BIST 8.890
DOLAR 34,32
EURO 37,33
ALTIN 3.035,43
HABER /  GÜNCEL

Çevik Bir istedi, TGRT'ye gittim!

Bir dönemin karakutusu olan Ali Baransel, medya dünyasında bilinmeyenleri anlattı. Çevik Bir TGRT'yi tavsiye etti mi? Başbakan Erdoğan'ın şok teklifi neydi? Cevaplar:

Abone ol

Baransel, Aksiyon Dergisi'nde yayınlanan yazıya göre, TGRT'ye geçiş hikayesini anlattı. O hikayeden ayrıntılar: Enver Ören’in özel hediyesi Baransel, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay 2. Başkanı olarak adından çokça söz ettiren Çevik Bir’i, 1999’da İstanbul’da 1. Ordu Komutanı iken ziyaret ettiğinde aralarında geçen konuşmayı şöyle aktarıyor: “Aliciğim, evet biz Atatürkçüyü, laikiz ama, dini inançlarımız var, dine karşı saygılıyız dedi. Sonra cebinden küçük bir Kur’an çıkardı ve sen bilir misin ki, ben evden çıkarken bunu yanıma alırım ve hep üstümde taşırım dedi.” Peki Baransel, 1997’de TGRT televizyonunun başına nasıl geçti? İddialara göre, Baransel’in bu görevi üstlenmesi Orgeneral Bir’in isteği ile olmuştu ve Baransel Kenan Evren’den de izin alarak İstanbul’a gelmişti. Ancak Baransel, TGRT’de görev almasını, çok sayıda teklif arasında yaptığı bir seçim olarak nitelendiriyor. “Mesela Uzanların mal varlığına el konulmasından sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Star medya grubunun başına geçmemi bizzat rica etti, bu teklif için teşekkür ettim. Çok yorulmuştum, bir süre sessiz ve sakin yaşamayı kafama koymuştum” diyen Baransel şöyle devam ediyor: “1989 yılında Evren’in görev süresi bitince Köşk’ten ayrıldım. İlk teklif Aydın Doğan’dan geldi. Milliyet’in Ankara temsilcisi olmamı istedi. Prensip anlaşmasına varılmışken Vehbi Bey devreye girdi. Koç grubunun beraber çalışma isteği üzerine bunu Aydın Doğan’a ilettim. ‘Vehbi Bey bizim büyüğümüzdür. Eğer sende ısrarlıysa orayı tercih edersen sevinirim’ dedi. O arada, Türkiye’de özel televizyonlar hayata geçmeye başladı. Milli Güvenlik Kurulu kontenjanından Radyo Televizyon Yüksek Kurulu (RTYK) üyesi seçildim, ardından başkan oldum. Bu görevi Koç grubundaki işimle birlikte sürdürdüm. RTYK, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) olunca buraya üye seçildim ve iki yıl başkanlık yaptım. Televizyonlardan ilk teklifi Erol Aksoy’dan aldım. Show TV’nin kurulmasını ve genel müdürü olarak bu görevin başında olmamı benden rica etti. Fakat ben Ankara’dan ayrılmak istemediğimi söyledim ve ona Nuri Çolakoğlu’nu önerdim. Nuri Çolakoğlu başarılı bir şekilde Show TV’yi kurdu. Sonra NTV’nin kurulması için Cavit Çağlar’dan bir teklif geldi. O teklifi de kabul etmedim. Sonra 28 Şubat sürecinde bir teklif de Enver Ören’den geldi. Sayın Ören bir değişim projesi uygulayacaklarını, Amerika’da çok ünlü bir televizyon şirketiyle anlaştıklarını, Türkiye’de ilk üç televizyon arasına girme konusunda iddialı olduklarını, evimi İstanbul’a taşımadan da görevi kabul edebileceğimi ve tam yetkili olacağımı söyledi. Daha önce de kendisini tanıyordum. Beni ikna etti. Görevi kabul ettiğimde kendisiyle sözleşme bile imzalamadım. TGRT’nin bu büyük tırmanışından çok duygulanan Sayın Ören bana TGRT’den yüzde iki gibi bir hisse verdi. 2000 yılında ayrılırken kendisine bu hisseyi devrettim, karşılığında bana bir ev verdi. Bir de makam aracı olarak kullandığım arabayı hediye etti.” İstanbul’da medya dünyasında üst düzey görevlerde bulunmuş bazı kişilerin ismi, 15-20 milyon dolarlık servetlerle anılıyor. Baransel, bu konuda şunları anlatıyor: “Eğer isteseydim, benim de çok ciddi bir varlığım olurdu. En büyük zenginliğin iç huzuru ve itibar olduğu telkinleriyle yetiştik. Bu düşünce her görevimde daima rehberim oldu. Hayatım boyunca hiçbir göreve talip olmadım. Hep bana görev teklif edildi. Bunları vicdanımın ve aklımın kantarında tarttım. Yapabileceklerimi kabul ettim. Her işte de, tepede bulunduğum sırada görevden ayrıldım. Dolayısıyla hiç kimseye benim işime son verme zevkini tattırmadım. Hep kendim ayrıldım. Hangi görevde olursanız olunuz, insanın zirveye çıktığı bir an vardır. Yıldızın parladığı anlar sürekli olmaz, bir dönem olur. Ama medyada bazı kişilerin yaşına başına, fiziğine, yüzünün eskimişliğine bakmadan ısrarla bir yer tutmak için çaba gösterdiklerini görüyorum. Akıl almaz bir hırs. Bu tabloyu şöyle formüle ettim: Medyadaki yerini koruma, hep gündemde kalma tutkusu, eziklik temeline dayalı bastırılmış kişilikleri zaman içinde unutturarak çok bilmişlik ve kendini beğenmişlik bayrağını bilinçaltının gönderine çekiyor. Bu çok psikolojik bir tanımlamadır.” Son olarak, yıllarca askerlerle çok yakın çalışmış ve onların güvenini kazanmış Baransel’e askerin Avrupa Birliği sürecine bakışını soruyoruz. Baransel, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni diğer ülkelerin ordularıyla bir tutmak büyük yanılgı olur. AB raporunda yer alan kimi düzenlemeleri içlerine sindirebileceklerini sanmıyorum. Bu hassasiyetin mutlaka dikkate alınmasında büyük yararlar olacaktır” diyor.