BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 35,96
ALTIN 3.003,94

Canlı yayında adaylar ve İstanbul seçimi...

Umarım bundan sonraki seçimlerde de devam eder, adayların canlı yayınlarda birbirleri ile programlara çıkmaları ve seçmen seçeneklerini ayna anda değerlendirme fırsatını bulur.

2000’li yıllara kadar böyle bir gelenek oluşmuştu. AK Parti gerek görmeyince, adaylarını bu tür ortamlardan uzak tutunca gelenek de kayboldu.

Habertürk’de Didem Arslan Yılmaz İstanbul Büyükşehir adaylarını tek tek konuk edip ısrarla birlikte bir programa alma teklifinde bulununca her iki aday da buna hayır diyemedi.  

Şimdi herkes merakla bu buluşmayı bekliyor. Moderatör olarak belirlenen isme itiraz eden de var iyi oldu diyen de…

Moderatör elbette önemli. Ancak bu kadar yoğun bir kamuoyu duyarlılığı varken hiç kimsenin “yanlı” davranabilme, bir adayı kayırıp, diğerini ezmeye veya gözden düşürmeye çalışmak gibi etik dışı bir yola girebilmesi mümkün görünmüyor.

Sorular çok çok önemli. Bu nedenle de İmamoğlu cephesinden Binali Yıldırım’ın soruları önceden görmek istediğine dair bir iddia ortaya atıldı. Bu iddia hem Yıldırım hem de moderatör olarak belirlenen gazeteci İsmail Küçükkaya tarafından yalanlandı.

Tartışma fikrini toplum nezdinde anlamsız hale getirecek, başlamadan bitirecek bu neviden iddia ve isnatlardan uzak durulması, adayların kendilerine gelen rakipleri ile ilgili iddiaları kamuoyu ile paylaşmadan önce ciddi bir doğrulama sürecinden geçirmesi yararlı olacak.

Aksi takdirde her iddiayı doğru varsayarak dillendirmek rekabeti çok düzeysiz bir noktaya taşır ki, demokrasiyi yeniden yükseltebilmek için adayları “yan yana” getirme eylemi bile yeniden normalleşmeyi temin edemez.

Şu anda Türkiye’nin ve 16 milyon İstanbullunun beklentisi belediye başkanlığına en yakın iki ismin şehre ve ülkeye diğerine göre katkı farkının ne olacağını anlatmalarıdır. Bunu da birlikte iken birbirlerinin yüzüne bakarak, tartışarak yapmalarıdır.

Adayların kazanacak olanının da, kaybedecek olanının da oylarının birbirine çok yakın gerçekleşeceği yapılan kamu oyu yoklamaları ile görülüyor. Kimsenin kimseye çok önemli bir fark atması söz konusu değil. Şehir onaltı milyon, geçerli oylar dokuz milyon civarı ama seçim sonucunu belirleyecek fark sayısı ancak onbinlerle ifade ediliyor. Dolayısıyla seçilecek olan kendisine oy vermeyen ve seçmenlerin diğer yarısı olarak ifade edeceğimiz kitlenin de belediye başkanı olacak.

İki adayın bu buluşmasını bir gerginlik vesilesi olarak değil, seçim sonrasına yönelik tüm toplumun bir kaynaşma yolu olarak değerlendirmek daha akıllıca olacak.

Burada görünen bir husus daha var, bu tartışmayı seçimin kaderini belirleyecek bir olay olarak değerlendirmek çok iddialı olabilir ama, adayların siyasal geleceği bakımından bir etkisinin olacağını düşünmek yanıltıcı olmaz.

Binali Yıldırım çok deneyimli bir siyasetçi. Geçmediği siyasal makam kalmadı. Dolayısıyla Büyükşehir Belediye Başkanı olması veya olmaması kendisi için değil ama partisi için önemli.  Keza olgun ve özgüvenli, moderatör seçiminde ilk isim olarak Uğur Dündar’ı önermesi de, akabinde İsmail Küçükkaya’yı önermesi de bunun neticesidir.

İmamoğlu da belediye başkanlığı ile deneyim kazanmış bir isim. İşin başında süreci çok iyi yönetiyordu, sinirlenmiyor, sabrediyor, gülümsüyordu. Seçimin yenilenme sürecine girdiği andan itibaren çok kolay sinirlendiği, metanetini hızla yitirebildiği durumlar arttı.

Tahminim odur ki, danışman grubu kendisini yanlış bilgilendiriyor, çevresindeki siyasetçiler de yanlış yönlendiriyor ve hata yapıyor.

“CHP Genel Başkanlığı’na aday olacak mısınız?” sorusu sanırım CHP’li her isme yöneltilecek en tuzak soru… Bu soruya kesin ve net bir şekilde “hayır” diyemeyene öyle hatalar yaptırılıyor ki, kazandığını da hızlıca kaybedebiliyor.

Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce örneğini Sayın İmamoğlu’nun çok iyi incelemesi yararına olacaktır. Çünkü imajını sarsan her olay kendi yakın çevresi üzerinden inşa ediliyor…