Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. İsmail Kara, Cemaat ve AK Parti'nin ortak bir özelliği olduğunu her ikisinin de ülkeyi aşağıya çektiğini ifade etti.
Abone olİNTERNETHABER.COM
Gitgide tansiyonu yükselen AK Parti-Cemaat gerginliğini, Habertürk yazarı Ruşen Çakır, Türkiye'de İslamcılık denince akla ilk gelen isimlerden Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. İsmail Kara ile konuştu. Profesör Kara'ya göre Hükümet ve Cemaat bu savaşın en alt unsuru asıl Türkiye'ye operasyon yapılıyor.
İşte o röportajdan çarpıcı satırlar:
"CEMAATLERİN DEVLETLE İLİŞKİLERİNİN YENİDEN KURULMASI SÖZ KONUSU"
Çok partili hayata geçişle birlikte 1924-1946 yılları arasında devletten uzak tutulan dini grupların ve cemaatlerin, devletle ilişkilerinin yeniden kurulması söz konusu. Onların farklı yollarla devletin içine doğru çekilmesi hadisesiyle karşı karşıyayız.
TÜRKİYE'YE YÖNELİK OPERASYON BU...
Tıpkı Ergenekon ve Balyoz Operasyonu gibi, şu anda yaşananlar da yine Türkiye’ye yönelik bir operasyon. Hükümet ile Cemaat, bu mücadelenin alt ve pasif unsurları.
CEMAAT HİÇ ENGELLENMEDİ
Çizgi kesintisiz devam ediyor, 28 Şubat dahil hiçbir büyük kırılma yok. 12 Eylül’den bu yana Fethullah Hoca Cemaati’nin Emniyet’te, Milli Eğitim Bakanlığı’nda ve yargıdaki ilerleyişi hiç yavaşlamadı, engellenmedi. Yurtdışı teşebbüsleri, iktisadi faaliyetleri, hususen okulları desteklendi. Nerede ise bütün liderler ve devlet kurumları tarafından... Dışardaki okulların desteklenmesi doğru bir tercihti. Hacim ve nicelik olarak büyük bir artış olmakla beraber AK Parti bunu sürdürdü, ileri götürdü, kendi lehine de yönetti. Cemaat da bu süreci çok iyi idare etti ve yönetti. AK Parti şimdi bunun maliyetini ve artırdığı ilişkinin faturasını, kendisine hiç pay ayırmadan başkasına kesiyor. Üstelik dini alan başta olmak üzere, toplumsal bölgelerde yaralar açarak... Bu kötü bir şey.
ERGENEKON DA TÜRKİYE'YE YÖNELİK OPERASYONDU
Çakır'ın 'Bu süreçte dindarlar, Erdoğan ve Gülen’in ikisini birden sevdi' yorumuna, Kara 'Malesef' yanıtını verdi ve sebebini de şöyle açıkladı:
Çünkü, içlerindeki muhtemel suçlulardan ve yine muhtemelen çok az sayıdaki darbeciden bağımsız olarak, Ergenekon ve Balyoz Operasyonu bence Türkiye’ye yapılmış bir operasyondu. Şu anda yaşananlar da yine Türkiye’ye karşı bir operasyon. İnsanlar, Ergenekon ve Balyoz sürecini hükümet-Cemaat ittifakı ile asker ve merkezi bürokrasi ittifakı arasında bir kavga olarak görmekten yanaydılar. Şimdi yaşananları da hükümet ile Cemaat arasında bir kavga olarak görme eğilimindeler. Oysa bana göre, başından itibaren bu iki hadise de Türkiye’ye birer müdahale.
"İKİ CENAH ÜZERİNDE DE DIŞARININ CİDDİ ETKİSİ VAR"
Hiç şüphesiz iki cenah üzerinde de dışarının ciddi etkisi var. Fakat Ankara’nın etkisi daha fazla ve önemli. Şu anda insanlar ‘Ankara’ deyince Erdoğan, hükümet ve AK Parti olarak, ‘cemaat’ deyince de Fethullah Hoca olarak anlıyorlar. Ben hiç bu fikirde olmadım. Türkiye’de devletin, asker-sivil üst bürokrasinin ve iş çevrelerinin bölünmüş tabiatının, bu iki mücadelede de çok etkin rolü var. Yaşananları sadece dış dünyayla ilişkilendirerek anladığınız ve açıkladığınız zaman, Türkiye içindeki unsurların kuvvetli etkisini gözden kaçırmış oluyorsunuz. Mesela, basın... Şu anda basın ikiye bölünmüş ve taraflardan birine tamamen ya da kısmen angaje olmuş durumda. Benim açımdan bu, şu demek: Meselenin anlaşılmasını, Türk basını da örtüyor ve karartıyor. Onun için, ancak Türkiye’ye müdahale düzeyine çıkabilirsek, hadisenin cesametini ve muhtevasını kuşatabiliriz. Hükümet ile Cemaat, bu mücadelenin ve çekişmenin alt, hatta belki pasif unsurları...
"TÜRKİYE DİN ALANINDA YARILMA YAŞIYOR"
Türkiye şu anda hem toplumsal olarak, hem de özellikle din alanında büyük bir yarılma yaşıyor. AK Parti ve Cemaat de, bu yarılmayı akıl almaz bir şekilde derinleştiriyor.
'CEMAAT'İN KAYIPLARI DAHA BÜYÜK GÖZÜKÜYOR'
Esas olarak Türkiye kaybediyor, hepimiz kaybediyoruz. Bunu ileride acı bir şekilde göreceğiz. Ama aktüel olarak değerlendirince, Cemaat’in kayıpları daha büyük gözüküyor. Cemaat, muhalif çevreleri yumuşatmak ve kendisiyle bir şekilde ilişkilendirmek için 30-40 yıldır sarf ettiği emeği ve enerjiyi heba etmiş durumda. Bunun geri dönüşü de gözükmüyor. Cemaat’in kodlarına baktığımızda şunu düşünebilirdik: Sert bir kayaya çarptığını anlayıp bir adım geri atacak veya duracak, işler yumuşadığı zaman da iki adım ileri atabilecek. Geleneksel davranış tarzları budur. Fakat Cemaat’in şimdiki agresif davranış tarzı, kendi çizgileri içinde de meşru, anlaşılabilir ve açıklanabilir cinsten değil. Cemaat elbette Tayyip Erdoğan kadar sert bir dil kullanamaz, ama kullanabilecekleri dilin de en uç noktalarında geziyorlar. Sarf ettikleri kelimeler Tayyip Bey ile yarışır: Yezit, Firavun, tiran, zalim, kâfir, münafık... Zaman Gazetesi’nin, Samanyolu Televizyonu’nun dili ve üslubu da, iktidar yanlısı basının alt seviyelerinde. Hiç normal bir şey değil.
Muhalif çevreleri yumuşatmak için 30-40 yıldır sarf ettikleri emeği ve enerjiyi heba etmiş durumdalar
'ERBAKAN-COŞAN ÇATIŞMASI GİBİ'
(Cumhuriyet tarihinde böyle bir savaş) Aleni olarak görmedik. Yalnız şunu hatırlatmak lazım: Siyasi merkezin cemaat ve tarikatlara bakışı, cemaat ve tarikatların da siyasi merkeze bakışı, Cumhuriyet tarihi boyunca dışa vurulmamış şekilde hep böyledir. Şimdiki önemli farklılık, siyasi merkezde İslamcı-mütedeyyin cenahtan gelen bir partinin olması. Bir de tabii, Cemaat’in ‘ağır’ söyleminin alenileşmesi var. Geçmişte küçük biriki çıkış hariç, cemaat ve tarikatlar doğrudan siyasi merkeze ve iktidarlara karşı böyle bir dil hiç kullanmadı. Ama bu tamamen de yeni değil. Hükümetle Cemaat arasındaki tartışmalara benzer ilk büyük olay, Necmettin Erbakan ile Nakşibendi İskender Paşa Dergâhı’nın Şeyhi Mahmut Esat Coşan Hoca arasında yaşandı. Fakat Erbakan, dışarıya bu konu hakkında hiçbir şey sızdırmadı. Esat Hoca kendisini deşifre etti, olayı, ağır sayılabilecek ifadelerle tenkitlerde bulundu. Erbakan ise bunu içeride çözdü, kendi yakınlarına Esat Hoca ve tutumuyla ilgili sert şeyler söyledi, karşı tarafı zayıflattı ve geriletti. Erbakan, açık veya örtülü şekilde, Esat Hoca’nın, yani mensup olduğu tekke şeyhinin kendisine tabi olmasını istedi. Esat Hoca buna karşı durabileceğini zannetti ama kısa zaman içerisinde devre dışı kaldı. Erbakan’ın dışarıya hiçbir şey yansıtmamış olması, siyaseten çok önemli. Biz orada, Ankara merkezli bakış açısının devlet bakımından değişmediğinin bir örneğini görmüştük.
İSMAİL KARA KİMDİR
İstanbul İmam-Hatip Lisesi’ni (1973), İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nü (1977) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi (1986). Yüksek İslâm Enstitüsü’nünde eğitim gördükten sonra Dergâh Yayınları’nda çalışmaya başladı, bu müessese içinde Fikir ve Sanatta Hareket dergisi, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, İslamî Bilgiler Ansiklopedisi ve ''Dergâh'' dergisinin yayın heyetinde yer aldı, Yayın Müdürlüğü yaptı. 1980’den itibaren öğretmenlik de yapan Kara, “İslâmcılara göre meşrutiyet idaresi 1908-1914” başlıklı teziyle siyaset bilimi doktoru oldu (1993). Osmanlı-Türk düşünce tarihi, din-modernleşme ve din-siyaset ilişkileri üzerindeki araştırmaları Hareket, Dergâh, Tarih ve Toplum, Toplum ve Bilim dergilerinde yayınlandı. Halen Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesidir.