GP lideri ile ancak bir yıl sonra görüşebilen Akman'a Uzan'ın yaptığı açıklamalar yine gündem oluşturacak.
Abone olKardeşimi Türkiye’deki tuzaklardan korumak için ortaya çıkarmıyorum
Daha 1,5 yıl öncesine kadar Uzan Grubu’nun tepe yöneticilerinden biriydi. Derken beyaz gömleğiyle konser arasına sıkıştırılmış kısa konuşmalar yapmaya başladı. Cem Uzan, IMF ve Amerikan karşıtı söylemlerini Onuncu Yıl Marşı eşliğinde kürsüden dile getirirken, Genç Parti’yi Yeniden Doğuş Partisi’yle birleştirerek seçimlere girmeye hak kazandı.
Söz konusu birleşme için, Hasan Celal Güzel başta olmak üzere çeşitli çevreler, ‘Delegeyi parayla satın aldı’ iddiasında bulundu. 3 Kasım seçimlerinde aldığı oylar MHP ve DYP’yi yüzde 10 barajının altında bırakırken, kendisi de Meclis’e giremedi. Devletin, işletme hakkını aldıkları ÇEAŞ ve Kepez Elektrik’e haziran ayında el koymasını İmar Bankası ve Adabank’ın fona devredilmesi takip etti. Polis hâlâ babası Kemal Uzan ile kardeşi Hakan’ı arıyor. Nuriye Akman, Uzanlar’ın 46’ncı yıl kutlamaları sırasında ilettiği randevu talebine önceki gün olumlu cevap alabildi. Genç Parti lideri Cem Uzan, görüşme sırasında, ailesine yönelik ‘yolsuzluk’ suçlamalarından Gülben Ergen’in kasetine kadar pek çok soruya muhatap oldu. Ancak sorulara doyurucu cevaplar vermekten kaçındı. Kamouoyunun en çok merak ettiği ‘İmar’daki gizli hesaplar’, ‘Telsim’in izinsiz dinleme yaptığı’ ve ‘babası ve kardeşinin kayıplara karışması’ gibi konularda ise herhangi bir hatalarının olduğunu düşünmüyor. Özeleştiri yapmaktan çok, ailesine karşı haksızlık yapıldığını savundu. Çocuklarının ABD vatandaşı olması konusunda ise, “Bugün bir Türk vatandaşı olarak dünyanın neresine giderseniz gidin, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorsunuz.” yorumunu yaptı. “Fatih Altaylı’nın program davetine niye cevap vermediniz?” sorusuna karşılık, “Her havlayan köpeğe cevap verilmez.” dedi.
Cem Uzan’la ta 46’ncı yıl kutlamaları sırasında istediğim görüşme randevusu, ‘Tamam size konuşacak’ denmesine rağmen ancak önceki gün gerçekleşebildi. Elimde 15 sayfalık bir soru kitapçığıyla Genç Parti İstanbul İl Merkezi’ne gittiğimde binada bekçiden başka kimse yoktu. Randevu saatinden 45 dakika önce gitmeme rağmen bu denli tenhalığı önce bir parti binasına yakıştıramadım. Ama daha sonra Genel Başkan dahil herkesin, il başkanının vefat eden babasının cenazesinde olduğunu öğrendim. Uzan, randevusuna vaktinde geldi. Lacivert takım elbise giymişti. Fotoğraf malzemesi olarak Selahattin Sevi’ye çeşitlilik sunmayan, mütevazı bir odada 3 saat boyunca konuştuk. Röportajın bitiminde bana, zevki ve tarzıyla ilgili gözlem yapma imkanı vaat eden özel bir mekanda görüşmek isteğime olumlu yaklaştı, bir sonraki gün dört çocuğuyla birlikte bir aile fotoğrafı alabilmek, eşiyle de konuşabilmek imkanı tanıyacaktı. Ancak asistanından öğrendik ki, daha sonra bu fikrinden caymıştı. Bu, onu yüz yüze ilk görüşüm. Sportmen bir bedeni, sıkı bir tokalaşma stili var. Hakkındaki tüm iddiaları yalanlayacağını bilerek sordum tüm sualleri. Medyaya yansıyan iddiaların mahkeme kararlarına dayalı kesin bir sonucu olmadığı için bunu bir ölçüde doğal karşıladım. Ama başına gelenlerle ilgili olarak kendi hataları ve yanlışları üzerine doyurucu bir özeleştiri alamadım. Verdiği yanıtlara karşı yeni sorular aklıma geldi; ancak vakti doğru kullanma adına oralarda takılmadım. ‘Nasıl olsa ertesi gün, eşiyle birlikte konuşurken onlara değiniriz’ diye sormadım. Ancak ikinci görüşme gerçekleşmeyince o soruların boynu bükük kaldı. Onların tümünü burada sıralamak her şeye rağmen etik olmaz. Sadece en çok yadırgadığım, ama kendisine o sırada söyleyemediğim bir şeyi belirtmeden geçemeyeceğim: Madem başbakan da olsa, cumhurbaşkanı da olsa, çocuklarının Türkiye’de bir hayat kurmasını istemiyor, demek ki onun iktidarında bile bu ülke güvenilir ve yaşanası bir ülke olmayacak. Bu sözler, Türkiye’yi yönetmeye talip olduğunu iddia eden bir siyasi lider için ciddi bir samimiyet testi olsa gerek.
Bütün bu başınıza gelenlere kaderin penceresinden baktığınızda nasıl görüyorsunuz? Mademki siz başarısızlığı hiç tanımadınız. Kader, belki de burnunuzu sürtmek istedi.
Ben şu anda bir başarısızlık tatmış değilim. Durup dururken batarsanız kendiliğinizden, bu başarısızlıktır. Elinizden bir şeyleri çalarlarsa bu başarısızlık değildir. Ama mağduriyeti yaşamanız gerekiyormuş derseniz, evet. Mağdur olmayı iyi bir şekilde öğreniyorum.
Rijit çalışmanın dışında bir hatanız var mı? Çünkü o ifadede gizli bir gurur var.
Eğilememiş olmak. Eğilmeyi bilmemek.
Ama yine onore ediyorsunuz kendinizi.
Bana düşüncemi soruyorsunuz, ben de söylüyorum. Bazı insanlar vardır, iyi eğilirler, bazı insanlar vardır, eğilmeyi hiç bilmezler. Belki ben eğilmeyi bilmiyorum. Yaşadıklarınız tabii ki size bazı dersler öğretiyor. Benim değiştireceğim şeyler olacaktır yaşamımda. Mesela, çocuklarıma vasiyet ettim, ‘bu ülkede başbakan da olsam, cumhurbaşkanı da olsam, ne olursam olayım, sizler hayatlarınızı burada kurmayın’ dedim. ‘Ülkeme, insanıma hizmet etmek benim şahsi tercihim. Benim kendi yaşamımdaki misyonum. Ama sizler, geleceğinizi, yaşamınızı burada kurmayın’ dedim. Çünkü ben o kadar çok haksızlıklara uğradım ve uğruyorum ki, benim çocuklarım olmuş olmalarından dolayı onların bunlarla karşılaşmasını istemiyorum. Ona rağmen karşılaşıyorlar ama, daha fazla karşılaşmalarını istemiyorum.
Bütün bu olan bitenler eşinizi nasıl etkiledi?
(İç çekiyor.) Biraz şok içinde. Çünkü, ne kadar olaylar telefonda anlatılsa da, yaşamaya başlamak farklı oluyor. Ama benim eşim güçlü kadındır, kolay adapte olur.
Neden Uzan soyadını kullanmadı gelirken?
Çünkü eşimin, evlenirken şartı, Koçibey soyadını devam ettirmekti. O günden beri nüfus kâğıdında da, pasaportunda da Alara Koçibey geçer. Çünkü ailenin son ferdi olarak, erkek kardeşleri olmadığı için, babası da biz evlenmeden önce vefat etti, ‘Babama söz verdim, soyadımı ölene kadar yaşatmak istiyorum.’ demiştir. Yani Uzan soyadı resmi evrakında yoktur. Uzan diye yaptırsa uçağa binemezdi.
Niçin çocuklarınızın ABD vatandaşı olmasını istediniz?
Bugün bir Türk vatandaşı olarak dünyanın neresine giderseniz gidin, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorsunuz. Her gittiğiniz ülkeden vize almanız lazım. Ben bunu ilk eşim Şebnem Hanım’la yaşadım. Sinan ve Dilara doğduğu zaman bunu istedim. Onlar da orada doğdu. Onların da Amerikan pasaportları var. Gittikleri yere, istedikleri an, istedikleri şekilde gidebiliyorlar. Ben Türk vatandaşlığının kaderini değiştirmek için girdim siyasete. Yani ben Türklüğümle gurur duyuyorum. Bunun dünyada saygın bir noktaya gelmesini istiyorum. Kızım orada doğduğunda bütün bu spekülasyonların yapılacağını da biliyordum. Doğru bildiğimi yaptım.
Babanız ve kardeşiniz neden ortaya çıkmıyor?
Kardeşimle ilgili bir şey yok, onunla ilgili her türlü talep reddedildi mahkeme tarafından.
Öyleyse ortaya çıkıp kendini niçin savunmuyor?
Kardeşimle ilgili kendisini savunmasını gerektirecek bir durum yok. Ortada bir siyasi linç kampanyası var. Defalarca gidilip, ifade verilmesi teklifinde bulunulmasına rağmen, ‘Gerek yok efendim.’ denirken, birden Mali Polis’e havale. Burada üç gün sorgulama senaryosu hayata geçirildi. Ondan sonra sorgulananlar ve sorgulanmayanlar, tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi. Bunlar arasından Hakan ile ilgili tutuklama talebine üst mahkemede itiraz edildi. Ve davası açıldı o olayın. Dava günü mahkemeye gider, mahkemede ifadesini verir.
Öyleyse Hakan Uzan neden kaçıyor?
Öyle bir şey söz konusu değil. Hakan Uzan’ı ortaya çıkarmamamın nedeni, tuzaklardan kardeşimi korumaktır. Bu tuzakların aynısı babama da uygulandı. Türkiye’de şöyle bir şey var. Atalım içeriye, yatsın içeride bir sene, iki sene. Ondan sonra mahkemede aklanırsa aklanır. Bu komploya düşmelerini arzu etmiyorum.
Bugüne kadar siz hiçbir şeyin yokluğunu çekmediniz. Bu, ruhsal dengenizi belki de bozdu. Çünkü hiçbir şeyin yokluğunu hissetmemek insana aşırı güven duygusu verebilir. Belki de şimdi hiçliği deneyimlemeniz istenmiştir.
Yüce Allah hepimize değişik şekillerde dersler veriyor. Bunların bir kısmı herkesin gözü önünde oluyor, bazılarıysa daha özel oluyor. Onun için ben şu anda onları da paylaşmayı doğru bulmuyorum. En büyük sorumluluğunuz yanınızda çalışan insanlara haksızlık etmemektir. Bir karar veriyorsunuz. Bir insanı işe alıyorsunuz, bir insanı işten çıkartıyorsunuz. Zam yapıyorsunuz. Veya yapmıyorsunuz. Muhakkak ki hatalar, haksızlıklar, yanlışlar yapıyorsunuz. Bilerek yapmak var, bilmeyerek yapmak var. Bilmeyerek yaptıklarınızın da bedelini ödüyorsunuz.
İnsan psikolojisi. Başınıza gelen kötülüklerde, yanlışlıklarda hep ötekini suçlama eğilimimiz vardır. Bana böyle yaptılar da, çelme taktılar da şöyle de, böyle de. Ama hiçbirimiz de kolay kolay, ‘Hak ettim ben de bunu’ demeyiz. Sizin bunu söyleyebildiğiniz bir kırılma noktanız var mı?
Belki bazı şeyleri Türkiye’de çok fazla radikal, çok fazla ön plana çıkarak yaptım. Daha low profile olabilirdim. O zaman daha az düşmanlığı çekerdim ilişkide.
Fatih Altaylı sizi kaç kez canlı yayına davet etti. Neden katılmadınız?
Her havlayan köpeğe cevap verilmez. Bu konuda başka hiçbir şey söylemem.
Son büyük operasyona kadar zaten her işiniz mahkemelik olmuştu. Şimdi siyasi linç diyorsunuz, ama buna kim inanır? Yani operasyonlardan evvel de resim buydu.
Aydın Doğan’a rüşvet verseydim bunların hiçbiri olmazdı. Rakiplerinin mal varlığına göz dikmiş bir insanla karşı karşıyasınız. Bu insan ve bunun bağlı kuruluşları her türlü yalanı uyduruyor.
Bakın ben nötr bir insanım, henüz yargı süreci bitmedi. Ama bu son operasyonun sadece hükümetin işi olmadığını, bir devlet operasyonu olduğunu ve hatta uluslararası nitelik taşıdığını görebiliyorum. Askerler seslerini çıkarmıyorlar, üst yargıdan bir itiraz gelmiyor. Cumhurbaşkanı onaylıyor...
Komplo teorilerine cevap verecek değilim. Ben Türkiye Cumhuriyeti devletinin böyle bir şeyin içinde olmasının ihtimalinin söz konusu olmadığını bilirim. 300 milyon dolar kâr eden bir şirket, bugünkü uluslararası borsa değerlendirmesi standartlarında kaç milyar dolar eder? 20 milyar doların üzerindedir. Kime ait bu? Bir Türk aileye ait. Bu yedirilir mi adama? Şöyle bir bakın, ÇEAŞ’ın iki senelik kârı, bir Petkim ediyor. Petkim’i bir Türk aile alıyor, özelleştirme ihalesinden çatır çatır. Bırakırlar mı adama bunu? Ha bırakmamak için elinden geleni yapabilirler. Türkiye’de işbirlikçileri olabilir.
Daha önceki hükümet zamanında da vardı bu yolsuzluk iddiaları. ‘MHP engelliyor soruşturmaları’ denirdi.
Devleti kazıklıyorsanız buna yolsuzluk derler. Rüşvet yiyorsanız buna yolsuzluk derler. Devletle hiçbir işiniz yoksa, nasıl olur yolsuzluk?
Mesela Sermaye Piyasası Kurulu’nun bono alım–satım yetkinizi iptal etmesine rağmen sizin sanal bonoları satmaya devam etmeniz yolsuzluk değil mi?
Hayır, bakın. SPK sadece borsada yapılan işlemlere karışabilir. Borsada hisse senedi alıp satabilirsiniz, Hazine bonosu alıp satabilirsiniz. O yetkisini iptal etmiş olabilir. Devletten para almak, devlete para vermek, yetkisini ancak BDDK iptal edebilir. SPK hariçten gazel okuyor.
Yani siz şimdi hayali bono satmadınız mı?
Türkiye’de 1992’den beri Hazine bonosu basılmıyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti kayıt üzerinde yapar tüm işlemlerini. Kayıt üzerinde eksik var mı, yanlış var mı, bunu mahkemelerde göreceğiz. Asıl şunu niye sormuyor medya, niye vatandaşın parası ödenmiyor?
Çünkü siz kayıtları ortadan kaldırmışsınız, çifte hesap var. Neye dayanarak para verecek?
Bir dakika, İmar Bankası mudilerini dizmediler mi Pamukbank’ta kuyruğa? Herkes gidip bir ay boyunca yazdırmadı mı? Şubelerdeki kayıtlarla Pamukbank’ta yazanlar tutmuyor mu? Bire–bir tutuyor. Hadi öde şimdi. Nerede hayali mudi, nerede sahte hesap? O kadar çok delicesine yalan atılıyor ki.
Yalan diyorsunuz ama rakamları da veriyorlar. ‘Bir hesapta 700 trilyon lira, diğer hesapta 9 katrilyon 500 milyar lira çıktığı belirlendi’ diyorlar.
Ne güzel ya, belirlendiyse niye ödemiyorsun vatandaşın parasını?
Gerçek hesapların ancak onda biri kayıt altına alınmış, iddiaya göre. Öyle bir sistem geliştirmişsiniz ki Hintli yazılımcılarla. Ve o gizlediğiniz paralarla seçim kampanyanızı finanse etmişsiniz.
(Gülüyor) Ne diyeyim ben ya! Biliyor musunuz ben aslında şu anda burada değilim, ben bir hayalim. Aslında şurada gizli bir projeksiyonla karşınızda duruyorum. Şu anda Zambiya’dan görüyorsunuz beni.
Şu anda gizli kameraya alınıyor muyuz, dinleme cihazını nereye koydunuz?
(Gülüyor. Eliyle bir noktayı gösteriyor.) Ce! deyin, oraya bakın.
(El sallıyorum gösterdiği noktaya.) Peki, bütün bankalar on–line çalışırken, İmar Bankası’nın off–line çalışmasına ne diyorsunuz?
Bu bankanın yöneticisi değilim. Bana niye soruyorsunuz bunu? Ben Kemal Uzan’ın oğlu olarak burada oturuyorum. İmar Bankası’nın ne yöneticisiyim, ne hissedarıyım.
Bankanın neden off–line çalıştığını bilirsiniz herhalde.
Off–line çalışmak suç mu?
Hiçbir şubenin diğeriyle irtibatının bulunmaması, şubelerin hesapların tamamıyla ilgili bir bilgilerinin olmaması normal mi?
Aşağıda bir bankaya gidelim soralım bakalım. Bankanın o şubesindeki memur veya şube müdürü bütün bankanın rakamlarını biliyor mudur, görüyor mudur, bilme yetkisi var mıdır? Bakın ben televizyonda da çıktım söyledim. Ne hayali mevduat vardır, ne sahte hesap vardır.
Aydın Doğan'a teyple gitmedim
Aydın Doğan ile konuşmak için Bodrum’a gidiyorsunuz. Cebinizde ses kayıt cihazı var. O konuşmayı gizlice banda alıyorsunuz ve ondan sonra da bunu basına sızdırıyorsunuz. Güya Aydın Doğan sizden 50 milyon dolar istiyor, ortada bir montaj kaset olayınız var.
Ben hiçbir zaman, hiçbir konuşmayı ne teybe almış, ne üstümde bir şey taşımışım. Aydın Doğan’la görüşmemde kendisi bazı taleplerde bulunmuştur. Milliyet’i biri 96, biri 98 yılında iki defa satmak istedi.
Bu doğruysa rakamları verin o zaman.
Notlarıma bakmam lazım. Ezbere bir rakam söylemeyim.
Telsim’in cep telefonu operatörlüğünün dışında, kanunen sadece Türk Telekom’a tanınan ses aktarma işi yaptığı ve Telekom’un tespit ettiği ihlallerin arasında olduğundan haberiniz var mı?
Deli zırvasıdır efendim, hiç öyle bir şey yok. Aydın Doğan’ın bütün hayali, bu ailenin servetini yok edebilmek. Erol Aksoy’a, Halit Cıngıllıoğlu’na, Karamehmet’e yaptıklarına benzer bir operasyonu Uzan Grubu’nun mal varlığı üzerinde yapma hayaliyle yanıp tutuşuyorlar. Bu hayalini gerçekleştirmek için de yalan üretme merkezinde, film seyredip, yalan üretiyorlar.
Ya Telsim’i devlete bırakma pazarlıkları içinde olduğunuz. Borçlarını devlete yıkmaya hazırlandığınız?
Hiç öyle bir niyetimiz yok.
Bir dönem Sermaye Piyasası Kurulu’na değerini 186 milyon dolar göstermişsiniz.
1995, 1996 senelerinde, 500 milyon dolar lisans parası ödeyen bir şirketin değerini kim 186 milyon dolar gösterebilir, Allah aşkına?
3 Kasım’da derin devletin, DYP’yi, ANAP’ı ve MHP’yi tasfiye etmek amacıyla Genç Parti’yi kullandığı, şimdi işinizin bittiği, dolayısıyla da artık bir devlet operasyonu olarak defterinizin dürülmeye çalışıldığı yolunda bir iddia daha var.
(Gülüyor) Bu kadar aptalca bir iddia olamaz.
Peki abi, bütün dünya kötü, bir tek sen mi sütten çıkmış ak kaşıksın ya?
Meşhur bir hikâye var: Cehennemde dolaşıyorlar. Bakmışlar bir kazan Fransa. Başında bir tane adam duruyor, çıkmaya çalışanları itiyor kafasından cehennemin kazanına. Öbürüne gidiyorsunuz, bakıyorsunuz aynı. Öbürüne gidiyorsunuz aynı. Türk kazanının başında kimse durmuyor. Soruyorlar, niye? Mühim değil diyorlar, çıkmaya çalışanı zaten aşağıdan çekerler. Yani öyle bir noktaya getirildi ki bu iftiralar zinciri. Hayalinizin ötesinde suçlamalarla karşılaşıyorsunuz. Ben ve ailem bu kadar kötü insanlar olsak, bunları kimse yazamaz. Çünkü kötü insanlarla ilgili bazı şeyler yazılamıyor dünyada.