BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Cemaatin bu sorulara cevap vermesi gerekiyor

Şuna artık yüzde yüz eminim ki, AK Parti yarın çıkıp, "Gülen Camaati ile aramızdaki sorunu çözdük ve sorun kalmadı" dese, bir tek gün iktidarda kalamaz.

Şuna artık yüzde yüz eminim ki, AK Parti yarın çıkıp, "Gülen Camaati ile aramızdaki sorunu çözdük" dese, bir tek gün iktidarda kalamaz.

Kalamaz çünkü bu artık AK Parti ile Gülen Cemaati'nin meselesi olmaktan çıktı. Bu artık tam anlamıyla bir devlet meselesi. Devlet, bünyesine sızan bu çekirdek kadroyu tasfiye etmek için gerekirse Başbakan Erdoğan'ı bile harcamaya hazır.

Emin olduğum birşey daha var ki, AK Parti yarın Gülen Cemaati ile anlaştığını ve sorun kalmadığını duyursa, oy oylarında ortalama 15-20'lik bir düşüş olur.

Olur çünkü; bu yaşananlardan sonra AK Parti'nin cemaate yakın olmayan kesimi "paralel devlet var" itirafından sonra anlaşma yoluna giden iktidarı asla affetmez!

20 yıllık gazetecilik hayatının her döneminde cemaati savunan, cemaatle ilgili yazdığı yazılardan dolayı her türlü küfür ve hakarete maruz bırakılan, hatta çok uzun dönem cemaat karşıtlarının tepkisini çekip, adeta açlıkla terbiye edilmeye çalışılan biri olarak bunları söylemek çok, çok acı..

Ancak ortada şöyle bir gerçek var ki, cemaat bundan sonra değil AK Parti'yle, tüm partilerle, hatta börtü böcekle barışık olsa bile,  varlığını idame ettiremez.

Ettiremez çünkü; varlık nedenleri halktı ve halkı kaybettiler.

Neden mi?

Bir yandan, "Biz yapmadık. Bu işler bizimle bağlantılı değil" derken, 17 Aralık'tan beri yaşanan herşeyi neredeyse bizzat üstlenmiş gibi davrandılar.

Nasıl mı?

Mesela dershaneler tartışması yaşanırken, Mehmet Baransu'nun Taraf'ta yayınladığı fişleme belgeleri bir anda yayınlandı. Cemaate bağlı yayın organlarının tamamı bu haberleri öyle bir sahiplendi ki, toplumun tamamında, "Demek ki Mehmet Baransu cemaatçi ve bu belgeleri cemaat el altından servis ediyor" algısı oluştu. Cemaat de bu algının oluşmasında üstün bir gayret gösterdi.

Mesela tam da bu dönemde kendilerine  yıllar boyunca zulümden başka birşey yaşatmayan CHP'ye kapı açtılar. Kılıçdaroğlu ile en olmadık zamanda buluşup görüştüler.

Mesela şu yolsuzluk operasyonunda Sözcü'nün, Aydınlık'ın, Ulusal Kanal'ın yapmaya cüret edemediği haberler yaptılar. Operasyonu Bilal Erdoğan üzerinden Başbakan'a uzatmak isteyen savcılara kol kanat gerdiler.

Mesela, bu kızılca kıyametin içinde Fethullah Gülen Hocaefendi yaptığı iki sohbetten birinde beddua etmişti. Sonraki bedduasında ise, "Ümitvâr olunuz!... Levsiyatla köpürüp duran hercümerclerin çok yakın bir gelecekte musallaya yatırılacağından emin bulunuyoruz..." demesi geniş kesimler tarafından bir suikast emri gibi algılanıyor. Ancak cemaatten yanlış anlaşılma olduğuna dair tek açıklama gelmiyor.

Mesela son örneklerden biri...

Ben şu satırları yazarken Todays Zaman, "Suriye'ye silah götüren İHH'ya bağlı silah yüklü kamyon ele geçirildi" manşeti atarak İsrail'in ekmeğine yağ sürüyordu. Silah yüklü kamyonun İHH ile ilgilisi yokken bu yayını yapmanın amacı nedir? İHH Başkanı daha 4 gün önce, "Beni öldürmeye çalışıyorlar. İHH'yı İsrail ve ABD'nin gözünde terörist örgüt gibi gösterip bitirmeye çalışıyorlar. Yakında bunu nasıl yapacaklarını göreceksiniz" derken, cemaate bağlı yayın organlarının adeta bu sözleri doğrularcasına yayın yapması şüpheleri haklı çıkarmıyor mu?

Bakın şunu atlamayalım!

Yolsuzluk operasyonlarının başladığı günden bu yana toplumun neredeyse yüzde yüzü yolsuzlukların yapıldığına inandı. Ortaya konan yarım yamalak delillere ve tüm bilgi kirliliğine rağmen inandı hem de... "Cezası neyse çeksinler ve asla affedilmesinler" demeyen hiçkimse yok neredeyse.

Ancak operasyon sırasında ortaya çıkan bazı şüpheler, cevap arayan sorular var. O soruları, muhatapları cevap verir umuduyla burada alt alta sıralayacağım.

1- Gazeteci Sevilay Yükselir günlerdir köşe yazılarında ve televizyon ekranlarında, "Mustafa Sarıgül bana, cemaatin kendisini destekleyeceğini söyledi" şeklinde bir iddiada bulunuyor. Yolsuzluğa bulaşanları lanetleyen bir cemaatin, hakkında yolsuzluk dosyaları bizzat kendi partisi tarafından hazırlanan Sarıgül'e destek vereceği doğru mu?

2- Önceki gün maden ruhsatları iptal edilen Koza Altın ve Koza Maden firmalarının sahibi Akın İpek, "Hocaefendi'nin bir tebessümüne servetimi bağışlarım" diyerek hükümete tepkisini, cemaate ise bağlılığını gösterdi. Rüşvet operasyonunda gözaltına alınan Rıza Sarraf'ın, çok uzun süre Akın İpek'ten aldığı altınları İran'a götürdüğü, daha sonra anlaşmayı bozarak Kapalıçarşı üzerinden bu sevkiyatı yaptığı ortaya çıkan belgelerle kanıtlandı. Yapılan operasyonun, anlaşmanın sona erdirilmesiyle bir ilgisi var mı?

3- Evinde 4 buçuk milyon dolar para bulunan Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'a ait hiçbir yerde ilk-orta ve lise eğitimini nerede tamamladığıyla ilgili en ufak bir ayrıntı yer almıyor. Ancak Aslan'ın babasının oğlundan sürekli, "Benim oğlum cemaate mensup dershanelerde yetişti" diye gururla bahsettiği, yakın akrabalarının da bu bilgiyi teyyit ettiği belirtiliyor. Aslan'ın bulunduğu mevkilere gelmesi için cemaatin bir çabası veya önerisi oldu mu?

4- Ucu Başbakan'ın oğlu Bilal Erdoğan'a uzanacak olan 2. yolsuzluk operasyonunu yürüten savcı Muammer Aktaş'ın, yargı mensubu olmadan önce cemaate bağlı bazı dershanelerde yöneticilik yaptığı, daha sonra yapılan giriş sınavlarında üstün başarı ile savcı olmaya hak kazandığı iddiaları var. Bu iddia doğru mu?

5- Savcılık yaptığı açıklamada, bakan çocuklarıyla ilgili teknik takibin 2011 yılının başlarında başladığını ve 14 ay sürdüğünü açıkladı. Bu teknik takibin 6 ay önce sona erdirildiği yapılan araştırmalarda ortaya çıktı. Anlayacağınız, operasyon başlatılırken Barış Güler'in babası Muammer Güler İstanbul Valisi'ydi. Daha sonra, sırasıyla 2011'in Haziran ayının 12'sinde milletvekili, 2013'ün Ocak ayının 24'ünde ise İçişleri bakanı oldu.

Bu hesaba göre Muammer Güler daha İstanbul Valisi görevindeyken dinleniyordu. Hatta operasyon tarihi medyaya sızan fotoğrafların üzerinde 2009 ve 20010 olarak görünüyordu. Demek ki Muammer Güler daha İçişleri Bakanı olmadan bu bilgiler ve fotoğraflar savcılığın elinde vardı.

Soru şu: Muammer Güler'in İçişleri Bakanı olmadan önce elde edilen bu dinleme kayıtları ve görüntüleri için neden 2013 yılı beklendi. Daha doğrusu Muammer Güler'in bakanlık koltuğuna oturması neden beklendi? Bundan da önemlisi, bu açıkları bulunan Muammer Güler'in kabineye girmesi için cemaatten bir tavsiye veya istek geldi mi?

6- Yapılan yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınan ve daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan bir isim vardı ki, bu isim yayın organlarınızda hiç yer almadı. Bu isim şu aralar CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı  Mustafa Sarıgül'ün bütün organizasyonlarında en ön saflarda yer alıyor. Sarıgül'ün bu ismi Kadıköy'de Selami Öztürk'ün yerine aday olması için önerdiği, olmazsa Çekmeköy Belediye Başkanlığı'na aday göstereceği iddia ediliyor. Bahsi edilen kişinin ismi Hüseyin Avni Sipahi. Bugüne kadar AK Partili isimler üzerinden yolsuzluk operasyonlarını lanetlerken Hüseyin Avni Sipahi ismine hiç değinmemeniz, CHP ve Sarıgül'e vermeyi vaadettiğiniz destek destek sözünden mi kaynaklanıyor?

7- Operasyondan kısa bir süre önce camianıza bağlı bankanın tüm parasını dolara yatırdığı ve operasyon sonrası dövizin yükselmesiyle birlikte büyük miktarda kar ettiği, en yetkili mercilerce açıklandı. Bu da yetim hakkı, kul hakkı yemek değil midir? Bu da yolsuzluğun bir başka versiyonu değil midir?

Sayısı hiç de azımsanmayacak kullara cevap verecek misiniz?

Okura not: Cuma sabahı bana uğrarsanız, bu yazıları yazma karşılığında cemaatten veya AK Parti'den para istediğim, para aldığım yönündeki iddialara cevap vereceğim. Bunun yanı sıra medyadaki bazı tetikçi kalemlerin, kendilerine karşı koyan masum isimleri nasıl infaz ettiğini birkaç örnekle anlatacağım.