Göreve geldiği günden beri centilmenlik çağrısında bulanan G. Saray Başkanı Canaydın, Fair-Play ödülünün tadını çıkaramadı. Canaydın, yanlış anlaşıldığını söyledi.
Abone olTürkiye Futbol Federasyonu Başkanı Levent Bıçakcı ve Galatasaray Kulübü Başkanı Özhan Canaydın, Türkiye Kalite Derneği (KalDer), tarafından düzenlenen 2. Sporda Kalite Sempozyumu'na katıldı. Ataköy Olimpiyatevi'nde düzenlenen sempozyumdaki "Sporda etik rekabet ve başarı" konulu panele konuşmacı olarak Levent Bıçakcı ve Özhan Canaydın ile Türkiye Etik Değerler Merkezi Vakfı (TEDMER) Başkanı Prof. Dr. Sabih Tansal katıldı. KalDer Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Renault-Mais A.Ş. Genel Müdürü İbrahim Aybar'ın yönettiğin panelde Levent Bıçakcı, Türk Futbolu'nda en büyük eksikliğin, kulüplerin profesyonel kadrolarla yönetilmemesi olduğunu belirtti. Kulüplerin başkanlığa bağlı bir sistemle, sadece o sezonu geçirdiğini ifade eden Bıçakcı, "Kalıcı planlar yapmıyor. Ciddi anlamda profesyonelleşme çalışmaları yapılması lazım. Sportif alanda kalıcı örgütlenme gerekir. Başarıyı sadece Dünya Kupası finaline katılmak olarak görmüyoruz. Her yaşta Avrupa ve Dünya şampiyonalarına sürekli katılmak istiyoruz. U-17 takımımız Avrupa'da finale kaldı. U-19 takımı da Hollanda'da Dünya Kupası'na katılacak. Darısı A Milli Takım'ın başına. Ama sadece milli takımların başarısı spordaki etik rekabeti ve başarıyı sürekli hale getirmiyor" dedi. Bıçakcı, bir soru üzerine teşvik priminin şikeyle eşdeğer olduğunu, primin başka bir kişi tarafından verilmesini doğru bulmadıklarını söyledi. Daha sonra söz alan Galatasaray Kulübü Başkanı Özhan Canaydın da, Dünya Fair-Play Ödülü aldığını, ancak bunun keyfini yaşayamadığını ifade etti. Mağlup oldukları maçta rakip takım başkanının elini sıkmasının hatırlatılması üzerine ise Canaydın, "Bu belki başıma en çok iş açmış olayların birincisidir. Biz, bu hareketleri Türkiye'de anlatamıyoruz. Çok insan anlamak istemiyor. Dünya Fair-Play Ödülü'nü aldım ama zevkini çıkaramadım" ifadelerini kullandı. Kulüp yöneticilerinin, göreve geldiklerinde, kendilerini takip eden büyük kalabalıkların baskısıyla yüz yüze kaldığını kaydeden Özhan Canaydın, sözlerini şöyle sürdürdü: "'Başar! Ne yaparsan yap ama başar.' Ben bunu reddeden biriyim. Neden kolay yolu seçmedim? Herkesin kulağına hoş gelecek cümleler kurarak, çıkışlar yaparak, tehdit ederek, yüksek sesle konuşarak bana duyulan sempatiyi hemen artıracak popülist bir yola sapmadım. Belki benim neslim tükeniyor. Galatasaray'da spor etiği ile başarı arasında çok uzun yıllar önce kurulmuş basit bir ilişki vardır. Saygı görerek, saygıyı hak ederek başarılı ol. Kulüp yöneticileri, oyunun kurallarını benimsetmekle görevlidir. Bizler bu kuralları bozarsak, toplumun geniş kesimine olumsuz sirayet edebileceğini düşünmek durumundayız. Bugün içinde bulunduğumuz kaos işte budur. Sporda etik değerler, başarının her zaman önündedir. Eğer toplumun genel anlamda etik bir yaşantı içinde olmasını istiyorsak, toplumu oluşturan insanların ahlaklı insanlar olarak tanımlanmasını istiyorsak, sporu bu çizgiye çekmeliyiz. Bu mücadelemde ne yazık ki hep yalnız kaldım. Kendi camiam dışında, kulüplerle ortak bir zeminde buluşmakta çok da başarılı olamadık. Çok gayret ettim, ama hala aynı noktadayım. Kurallara bağlılık ve uygulamalarda adalet duygusu, Türk sporunun yaşadığı her türlü sorunun tek çözümüdür. Holiganizmin de teşvik primi ve şikenin de tek çözümü budur. Görev, sporu yönetenlere düşüyor. Ben bu sorumluluğu aldım ve devam ediyorum. Herkesin bu yükü almasını ve paylaşmasını ne yazık ki hala bekliyorum. Taraftarlar, hep galip gelmek isterler, mağlubiyeti hazmedemezler. Bunun faturasını da yönetimlere çıkartırlar. Biz yöneticiler, 5 günlük yaşam periyodunda yaşarız. Pazar günü iyi bir netice alırsınız, en büyük başkansınız. 5 gün sonra günü kötü bir neticede 'bilmem ne' başkansınız." Kulüp yöneticiliğini şahsi popülizmle ifa edenlerin, bu ipin ucunu kaçıracaklarını anlatan Canaydın, "Taraftarla bütünleşir, onların taleplerini karşılamak mecburiyetinde kalırsınız. Ben, bunların hepsinden uzak durmaya çalışan, basit ama söylemek zorunda olduğum 'Taraftarı satan, polise bırakan, olmaz olsun böyle başkan' sloganıyla anılmaktaydım. Bu çok edepli olmayan bir hakarettir. Bunu dinlersiniz, bu biter 'İstifa başkan' başlar. Bunlar, istediklerini yapmadığınız takdirde size bu uygulamayı her hafta yaşatır. Ben, 3 senede provokasyonla bir kere yaşadım ve çok üzüldüm. Her hafta yaşasam, her hafta küfür edilse ne olurdu diye düşündüm. Eğer bizim düşüncemizdeki yöneticiler bırakıp kaçarsa, o zaman ne olur?" şeklinde konuştu.