Cemil Bayık, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın, Paris'te 3 Kürt kadın siyasetçinin öldürüldüğü suikastla ilgili olarak kendilerine, "Biz yapmadık. MİT'in içinde olan çeşitli kesimler yaptı." dediğini iddia etti.
Abone olPKK’nın Kandil’deki üst düzey yöneticilerinden KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Paris’te üç Kürt kadın siyasetçi Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in 9 Ocak 2013’te öldürüldükleri suikastı MİT’in gerçekleştirdiğini söyledi. Ancak asıl ilginç olanı Bayık’ın bu iddiasını MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a dayandırması oldu.
Cumhuriyet gazetesinden Ahmet Şık’a konuşan Bayık, arkasında ‘uluslararası güçler’in bulunduğunu söylediği suikast için Hakan Fidan’ın, “Bizim tarafımızdan yapılmıştır bunu inkâr etmiyoruz” dediğini öne sürdü: “MİT içinde bazı kanatların olduğu ve onların yaptığı söylendi. Hakan Fidan öyle söyledi. Ama içinde çeşitli kanatlar olsa da bize göre MİT bir bütün olarak cinayetten haberdardır.”
Cemil Bayık’ın Paris suikastıyla ilgili sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Sakine Cansız’lara yönelik suikastın faili sizce kim? Kürt medyasında yazılanlar sürekli MİT’e işaret ediyor. Yani sizinle masaya oturan MİT Kürt hareketi için önemli isimlere yönelik katliam mı yaptı?
Paris suikastı bir tek gücün yaptığı bir katliam değil. Uluslararası birçok gücün denklemin içinde olduğu bir saldırıdır. Böyle olmasa Avrupa’nın ortasında Paris gibi bir yerde böyle bir suikast yapılamazdı. Önder Apo’yu kim İmralı’ya getirdiyse onlar bu işin içindedir. Bu cinayetler önder Apo’nun geliştirdiği süreçle bağlantılıdır. Çözüm süreci başlamadan önü kesilmek istendi. Önder Apo’nun Nevruz’da açıklamalar yapacağına dair bilgileri vardı. Bunu engellemek için öncesinde katliamı gerçekleştirerek süreci engellemek istediler.
Peki, Türkiye içerisinden kimler dahildi bu denkleme?
MİT, “Cinayet bizim tarafımızdan yapılmıştır, bunu inkâr etmiyoruz” dedi. MİT içinde bazı kanatların olduğu ve onların yaptığı söylendi. Bizimle görüşenler olayın kendileri dışında olduğunu söyledi. Hakan Fidan öyle söyledi. Ama bize göre MİT bir bütün olarak o cinayetlerden haberdardır.
Her şey karartıldı ama failler belli Hakan Fidan da dahil mi?
O, MİT’in başındaki kişidir ve haberinin olmaması mümkün değil. Haberi yoksa nasıl MİT’in başında duruyor? Altında neler geliştiğini bilmezken nasıl orada o görevi yapabilir? Bu ciddi bir durumdur. Biz MİT’in bu olayda parmağı var dedik. Hakan Fidan bizim resmi kâğıtlarımız kullanılmış dedi. Kurum içerisinde kurum teknolojisiyle üretilmiş belgeler var dedi. MİT’in bunun dışında olduğunu inkâr etmedi, ama dedi ki ‘Biz yapmadık. MİT’in içinde olan çeşitli kesimler yaptı. MİT içinde cemaatçiler, ulusalcılar var onlar yaptı’ dedi. O kesimleri kastetti. Ama bize göre hepsinin haberi var. Ömer Güney bir tetikçidir. Bu çok açık, o bir tetikçidir. Ve onun arkasında birçok güç var. O güçler bizim tarafımızdan az çok biliniyor ama onun gerçeğinin açığa çıkması mümkün değil. Her şey karartılmış durumda. Ama bizim açımızdan failler belli.
Cumhuriyet gazetesinden Ahmet Şık'ın sorularını yanıtlayan (15 Mart 2015) Bayık'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
KANDİL İLE ÖCALAN ARASINDA DİREK İLETİŞİM VAR MI?
Abdullah Öcalan ile doğrudan iletişime geçmeniz sağlanıyor mu?
- Hiçbir zaman doğrudan ilişkimiz olmadı. İlişki kurmak istediğimizi belirttik. Oslo sürecinde bunun olabileceği bize söylendi ama sözden öte herhangi bir şey ortaya çıkmadı. HDP heyeti gidiyor, görüşme notlarını getiriyor, varsa bizim mektuplarımızı götürüyor. Arada HDP heyeti var. Başka herhangi bir iletişim yok.
"ÖCALAN'LA YÜZ YÜZE GÖRÜŞMELİYİZ"
Telekonferans gibi bir yöntem dahil mi buna?
- Hayır. Telekonferans olmaz. Bizzat yüz yüze görüşmemiz gerekiyor.
Abdullah Öcalan’ın sizin yanınıza gelme şansı yok. Siz mi gideceksiniz? Siz giderseniz bırakmazlar...
- Biz de gidebiliriz. İstenirse götürebilirler fakat bizim istediğimiz artık önder Apo’nun İmralı Cezaevi’nde tutulmaması, özgürleşmesi gerektiğidir.
Banu Güven’le İMC televizyonu adına yaptığınız son söyleşinizde silah bırakma kararının Öcalan’ın katılacağı bir kongreyle olabileceğini söylediniz. Bu Öcalan’ın serbest bırakılması anlamına mı geliyor?
- Elbette. Önder Apo gelip görüşmeden hiç kimse gerillayı ikna edemez. Biz bu hareketin eşbaşkanlığını yürütüyoruz ama biz bile gerillayı ikna edemeyiz. İkna edecek tek kişi önder Apo’dur. Gelip gerilla ile gerilla komutanlarıyla görüşürse ancak o zaman ikna etmek mümkün olur. Onun dışında ikna edebilecek bir güç yoktur.
"GERİLLAYI ANCAK ÖCALAN İKNA EDEBİLİR"
Öcalan’ın silah bırakma kararını yöneticiler gerillaya deklare etse bile yeterli olmaz mı?
- Bizim gerillamız elbette normal bir gerilla değil. Düz bir asker değil. İdeolojiktirler. Eğitilmişlerdir. Amaçlara ve önder Apo’ya bağlıdırlar. Bizim etkimiz sınırlıdır. Ancak önder Apo gelip onlarla konuşursa ikna olabilirler.
"DEVLET İSTERSE TOPLUMU ÖCALAN İÇİN İKNA EDER"
Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasını talep etmek ne kadar gerçekçi?
- Bana göre gerçekçidir. Hatta gecikmiş bir taleptir.
Olabilirlik koşulu ne kadar gerçekçi?
- Olabilirlik koşulları da vardır. İstenirse rahatlıkla gerçekleşir. Bu karar iktidarın, devletin elindedir. Türkiye’de devletle iktidar istediği gibi algı yaratabilmekte oldukça etkilidir. İsterse önder Apo’nun serbest kalması gerektiği algısını rahatlıkla yaratabilir ve toplumda bir tepkiyle karşılanmaz.
"ÜSTÜMÜZE DÜŞENİ YAPTIK"
Bu koşul gerçekleşmezse Türkiye içindeki silahlı mücadelenin sona ermeyeceğini, silahların bırakılmayacağını mı anlamalıyız?
- Silahlı mücadelenin son bulması için Türk devleti ve hükümetinin atması gereken adımlar vardır. Biz bu halkın sorunlarını çözmek için ilk önce siyasi bir mücadele yürüttük. Hiçbir zaman silahlı mücadele istemedik. Ancak bize sadece bu yol bırakıldı. Devlet katında reddedilen bu sorunu başka türlü görünür hale getiremezdik. Bu sorunu tüm yönleriyle ortaya çıkarmak, çözüm ortamını yaratmak ancak silahlı mücadele ile mümkün oldu. Yeterli düzeyde silahlı mücadele yürütüldüğüne inanıldıktan sonra da sorunu siyasi taleplerle dile getirmeye başladık. Tek taraflı olarak defalarca ateşkes ilan ederek bunun zeminini yaratmaya çalışıyoruz. Biz kendi cephemizden atılması gereken tüm adımları attık.
"İMZA ATILMADAN ADIMLAR ATILMAZ"
Nedir onlar?
- Dünyada hiçbir gücün atmadığı adımları attık. Dünyada benzer sorunların olduğu yerlerdeki örneklere baktığımızda üçüncü bir tarafın gözetiminde ateşkes olur, gerilla mevzilerinden çıkar, esirler bırakılır ve sonra savaş durdurulabilir. Üçüncü tarafın gözetimi olmadan, taraflar anlaşmadan, imza atmadan bu adımlar atılmazdı. Biz bunlar olmadan bile tek taraflı olarak bu büyük adımları attık. Ama artık atacağımız başka adım kalmadı. Sıra devlet ve hükümettedir. Onlar bunu yaparsa biz üzerimize düşeni tereddütsüz yaparız. Önder Apo, eğer müzakere başlayacaksa paralel adımlar atılması gerektiğini söylemesine rağmen bu olmadı. Tek taraflı hatta merdiven basamaklarını zıplayarak adımlar atmak mümkün değilken biz geçmişte bunların hepsini yaptık. Ama devlet ve hükümet bunun karşısında atması gereken adımları atmadı.
"TÜRKİYE 3. TARAFI HİÇ İSTEMEDİ"
Üçüncü bir taraf var mı peki? Geçmişte oldu mu?
- Hayır şu anda yok. Bir dönem, Oslo sürecinde vardı. Ama Türkiye devleti üçüncü tarafı hiçbir zaman istemedi.
Üçüncü taraf derken bağımsız bir yapıdan mı yoksa bir devlet gözetiminden mi bahsediyorsunuz?
- Biz aslında daha 2013 Nevruzu’nda önder Apo tarihi açıklamayı yapmadan önce kendisiyle HDP heyeti üzerinden haberleşiyorduk. Biz hem Apo’ya hem de devlet ve hükümete şunu ilettik: Mademki tarihi bir açıklama yapılacak, Kürt sorununun demokratik yöntemle çözümü ortaya konacak, o halde bunun mekanizmalarını da ortaya konması gerekiyor. Bizim önerimiz üçüncü bir tarafın olmasıdır.
İşaret ettiğiniz belirli bir adres var mıydı?
- Hayır. Türkiye parlamentosu olabilir veya Türkiye sivil toplum örgütlerinden oluşturulabilecek bir komite de olabilirdi. Birçok seçenek sunduk. Kabul etmeyerek iki taraflı olarak bunu çözelim dediler. Yerel, milli bir çözüm olmasını istiyoruz dediler. Aslında ipe un sermekti bu. Çünkü dünyada böylesi bir çözüm örneği yok. Ama Türkiye bu yönde adım atmadı. Üçüncü taraf olursa süreç bozulur, ilerlemez dediler.
KÜRT SORUNUNU DEĞİL PKK SORUNUNU ÇÖZMEK İSTİYORLAR
Bize göre gerçekçi değildi. Sorunu çözme niyetleri olup olmadığı açığa çıksın diye, madem istemiyorsunuz sizin dediğinize de varız dedik. Çünkü biz çözüm istiyoruz. Bu yüzden o şartları da kabul ettik. Ama gördük ki milli ya da yerel dediklerinde de bir çözüm amacı yok.
Bu söylediğinizden hükümetin ya da Türkiye devletinin Kürt sorununu değil de PKK sorununu mu çözmek istediğini anlamalıyız?
- Tamamen öyle. Devlet ve hükümeti Kürt sorununu kabul etmiyor. Kürt halkı diye bir halkı kabul etmiyor. Sorun siyasi olarak ele alınmak ve çözülmek zorundadır.
"TEZLERİ İFLAS ETTİ"
Meseleye terör sorunu diye yaklaşırsanız zaten çözümünüz de savaşla olur. Türkiye devleti, “Kürt sorunu yok, terör sorunu var” tezi üzerinden hareket ediyor. Ama artık bu tez iflas etmiştir. PKK’nin mücadelesi ne Türkiye’nin içinde ne de uluslararası alanda bu yaklaşımın sürdürülemeyeceğini ortaya çıkardı. Bunu bütün dünya da görüyor ve gelinen nokta da artık bu sorunu çözmekten kaçamazlar.
"BİZ SUÇ İŞLEMEDİK"
AKP kanadı görüşme masasında PKK’yi affedilmesi gereken suçlular olarak mı yoksa artık sınır ötesine taşan ve uluslararası aktörlerin de içinde yer aldığı Kürt sorununun önemli bir aktörü olarak mı görüyor?
- Elbette Türkiye hükümetine göre suçluyuz. Ama biz herhangi bir suç işlemedik. Bir halkın en doğal haklarının mücadelesini yürütüyoruz. Onlar ise böyle bir halk ya da haklarının olmadığını söylüyor. Onların yasalarına göre de suç işlemiş sayılıyoruz. Bu suçsa biz bu suçu işledik ve işlemeye de devam edeceğiz. Ta ki amaçlarımıza ulaşıncaya kadar.
"ANKARA'NIN YEREL ÇÖZÜM DEMESİ GERÇEKÇİ DEĞİL"
Nedir amacınız?
- Bu halkın en doğal haklarını kazanmak. Bir kere Kürt sorunu sadece Türkiye’nin bir sorunu değil. Kürtlerle Türk devletinin ve hükümetlerinin arasındaki bir sorun da değil. Ortada bunu aşan bir sorun var. Türkiye’yi ilgilendirdiği kadar Ortadoğu’yu ve hatta uluslararası alanı ilgilendiren bir sorun var. Kürdistan parçalanmış bir ülke ve halktır. Her bir parçası da bir başka devletin egemenliği altındadır. Hepsi de sahip olduğu parça üzerinde politika yürütüyor. Bu devletlerin uluslararası alanda çeşitli güçlerle de ilişkisi var. Hem bu açıdan herkesi ilgilendiriyor hem de bu sorunu ortaya çıkaran, ağırlaştıran uluslararası bölgesel nedenler var. Bölgede önderliği alan ABD var. NATO ülkesi olan Türkiye Avrupa Birliği adayı ve İslam Birliği Teşkilatı’na üye.
Dolayısıyla bu sorun bütün bu yapıları ilgilendiren bir mesele haline gelmiştir. Türkiye ile herhangi bir sorunu çözmek ABD, NATO, AB ve İslam Teşkilatı ile bir sorunu çözmek anlamına geliyor. Kısacası dünyanın bütün güçleri bu sorunun içindeyken Türkiye’nin milli ya da yerel çözüm demesi gerçekçi değil.
'ÖNDER APO 28 ŞUBAT'I ÖZELLİKLE İSTEDİ"'
28 Şubat’ta HDP ve AKP’nin toplantısında Öcalan’ın deklare ettiği 10 maddelik bir plan ortaya konuldu. Böylece Öcalan sürece dair son sözünü söyledi mi?
- Hayır. Çünkü son sözü söylemek artık amaca ulaşmak demektir. O anlamda orada bir bitiş ve gerileme, çürüme ve yozlaşma başlar. Oysa önder Apo ve PKK, devrimi devrim içinde gerçekleştirmeyi amaçlar.
Son sözden kastım şu; 10 maddelik bir deklarasyon ortaya konarak AKP de bir sorumluluğun altına sokulmuş olundu. Sorumluluğun yerine getirilmemesi durumunda ne olur?
- Önder Apo ısrarla açıklamanın 28 Şubat’ta yapılmasını istedi. Darbe karşıtı bir hareket olduğumuz için açıklamanın 28 Şubat’ta yapılması istendi. Ortak açıklama taraflarca imzalanmış ortak bir metninin duyurulmasıyla olur. Orada tabii ki hükümet ve HDP heyeti birlikte görüntü verdi. Anlamlıydı. Çünkü ilk kez hükümet, sorumluluk altına girdiğini gösteriyordu. Türkiye’nin böyle bir adım atması kolay olmadı ve önemlidir.
Peki, sorumluluk yerine getirilmezse ne olacak?
- Öcalan çağrı yapacak, PKK silah bırakacağını açıklayacak. Böylece sorun çözülmüş olacak. Toplumu aldatmaya yönelik sığ bir kurnazlıktır bu. Bu yanlış algıyı topluma yayarak seçimlerde başarı kazanmak istiyorlar. Kürt hareketi bunları yutmaz.
'DEMOKRASİ OLSA KÜRT SORUNU OLMAZ'
Peki, neden AKP’yle masaya oturmaya devam ediyorsunuz?
- Biz kim iktidarda ise onunla masaya otururuz. Bu yadırganamaz. Dünyada benzer sorunları çözenlerin hepsi ya faşist iktidarlarla ya da diktatörlerle meseleleri çözmüş ya da müzakere etmiştir. Burada olan da budur. Türkiye’de demokratik bir yönetim olsa zaten ne Kürt sorunu ne de demokrasi sorunu olur.
Türkiye’de faşizmi Erdoğan ve AKP mi temsil ediyor?
- AKP hegemonyasını ve diktatörlüğü temsil eden Erdoğan’dır. AKP bir yandan Türkiye’de Erdoğan diktatörlüğünü geliştirecek öte yanda güya Kürdistan’da sorun çözecek. Bu mümkün değil.
Milliyetçi seçmene yönelik bir politik girişim mi bunlar?
- Hem milliyetçi kesime sesleniyor hem de bizi tahrik ederek, halkı kışkırtarak adeta “yeter artık” deme noktasına getirerek bizi masadan kalkmaya zorluyor. AKP sorunu çözmez, tahrik etmeye devam eder, sürecin önünü tıkarsa tek taraflı olarak sorunu çözmekte bir aşamaya kadar gelebilirsin. Bunların üstüne tahrikleri ve tehditleri de eklerseniz masadan bizi kalkmaya itebilirlerdi. Bütün çabaları da bu yöndeydi ama sonuçsuz kaldı.
'AKP OY HESABI YAPIYOR'
AKP’nin bundan çıkarı ne? Masadan kalksanız kazancı ne olur?
- Elbette olur. Kendisini hep sorunu çözen taraf, bizi de çözüme karşıymışız gibi gösteriyor. Bizi zorlayarak çözüm noktasına getiriyor, adımlar attırıyor sabırlı davranıyor. Bunu işliyorlar. Eğer masadan biz kalkarsak, “Ben sorunu çözmek istedim. Sabırlı davrandım ama PKK çözüme gelmeyip savaşta ısrar etti. Barışa razı olmadılar. Savaşın dışında bir şey düşünmüyorlar” diyecekler. Böylece kendisine haklılık kazandırıp bunu da oya dönüştürecek. Hesapları hep bu yöndedir.