Grup Yorum üyelerinin ve bazı avukatların savcılık sorguları Pazar günü Çağlayan'daki adliye binasında yapıldı. Gazeteci Rengin Arslan, gün boyu adliye binasında yaşnan gelişmeleri izledi.
Abone olİstanbul’da bir Pazar günü. Hava açık, güneş var. Güzel bir tatil günü vaadediyor. Çağlayan'daki İstanbul Adliye Sarayı'na gidiyorum.
Yollar bomboş. Ama adliyenin önü kalabalık. Bu kalabalığın iki parçası var; birincisi polis araçları ve polisler; ikincisi ise 18 Ocak’ta sabaha karşı Grup Yorum üyelerinin gözaltına alınmasını protesto edenler. İki grubun da sayısı birbirine eşit gibi. Ama polislerin, panzerleri, minübüsleri, gaz maskeleri, kalkanları var. Diğer grubun ise sazları, notaları ve pankartları.
Gözaltına alınan Grup Yorum üyeleriyle Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu avukatlarının serbest bırakılıp bırakılmayacağı merak ediliyor.
Adliyenin önünde sert bir rüzgar esiyor. Açıklamalar yapılıyor. Rüzgar yüzünden kağıtlar uçuşuyor.
Grup Yorum’un türkülerinin açık hava konserleriyle nasıl yüz binlere ulaştığını anlatıyor grubun dışarıda kalan tek üyesi Eren Olcay. Grup Yorum’un her yerde dillendirdiği sloganını tekrarlıyor: “Türküler susmaz halaylar sürer.”
Grup Yorum’un açıklamasının ardından Çağdaş Hukukçular Derneği’ne yönelik gözaltılara tepki gösteren avukatlar geliyor adliyenin önüne. Aralarında CHP’li vekiller Melda Onur, İlhan Cihaner, Hüseyin Aygün ve Mahmut Tanal da var.
Ankara Barosu’nu temsilen gelen Yönetim Kurulu üyesi Erol Aras, ÇHD’ye yönelik saldırının tüm avukatlara yapılmış bir saldırı olduğunu söylüyor: “Bugüne kadar avukatlar kendi gibi düşünmeyenlerin yanında yer almadı, büyük hata yaptı. Bugün de eğer her düşünceden avukat arkadaşımız bu saldırının karşısında yer almazsa kimsenin hukuki güvencesi kalmaz.” Avukatlara yönelik “terörle mücadele muamelesini” eleştiriyor.
İlhan Cihaner ise, avukatların mesleklerinden dolayı değil, "terör faaliyetlerinden" dolayı gözaltına alındıklarının söylendiğini hatırlatıyor ve tepki gösteriyor: “Gazeteciler için de, öğrenciler için de aynısı söylendi; şimdi avukatlar için 'terörist' deniyor.”
Hükümet yetkilileri, dünyada en çok tutuklu gazetecinin bulunduğu Türkiye’deki uygulamaları böyle savunmuştu. “Gazetecilik faaliyetinden değil, terör suçundan içerideler” denilmişti.
Dört avukat yaralandı
Adliyenin önü belki de en kalabalık pazar günlerinden birini yaşarken, içeri giriyoruz. Koca bina sakin görünüyor. Avukatların adliyeye getirileceğini öğreniyoruz. Ancak savcılığa kaçta çıkarılacakları belli değil.
Yaklaşık iki yıldır tutukluktan sonra geçenlerde tahliye edilen gazeteci Soner Yalçın da içeri girmek istiyor. Ama güvenlik görevlileri almıyor onu. “Bir kere çıkınca bir daha giriş yok herhalde” deyip gülüyoruz.
Basın odasına gidiyorum. Herkes birbiriyle bildiklerini paylaşıyor. Bir de ekmeğini, suyunu, bilgisayarını...
Grup Yorum’a ilişkin haberi geçtiğim anda bir gürültü duyuyoruz. Çevik Kuvvet polisleri koşarak merdivenlere yöneliyor. Gazeteciler olarak biz de arkalarından. Çağlayan adliyesinin yedi katını koşarak çıkıyoruz.
Savcılık katında kötü bir şeyler olduğuna neredeyse eminim. Yukarı çıkınca şaşkınca etrafıma bakıyorum. İlk tanıdığa “Ne oldu?” diye soruyorum. “Bir şey olmadı, geldiler işte” diyor. Başkalarına da soruyorum. Avukat Fikret İlkiz, “Bir şey olmadı” deyince ikna oluyorum.
Fakat bundan sonra 'bir şeyler' oluyor. Polislerin adliye koridoruna barikat kurmasına tepki gösteren avukatlarla, polis arasında arbede yaşanıyor. Bu arbedede dört avukat yaralanmış. Birinin kaburgasında kırık olduğundan şüpheleniliyor. Bir diğerinde iç kanama riski varmış.
Müzik arşivi alınmış
Bu gerilime son veren İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal oluyor. Polisler koridoru boşaltıyor. Aşağıya iniyorum. Dışarıda tam bir şenlik havası var. Davul, gitar eşliğinde megafonla türküler söyleniyor, halay çekiliyor. Adliyenin önündeki sert rüzgar yüzünü yumuşatmış.
Bir ara müzik susunca Eren Olcay’la konuşmaya gidiyorum. Üzerinde yaklaşık dört yıldır çalıştıkları albüm kayıtlarının kopyalarının alındığını söylüyor. Bütün arşivleri alınmış. Üretimlerinin, emeklerinin akıbetini can yakıcı bir şekilde merak ediyor.
Ve yeniden adliyenin içi. ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı Suriye’den dönüşünde havalimanında gözaltına alınmış. İçerideki avukatların avukatları, Kozağaçlı adliyeye getirilene kadar savcılığa ifade vermeyeceklerini söylüyor.
Sonunda Ümit Kocasakal, Kozağaçlı’nın gece 22.00’ye kadar adliyeye getirileceğini söylüyor ve savcılık sorguları başlıyor.
Her çıkan avukatın etrafında birikiyoruz. Artık biraz bitkiniz. Yine de dışarıdan gelen arkadaşların getirdiği böreklerle biraz daha dinciz. Avukatlar içeride sorulan soruları aktarıyor.
Savcılıkta sorulan sorular
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, “Müvekkilim Gülvin Aydın’a Hey Tekstil işçilerinin yürüyüşlerine bir hak ihlali, bir müdahale ihtimaline karşı katılması soruldu. Oradaki varlıklarıyla işçileri cesaretlendirdikleri için suçlandı” diyor.
Herhangi bir örgütle bağı olduğuna ilişkin bir iddia olmadığını, ev ve ofis aramalarında el konulan ve yasaklı olmayan kitapların delil olarak alındığını söylüyor.
ÇHD İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay’ın savcı sorgusuna giren Avukat Behiç Aşçı ise çıkınca küçük bir açıklama yapıyor: “Aldığı davaları; Güler Zere davasını, Hey Tekstil işçilerinin davasını sordular. Katıldığı basın açıklamalarını sordular” diyor.
Aşçı ayrıca, bu kadar büyük bir operasyon yapıldıktan sonra “daha ciddi bir dosya görmeyi beklediğini" söylüyor.
Çağlayan'daki adliyeden binasından ayrılırken, kapının önünde hâlâ türküler söyleniyordu. Bugün kimseye gaz sıkılmadı. Grup Yorum üyeleri serbest bırakıldı. Avukatlardan Güray Dağ ve Gülvin Aydın da. Şimdi kalan dokuz avukat mahkemeye çıkarılacak.
Belki biz güneşli veya bulutlu bir pazartesi gününe uyanmışken onların durumu da kesinleşir.