Cemaatin bu sorulara cevap vermesi gerekiyor
Şuna artık yüzde yüz eminim ki, AK Parti yarın çıkıp, "Gülen Camaati ile aramızdaki sorunu çözdük ve sorun kalmadı" dese, bir tek gün iktidarda kalamaz.
Şuna artık yüzde yüz eminim ki, AK Parti yarın çıkıp,
"Gülen Camaati ile aramızdaki sorunu çözdük" dese,
bir tek gün iktidarda kalamaz.
Kalamaz çünkü bu artık AK Parti ile Gülen Cemaati'nin meselesi
olmaktan çıktı. Bu artık tam anlamıyla bir devlet meselesi. Devlet,
bünyesine sızan bu çekirdek kadroyu tasfiye etmek için gerekirse
Başbakan Erdoğan'ı bile harcamaya hazır.
Emin olduğum birşey daha var ki, AK Parti yarın Gülen Cemaati ile
anlaştığını ve sorun kalmadığını duyursa, oy oylarında ortalama
15-20'lik bir düşüş olur.
Olur çünkü; bu yaşananlardan sonra AK Parti'nin cemaate yakın
olmayan kesimi "paralel devlet var" itirafından
sonra anlaşma yoluna giden iktidarı asla affetmez!
20 yıllık gazetecilik hayatının her döneminde cemaati savunan,
cemaatle ilgili yazdığı yazılardan dolayı her türlü küfür ve
hakarete maruz bırakılan, hatta çok uzun dönem cemaat karşıtlarının
tepkisini çekip, adeta açlıkla terbiye edilmeye çalışılan biri
olarak bunları söylemek çok, çok acı..
Ancak ortada şöyle bir gerçek var ki, cemaat bundan sonra değil AK
Parti'yle, tüm partilerle, hatta börtü böcekle barışık olsa
bile, varlığını idame ettiremez.
Ettiremez çünkü; varlık nedenleri halktı ve halkı kaybettiler.
Neden mi?
Bir yandan, "Biz yapmadık. Bu işler bizimle bağlantılı
değil" derken, 17 Aralık'tan beri yaşanan herşeyi
neredeyse bizzat üstlenmiş gibi davrandılar.
Nasıl mı?
Mesela dershaneler tartışması yaşanırken, Mehmet Baransu'nun
Taraf'ta yayınladığı fişleme belgeleri bir anda yayınlandı. Cemaate
bağlı yayın organlarının tamamı bu haberleri öyle bir sahiplendi
ki, toplumun tamamında, "Demek ki Mehmet Baransu cemaatçi
ve bu belgeleri cemaat el altından servis ediyor" algısı
oluştu. Cemaat de bu algının oluşmasında üstün bir gayret
gösterdi.
Mesela tam da bu dönemde kendilerine yıllar boyunca zulümden
başka birşey yaşatmayan CHP'ye kapı açtılar. Kılıçdaroğlu ile en
olmadık zamanda buluşup görüştüler.
Mesela şu yolsuzluk operasyonunda Sözcü'nün, Aydınlık'ın, Ulusal
Kanal'ın yapmaya cüret edemediği haberler yaptılar. Operasyonu
Bilal Erdoğan üzerinden Başbakan'a uzatmak isteyen savcılara kol
kanat gerdiler.
Mesela, bu kızılca kıyametin içinde Fethullah Gülen Hocaefendi
yaptığı iki sohbetten birinde beddua etmişti. Sonraki bedduasında
ise, "Ümitvâr olunuz!... Levsiyatla köpürüp duran
hercümerclerin çok yakın bir gelecekte musallaya yatırılacağından
emin bulunuyoruz..." demesi geniş kesimler tarafından bir
suikast emri gibi algılanıyor. Ancak cemaatten yanlış anlaşılma
olduğuna dair tek açıklama gelmiyor.
Mesela son örneklerden biri...
Ben şu satırları yazarken Todays Zaman, "Suriye'ye silah
götüren İHH'ya bağlı silah yüklü kamyon ele geçirildi"
manşeti atarak İsrail'in ekmeğine yağ sürüyordu. Silah yüklü
kamyonun İHH ile ilgilisi yokken bu yayını yapmanın amacı nedir?
İHH Başkanı daha 4 gün önce, "Beni öldürmeye çalışıyorlar.
İHH'yı İsrail ve ABD'nin gözünde terörist örgüt gibi gösterip
bitirmeye çalışıyorlar. Yakında bunu nasıl yapacaklarını
göreceksiniz" derken, cemaate bağlı yayın organlarının
adeta bu sözleri doğrularcasına yayın yapması şüpheleri haklı
çıkarmıyor mu?
Bakın şunu atlamayalım!
Yolsuzluk operasyonlarının başladığı günden bu yana toplumun
neredeyse yüzde yüzü yolsuzlukların yapıldığına inandı. Ortaya
konan yarım yamalak delillere ve tüm bilgi kirliliğine rağmen
inandı hem de... "Cezası neyse çeksinler ve asla
affedilmesinler" demeyen hiçkimse yok neredeyse.
Ancak operasyon sırasında ortaya çıkan bazı şüpheler, cevap arayan
sorular var. O soruları, muhatapları cevap verir umuduyla burada
alt alta sıralayacağım.
1- Gazeteci Sevilay Yükselir günlerdir köşe
yazılarında ve televizyon ekranlarında, "Mustafa Sarıgül
bana, cemaatin kendisini destekleyeceğini söyledi"
şeklinde bir iddiada bulunuyor. Yolsuzluğa bulaşanları lanetleyen
bir cemaatin, hakkında yolsuzluk dosyaları bizzat kendi partisi
tarafından hazırlanan Sarıgül'e destek vereceği doğru mu?
2- Önceki gün maden ruhsatları iptal
edilen Koza Altın ve Koza Maden firmalarının sahibi Akın İpek,
"Hocaefendi'nin bir tebessümüne servetimi
bağışlarım" diyerek hükümete tepkisini, cemaate ise
bağlılığını gösterdi. Rüşvet operasyonunda gözaltına alınan Rıza
Sarraf'ın, çok uzun süre Akın İpek'ten aldığı altınları İran'a
götürdüğü, daha sonra anlaşmayı bozarak Kapalıçarşı üzerinden bu
sevkiyatı yaptığı ortaya çıkan belgelerle kanıtlandı. Yapılan
operasyonun, anlaşmanın sona erdirilmesiyle bir ilgisi var mı?
3- Evinde 4 buçuk milyon dolar para bulunan
Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'a ait hiçbir yerde ilk-orta ve
lise eğitimini nerede tamamladığıyla ilgili en ufak bir ayrıntı yer
almıyor. Ancak Aslan'ın babasının oğlundan sürekli, "Benim
oğlum cemaate mensup dershanelerde yetişti" diye gururla
bahsettiği, yakın akrabalarının da bu bilgiyi teyyit ettiği
belirtiliyor. Aslan'ın bulunduğu mevkilere gelmesi için cemaatin
bir çabası veya önerisi oldu mu?
4- Ucu Başbakan'ın oğlu Bilal Erdoğan'a uzanacak
olan 2. yolsuzluk operasyonunu yürüten savcı Muammer Aktaş'ın,
yargı mensubu olmadan önce cemaate bağlı bazı dershanelerde
yöneticilik yaptığı, daha sonra yapılan giriş sınavlarında üstün
başarı ile savcı olmaya hak kazandığı iddiaları var. Bu iddia doğru
mu?
5- Savcılık yaptığı açıklamada, bakan çocuklarıyla
ilgili teknik takibin 2011 yılının başlarında başladığını ve 14 ay
sürdüğünü açıkladı. Bu teknik takibin 6 ay önce sona erdirildiği
yapılan araştırmalarda ortaya çıktı. Anlayacağınız, operasyon
başlatılırken Barış Güler'in babası Muammer Güler İstanbul
Valisi'ydi. Daha sonra, sırasıyla 2011'in Haziran ayının 12'sinde
milletvekili, 2013'ün Ocak ayının 24'ünde ise İçişleri bakanı
oldu.
Bu hesaba göre Muammer Güler daha İstanbul Valisi görevindeyken
dinleniyordu. Hatta operasyon tarihi medyaya sızan fotoğrafların
üzerinde 2009 ve 20010 olarak görünüyordu. Demek ki Muammer Güler
daha İçişleri Bakanı olmadan bu bilgiler ve fotoğraflar savcılığın
elinde vardı.
Soru şu: Muammer Güler'in İçişleri Bakanı olmadan önce elde edilen
bu dinleme kayıtları ve görüntüleri için neden 2013 yılı beklendi.
Daha doğrusu Muammer Güler'in bakanlık koltuğuna oturması neden
beklendi? Bundan da önemlisi, bu açıkları bulunan Muammer Güler'in
kabineye girmesi için cemaatten bir tavsiye veya istek geldi
mi?
6- Yapılan yolsuzluk operasyonunda gözaltına
alınan ve daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan
bir isim vardı ki, bu isim yayın organlarınızda hiç yer almadı. Bu
isim şu aralar CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı
Mustafa Sarıgül'ün bütün organizasyonlarında en ön saflarda yer
alıyor. Sarıgül'ün bu ismi Kadıköy'de Selami Öztürk'ün yerine aday
olması için önerdiği, olmazsa Çekmeköy Belediye Başkanlığı'na aday
göstereceği iddia ediliyor. Bahsi edilen kişinin ismi Hüseyin Avni
Sipahi. Bugüne kadar AK Partili isimler üzerinden yolsuzluk
operasyonlarını lanetlerken Hüseyin Avni Sipahi ismine hiç
değinmemeniz, CHP ve Sarıgül'e vermeyi vaadettiğiniz destek destek
sözünden mi kaynaklanıyor?
7- Operasyondan kısa bir süre önce camianıza bağlı
bankanın tüm parasını dolara yatırdığı ve operasyon sonrası dövizin
yükselmesiyle birlikte büyük miktarda kar ettiği, en yetkili
mercilerce açıklandı. Bu da yetim hakkı, kul hakkı yemek değil
midir? Bu da yolsuzluğun bir başka versiyonu değil midir?
Sayısı hiç de azımsanmayacak kullara cevap verecek misiniz?
Okura not: Cuma sabahı bana uğrarsanız, bu
yazıları yazma karşılığında cemaatten veya AK Parti'den para
istediğim, para aldığım yönündeki iddialara cevap vereceğim. Bunun
yanı sıra medyadaki bazı tetikçi kalemlerin, kendilerine karşı
koyan masum isimleri nasıl infaz ettiğini birkaç örnekle
anlatacağım.