Çetelerin aslı fasılı
Yeniçağ Gazetesi Yazarı Abdullah Özdoğan ilgimç
bir yazı yazdı. Bu yazı kulaktan kulağa konuşulan önemli bir konu
önündeki perdeyi aralıyor. İzninizle ben de Sayın
Özdoğan'ın yazısını buradan aktarmak istiyorum.
Ama önce bir çift sözüm var...
Ülkeyi yönettiğini varsayan siyasetin yarattığı otorite boşluğu son
dönemlerde şehirlerde eşkiyalaşma peşindeki serserilerin işine
yarıyor!...Üstelik bu gurupların zaman zaman siyasete de sızdıkları
kongrelerde boy gösterdikleri bile oluyor. Bu silahlı serseri
gruplar içerisinde ne yazık ki polisin askerin önemli birimlerinde
görev almış cinsinin cibiliyetinin farkında olmayan, ruhunu satmış
çapsızların da boy gösterdikleri oluyor. Tabii bu fütursuz çeteler
sonunda arabayı bir şekilde duvara tosluyorlar, içlerindeki devlet
kimlikli satılmışlar da afişe oluyor. Ve işte bu durum, memleketin
tepesine çöreklenmiş "sinsi düşman" ın işine
yarıyor. Bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile kan
davası güden "asıl çete" hemen düğmeye
basıyor. Önce medyadaki müttefik propagandistler harekete
geçiriliyor ve feryat koro halinde başlatılıyor.
"Derin devlet iş başında çete halinde
yakalandı"
Birkaç satılmış ahlaksızın, sahip oldukları kimliği vatana ihaneti
göze alarak pazarlamaları devlete saldırmak, vatandaşı devletten
soğutmak için fırsat sayılıyor...Ve bu yıkıcı saldırı "asıl
çete"nin içerdeki dışardaki patronlarını keyiflendirirken
gayrımeşru faaliyet alanlarını da rahatlatıyor.
Sayın Abdullah Özdoğan'ın yazısında da bu
anlattıklarımı destekleyen unsurlar var. Lafı uzatmadan bu yazıyı
sunuyorum.
Türkiye'de bu gün adi hızsızlıktan fuhuşa, uyuşturucudan
insan ticaretine kadar pek çok para kanalı PKK'ya
akıyor.
Bu bilinen bir gerçek!
Ama bu durum, bilinen gerçeğin de ötesine geçmeye başladı.
Bundan birkaç sene öncesinde başlayan "turizm"
faaliyetleri de PKK için başka bir gelir kapısı teşkil etmeye
başladı.
Özellikle Güney'de ve Ege'de
nüfus yapılanmasındaki değişikliğe bakarsanız ne demek istediğimizi
daha iyi anlayacaksınız.
PKK buralarda da ciddi ve sistemli bir şekilde
yapılanıyor.
Yaz mevsiminde hareketlenen turizm faaliyetlerinden de aslan payını
almak için buralara akın eden kıtalar, barların kapılarından
restoranların içine kadar inmiş durumdalar. Tatil beldelerinde
kadın ticareti de onların hakimiyetinde, uyuşturucu trafiği
de...
Sadece bununla da kalmıyorlar!
Bir yandan bu işleri yaparken diğer yandan da iş yerlerini tek tek
ele geçirip "mekan" sahibi oluyorlar. Bu bölgedeki
iş adamlarından haraç alıyorlar.
Can güvenliklerini, kendi tehditlerinden koruyorlar.
İstanbul ve Ankara'da da durum
farklı değil. Büyük şehirlerde iş adamlarından tehdit ve şantajla
para kopartıyorlar! Ve bu paraların hepsi askere ve polise mayın
olarak, mermi olarak geri dönüyor.
Özellikle suç şehri
İstanbul'da, Türk kökenli
teşkilatların operasyon yapılarak demir parmaklıklar ardına
konmasından sonra bu işi iyice su yüzüne çıkmaya başladı.
Piyasada Alaattin Çakıcı ve Sedat
Peker gibi isimlerin boşluğunu doldurma iddiası ve
amacıyla hareket eden bu gruplara dur diyen yok!
İşgal ettikleri yerlere neredeyse PKK bayrağı
çekecek duruma gelen bu oluşumlar, "Türklerin parasıyla
aldıkları mermileri Türklere sıkıyorlar!"
Asıl amaç bu zaten!
Kafalarında tasarladıkları "Kürdistan"ı bu
şekilde kurmayı planlıyorlar.
Şiddet ve kanunsuzluk adına atılan hiçbir adım onaylanamaz!
Ama içerdekilere uygulanan prosedürün bunlara niye uygulanmadığını
da sormak lazım! İçerde olanların içerde olma sebeplerine
baktığınızda, dışarıda bunun yüzlerce kat fazlasını alenen
yapanların nasıl ve kime güvenerek yaptıklarını sormak lazım!
Dışarıda sözü edilen boşluk, çok ciddi bir sinyal veriyor bize. Bu
boşluğu PKK mafyası doldurmaya çalışıyor.
Emniyetin neden eli bağlı, PKK'lı mafya neden bu
kadar cüretkar onu bir düşünmek lazım!
Tarih devam ettikçe bu olaylar devam edecek!
İnsanoğlu varoldukça bu "ticaret" sürecek!
Ama bir yandan kanunsuzluk kontrolsüz bir şekilde devam ederken bir
yandan da terörün finansmanı sağlanması noktasına gelinmişse ortada
çok ciddi bir problem var demektir. PKK'lı
oluşumlar, Türkiye'yi kendi
aralarında etki alanı olarak pay etmiş durumdalar...!
Önlerine çıkan polisin eli kolu bağlı... İçerdekileri hayretler
içinde bunların kendi boşluklarını doldurmalarını seyrediyor,
dışarıdakiler çaresiz...
Bunun sonu hiç iyi değil!
Bu zehirin panzehiri devlettedir. Ya bu zehir vücuttan devlet
tarafından atılacak ya da birileri bu işin sonunda "Her
şeyi devletten mi bekleyeceğiz?" diyerek ortaya
çıkacak.
Bizim arzumuz devletin kendine yakışanı yapması...!
Sayın Özdoğan'ın yazısı böyle...