezaevinde (kendi görev yaptığı dönemde de defalarca tanık olduğu gibi) işkenceye uğramış insanları, sadece “eli kanlı teröristler” olarak görecek kadar siyasal süreçlerden uzak. Aslında sağcıların ve solcuların ortak bir planın parçası piyonlar olduğunu düşünecek kadar dönemin ideolojik koşullanmalarına açık. Yani, ne devletle, ne düzenle radikal bir sorunu yok. Ama, Dr. Yıldız’ın anlattıklarından bir kez daha anlıyoruz ki, özellikle 12 Eylül koşullarında, iktidar erkinin şu ya da burasında yer alan, bu gücü kendi kişisel menfaatleri için kullanan, bunu yaparken fazlasıyla tanıdık ‘cadı avı’ yöntemleri kullanan bir zevat için, ‘muhalif’ bile olmanız gerekmiyor. Sadece haktan, hukuktan yana bir yurttaş olmanız bile ‘terörist işbirlikçisi’ muamelesi görmenize yetiyor. Yine Dr. Yıldız’ın anlattıklarından bir kez daha anlıyoruz ki, köşeye kıstırılmış sıradan bir yurttaşın bile, haksızlığa karşı inat ve sabırla yürüteceği mücedelenin, Türkiye’de bile azımsanmayacak sonuçlar doğurması mümkün. Türkiye’nin çeyrek asırdır yaşadığı travmanın daha iyi anlaşılması için, daha çok Dr. Yıldız’ın başından geçenleri aynı samimi ve dürüst dille anlatması gerekiyor. Adnan Bostancıoğlu/NTV-MSNBC