BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

'Cemaat ve AKP Kürt sorunu için kapışacak'

Evrensel'den Serpil İlgün'ün sorularını yanıtlayan Ruşen Çakır 10 yıllık AKP iktidarını değerlendirdi...

Abone ol

İNTERNETHABER.COM
Evrensel gazetesine konuşan gazeteci yazar Ruşen Çakır gündeme dair çarpıcı değerlendirmeler yaptı. 10 yıllık AKP iktidarını değerlendiren Çakır "Yasaklamak yasak olacaktı her şey yasak oldu" diyerek gelinen noktayı özetledi. Gülen Cemaati ile hükümet arasındaki gerilim ve Kürt sorunu üzerine iddialı yorumlarda bulunan Çakır iktidardaki çatışmada ana alanın hala Kürt sorunu olduğunu söyledi.  

LİBERALLERİN DESTEĞİ OLMASA AKP BU KADAR FÜTURSUZ OLAMAZDI

Evrensel'den Serpil İlgün'ün sorularını yanıtlayan Ruşen Çakır, hükümetin son dönem politikalarıyla liberal aydınların tepkisini çekmesini yorumladı. "Yetmez ama evet" sloganına sert eleştiriler yönelten Çakır, "Türkiye’de yakın tarihimizde duyduğum siyasi olarak en yanlış slogandı" dedi. Çakır, liberal kalemlerin AKP iktidarı karşsında son dönem yaşadığı hayal kırıklığını şöyle yorumladı:

ERDOĞAN DÜN NE İSE BUGÜN DE O

"O onların sorunu. Ben Allaha çok şükür tarif ettiğiniz anlamda liberal değilim. Özellikle Ergenekon, Ahmet, Nedim olayında vs. AKP’nin otoriterleşme çizgisine ilk saptığı andan itibaren yapılan eleştirilerin hepsini Ergenekonculukla eşitleyenler esas onlardır. Onların entelektüel medya desteği olmasaydı, AKP bu kadar fütursuzca bu noktaya gelemezdi. “Yetmez ama evet” sloganı, Türkiye’de yakın tarihimizde duyduğum siyasi olarak en yanlış slogandı ve bunu sahiplenen insanların hepsi Türkiye’deki en entelektüel, en liberal geçinen insanlardı. Erdoğan dün neyse bugün de o. Değişen, insanların Erdoğan’a bakışı. Yani Erdoğan somut koşullara göre siyaset geliştirirken, bir takım insanlar Erdoğan’a göre siyaset geliştirmeye başladılar; sorun orda."

AKP’DEN BDP’YE GİDEN ÇOK KİŞİ OLACAK

"HAS parti ve DYP’nin ardından AKP’ye yeni katılımlar olacak mı?" sorusunu yanıtlayan Çakır, iddialı değerlendirmelerde bulundu.

"Olur. Kapıyı açsa çok kişi üşüşecek. Ama kendi seçmek istiyor. Öyle herkesi almaya niyeti yok. Soldan da çok insan gider. Çok kişi derken, mesela HAS partiden 100 kişinin gitmesi azdır, CHP’den 5 kişinin gitmesi çoktur. Mesela ülkücü hareketten çok insan niyetli gitmek için. Kürt hareketini kopartamaz, çünkü Kürt hareketi çok güçlü. Orada tersi olabilir; AKP’ye yakın olup BDP’ye giden çok kişi olacak."

EN BÜYÜK SORUN OTO SANSÜR

AKP’nin medya üzerindeki baskısının etkilediği isimlerden biri olarak, otoriterleşmenin medyadaki yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Basın özgürlüğü anlamında en kötü dönemini yaşıyor Türkiye. İyileşeceğe de pek benzemiyor. AKP’nin medyanın siyasete müdahalesinin kapılarını kapatmış olması çok takdire şayan. Yani geçmişte medya patronları siyaseti dizayn ediyorlardı. Bu anlamda çok iyi oldu. Ama şimdi kendileri medyayı dizayn etmeye başladı bu da çok kötü. Buradan çıkışı kolay görmüyorum. Olsa olsa sosyal medya bir kapı aralar. Şu anda oto sansür en büyük sorun. Eskiden gazeteci taraflı diye eleştirilirdi şimdi tarafsız diye eleştiriliyor. Gazetecinin sivil ve tarafsız olanı herkesten dayak yiyor. Bu çok tehlikeli!

CEMAAT HÜKÜMET KAPIŞMASININ ANA ALANI KÜRT SORUNU

Erdoğan’ın hedeflerine ulaşması, “2023 vizyonuna varabilmesi” için Kürt sorununu çözmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Dönem dönem beklenti yaratıyor, ancak bunun karşılığı yok. Son olarak açlık grevleri karşısında aldığı tutuma baktığımızda da bunu görmüyoruz. Erdoğan, ne yapmak istiyor?

Erdoğan bu sorunu çözmeden, kafasındaki hayalleri gerçekleştirmesinin imkânsız olduğunu biliyor, kabullenmek istemiyor. PKK ile Kürt sorunu iç içe geçmiş olduğu için zorlanıyor. Eğer PKK gibi bir tehdit olmasaydı, Kürt sorunun çözümüne İslami unsurları da katarak, inkardan vazgeçip kademeli bir takım düzenlemelerle, ana dilde eğitimin belki 15- 20 yılda gerçekleşeceği bir süreç yapabilirdi ama şu anda tek aktör kendisi değil. Ve Kürtlerle doğrudan ilişki kurma kapasitesi ve yeteneği giderek azalıyor. PKK’nın kitlesel desteği ise giderek artıyor.
İkincisi; Kürt hareketinin dışarıdaki bir takım güçler tarafından manipüle edildiği konusunda çok güçlü inanışları var. Taşeronluk falan laflarını ederken, inanarak ediyor.
Ve önünde dev bir sorun var; Abdullah Öcalan olayı. Olayın düğüm noktasının orası olduğunu onlar da biliyor. PKK meselesinde ne yapmak gerektiği konusunda çok ciddi bir kapışma da var. KCK operasyonları, Öcalan’la görüşme, PKK ile doğrudan görüşme olaylarında farklı eğilimler var ve bunlar çok sert çatışıyor. Açlık grevlerinin çözümünün Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması olduğunu herkes biliyor. Hükümetin büyük kısmı zaten bu noktaya yakın ama devletin içindeki bir takım başka unsurlar bunu engellemek istiyor.

Çatışma Kürt sorunu dışında başka hangi alanlarda var?

Kürt meselesi ana alan. Bunu uzun zamandır söylüyordum, başka söyleyenler de vardı ama insanlar inanmıyordu, MİT krizi çıkınca, birden herkesin jetonlar teker teker düşmeye başladı. Bir savcı kalkıp hükümetin siyasi iradesini yargılamaya çalışıyor ve tam da Başbakan’ın ameliyatı zamanında. Bu, savcının şövalyeliği falan değil, yani öyle bir şey olsa, zaten savcıyı görevden aldılar, olay kapanırdı. Öyle bir şey olmadı. Demek ki devletin içinde bir odak var; MİT üzerinden devleti, PKK ile görüştüğü için cezalandırmak istiyor. Bu kavga hala bitmiş değil.

İKTİDAR KAVGASI VAR

Gülen cemaatini mi kast ediyorsunuz?
Kim olduğunun önemi yok. Bir yerden sonra bunlar bizim kanıtlayabileceğimiz şeyler değil.

Ama yazılıp çiziliyor, siz de yazıyorsunuz. İsim söyleyebilirsiniz…
Cemaatle hükümet arasında bir iktidar kavgası olduğu kesin. Bunu yeni tip iktidar savaşları olarak tanımlıyorum. İsrail’e bakışta ciddi bir farklılık var, İran konusunda yer yer ayrılıklar var. Dolayısıyla Kürt meselesi çok ciddi bir alan. En son Gülen “beş yıl önce söylediklerimiz dikkate alınsaydı böyle olmazdı” dedi. Ciddi bir kapışma var, ama en çok Kürt meselesinde var. Diğer konularda kolayca benzeşebiliyorlar.
Mesela 29 Ekim meselesinde herkes CHP’ye karşı olmak konusunda birleşebilir. Ama Kürt sorununda birleşmiyor. Çok fazla yansımıyor ama açlık grevleri konusunda da aralarında fark olduğunu düşünüyorum.

Bunu biraz açar mısınız?
MİT’in içinde, hükümetin içinde bazıları Öcalan meselesinin bir şekilde çözülmesini istiyor. Hükümet görüşmeye Öcalan’ın kardeşini yollamak istedi ama PKK bunu istemiyor. PKK’nın dışında da başkaları, mesela kardeşi gidemiyor diye neredeyse bayram edecekler. Yani Öcalan’ın “tamam kardeşim, bu açlık grevi amacına ulaşmıştır, bıraksın arkadaşlar” demesini istemiyorlar. Çok ilginç bir şekilde PKK ile devlet içindeki kanatlardan birisi, yakın pozisyonlar alabiliyorlar.

Erdoğan’ın çözüm için kendisine acilen bir Kürt çözüm ortağı bulması gerektiğini yazdınız. BDP’yi muhatap almayacağını söylüyor. BDP olmayacaksa kim olacak?
Bulacak, yaratacak. Reel olarak bakarsak burada Öcalan’dır. Yani bu stratejik bir tercihtir. Bu tercihi daha önce yapar gibi yaptılar.

Açılımları mı kastediyorsunuz?
Yok, Öcalan görüşmeleri. Aslında açılımla iç içeydi onlar. Habur, Oslo süreçleri. Ama “mış” gibi yapıldı, belli bir yerden sora zaman kazanmak şu bu, iki taraf da birbirine güvenmiyor.


Röportajın tamamı için buraya tıklayın...