BIST 9.916
DOLAR 35,19
EURO 36,64
ALTIN 2.961,49
HABER /  GÜNCEL

Cemaat benden korktu çünkü...

Eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, Cemaat’in bunlardan korktuğu için kendisine dokunmadığını iddia etti.

Abone ol

Eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, “Tutuklanmam, gözaltına alınmam durumunda bunları ortaya koyacağımı Allah da biliyor kul da” dedi.

Uzun, ses getiren kitabıyla cemaatin bilinmeyenlerini kamuoyuyla paylaşmaya devam ediyor. Yazdığı 'İn' adlı kitapta devlet içindeki paralel yapılanmayı çarpıcı biçimde anlatan Sabri Uzun, El Cezire Türk'ten İrfan Bozan'a konuştu. İşte o röportajdan bir bölüm:

2011’deki Oda TV soruşturmasında adınız sanıklarla anıldı, bu yönde haberler yapıldı ama sizin adınız iddianamede dahi yer almadı. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?

Benim valizim o günden bugüne hep hazır, ben açmadım o valizi. Onlar benim elimde bazı bilgileri yazıp biriktirdiğimi biliyorlardı Bahsettiğiniz tarih, yani Oda TV davası Şubat, Mart 2011. Oysa Hanefi Avcı’nın Cemaat üzerine yazdığı kitaptan dolayı 20 Eylül 2010’da ben Mülkiye müfettişlerine ifade verdim. Ben orada şunu söyledim: ‘Ben ilk Ergenekon Şeması'nı 14 Haziran 2001’de gördüm’ dedim. Müfettişler o şemanın peşine düşemediler. Yine o ifademde Hanefi Avcı’nın kitabında 'Cemaat İmamı' olarak tanımladığı Kozanlı Ömer’i sordular. 'Kozanlı Ömer Valiler Kararnamesi’nde belirleyici olan kişi' dedim. Ben o ifademde 2001’deki Ergenekon Şeması'ndan bahsediyorum. Benim elimde başka neler var? Onu merak ediyorlar. Benim tutuklanmam durumunda, gözaltına alınmam durumunda bunları ortaya koyacağımı Allah da biliyor, kul da.

Cemaat onlar hakkındaki bilgilerinizden mi korktu?

Tabii canım korktular. Bunları ortaya koymam durumunda Cemaat o zaman deşifre olabilirdi. Hanefi Avcı’nın kitabıyla ilgili ifade verdikten sonra 2010’un sonlarına doğru, adını hatırlamıyorum, Samanyolu TV’den bir şahıs beni aradı. Bana dedi ki: Sabri Bey, ‘Biz sizin mesleki hatıralarınızı alıp, bir senaryo yazıp, bir dizi film yapmak istiyoruz. Bu konuda bize yardımcı olur musunuz?’ dedi. Ben yanıt olarak ‘Ben devletle nikâhlıyım, devletin nikâhı altında gizli kapaklı iş yapmam’ dedim. Bunlar tutuyorlar İçişleri Bakanlığı’na dilekçe veriyorlar. İçişleri Bakanlığı onay veriyor. İki ayağım bir pabuca sokuldu. Tabii kabul etmedim.

Niye böyle bir şey yaptılar sizce?

Benden bir şeyler almak istiyorlar. Neyi, ne kadar bildiğimi öğrenmek istiyorlar. Bir süre sonra Oda TV’ye operasyon yapıldı. İki polis memuru benim hakkımda 49 sayfalık bilirkişi raporu gibi bir rapor hazırlamışlar. O rapora bakıldığı zaman benim hemen tutuklanmam lazım. Yani altyapıyı hazırlamışlar. Artık Allah’ın emri, ben tutuklanmayı bekliyorum. Evde valiz hazır. Ellerimdeki bilgileri kopyalayıp, eşe, dosta dağıttım. Tarihi yanlış hatılıyor olabilirim. 11 Haziran 2011 günü benim evime sevdiğim bir memur arkadaşı gönderdiler. ‘Efendim Oda TV’nin hazırlanacak olan iddianamesinde sizin adınız sanık, tanık, müşteki her ne sebeple olursa olsun geçmeyecekmiş’ dedi.

Buradan ne anladınız? Size iyilik yapıyoruz mesajı mı verildi?

İyilik yapılıyor diyebiliz. ‘Bizim ile iyi geçinmezsen başına gelecekleri bil’ oluyor. 'Başınızın üzerinde devamlı bir balyoz bulundurma' demek oluyor. Gerçekten de bir süre sonra iddianame çıktı, benim adım hiç geçmiyor. Buradan şunu anlıyorum ben: Savcı ve polisin üzerinde bir yargı ve polis şurâsı var, karar alıyor. Hem bana haber gönderiyor hem de savcıya 'Onun adını yazmayacaksın' diyor. Oda TV davasına beni tanık olarak bile çağırmadılar, anlatacaklarımdan ürktüler.