Fethullan Gülen''in fahri başkanı olduğu Barış Adaları Enstitüsü'nün ABD'de düzenlediği panelinde konuşmacıların hedefinde Erdoğan vardı.
Abone olTürkiye'nin dostunun kalmadığı iddia edilen panelde, Erdoğan'ın Hamas'a ve Mısır'da darbeyle iktidardan indirilen Müslüman Kardeşler'e yakın durması eleştirildi.
Fethullah Gülen'in onursal başkanı olduğu 'Barış Adaları Enstitüsü' tarafından New York'ta organize edilen "Suriye, IŞİD, Kobani Kördüğümü" başlıklı panele katılan akademisyen ve uzmanlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi ajandasının, Türk dış politikasını belirlediğini ve bunun da Türkiye’nin dünyadan izole olmasına yol açtığını dile getirdi.
Columbia Üniversitesi Barışın Tesisi ve Haklar Bölümü Direktörü David L. Phillips, İstanbul'da ABD askerine çuval geçirilmesinin ABD yönetimi tarafından kızgınlıkla karşılandığı ve Türkiye'nin müttefikliğinin tartışıldığını belirtti.
Erdoğan’ın Türkiye’yi, bölgesini domine eden bir ülke yapma hayalinde olduğunu belirten New York Üniversitesi profesörlerinden Alon Ben-Meir, Türk Cumhurbaşkanı’nın dış politikasında temel yaklaşımının dini perspektif olduğunu iddia etti. Bu yaklaşımın Filistin-İsrail sorunu gibi Suriye, Mısır, Libya meselelerinde de görüldüğünü aktaran Prof. Dr. Ben Meir, “Hamas her zaman haklı Edoğan’a göre. Müslüman Kardeşler de öyle. Bu reaksiyon ve bakış açısı Erdoğan’ın radikalleri dahi desteklemesine yol açtı. Direkt olmasa da dolaylı yollardan IŞİD’e destek olunması gibi.” şeklinde iddialarda bulundu.
Erdoğan’ın din eksenli yaklaşımının Türk dış politikasına büyük etki yaptığını savunan Ben Meir, bu gerekçe yüzünden bugün Türkiye’nin komşuları ile sıfır sorun politikasının iflas ettiğini iddia etti.
Demokrasi ile dini inançların dengelenmesi gerektiği vurgulayan Ben Meir, “Ben Erdoğan’ın ilk beş yıllık başbakanlık dönemine hayran olan insanlardandım. Bu dönemde ekonomik ve sosyal alanlar başta olmak üzere birçok konuda inanılmaz güzel reformlara imza attı; ama bugün tüm bunların tersini yapıp farklı bir yüz ile karşımızda.” dedi.
Kobani’de insanlar katledilirken Erdoğan’ın parmağını dahi kıpırdatmak istemediğini savunan Ben Meir, “Ben politika uzmanıyım ve hayatımda politik ahlakın bu kadar dibe vurduğunu ilk defa gördüm.” diye ağır eleştiride bulundu.
Kendisinin Mavi Marmara olayı ile Türkiye’nin aracı olduğu Suriye-İsrail müzakerelerindeki heyette yer aldığını kaydeden Ben Meir, “O dönemde Davutoğlu ile Edoğan’ın motivasyonu parmakla gösterilecek kadar güçlü ve kararlıydı. Ancak zamanla gördük ki bu motivasyonun arkasındaki gerekçe öncelikle Erdoğan’ın kariyeri sonra da Türkiye’nin çıkarlarıymış.” dedi.
TÜRKİYE’NİN DOSTU BİR ÜLKE KALMADI
Türkiye’nin Arap Baharı olarak adlandırılan dönemde tarihi bir fırsat yakaladığını; ancak bunu din ile demokrasi arasında bir balans yapamaması nedeniyle ıskaladığını vurgulayan Ben Meir, “Bugün maalesef Türkiye’nin bir tane dahi dostu kalmadı. Sadece bölge ülkeleriyle değil Avrupa ve Amerika ile ilişkileri de çok kötü.” şeklinde konuştu.
IŞİD ve radikal gruplarla mücadelenin Arap ve Ortadoğu ülkelerinde öncelikle sosyo-ekonomik reformların yapılması ile mümkün olacağının altını çizen Alon Ben Meir şöyle konuştu; “Mısır’da olan bu; insanlar oy kullandı ve sabah kalktıklarında ‘Nerede yemek?’ diye sordu. Bugün 150-160 milyon Arap nüfusu var ve bunların yarıdan fazlasını 25 yaş ve altı bir grup oluşturuyor. Bu ülkelerde fakirlik yüzde 50’lerde. Yine bu ülkelerin hiçbirinin demokrasi geçmişi, deneyimi yok. Bu insanlar devrim yaptı sabah kalktıklarında ‘Şimdi özgürüz’ diyebilir mi? Bu ülkelerde sosyo-ekonomik reform yapılmadıkça demokrasi kültürünü elde etmeleri mümkün olmaz.”
New York’un Manhattan adasında bulunan PII’ın merkezinde yapılan panele, akademisyenlerin yanı sıra üniversite öğrencileri ile gazeteciler de katıldı. Panelin moderatörlüğünü Türkiye uzmanı ve New York Şehir Üniversitesi (CUNY) öğretim üyesi Louis Fishman yaptı.
TÜRKİYE’NİN HAKLI OLDUĞU YÖNLERİ OLDU AMA...
Panelin konuşmacıları arasında Zaman ve Todays Zaman yazarı ve Şah Süleyman Üniversitesi öğretim üyesi Joost Lagendijk de vardı. Lagendijk, Türkiye’nin Suriye, IŞİD ve barış sürecine ilişkin yürüttüğü politikaları masaya yatırdı. Türkiye’nin Suriye politikasında bazı haklı noktalara temas ettiğini kaydeden Lagendijk, bunların başında da binlerce insanın katlinden sorumlu olan Esed’in gitmesi olduğuna dikkat çekti. “Türkiye, Suriye’de ılımlı muhalifi destekleyelim dedi. Buna ABD de Avrupa da olur dedi; ancak sonra sözlerinde durmadılar. Türkiye’nin ılımlı muhalifler desteklenmez ise onların yerine radikal grupların güçleneceği uyarısına kulak tıkandı.” diyen Lagendijk, bugün Suriye’de gelinen noktanın sürpriz olmadığını ifade etti.
Şam rejiminin, ABD’nin kırmızı çizgisini aşması ve buna karşın herhangi bir ceza ile karşılaşmaması sonucu zulmünü daha da ileri boyutlara taşıdığını belirten Lagendijk, yine Türkiye’nin Suriye’de uçuşa yasak veya tampon bölge istemesinin de doğru bir yaklaşım olduğunu ifade etti. Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılara kapısını açmasını da Ankara’nın yaptığı olumlu davranışlardan sayan Lagendijk, “Evet, burada panelistlerin de dile getirdiği gibi Türkiye’nin, radikallerin Suriye’ye geçişine izin vermesi hataydı.” dedi.
Türkiye’nin IŞİD’e karşı koalisyona girmesi karşılığında Esed kartını öne sürmesini de eleştiren Lagendijk, aynı yanlışı Ankara’nın Mısır politikasında da gösterdiğini ifade etti. Haklı noktalara işaret etmenin önemli olduğunu ancak bunun için iyi strateji geliştirmenin de şart olduğunu kaydeden Lagendijk, “Mısır’da asker darbe yaptı ve buna karşı olmakta Türkiye haklıydı. Bu haklılığında çok ısrarcı oldu ve alternatif politika üretemedi. Tüm söylediği, ‘Biz haklıyız, siz yanlışsınız’ ki bu söylem de bir fayda getirmedi. Bu ısrarcı tutum Türkiye’nin dünyadan izole edilmesine de sebebiyet verdi.” dedi.
KÜRT SORUNU PAZARLIKLA DEĞİL SAMİMİYETLE ÇÖZÜLÜR
Kürt sorununa yaklaşımı konusunda da Erdoğan’ı eleştiren Lagendijk, “Bu sorun taktikle, pazarlıkla değil, samimiyetle ele alınıp çözülmeli.” diye konuştu.
Kürt sorunun çözümünde bir başka hatanın da süreçle ilgili tüm ayrıntıların yalnızca Erdoğan ile Abdullah Öcalan arasında geçmesi olarak değerlendiren Lagendijk, Kürtlerle yapılan müzakere ile silahlı PKK terör örgütüyle sürdürülen görüşmelerin birbirinden ayrılması gerektiğini vurguladı. Lagendijk, barış sürecinin gizli pazarlık yapılmasını Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçiş için kullanmaya çalıştığını ve bunun da tüm görüşmeleri riske soktuğunu dile getirdi. Lagendijk ayrıca Kobani’de katliam yapılırken Türkiye’nin buna seyirci kalmasına da “En azından politik ahlak olarak çok yanlış.” yorumunda bulundu.
WASHİNGTON, TÜRKİYE’NİN MÜTTEFİKLİĞİNİ TARTIŞIYOR
Suriye, Kobani ve IŞİD gibi bölgedeki krizlere ABD ile Türkiye’nin farklı yaklaşımlarının giderek derinleştiğini belirten Columbia Üniversitesi Barışın Tesisi ve Haklar Bölümü Direktörü David L. Phillips, son olarak TGB’lilerin 3 Amerikan askerinin kafasına poşet geçirmesinin Washington’da kızgınlığa yol açtığını kaydetti. “Washington’da artık Türkiye’nin müttefikliği tartışılır hale geldi.” diyen Phillips, Obama hükümetinin Ankara ile eskisi gibi yakın ilişki içine girmediğine işaret etti. Phillips, “Bugün bölgede ABD’ye Kuzey Irak Kürt yönetimi ile Suriyeli Kürtler’den daha yakın bir müttefik bulunmamakta.” dedi.
Erdoğan’ın Başkan Barack Obama için büyük hayal kırıklılığı olduğunu dile getiren Phillips, Türkiye’yi bölgede radikal unsurları desteklemekle itham etti. Bunun Türkiye’nin dünya genelinde kredibilitesine büyük zararlar verdiğini savunan Phillips, Ankara’nın dış politikasındaki savrulmasını şöyle özetledi: AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde bu Esed ile daha iyi ilişkilerin geliştirilmesine imkân tanıdı. Bununla birlikte komşuları ile ‘sıfır problem’ politikası, bölgede ekonomik olarak da Türkiye’ye ciddi getiriler sağladı. Suriye ile kurulan iyi ilişkiler 1938 yılından beri iki ülke arasında sorun olan Hatay konusunu dahi ilişkilerin gölgesinde bıraktı ve bu diplomatik olarak büyük bir başarıydı. Esed 68 yıl aradan sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk Suriye lideri oldu. Türkiye’nin Esed’e, PKK’nın Suriye’den çıkarılması yolunda yaptığı baskılar sonuç verdi ve nihayetinde Türkiye, mücadele ettiği silahlı gruba karşı önemli bir mevzi elde etmiş oldu.
Türkiye’nin bölge politikasında Suriye’nin mihenk taşı olduğunu dile getiren Phillips, buna örnek olarak da Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığı döneminde Suriye’yi 40 defa ziyaret etmesini gösterdi. Phillips, Suriye’de yaşanan ayaklanmalar ve neticesinde başlayan iç savaş ile Erdoğan’ın bir dönem “dostum” dediği Esed’i en sert eleştirenler arasına soktuğunu vurguladı. İki ülke arasındaki krizin boyutlarının artık birbirine saldıracak noktalara geldiğini belirten Phillips, Reyhanlı bombalı saldırısı ve Türkiye’nin savaş uçağı ile Suriye helikopterinin düşürülmesini örnek verdi.
ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKASI İFLAS ETTİ
ABD’nin de Suriye politikasında başarısız olduğunu dile getiren Phillips, Başkan Barack Obama’nın kırmızı çizgi olarak ilan ettiği kimyasal silah kullanımını Şam’ın ihlal etmesine rağmen, Washington’un bir karşı eylemde bulunamadığını söyledi. Phillips, Obama hükümetinin Suriye’de Ruslara karşı diplomatik olarak kaybettiğini ve bunun Washington’un Ortadoğu’daki ağırlığını sorgulanır hale getirdiğini ifade etti. Phillips ayrıca ABD’nin Ortadoğu’da yalnızca Suriye değil İsrail-Filistin politikasının da iflas ettiğini savundu.