CHP Olağanüstü Kurultayı yaklaşırken, partinin ağır toplarından Celal Doğan'dan Deniz Baykal'a ağır eleştiriler. Doğan'a göre Deniz Baykal, Ecevit olmaya hevesleniyor.
Abone olNEDEN? Celal Doğan
CHP'de Mustafa Sarıgül'le başlayan sarsıntı, bugün artık Sarıgül'ü de, Deniz Baykal'ı da aşan bir noktaya doğru ilerliyor. Parti yönetiminin kendi disiplin kurulunu 'rüşvetçilikle' suçlaması, parti başkanının ve rakibinin birbirine hakaret etmesi, CHP'nin entelektüeller nezdinde yıllardan beri sahip olduğu o 'büyülü dokunulmazlık' zırhını sanki bir anda parçaladı. CHP'nin sadece yönetimi değil, ideolojisi, zihniyeti, örgütü, yapısı, devletle ilişkileri de sorgulanmaya başlandı. Uzun yıllar sosyal demokrat bir parti olarak kabul gören CHP'nin sosyal demokrat olmadığı tezleri de ağırlık kazandı. Sürekli kendi iç çatışmalarıyla meşgul olan ve 'kurultaylar partisi' olarak eleştirilen CHP'nin işte böyle bir ortamda bu kez her zamankinden daha farklı bir kurultaya gittiği ve bu kurultayın, CHP'nin siyasi varlığının geleceğini belirleyeceği hissediliyor. Biz de, bu önemli siyasi dönemeçte, CHP'de her zaman potansiyel başkan adayı olarak görünen, partiyi, delege yapısını, örgütü iyi tanıyan, CHP için yeni yönetim biçiminin yollarını arayan Gaziantep'in yıllarca belediye başkanlığını yapmış olan Celal Doğan'la konuştuk.
Kurultaydan nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?
Parti kongrelerinden beklenen, o partinin kendini yenilemesi ve atılım yapmasıdır ama bu kurultay, CHP için hayırlı olmayacak gibi görünüyor.
Niye hayırlı olmayacak? CHP bölünecek mi?
CHP için bölünme, parçalanma ihtimali düşük değil. Çünkü kurultay, partide yeni küskünler ve kırgınlar yaratabilir. CHP geleneğinde seviyenin bu kadar düşük olduğu bir kurultay süreci hiç yaşanmadı. Siyasette en ağır sözleri söyleyebilirsiniz ama birinin onuruyla, haysiyetiyle ilgili pespaye laflar kullanamazsınız. CHP Genel Başkanı'nın kendi kurul ve üyelerine yaptığı ithamların ağırlığı altında insanın yüzü kızarıyor. Başkan adayı olan bir üye de ona misliyle cevap veriyor. 'Türkiye'de hırsızlıktan, namustan, onurdan en son bahsedecek kişi sensin' diyor. İşte böyle tahripkar ve çatışmalı bir ortamda kurultaya gidiliyor.
Kimi destekliyorsunuz?
Kimseyi desteklemiyorum şu anda.
Siz başkan adayı olmayı düşündünüz mü peki?
Bu çatışmalı ortamda aday olmayı düşünmüyorum. 10 gündür çeşitli kesimlerle temas kuruyorum. CHP genel sekreterine, grup başkanvekillerine gittim. Ayrıca Erol Çevikçe, Hikmet Çetin, Kemal Derviş, Onur Kumbaracıbaşı'yla da konuştum.
Onlarla ne konuştunuz?
Herkesi aklıselime davet ettim. Genel Sekreter Önder Sav'dan, Baykal'ın çekilmesini istedim. Siyasette herkes için bir son vardır. CHP Genel Başkanı'nın başarılı olamadığı artık görüldü. CHP her seçimi kaybetti ve ilk kez Baykal'ın zamanında barajın altında kaldı. Gene ilk kez parti içi demokrasi ve hukuk, Baykal'ın yönetiminde yok edildi. Baykal şimdi çıkıp, 'Ben ekimdeki olağan kurultayda aday olmayacağım. Bu kurultayda ise tüzükteki antidemokratik maddeleri temizleyerek, size tertemiz, çağdaş, demokratik bir sosyal demokrat parti bırakacağım. Bu, bir tüzük kurultayı olsun. Gelin partiyi hukuka kavuşturalım' demeli ve veda etmeli. İmkânsız şeyler söylüyorum gibi geliyor size ama, her insanın hayatının bir safhasında erdem hâkim olabilir. Hikmet Çetin ve Erol Çevikçe de benim gibi düşünüyorlar. Grup Başkanvekili Ali Topuz ise bu değerlendirmelerin doğru olduğunu ve kendisinin umutlu olmadığını söyledi.
Peki, Sarıgül'ün arkasındaki kişi olarak bilinen Onur Kumbaracıbaşı size ne dedi?
Çatışmadan yana olanlar, 'dereyi geçerken at değiştirilmeyeceğini, Baykal'ın gitmesi için her türlü yola başvurmak gerektiğini' söylediler.
Sarıgül'e niye karşısınız?
Sarıgül'ün şu safhada aday olmaması gerekiyordu. Ben CHP'nin genel başkanlığına seçkinci açıdan bakmıyorum. Ama siyasetçinin hakkında iddialar varsa, onun bu iddiaları temizlemesi ya da davaların sonucunu beklemesi gerekir. Gaziantep belediye başkanıyken benim de hakkımda iddialar oldu. Bana 10 ayda 35 müfettiş gönderildi. Ben kendim başvurdum ve parti üyeliğimi askıya aldırdım. Beraat ettikten sonra üyeliğimi tekrar harekete geçirdim.
Zülfü Livaneli'nin başkanlığı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eğer Livaneli partiyi çatışma ortamından çıkarıp, herkesin uzlaşabileceği bir noktaya getirirse çok faydalı bir iş yapmış olur. Yoksa parti daha büyük tehlikelerle karşı karşıya gelebilir.
Aslında siz Kemal Derviş'in mi başkan olmasını istiyordunuz?
Evet. Onun gibi kurumsallaşmadan yana olan, demokrasiyi içine sindirmiş biri başa geçmeli. Ama Derviş, 'Ben bu tezgâhın adamı değilim. Birinci adam olmam' diyor. Olmayacaksan olma dedik biz de yani...
Sizin parti başkanı, Derviş'in başbakan olacağı bir modeli Derviş'e önerdiğinizi okudum. Böyle bir sistem var mıydı aklınızda?
Vardı tabii. Daha önce bu Almanya'da denendi. Türkiye gibi sorunları çok olan bir ülkede, başbakanları partiyle meşgul etmemek, onu ülke ve dünya meseleleriyle bütünleştirmek için bu modeli düşündüm. Herkes particiliği sevmeyebilir. Kemal bey, devlet işlerini, çalışmayı, saatlerce yazmayı seviyor ama particilik faaliyetlerini sanki sevmiyor. Bir de onun dünya, Avrupa'yla ilişkilerini gözlemledim. Faydalı olacağına inandım. Yanılabilirim ama...
Derviş neden başkan adayı olmayı kabul etmiyor?
Başbakanlık yapmak istemediğinden değil, o, parti genel başkanı olmak istemiyor. Ama benim önerime de, 'Yükü başkası çekecek, ben başbakan olacağım. Bu doğru ve adil değil' diyor.
Niye artık Baykal'ın bırakması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Valla çok istiyorsanız kalsın yani... Benim için bir mahzuru yok. Siyasi partiler iktidar olmak için vardır. Parti genel başkanları da partileri başarılı kılmak için vardır. Eğer bir partinin trendi her gün düşüyorsa, bir türlü iktidara gelemiyorsanız, niye o partinin başında kalacaksınız? Demokrasi, ahlaki değerler manzumesidir. Başarılı olursanız kalırsınız, başarısız olursanız gidersiniz. Baykal miadını doldurdu artık. Seçim kaybeden her lider gitmeli. Belki de bunda geç kalınmıştır.
Baykal kaç seçim kaybetti?
Baykal, 1994'ten beri genel başkan. Arada sadece altı ay Hikmet Çetin, bir yıl da Altan Öymen başkan oldular. Baykal üç seçime girdi, birinde yüzde 2.5 oy aldı. İkincisinde barajın altında kaldı. Son seçimde de, bütün koşullar lehineyken, DSP ve ANAP çökmüşken, DYP ve MHP barajın altına düşmüşken, sekiz aylık bir partiye karşı ancak yüzde 18 oy alarak mağlup oldu. CHP, parti içi meselelerini acilen halletmek zorunda. Bunun için de, önce partinin tüzüğü demokratikleşmeli. Yani parti üyeliği ciddi kurallara bağlanmalı. Yoksa şimdiki sistemde sen beni seçiyorsun, ben de seni seçiyorum. İş, sağırlar birbirini ağırlara dönüyor. Altan Öymen ve Tarhan Erdem parti üyeliğini sağlam kurallara bağlamak ve üye listelerini yenilemek, partiyi sahte üyelerden temizlemek için çok uğraştılar
Sonuç ne oldu?
Baykal ve ekibi başa gelir gelmez ilk icraat olarak bunu durdurdu. İki, CHP'nin genel başkanları bir seçimde, öncekine göre bir oy eksik alırsa derhal istifa etmeli. Üç, CHP genel başkanlarını delegeler değil, parti üyeleri seçmeli. Siz 1 milyon üyenin seçtiği başkan mı olmak istersiniz, yoksa 650 delegenin seçtiği başkan mı? Ama bizde genel başkanlar, her zayıfladıklarında daha antidemokratik yollar geliştiriyor. Son tüzük değişikliğine göre de CHP'ye başkan adayı olmak için delegelerin yüzde 20'sinin imzasını almanız gerekiyor. Bu da yetmiyor, bu imzayı Divan'ın huzurunda atmanız gerekiyor. Genel başkan tayfası orada bekleyecek ve sen delege olarak onların gözlerinin içine baka baka, 'Ben sana karşıyım' diyeceksin. Sonra da siyasi hayatın bitecek, ne belediye meclis üyesi olabileceksin, ne de milletvekili. Yönetim senin ismini her yerden silecek. Böyle bir soytarılık olabilir mi?
Bugünkü delege yapısıyla Baykal'a karşı kurultayda başarılı olmak mümkün mü?
Delegeler her şeye rağmen insani değerlerle kurultaya gelecekler. Bu delege yapısına rağmen Baykal'ın kaybetme ihtimali yüksek olabilir. Muhalefet birleşirse ve Baykal'ın karşısına tek bir aday çıkarırsa, kesinlikle kazanır. Kurultay'a daha iki hafta var. Siyasette 24 saat bile uzun bir zamandır.
Biz bugünkü durumdan, tüzükten, kurultaydan, başkan adaylarından söz ediyoruz ama belki soruna biraz daha derinden bakmalıyız. CHP'nin asıl sorunu ne sizce?
CHP bir türlü Türkiye'deki ve dünyadaki dönüşümü yakalayamadı. Sadece, Mustafa Kemal dönemindeki 'modernite' terimi üzerinde durdu. CHP 'modernite partisi' oldu. Meselelere derinden bakmadı, sorunları doğru tespit etmedi. Sivilleşmeyi ön plana çıkaramadı, emek-sermaye arasındaki ilişkilerin, üretim araçlarının ve üretim biçiminin değişmesini kavrayamadı. CHP, sadece mülkiyetin kime ait olduğuna baktı. Oysa emeğin refahtan ne kadar pay aldığına bakmalıydı. CHP'deki arkadaşların çoğu hâlâ mülkiyet meselesini Türkiye'nin bekası olarak değerlendiriyor. Bir yabancının mal almasını bile Türkiye'nin egemenliğini kaybetmesi gibi görüyorlar. CHP, Türkiye'nin meselelerine ciddi yaklaşamadı. Kürt meselesini bile doğru dürüst tahlil edemedi. Kıbrıs'ta dönüşümü yakalayamadı. Sosyal demokrat bir parti olarak ilerici olması gerekirken, statükoyu koruyan, devletin politikalarının içinde boğulmuş bir parti haline geldi.
CHP'nin halkın değil devletin partisi olduğu söyleniyor hatta bu konuda karikatürler yapılıyor. CHP devletin partisi mi?
CHP devlet partisi gibi, resmi siyasetin temsilcisi gibi görünüyor, adında halk varken halkla hiç bağı bulunmuyor ama... CHP keşke devlet kadar ciddi olsa. CHP daha gayriciddi. Bir yan-da halka yakın görünmeye çalışıyor, diğer yanda devlet ağzıyla konuşuyor. CHP'nin her tarafa şirin görünme, biraz halkın, biraz devletin sözcüsü olma çabası insanları rahatsız ediyor.
CHP'nin özellikle dış politikada MHP'nin çizgisine geldiğini söyleyen eleştirilere katılıyor musunuz?
Partinin sağcılaştığı doğru. CHP, Kürt meselesinde statükocu. Kuzey
Irak'a, 'Bizim orada kardeşlerimiz var. Biz oraya düşman olmak istemiyoruz. Komşu olmak istiyoruz' dese, Türkiye'deki 15-20 milyon Kürt rahatlayacak. CHP bunu yapmıyor, tersine işgal edelim, Kuzey Irak'a girelim anlayışını güdüyor. CHP'nin ne Kürt ne de Kıbrıs politikaları doğru. Halk Kıbrıs sorununun çözülmesini istiyor, bu sorunla 40 yıl daha yaşamak istemiyor.
CHP niye böyle sağa savruldu?
Oy almak için. Ama aslı varken, vekile kim oy verir ki. Ayrıca bu ülkedeki halkın özü de sağ değil. Halkın özü değişim. Ancak değişimin peşinden giderseniz, yoksul kitlelerin ihtiyaçlarına cevap verebilirsiniz.
CHP ne zaman sol bir politika izledi peki? Ne zaman evrensel anlamda sosyal demokrat parti oldu?
Hiç olmadı. Sol terminolojiyi kullandı ama içerik olarak hiçbir gün gerçek sosyal demokrat olamadı. CHP'nin adı sol, işte o kadar. Şu anda CHP muhafazakâr bir parti çizgisinde. Evrensel hukuku, insan haklarını, demokrasinin gelişmişliğini ve emeğin refahtan aldığı payı esas alan partiler soldur. Bunlar CHP'de kâğıt üstünde kaldı.
CHP, 12 Eylül'ün getirdiği sistemi değiştirmek için bugüne kadar ne yaptı sizce?
12 Eylül rejimi faşizan bir anlayıştır. Bugün Türkiye'de hâlâ 1982 Anayasası varsa ve buna da anayasa düzeni deniyorsa, faşizan yönetim anlayışı bu ülkede devam ediyor demektir. 12 Eylül darbesi solun bütün diri güçlerini yok etti, solun bugün bu hale gelmesinde en büyük etken oldu. Onun için, 12 Eylül Anayasası'nın hangi maddesi olursa olsun, yani o değişmez Ankara, Cumhuriyet kavramlarını bile, bu anayasa koyduğu için ben saygı duymuyorum açık söyleyeyim. Bu Anayasa 12 Eylül rejiminin eseri ve değişmeli. CHP oturup her konuda, her kurum konusunda net görüşler ve değişimci, ilerici alternatifler ortaya koymalı. Mesela yerelleşme, sosyal demokrasinin vazgeçilmezidir. Ben yerel yönetim yasalarının hazırlanmasına emek verdim.
CHP sahip çıktı mı peki?
CHP kendisinin sahip çıkması gereken bazı yasalara karşı çıktı. Bu külliyen ret anlayışı doğru değil. Son bir yasada, 'Bu ülke bizim ülkemiz, bütün illerin sınırını belediye sınırı sayalım' dedik. CHP, AKP'ye yarar diye buna karşı çıktı. Yararsa yarasın, önemli olan bütün toprakları, ülkeyi kavramak değil mi? Sen de çalış, sen de oy al.
Bugün CHP'ye ana rengini Baykal değil de Onur Öymen veriyormuş gibi görünüyor. Öymen tam olarak neyi temsil ediyor?
CHP'nin AB'ye karşı olduğunu söylemek mümkün değil ama mevcut yönetim ve sözcüleri bize CHP'yi böyle gösteriyor. Sevr'e götürecek anlayışın sanki bir barikatıymış gibi CHP'yi göstermeye çalışıyorlar. Oysa AB, Türkiye'yi evrensel hukuk ve çağdaş değerler için motive ediyor. Ama CHP, 'AB'den müzakere tarihi almak büyük başarı. Sadece bazı tuzaklarda hassas olalım' diyeceğine, hükümete, 'Masadan kalk gel, imza atma' diyor.
Devletin içindeki tutucu bir kesimle CHP arasında bir tür ittifak olduğu söylenebilir mi?
Devletle aynı şeyi söylüyorlar.
Baykal, CHP'yi nasıl bir parti yapmak istiyor?
Baykal, Bülent bey gibi olmaya hevesleniyor. DSP, Ecevit'in eseriydi.
Onun, 'Her şey benden menkul' demesi doğal. Baykal bu konuda Bülent beye özeniyor. O da tek başına bir partiye sahip olmak istiyor. Ama sen ne Bülent Ecevit'in, ne de CHP'sin. Baykal, Ecevit'in arabı... Yani Ecevit'nın fotoğrafının negatifi gibi. Baykal, 'Ben olmasam CHP bu kadar oy alamaz' diyor ama biz de 'CHP'nin tabelası yüzde 23 oy alır' diyoruz.
CHP'de başkanı değiştirmek sorunları çözmeye yetecek mi?
Başkanı değiştirmek birinci şart. Başkan değişecek ki, mantalite de değişsin. Böylece CHP örgütleri, üye yapısı, CHP'nin programı, tüzüğü, siyasi anlayışı da değişecek. Bugün Türkiye'nin hangi iline giderseniz gidin, konuşması için televizyona çıkaracağınız beş adamı zor bulursunuz. Oysa eskiden CHP'liler Türkiye'nin her meselesini en iyi bilenlerdi. Bugün CHP'nin bütün gün hiç açılmayan il ve ilçe binaları var. Çünkü CHP merkezinin bir eğitim anlayışı yok. CHP'nin kadınlarla, gençlerle ilişkisi bitmiş. Oxford mezunu olsanız, CHP'nin Eyüp mahallesinde, ilçesinde delege olamazsınız. Yukarıdaki yapı kaliteli adamın gelmesinden yana değil. CHP gençliğe kapalı, kadına kapalı, kaliteli ve düşünen insana kapalı, peki kime açık? Sadece merkeze yandaş olanlara açık. CHP kendi kuyusunu kurutuyor!
Söyleşi: Neşe Düzel
Kaynak: Radikal